25-08-2008, 18:52
Alınyazısı Saati
Ne kadar uzaktık Dicle’den
Çok yakınında doğmuşken
Dicle ki aşağılarda köpüklerinden
Bir şehir doğurmuş Bağdat’tır bu, senin ülken
Bağdat’tır bu kardeşim, senin ülken
Ayın Dicle’ye düşüp toprağa yükselmesi aniden
Ayna koparmak boyuna, ayna koparmak güneşten
Açık ve seçik bir fetih, kılıçla yarılan güneşten
Senin şehrin, benim şehrim ve hepimizin şehri
Bir nehrin şehri ki bizi yıkamıştır, ruh ve beden
İçimizde akmıştır gece ve gündüz demeden
Gölgesinde izler benekler taşır, Kara Amid kalesinden
Yaralar kaplan derisini cam gibi süsleyen
Gönül yaraları fizikötesinden
Ve bir şehir ki haber verir
Gök yaratılmadan önceki gökten
Zebercet seslerin ev kafesi oluşu
Diş diş bahçe parmaklıkları gümüşten
Hurmalar Dicle’nin çiçekleri peygamber armağanı
Veliler armağanı Bağdat’a doğru gelen
Boyuna gelen bin yıldan beri
Altın palmiyeler sulh ve sükun defneleri
Görmedim Bağdat’ı ne kadar görmek istemişken
Bizi mahrum bırakmışlar birbirimizden
Kendimiz mahrum bırakmışız kendimizi birbirimizden
Bağdat ki Kerbela şehitlerinin kanıdır harcı
İslam Uygarlığının başkenti
Harun Reşit barışı
İmam-ı Azam adaleti
Cüneyd’in gözleri
Geylani’nin gönlü
Ve Halid’in zikri
Binbir gece ülkesi
Binbir gündüz gerçeği
Fuzuli’nin günü
Leyla vü Mecnun nefesi
Ve Hallac-ı Mansur’un kanıyla besli
Gece meleği
Yaksam bütün lambaları Çağırmak üzere ateş pervanelerini
Fitili kıssam ışık baharını
Yanmasın aşıkların yüreği
Bir aldanışla bir yanışla
Ulu bir kanışla bir yanışla
O çocuğun kederini biliyorum
Kaderi bir ağıt gibi sızdıran gönlüne
Bağdat bir sarnıca ine ine
Yaklaşıyor yeniden derinden derine
Çarpılmanın mermerine
Alçılar kırılıyor Lut Gölü tuz gibi
Dicle kara bir fırtınada dönüyor fırdolayı
Çatlayan toprak karanlığın anası
Ve su, kurumuş çiçeklerin damıttığı
Kitap yüklü develer boğuldu
Ateş yüklü atlar yüzerken yandı
Kördüğümdür halifenin sırrı
At nallarının altında
Kuşlar ki boğazları tıkanmış mercandan
Kıyamet habercisi çıkardığı seslerle
Zeytin ezmesi sergisi sonsuz bir asfaltta
Bilyeler üstünde kayan otomobiller göçünde
Bir halk gidiyor burdan bilinmeyen bir yere
Hatıralarını savurarak sıcak bir rüzgarın küllerine
Ve haberci diyor ki: ne oldu Bağdat
Nerde onu koruyan sur ve perde
İnsan ki yaşar eserde
İnsan nerde ve eser nerde
Devrilen her taş benim taşım
Yıkılan her ev benim
Benden yıkılıyor hepsi, ben yıkılıyorum
Yıkılan benim
Ve haberci diyor ki:yıkılan benim
Taşta suda hurmada
Kuş boğazında
Otomobil tekerinde petrol zerresinde
Her zerrede ölen benim
Ölen Bağdat benim
Ve diyor ki haberci:
Yanan ay sönen gün benim
Çöken akşam gelen geceyim ben
Ne anlamadın bütün bunları sen
Ey Bağdat’ın altın anahtarını küle çeviren
