Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: HAYA
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.

Çekingenlik ve utanma da demek olan hayâ; sûfiye istilahinda. Allah korkusu. Allah mehâfeti ve Allah mehabetiyle O'nun istemedigi seylerden çekinmek ma'nâsina gelir. Böyle bir hissin, insan tabiatinda bulunan hayâ duygusuna dayanmasi, sahsi, edep ve saygi mevzuunda daha temkinli, daha tutarli kilar. Temelde böyle bir hissi bulunmayan veya yetistigi çevre itibariyle onu yitiren sahislarda hayâ duygusunu gelistirmek zor olsa gerek.
Evet, yukaridaki isaretlerden de anlasildigi gibi hayayi ikiye ayirmak mümkündür:
1- Fitrî haya ki, buna hayâ-i nefsî de diyebiliriz; insani pek çok ar ve ayip sayilan seyleri islemekten alikor.
2- Îmândan gelen hayadir ve Islâm dîninin önemli bir derinligini teskil eder.
Fitrî hayâ, Islâm dîninin rûhundaki hayâ ile beslenip gelisince ar ve ayiplara karsi en büyük mânia tesekkül etmis sayilir. Tek basina kaldigi zaman, bazi ahvâl ve serâit altinda sarsilir, yirtilir, hatta bazan bütün bütün yikilabilir..-
Evet, insan tabiatinda bulunan bu sikilma ve çekinme hissi, "

- Süphesiz Allah, sizin üzerinizde her seyi görüp gözetendir. " misillü beyanlarla ifâde edilen ihsan anlayisiyla beslenmezse uzun ömürlü olamaz. Olamaz, zira hayanin hem var olup gelismesi hem de devam ve temâdisi îmâna baglidir. Bu münâsebeti Hz. Seyyidü'l-Enâm (sav), ashâbindan birinin digerine, hayâyla alâkali nasihatlarini duyunca: "
- Birak onu, hayâ imândan gelir.." Diger bir ifâdelerinde; "
- Îmân yetmis su kadar sûbeden ibarettir, hayâ da îmândan bir sûbedir." buyururlar.
Bu itibarla diyebiliriz ki; fitrî hayâ, tipki insan tabiatinda sakli bulunan diger iyilik nüveleri gibi, insani insan yapan marifet dinamikleriyle beslendigi ve takviye edildigi ölçüde gelisir, kalbî ve rûhî hayâtin bir buudu hâline gelir ve nefsin pek çok bâlâpervâzâne isteklerine sed çeker ve engeller. Aksine bu duygu îmân ve ma'rifetle gelistirilemez, ihsan suuruyla takviye edilemez; takviye edilmek söyle dursun nefsânîlik gayyalarinda açilip-saçilarak köreltilecek olursa, fert ve toplum plâninda insani insanligindan utandiran yirtikliklar ve sürtüklükler kaçinilmaz olur. Insanligin Iftihar Tablosu, hayâ âbidesi aleyhi ekmelüttehâyâ Efendimiz, bu hususa temas eder ve "
- Hayâsiz olduktan sonra istedigini yap!" buyurur. Haya ve hayat birbirine bakan kelimelerdir ve bu yakinliktan, kalbin ancak, îmân ve ma'rifet sagnaklariyla beslendiginde hayattar kalabilecegi esprisini çikarmak mümkündür. Evet hayat kendi dinamikleriyle, hayâ da kendi dinamikleriyle var olur ve yasar.. yoksa her ikisi için de inkiraz kaçinilmazdir.
Hz. Cüneyd'e göre haya. Cenâb-i Hakk'in üzerimizdeki maddî-ma'nevî nimetlerini idrâk etmenin yaninda eksiklerimizin ve kusurlarimizin endisesini yasamaktir.
Zünnûn'a göre, sürekli gönüllerimizde olumsuz davranislarin dehsetini duymak, duyup yönümüzü bir kere daha kontrol etmektir.
Bir baskasina göre insanin, Cenâb-i Hakk'in gizli-açik herseye nigehbân olmasina göre hayatini tanzim edip onun kendisine olan muamelesini esas alarak yasamasidir ki, bir Ilâhî eserde bu husus hatirlatilarak söyle buyurulmaktadir: "

