Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: SENSİZ ZAMAN GÜNCESİ
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Sayfa: 1 2
SENSİZ ZAMAN GÜNCESİ
-Hüzzam bir sevdanın ardından-


Kendi gönlümün karanlığında ve kendi kalabalığımda kaybolmuşken, ruhumun dehlizlerinde ayak seslerini duydum. Avuçlarında yüreğin ve bir tutam beyaz ışıkla çıkageldin sen. Beyazlar içerisinde mitolojik bir kahraman kadar etkileyici, bir o kadar da karşı koyulmazdın. Hiç düşünmeden tuttum uzattığın ellerini.

Karanlığa aşina gözlerime ışık oldun. Hüzme hüzme yüreğime doldun. Küçük bir çocuğun annesinin eteğine yapışması gibi, dört elle sarıldım sana. Ve karanlıktan korkması gibi bir yetimin, korktum sensizlikten. Gözlerimi gözlerine çiviledim. Yüreğini alıp kutsal bir emanet gibi koydum yüreğimin yanına.

Ve yürüdük.

Düştük, kalktık, çetin engeller aştık. Ardımıza hiç bakmadan yarına türkü gülüşümüzle yürüdük ve direndik. Menzilsiz bir yol, vuslatsız bir sevdaydı bizimkisi. Beklentisiz, umarsız, çıkarsız ve kuralsız. Pervanenin kendini ışığa atması gibi. Yandık sevdanın narında.

Ne çok ağladık seninle
Ne çok güldük
Ne çok yaşadık seninle
Ne çok öldük

Ne uzun bir yol. Ne kısa bir yolculuk.

Ve şimdi yoksun.

Yüreğimde hasretin, cebimde bir avuç düş tohumu ve dudağımda öksüz bir türkü ile bir başına kalakaldım.

Bu hasret,
Bir nehrin
İnsanı yutması
Ve yahut
Kardan adamın
Kor ateşi
Tutması gibi
Biliyorum eritecek beni
Damla damla
Kim bilir
Belki alışırım zamanla…



Ben seni mi sevdim,
Seni sevmeyi mi?
Ben seni mi özledim,
Seni özlemeyi mi?
Ben seni mi arzuladım,
Seni arzulamayı mı?

Bilmiyorum.

Sensiz ne yapacağımı da bilmiyorum. Belki de bilmek istemiyorum.

Ne yüzler gerçek bu hayatta
Ne verilen sözler
Ne yeminler
Ne de o yeşil gözler
Geceler
Seni düşündüğüm kadar
Uzun olsaydı
Bil ki;
Güneşe hasret kalırdı gündüzler.

http://www.yitiksevdalar.com/html/sensizzamanguncesi14.htm
SENSİZ ZAMAN GÜNCESİ [/color]
- BİR DERDİM VAR BİN DERMANA DEĞİŞMEM -


Karabulutlar çökmüş bugün şehrin üzerine. Yüreğimin aynası kara bulutlar.

Bir kitap alıp oturuyorum camın önüne. Saatler geçiyor ama tek sayfa bile çevirmiyorum. Mıhlanmış gözlerim karanlığa öylece duruyorum.

Cama çarpıp dağılan yağmur damlacıklarında gözlerim. Umarsızca bakınıyorum. Bedenim çivilenmiş adeta koltuğa. Parmağımı oynatmak ve hatta gözümü bile kırpmak istemiyorum. Sanki karanlığın arasından sıyrılıp gelivereceksin.

Aklımdan, yüreğimden ne çok şey geçiyor bir bilsen.

Düzensiz bir şekilde bir biri ardına oynatılan kısa filmler festivali var sanki zihnimde. Kâh sahilde yürüyor ürperiyorum, kâh bağlamamla dertleşiyorum.

Nedense hep o türkü var aklımda:

“Sarı saçlarına deli gönlümü / Bağlamışım çözülmüyor Mihriban…”

Düşüncelerin anaforunda boğuluyorum. En militan uykular dadanıyor gözlerime. Bir adım ötesi uyku.

Ben araftayım..

Düşünüyorum da; güçleri eşit olmayan iki ordunun savaş meydanında karşılaşması gibiydi seninle buluşmamız. Silahsız ve savunmasızdım. Seninse bir çift kahredici, karşı konulmaz silahın vardı: “Gözlerin..”

Geldin ve tüm hücrelerimi işgal ettin. Karşı koymadım. Gönüllü bir esaretti benimki.

Her savaşçı ve her muzaffer komutan gibi istediğin zaman geldin, dilediğince dolaştın. Kendi kararınla, kendi iradenle, sormadan gelip işgal ettiğin bu yürekten, yine sormadan çekip gittin.

