24-08-2008, 15:05
Kalemin siyah rengine değen eşsiz cümlelerin ölü bedenleri adına… Solmuş çiçeklerin eşsiz ahengine düşen kırıntıları adına… Yetim sevdaların kirpiklerde paramparça oluşu adına… Fakirliğin yonttuğu arlı başlar adına… Gül ile başlayan mısralarımın bahçıvansız soluğunu hisseden mehtâb adına… Devrin deviremediği mucizevî kalplerde taş gibi sağlam sevda çiçekleri adına… Gümüş renkli ipliklerde gezinen göz nurunun ilmik ilmik düğümlenişi adına… Aşk adına… Besmele adına…
Ah! Şu zaman yok mu? Saatlerin, dakikaların ve saniyelerin ardında mesafelere pusu kurmuş, ne firkati vuslat ile muştuluyor ne de içime gömdüğüm çocukluğuma kalkan son şiir gemisine deniz sunuyor.
Gururum, nefsimin paçasına asılmış haylaz bir asalakvâri düşüncelerimi kemirip hırçınlığın kara zindanında ışıksız bırakmıştır. Şu sabır denilen erdemin parıltılı ihtişamı bu fersiz kalbime nâdan kalmıştır. Her defasında sükûtun nabzını sağır kulaklarımda işitme heyecanı yaşayan asabi halim, hekimsiz bir ocağın odalarını gezmektedir, çare aramaktadır. Şairlerin mısraları mekânımda ruhsuz duvarlara çarpmakta gençliğime zamansız bir mevsim düşürmektedir.
Gömüldü bahçemin öten kuşu,
Artık bu sevda çıkamaz yokuşu.
Yapraklar uğulduyor şimdi susuşu,
Matemdir gösterin bulutlar duruşu.
Ufkuma çoktandır sevda nöbeti tutuldu,
Ben benden geçtim adım unutuldu.
Gül kokladım sözcüklerim kurutuldu,
Matemdir çareye giden yollar tutuldu…
Tutuldu işte mısralarımda GÜZEL, ben söz etsem şiir gibi tutulur bende sitem. Meğer ne zormuş sevmek meğer ne zormuş aşk hazinesinde renkleri seçmek. Seven korkar üzmekten sevilen şikâyet eder incitmekten. Sevmek korkulu ise aşk mükafatına duygularım feda olsun...!
Peşinden koştum avaz ile kaçtı,
Zaman kapanlarını yoluma saçtı.
Gül istedim topraktan zakkum açtı,
Yanıldım oysa aşk derdi bana ilaçtı.
Bir gece gülün açışını bekledim,
Habersiz açmasın diye gönül ekledim.
Çocuğum dedim yanında emekledim,
Açtı gülüm gözyaşımdan göremedim.
Ey güzel, kuyuma düş de ay gelsin,
Bir dalgalan da içime vay gelsin,
Kovayı daldırdım evvelce ben,
Gönlünü koy da gözyaşıma hay gelsin…
Selametle kalınız…Muhammet karakaş……
Ah! Şu zaman yok mu? Saatlerin, dakikaların ve saniyelerin ardında mesafelere pusu kurmuş, ne firkati vuslat ile muştuluyor ne de içime gömdüğüm çocukluğuma kalkan son şiir gemisine deniz sunuyor.
Gururum, nefsimin paçasına asılmış haylaz bir asalakvâri düşüncelerimi kemirip hırçınlığın kara zindanında ışıksız bırakmıştır. Şu sabır denilen erdemin parıltılı ihtişamı bu fersiz kalbime nâdan kalmıştır. Her defasında sükûtun nabzını sağır kulaklarımda işitme heyecanı yaşayan asabi halim, hekimsiz bir ocağın odalarını gezmektedir, çare aramaktadır. Şairlerin mısraları mekânımda ruhsuz duvarlara çarpmakta gençliğime zamansız bir mevsim düşürmektedir.
Gömüldü bahçemin öten kuşu,
Artık bu sevda çıkamaz yokuşu.
Yapraklar uğulduyor şimdi susuşu,
Matemdir gösterin bulutlar duruşu.
Ufkuma çoktandır sevda nöbeti tutuldu,
Ben benden geçtim adım unutuldu.
Gül kokladım sözcüklerim kurutuldu,
Matemdir çareye giden yollar tutuldu…
Tutuldu işte mısralarımda GÜZEL, ben söz etsem şiir gibi tutulur bende sitem. Meğer ne zormuş sevmek meğer ne zormuş aşk hazinesinde renkleri seçmek. Seven korkar üzmekten sevilen şikâyet eder incitmekten. Sevmek korkulu ise aşk mükafatına duygularım feda olsun...!
Peşinden koştum avaz ile kaçtı,
Zaman kapanlarını yoluma saçtı.
Gül istedim topraktan zakkum açtı,
Yanıldım oysa aşk derdi bana ilaçtı.
Bir gece gülün açışını bekledim,
Habersiz açmasın diye gönül ekledim.
Çocuğum dedim yanında emekledim,
Açtı gülüm gözyaşımdan göremedim.
Ey güzel, kuyuma düş de ay gelsin,
Bir dalgalan da içime vay gelsin,
Kovayı daldırdım evvelce ben,
Gönlünü koy da gözyaşıma hay gelsin…
Selametle kalınız…Muhammet karakaş……