-Insanoglu! Sen benden hayâ ettigin sürece insanlara ayiplarini unuttururum," Bu arada Cenâb-i Rabbil-Izzetin, Hz. Îsâ'ya
-Yâ Îsa evvelâ nefsine nasihatte bulun, o bu nasihati kabul ederse halka va'zet; yoksa benden utan!" seklindeki sözünü de kaydedebiliriz..
Hayâ mevzuunda daha degisik tasnifler de vardir. Bu cümleden olarak: Affina ferman gelecegi âna kadar, Hz. Adem'in tavirlarindan dökülen suçluluk hayasi.. gece-gündüz ara vermeden Cenâb-i Hakk'i tesbih ettikleri halde"
-Sana hakkiyla ibâdet edemedik" diyen meleklerin taksîr hayâsi.. ma'rifet erbâbinin onca derinliklerine ragmen
- Seni hakkiyla bilemedik" söz solukladiklari iclâl hayasi.. hayatlarini kendi arzu ve isteklerinden tecerrüd ufkunda seyahatle sürdüren ruh ve kalp insanlarinin her zaman duyup hissettikleri heybet hayâsi.. her an kurb içinde bu'd; bu'd içinde de kurb televvünüyle, sonsuz uzakliklarinda sonsuz yakinligi duyan yakîn insanlarinin minnet hayâsi.. Hz. Mahbûb'u sevilmesi gerektigi ölçüde sevememe endisesinden kaynaklanan vefâsizlik hayâsi.. duâ ve talep makaminda istediklerini iyi seçememis olma tedirginligini tasiyanlarda ihlâsi ihlâl hayâsi.. her zaman ahsen-i takvim'e mazhariyetlerinin suurunda olan yüksek ruhlarin, mazhariyetleriyle te'lif edemedikleri "pes" isler karsisinda hissettikleri gayret hayâsi sayilabilir..
Hayâda ilk mertebe, insanin kendisine, Hakk'in nazariyla bakmasiyla baslar. Bir insanin. O'nun ölçüleri ve O"nun murakabesi açisindan kendini yakin takibe almasi onda temkin derinlikli bir hayâ hâsil eder ki. böyle bir insan duygu ve düsünceleriyle hep diri sayilir.
Ikinci mertebe; kurbet ve maiyyet suuruyla mebsûten mütenâsiptir ve: "
- Nerde olursaniz O sizinle beraberdir." ufkunda seyahat edenlere müyesserdir ki, bu hususla alâkali Efendiler Efendisi'nin söyle buyurdugunu naklederler :

- Allah'a karsi olabildigince hayâli davranin! Allah'a karsi gerektigi ölçüde hayâli olan, kafasini ve kafasinin içindekilerini, midesini ve midesindekilerini kontrol altina alsin! Ölüm ve çürümeyi de hatirindan dûr etmesin! Âhireti dileyen dünyanin sûrî güzelliklerini birakir.. iste kim böyle davranirsa, o Allah'tan hakkiyla hayâ etmis sayilir."
Üçüncü mertebe;

- En son durak Rabbindir." hedefine ulasma yolunda, ruhî ve kalbî hayâtin sühûd enginliklerinin sezilmesiyle gerçeklesir ve seyr-i rûhânînin kanatlari altinda sonsuza kadar sürer gider.
Bir insanin gerçek insanliktan nasîbi, hayadan hissesi ölçüsündedir. Eger Hakk yolcusu, menfî-müsbet bütün tesebbüslerinde basini sonsuza çevirip davranislarini ötelere göre ayarlayamiyor, mahviyet içinde ikibüklüm olup edeple yasayamiyorsa, onun mevcûdiyeti bir bakima kendisi için ar, baskalari için de bârdir. Bu mülâhazaya binâendir ki:

-Hayir hayir Allah'a yemin ederim ki, hayâ siyrilip gittigi zaman, ne hayatta ne de dünyada hayir kalir" demisler.
Haya, Ilâhî bir ahlâk ve bir Allah sirridir. Eger insanlar onun nereye taalluk ettigini bilselerdi daha temkinli olur ve daha titiz davranirlardi. Bu hususu tenvir edecek söyle bir vak'a naklederler:
Cenâb-i Hakk mahserde hesaba çektigi bir ihtiyara:
-"Niçin su günahlari isledin?" diye sorar. O da inkara saparak günah islemedigini söyler. Bunun üzerine Hz. Erhamürrâhimîn:
-"Öyle ise onu cennete götürün" buyurur. Bu defâ da melekler araya girerek:
-"Yâ Rab, bu insanin su günahlari isledigini siz biliyorsunuz" derler. Allah da onlara:
-"Evet öyledir ama ümmet-i Muhammed'den biri olarak agaran saçina-sakalina baktim; ayibini yüzüne vurmaya hayâ ettim" ferman eder. Râmûz'un rivâyetine göre; Cibrîl bu haberi Efendimiz'e iletince, o sefkat ve hayâ insaninin gözleri dolar, aglar ve söyle buyurur: "Cenâb-i Hakk ümmetimin ak sakallilarina azap etmekten hayâ ediyor da ümmetimin ak sakallilari günah islemekten utanmiyorlar."
Hâsili:
-Hayiy, Cenâb-i Hakk'in isimlerindendir. Bunun böyle oldugu hadisle sabittir, Öyleyse gel, sen de bundan nasibini al!"
emeğine sağlık ablam Allah razı olsun..