Ne kadar uzaktık Dicle’den
Çok yakınında doğmuşken
Dicle ki aşağılarda köpüklerinden
Bir şehir doğurmuş Bağdat’tır bu, senin ülken
Bağdat’tır bu kardeşim, senin ülken
Ayın Dicle’ye düşüp toprağa yükselmesi aniden
Ayna koparmak boyuna, ayna koparmak güneşten
Açık ve seçik bir fetih, kılıçla yarılan güneşten
Senin şehrin, benim şehrim ve hepimizin şehri
Bir nehrin şehri ki bizi yıkamıştır, ruh ve beden
İçimizde akmıştır gece ve gündüz demeden
Gölgesinde izler benekler taşır, Kara Amid kalesinden
Yaralar kaplan derisini cam gibi süsleyen
Gönül yaraları fizikötesinden
Ve bir şehir ki haber verir
Gök yaratılmadan önceki gökten
Zebercet seslerin ev kafesi oluşu
Diş diş bahçe parmaklıkları gümüşten
Hurmalar Dicle’nin çiçekleri peygamber armağanı
Veliler armağanı Bağdat’a doğru gelen
Boyuna gelen bin yıldan beri
Altın palmiyeler sulh ve sükun defneleri
Görmedim Bağdat’ı ne kadar görmek istemişken
Bizi mahrum bırakmışlar birbirimizden
Kendimiz mahrum bırakmışız kendimizi birbirimizden
Bağdat ki Kerbela şehitlerinin kanıdır harcı
İslam Uygarlığının başkenti
Harun Reşit barışı
İmam-ı Azam adaleti
Cüneyd’in gözleri
Geylani’nin gönlü
Ve Halid’in zikri
Binbir gece ülkesi
Binbir gündüz gerçeği
Fuzuli’nin günü
Leyla vü Mecnun nefesi
Ve Hallac-ı Mansur’un kanıyla besli
Gece meleği
Yaksam bütün lambaları Çağırmak üzere ateş pervanelerini
Fitili kıssam ışık baharını
Yanmasın aşıkların yüreği
Bir aldanışla bir yanışla
Ulu bir kanışla bir yanışla
O çocuğun kederini biliyorum
Kaderi bir ağıt gibi sızdıran gönlüne
Bağdat bir sarnıca ine ine
Yaklaşıyor yeniden derinden derine
Çarpılmanın mermerine
Alçılar kırılıyor Lut Gölü tuz gibi
Dicle kara bir fırtınada dönüyor fırdolayı
Çatlayan toprak karanlığın anası
Ve su, kurumuş çiçeklerin damıttığı
Kitap yüklü develer boğuldu
Ateş yüklü atlar yüzerken yandı
Kördüğümdür halifenin sırrı
At nallarının altında
Kuşlar ki boğazları tıkanmış mercandan
Kıyamet habercisi çıkardığı seslerle
Zeytin ezmesi sergisi sonsuz bir asfaltta
Bilyeler üstünde kayan otomobiller göçünde
Bir halk gidiyor burdan bilinmeyen bir yere
Hatıralarını savurarak sıcak bir rüzgarın küllerine
Ve haberci diyor ki: ne oldu Bağdat
Nerde onu koruyan sur ve perde
İnsan ki yaşar eserde
İnsan nerde ve eser nerde
Devrilen her taş benim taşım
Yıkılan her ev benim
Benden yıkılıyor hepsi, ben yıkılıyorum
Yıkılan benim
Ve haberci diyor ki:yıkılan benim
Taşta suda hurmada
Kuş boğazında
Otomobil tekerinde petrol zerresinde
Her zerrede ölen benim
Ölen Bağdat benim
Ve diyor ki haberci:
Yanan ay sönen gün benim
Çöken akşam gelen geceyim ben
Ne anlamadın bütün bunları sen
Ey Bağdat’ın altın anahtarını küle çeviren