Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: fitne zamanında ibadet tıpkı bana hicret gibidir...
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Bu 'Nefislerine zulmedenler', münafıklardan bir takımlarıdır ki, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Medinei Münevvere'ye gitmeyip, Mekke'de geri kaldılar. Sonra Kureyş müşrikleriyle beraber Bedir'e çıkarak orada helâk edilenler arasında onlar da helâk oldular


Nefislerine zulmedenlerin canlarını alacak olan melekler muhakkak (onlara):
"(Dininizle alâkalı) ne işte idiniz?" derler. Onlar:
"Biz yeryüzünde zayıf sayılan (din işlerimizi tatbikten aciz) kimselerdik." derler. (Melekler de):
"Allah'ın arzı geniş değil miydi? Oraya hicret edeydiniz (İslâm'ı yaşayamadığınız yerden yaşayacağınız bir yere göçseydiniz) ya!" derler. İşte onlar (var ya) onların barınağı cehennemdir. O ne kötü uğranacak bir yerdir." (1)
"Tefsir–i Kebir"de zikredildiğine göre, âyet–i celilede geçen "Teveffi" (ruhların alınması) kelimesi hakkında iki görüş vardır:
1– Bunun mânası, "Melekler, ölüm esnasında onların ruhlarını alırlar." demektir ki, bu cumhurun görüşüdür. Bu mânaya göre eğer; Allahu Teala'nın
"Allah ölümü zamanında ruhları alandır." (2)
"O zat ki, ölümü de hayatı da yaratandır." (3)
"Allah'ı nasıl oluyor da inkâr ediyorsunuz? Halbuki siz ölü iken O sizi diriltti. Sonra sizi yine O öldürecek, tekrar sizi O diriltecek." (4) kavl–i şerifleriyle, bu âyet–i celilede geçen "Meleklerin ruhları alması" ifadesi, bir de:
"De ki: Size müvekkel kılınan ölüm meleği canlarınızı alacak." (5) kavl–i şerifi nasıl birleştirilebilir?"denecek olursa, buna cevaben denilir ki: Ölümü yaratan Allahu Teâlâ'dır. Bu iş kendisine ısmarlanmış olan reis ise, ölüm meleği olan Azrail'dir. Diğer melekler ise, onun yardımcılarıdır ki, onlar ruhun damarlardan ve sinirlerden çekilip alınarak ruhun bedenle alâkasının kesilmesine çalışmaktadırlar. Ruh boğaza geldikten sonra bizzat alan ise, Azrail Aleyhisselâm'dır.
2– Bu ifadenin mânası "Melekler o insanları cehennemde toplarlar." demektir ki, bu Hasan Basrî'nin görüşüdür. Bu mânaya göre, "Teveffî" "Haşr" (toplamak ) mânasına gelir.
Kurtubî tefsirinde zikredildiğine göre, âyet–i celilede geçen "nefislerine zulmedenler"den maksat; Mekke ehlinden bir cemaattır ki, bunlar Efendimize Müslüman olduklarını açıklamışlar, lâkin Efendimiz Medine–i Münevvere'ye hicret ettiğinde ise, müşrik kavimleriyle kalarak dinlerinden döndürülmüş, Bedir Gazası'nda ise, bunlardan bir kısmı kâfirler tarafından harbe çıkmışlardır. İşte bu âyet–i kerime bunlar hakkında inmiştir.
Bir rivayete göre, onlar Müslümanların sayısını az görüp şüpheye düşerek mürted olmuşlar, sonra da mürted olarak öldürülünce bazı Müslümanların "Bizim bu arkadaşlarımız Müslümandılar, kâfirler tarafından harbe zorla çıkarılmışlardır. Dolayısıyla onlar için istiğfar edin." demeleri üzerine, Mevlâ Teâlâ bu âyet–i celileyi indirerek, onların kötü hâlde öldüklerini açıklamıştır.