Gittin
Gittin ya
Keşke giderken
Son bir kez baksaydın
Bu şehri
Baştan sona yaksaydın
Ve keşke
Alsaydın seni
Beni bana bıraksaydın
Biliyorsun ateşe beni
Gözlerin saldı
Yüreğimde yürek değil
Ayak izlerin kaldı

...

Sahi ne diyordu o şair:

Göreceğin bir boş kafes
Beden ölmüş, çıkmış nefes
Nerde o can, nerde o ses
Gelsen de bir, gelmesen de...

Ve yine o türkü..

Pimi çekilmiş bir el bombası gibi parçalanıyor yüreğimin çeperlerinde..

"Ayrılıktan zor belleme ölümü / Görmeyince sezilmiyor Mihriban..."
http://www.yitiksevdalar.com/html/sensizzamanguncesi15.htm
[color=#800000]
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes...

"Üşüme" diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... "Özledim" deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma...

Gelseydin ve yaslasaydım başımı omzuna, ağlasaydım doya doya.

Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum...

Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim..

Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı... Bütün dallar kesik...

Yokluğun buz gibi soğuk... Üşüyorum... Yüreğim de donmuş sanki. Gözlerimde...

Ateşler içinde bedenim... Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar...

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde, ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi... Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok..

Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım.. Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara… Bakakalıyorum ardından çaresiz…

Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü... Ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya...

Susuyorum artık derin derin...

Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi...

Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya... Oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı bir tılsımla...

Yüreğim kan revan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara, menzil uzak...

Gel !..

Yüreğim ol seher gülüm, her ölümümde bana yeniden hayat ver.

Elim ol, ayağım ol, canım ol... Gecem - gündüzüm ol...

Ağlayan gözlerim ol her damlada yeniden doğur beni yeniden doğur umudumu. Her öldüğümde yeniden dirilt ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım, ne kadar çok sevdiğimi ...

Önce sen gel sevdiğim solmadan resimler, şiirler sislenmeden...

İslenmeden geceler ...

Sonra ölüm gelsin...

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.

Duy beni:

Giderken söylediklerin,
Bende halâ yürek yarasıdır
Ve unutma ki ayrılık
Her aşkın yüz karasıdır..

http://www.yitiksevdalar.com/html/sensizzamanguncesi16.html
-Ruhumun Aynasından-

Mayıs Ayı için oldukça sıcak sayılabilecek bir gün. Birazdan yola koyulacağız. Arkadaşlar yolculuk öncesi, midelerinden gelen küçük isyan seslerini bastırabilmek için, yiyecek bir şeyler aramaya koyuldular. Bense sıkıcı olacağını düşündüğüm yolculuk boyunca okuyabileceğim birkaç gazete ve dergi bulabilme telaşındayım.

Lüzumsuz ve tuhaf bir telaşla doluşuyoruz araca. Motor öfkeli bir ihtiyar gibi homurdanırken –sürücümüz hariç- herkes uykuya dalmanın bir yolunu arıyor. Öyle ki; ne eski arabamız, ne radyodan yükselen cızırtılı ses bu hummalı arayışa mani olamıyor.

Bardağa konulan su gibi, yol arkadaşlarım oturdukları koltukların şeklini almaya çalışırlarken, adeta görünmeyen bir düşmanla boğuşuyor gibiler. Hoşuma gidiyor bu durum. Takılmadan edemiyorum. Güle oynaya koyuluyoruz yola..

Hakan, kendinden emin. Ve bir uzay mekiği kullanacakmışçasına donanımlı. Markalı güneş gözlükleri ve parmaksız deri eldivenleriyle eski aracımızda oldukça eğreti duruyor. Diğerleri çoktan teslim olmuşlar uykuya.

Çantamdan çıkardığım kitaplara bakınıyorum. Otobanda değil, sanki Arnavut kaldırımı üzerinde yol alıyoruz. Öylesine sarsıcı ki yolculuk, kuş tüyü yataktaymışçasına uyuyan yol arkadaşlarıma şaşırmaktan alamıyorum kendimi. Bu durumda değil kitap okumak, kucağımdaki gazetelerin resmine bakmak bile mümkün değil.

Gözlerimi kapatıyorum ve iyice yerleşiyorum koltuğuma. Oldukça rahatsız. Ama böyle bir araçtan ana kucağı şefkati beklemekte safdillik olur zaten.

Dudağımdaki muzip gülümseme hüznüme perde. Düşünceler alıyor beni.

Şimdi yolculuğum İstanbul’a değil, kendime…

Ve öyle ihtiyacım var ki bu seyahate.

Hatıralar, hüzünler, ayrılıklar, düş kırıklıkları ve en nihayet vuslatlar; yolculuğumun kilometre taşları. Bir avuç düş tohumu serpiştiriyorum gönlüme.

Düşünüyorum da gönül ikliminde dört mevsimi de görmüşüm.