Hicret etmeyen kimseler

cennete giremeyecek
Hicretin ehemmiyeti ve gerekliliği zihinlere öylesine yerleşmişti ki, artık sahabe–i kiram "Hicret etmeyen kimseler cennete giremeyecek." diyebiliyordu. Hatta hicret etmeyen kimsenin imanının makbul olmayacağı bile söyleniyordu. Bu hususu Kur'an–ı Kerim teyit ediyor. Nitekim Mevlâ Teâlâ Hazretleri; Efendimizin Medine–i Münevvere'ye hicretinden sonra, hiçbir özrü olmadığı hâlde Medine'ye hicret etmeyenlerin Müslümanlıklarını kabul etmemiş ve onların hakkında:
"İman edip de, hicret etmeyenler ise, onlar hicret edinceye kadar, onların velâyetinden (mirasından) size hiçbir şey yoktur (siz onlara varis olamazsınız)" (9) buyurarak Müslümanlarla bütün ilişkilerini kesmiştir.
Semure b. Cündüb Radıyallahu Anh'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte de, Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm:
"Her kim bir müşrikle beraber bulunur da onunla birlikte sakin olur sa (ikamet ederse), şüphesiz ki o da onun gibidir." (10) buyurarak, hicret etmeyenlerin müşrik olduklarını açıklamıştır.
Tabiî Medine'ye hicretin farz oluşu, Mekke'nin fethine kadar devam etmiştir. Bu hüküm Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in:
"Fetihten (Mekke fethinden) sonra artık hicret (in farziyeti) yoktur. Velâkin cihad ve niyet vardır." (11) hadis–i şerifiyle neshedilmiş (kaldırılmış)tır.
Muhacirlerin faziletine erişmek için (zira Medine'ye hicret etmek dini bir vecibe olmanın yanında, hicret etmeyen, muhacir olmayanların da ulaşamayacağı bir faziletti aynı zamanda) fetihten sonra hicret üzere biat etmek isteyenleri Peygamber Efendimiz geri çevirmiş, bu sebeple gelen bir kişiye:
"Hayır! Artık seninle cihad üzere biat ederiz, fetihten sonra hicret yok." buyurmuştur. Zira artık Müslümanlar güçlenmiş fevç fevç insanlar İslâm'a tâbi olmaya başlamışlardı. Herkes dinini istediği yerde korkusuzca yaşayabiliyordu.
Bu hadis–i şeriflerin ışığında, Mekke fethinden sonra küfür diyarında oturup İslâm'ı yaşayabilen kimselerin, İslâm diyarına hicret etmeleri çok faziletli ise de, özürsüz de olsa bunu yapmadıkları takdirde bir farzı terk etmiş olmayacaklarından, âyet–i celiledeki tehdide maruz kalmazlar.
Nitekim "en– Nâsih ve'l–mensûh" isimli eserde, hicretin İslâm'ın bidayetinde farz olup, sonra farziyeti neshedilip, mendup bir amel olarak baki kaldığı zikredilmiştir.
"Kurtubî Tefsiri"nde zikredildiğine göre; bu âyet–i celilede, kendisinde isyanlar işlenen bir memleketin terk edilmesinin faziletine dair bir delil bulunmaktadır.
Nitekim Saîd b. Cübeyr Radıyallahu Anh:
"Bir memlekette isyan ediliyorsa, oradan çık." Buyurmuş, sonra da, "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Oraya hicret edeydiniz ya!" meâlindeki bu âyet–i kerimeyi okumuştur.
Hz. Hasan Radıyallahu Anh'dan rivayet edilen bir başka hadis–i şerifte:
"Her kim, diniyle bir yerden diğer bir yere bir karış da olsa hicret ederse, cenneti kendisine vacip eder ve o kişi (cennette) Muhammed Aleyhisselâm ile İbrahim Aleyhisselâm'ın refiki (arkadaşı) olur." (12) buyurmuştur.
Mekke'nin fethinden sonra olan hicret, artık belli bir hâdise değil, her devirde, her yerde ve her gönülde kıyamete kadar devam edecek olan bir mâna ve mefhumdur. Kıyamete kadar gelecek olan bütün ümmetin bundan istifade edebilmesi için Peygamber Efendimiz bir hadis–i şerifinde şöyle buyurmuştur:
"Muhacir o kimsedir ki, Allah'ın nehyettiklerinden hicret eder." Bir başka hadis–i şerifte ise:
"Herc (fitne) zamanında ibadet, tıpkı bana hicret gibidir." (13) buyurmuştur.