Ben ki;
Mecnun’la
Ferhat’la yarışmışım
Nice sırlar düğümleyip
Kırklara karışmışım.
Ne çok ağlamışım ben
Ne çok gülmüşüm
Ve
Ne çok yaşamışım
Ne çok ölmüşüm…

Şimdi hüznün istilasında tüm bedenim. Yağmur bekleyen bir kent gibiyim. Yalnızlığın, ıssızlığın, terk edilmişliğin tortusu var tüm sokaklarımda.

Ufkumu kara bulutlar sarmış.

Ve sen düşüyorsun aklıma sen…

Arpacıktan on ikiye dikmişsin gözlerini, öylece bakıyorsun.

Sen ki; suyu ıslatıyor, ateşi yakıyorsun…

Ne yağmur kalıyor
Ne bulut
Ne hüzün kalıyor
Ne hicran
Koca bir gülümseme
Ve koca bir umut…

Özlemişim seninle konuşmayı. Ne çok şey söylüyorum anlamsız ve bilsen ne şarkılar okuyorum makamsız.

“ Ateş değdi yanmadı
Su değdi ıslanmadı
Şu benim deli gönlüm
Sevmekten uslanmadı..”

Sonrası tam bir aşk, tam bir vecd hali…

Deliyim
Divaneyim
Ateşe düştüm
Pervaneyim..

Neden sonra gözüm telefona ilişiyor. Yazmak istiyorum sana tüm kaygılardan uzak. Uzatıyorum elimi ama, ateşe dokunmuş gibi çekiyorum hızla. İyi bir fikir gibi gelmiyor nedense.

Korkuyorum, yanlış bir zamanda yazmaktan. Ve korkuyorum daha çok yanlış bir şeyler yazmaktan.

Ama bilirsin bir kez ateş düşmüşse yüreğe, tutuşması kaçınılmazdır. En büyük yangınlar hep küçük bir kıvılcımla başlamaz mı zaten?

Ve yine bilirsin ki.. Duramam… Tutamam kendimi..

Önce bir selam..

Ve yüreğimi ısıtan sıcak bir merhaba… Kısa ve örtülü sözcüklere sığan bunca zamanlık özlem.

Sonrası sen…
Sonrası ben..
Sonrası biz…

Masum değiliz…

http://www.yitiksevdalar.com/html/sensizzamanguncesi18.html
Smiley (34) YAZILARIN mükemmel kayra her gun elımden geldıgınce fazlasını okuyacagım emegıne saglık
teşekkürler Aysema Sultan
BAYRAM GELMİŞ NEYİME

Gurbet o kadar acı / Ki ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı / Hepsi başka biçimde”



Sensizliğin nabzını tutuyor odamdaki saatin tik takları. Gurbet ele gece, erken mi iniyor ne? Gece yarısını çoktan geçmiş vakit. Ben yine uyumayı unutmuşum. Yetmemiş, uykuları uyutmuşum. Uyku, gözlerime sıla kadar ırak. Kala kalmışım tenhasında gecenin.

Ezelden ebede can yoldaşım yalnızlık, yine yalnız bırakmıyor beni. Kanlım gibi tutuyor yakamdan. Unutmaya, uzaklaşmaya, kurtulmaya çalışıyorum ama nafile. Kara bir gölge gibi hep peşimde.

Beş duyu, dört yön, üç boyut.. Ne varsa hepsine darılıyorum. Ve dert ortağım sazıma sarılıyorum. Dudağımda yetim bir türkü, hançer gibi saplanıyor sessizliğin bağrına:

“ Ne isyan edersin zülfü sırmalım
Uykular geldi de kovdu mu gözüm ”

Ezgiler kanatlanıyor nâme nâme. Ve lakin merhem olmuyor yaralı gönlüme. Hüzün kuru bir ayaz gibi iliklerime işliyor.

Üşüyorum…

Canım cendereye giriyor. Görünmeyen bir çift çelik elin kıskacında yüreğim. Minik bir kuş mahpus sanki göğüs kafesimde. Çırpınıyor, hazin hazin atıyor. Ve hasretin kırık bir kaburga gibi. Her nefesimde ciğerime batıyor.

Gökyüzü gönlümün aynası
Bugün yıldızsız
Ruhum kadar karanlık,
Yüreğim kadar ıssız
Düşüncelerin anaforunda
Çalkalanıyor beynim
Dün nerdeydim,
Bugün nerdeyim

Uzaklardan gelen buğulu ve cızırtılı bir ses, pimi çekilmiş bir el bombası gibi düşüyor can evime:

“Eriyorum git gide
Elveda her ümide
Gurbet benliğimi de
Bitirdi bir biçimde

Ne bir arzum ne emelim
Yaralanmış bir elim
Ben gurbette değilim
Gurbet benim içimde”

Yüreğime tercüman oluyor bu “Uşşak” şarkı. Şimdi hüznün adı hasret. Şimdi hüznün adı gurbet.

Yıkılası, yok olası gurbet…

Ve anlıyorum ki
Garipler ufkunda
Sensizliğin zirvesindeyim
Cümle alem bayramın
Ben hüznün arifesindeyim



Ne deliyim, ne divane. Varlığınla her dem bayram yeri yüreğim, yokluğunda virane.

Bunca hasret yetişir sevdiğim.

Gelip gönül kuyuma
Sevdan ile dolmadın
Ben kurbanın oldum
Sen bayramım olmadın

LEYLA MECNUN AŞK GÖRSÜN
Gözlerimde bir ışık,yüreğimde bir kıvılcım,ürkek bir var oluş

Her şeyden vazgeçerek uzaklara çok uzaklara gitmek;yanımda sadece yüreğim

Hepsi bu:

Yalın ayak ...

Çıkılmış bir yolculuğun ilk durağında cebimde eski masalların hala geçerliliğini koruyabilmiş biletleri...

İki vapur bileti

Uzun uzak yolculuklar -yolculuk yolları

Ne çok yol- ne az varış

Nelerden geçtik vakitsiz ... en yeni yerlerimizi birbirimize borçlanarak..susarak...

Rüzgarın dalları sardı bir ikindi vakti...gözlerim aradı gözlerini.......var yok bilmez bir çocuk isteğiyle.

Bir nefes duydum ölmeden önce ...

Biliyor musun hayaller işitilirde....

ben seni aradım seni ilk kaybettiğim yerde....

Orada yine konuşuyorlardı yüksek dallar ve karlı rüzgar...yine işitemedim söylediklerini..

Yüzüme çarpan tanelere hak vere vere yürüdüm

yüzümde iki damla tutunamamışlık...

Şimdi yüreğim kapağı çimlerin üstüne düşmüş bahçe lambası....şimdi kör dinlemesi...

Yaslandığım ağaçtan uğultusunu dinliyorum içinden geçtiğim yaralı ormanların.....

İki kara orman yüreğim elimde...

Artık kelimeler ağır çekim...

Belki de başka bir takvimde...

Sarılmak üzere.




BİR DERDİM VAR BİN DERMANA DEĞİŞMEM -


Yalnızlığa methiye düzdüğün isyan karası gecelerde dahi terketmeyecek sevdam seni. Ki sen bile bırakmışken seni. Bagdas kurup oturacağım hayallerinin orta yerine.

Davetsiz kurulacağım gönül sofrana. Mısralar yudumlayacağım avuç avuç. Kovsan da gitmeyeceğim rüyalarından.

Sen
Mor dağlarda
Ağaran şafak,
Şirin bir kardelen
Ben
Gözlerinin meczubu..
Sen bana yasak....
Ben sana tutsak...
Yanlış zaman
Ve mekanların
Sevda ecesi sen
Beste beste
Türkülerimin hecesi sen
Sen kutup yıldızı
Sen gönül hırsızı
Sen en güzel masal kızı

Güneş olup doğacağım gecelerine. Aydınlatmadık tek bir nokta bırakmayacağım gönlünde. Renkli bir gölge olup ardın sıra düşeceğim yollara. Karlı kış günlerinde tutup saçlarından baharlar getireceğim sana.

Kaf Dağı'nın ardına gitsen, Zümrüt-ü Anka olup geleceğim peşinden. Kurtulamayacaksın sevdamdan.

Sen mevsim ol ben baharın olacağım. Yağmur olup damla damla camlarına vuracağım.

Buğulu gözlerle izleyeceksin beni. Bir şeyler düğümlenecek boğazına.

Kimi zaman romantik bir şarkının nağmelerinde bulacaksın beni, kimi zaman okuduğun bir kitabin tozlu sayfaları arasında.

Ama hiç bir zaman arama ihtiyacı hissetmeyeceksin, hep yanında olacağım.

Çünkü ben, yeşil gözlerinin hapsinde, müebbet muhabbete mahkum bir forsayım.

Düşüncelerim prangalı,
Duygularımda demir bilezik..
Aklim firari,
Fikrim firari..
Yüreğim
Tutsağı yüreğinin

...

Ben ki suyu ıslattım
Ateşi yaktım
Hatırla yâr
Mevsim ilkbahardı
Yağmurun ıslattığı
Bir Mayıs sabahı
Zaman durdu..
Beni on dörtlü değil
Senin o gözlerin vurdu
Ve şimdi
Faili belli bu cinayetin
Katilim oldu gözlerin
Ve şimdi
Faili belli bu cinayetin
Katilim oldu gözlerin


Sayfa: 1 2