ONLARDAN KİMİ,
NEFSİNE ZULMEDENDİR

"Tefsir–i Kebir" ve "Alusî"de zikredildiğine göre, zulüm kelimesiyle bazen şirk ve küfür mânaları kastedilir. Nitekim Mevlâ Teâlâ "Şüphesiz ki şirk, elbette büyük bir zulümdür." (6) buyurmuştur. Bazen de bu kelimeyle masiyet kastedilir. Mevlâ Teâlâ'nın "Onlardan kimi, nefsine zulmedendir." (7) kavl–i şerifi bu mânadadır.
Âyet–i celilede geçen bu kimselerin nefislerine zulmetmelerinin mânasına gelince, bu iki türlü düşünülebilir:
1– Bununla, küfür diyarında Müslüman olup orada oturmaya devam ederek, İslâm diyarına hicret etmeyen kimseler kastedilmiştir. Nitekim Taberânî, İbn Abbas Radıyallahu Anhüma'nın "Mekke'de bir topluk vardı ki, İslâm'ı kabul ettikleri hâlde, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hicret ettiğinde, kâfirlerden korkarak hicret etmeyi istemediler. İşte bu âyet–i celileyi Allahu Teâlâ onlar hakkında indirmiştir." buyurduğunu zikretmiştir.
2– Bu âyet–i celile, korktukları için mü'minlere iman ettiklerini söyleyip, kendi kavimlerinin yanına geldiklerinde ise, kâfir olduklarını ortaya koyan ve Medine–i Münevvere'ye hicret etmeyen birtakım münafıklar hakkında inmiştir. İşte bunun üzerine Mevlâ Teâlâ bu âyet–i kerimeyle bu gibi kimselerin nifakları, küfürleri ve hicret etmeyişleri sebebiyle, kendi nefislerine zulmetmiş olduklarını beyan etmiştir.
Nitekim İbn Cerîr, İmam Dahhak'ın:
"Bu 'nefislerine zulmedenler' münafıklardan birtakımlarıdır ki, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Medine–i Münevvere'ye gitmeyip, Mekke'de geri kaldılar. Sonra Kureyş müşrikleriyle beraber Bedir'e çıkarak orada helâk edilenler arasında onlar da helâk oldular. İşte Allahu Teâlâ bu âyet–i celileyi onlar hakkında indirmiştir." buyurduğunu nakletmiştir.
Âyet–i celiledeki: "Melekler canlarını aldıkları kimselere: 'Siz ne işte idiniz?' derler." Kavl–i şerifinin mânası hakkında üç izah vardır:
1– Bu "Dininizle ilgili meselelerde ne yaptınız?" demektir.
2– "Muahmmed Aleyhissalâtü Vesselâm ile mi, yoksa onun düşmanlarıyla mı savaşıyordunuz?" mânasındadır.
3– "Niçin cihadı bırakıp kâfirlerin diyarında oturmaya razı oldunuz?" mânasına gelmektedir.
Bütün bu mânaların maksadı: Hicret edebilecek güçte oldukları hâlde, hicret etmedikleri, kâfirlere yardım edip onların ordusu içinde bulunarak kalabalıklarını artırdıkları, İslâm nişanlarını ve hükümlerini açıklamak ve tatbik etmekten, ayrıca Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yardım etmekten geri kaldıkları için, onları bir nevi menetmek ve azarlamaktır.
Daha sonra Mevlâ Teâlâ meleklerin: "Ne işte idiniz?" sorusuna cevap olarak münafıkların: "Biz yeryüzünde müstaz'af (zayıf tutulan, aciz) kimselerdik." dediklerini, meleklerin ise, onlardan bu cevabı kabul etmeyip:
"Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi? Siz de oraya hicret edeydiniz ya!" diyerek bu cevabı onların yüzlerine vurduklarını açıklamıştır.
Meleklerin bu sözleriyle kasıtları şudur:
"Sizler Mekke'den çıkıp dininizi açıkça yaşayabileceğiniz memleketlere gidebilirdiniz. Ama siz, hicret edemediğinizden değil, aksine buna gücünüz yettiği hâlde, kâfirler içinde oturup kaldınız." İşte bundan dolayı Mevlâ Teâlâ âyet–i celilenin sonunda:
"İşte onların barınakları cehennemdir. O ne kötü bir yerdir." buyurarak onları tehdit etmiştir.
Alusî ve "Ruhu'l–Beyan" tefsirlerinde zikredildiğine göre hicret, İslâm'ın başında farz olduğu için bu farzı terk edenler cehennemle tehdit edilmişlerdir.
Başlangıçta İslâm'a girenlerin kendi yurtlarını terk edip Medine'ye hicret etmeleri farzdı. Tabiî bunun birçok sebebi vardı. Müslümanlar hicretle birlikte Medine'yi yurt edinince İslâm'a yeni girenlerin de gerek zulüm ve baskıya maruz kalmadan yaşamaları, gerekse yeni kurulan İslâm toplumuna ve bu toplumun çekirdeğini oluşturan ensar ve muhacirlere destek olmaları gerekiyordu. Aynı zamanda İslâm esaslarını öğrenmek imkânına kavuşmaları bakımından da muhacirlere katılmaları zarûrî idi. İşte bu gibi sebeplerle Peygamber Efendimiz, kendisine iman ve biat etmek üzere gelen kişilerden biat şartı olarak hicret etmelerini istiyordu
bu güzel bilgileri bizlerle paylaşıp bizlerinde öğrenmesini sağladıgın için teşekküer ederimSmiley (18)

ALLAH (C.C) RAZI OLSUN...

Rabbim bizleri onların şefeatinden mahrum bırakmasın.....