01-09-2008, 12:14
Ramazan, İslam'ın hem insan kişiliğini hem de toplumu terbiye misyonu yüklü çok önemli bir ibadetini içinde taşıyan aydır. İslam, oruçla, hem insanı yeniden yoğurmak istiyor hem toplumu. Oruç, her yıl geliyor, insanın ve toplumun o yıl içinde çürüyen, dökülen, aşınan, pörsüyen yanlarını ele alıyor, ona İslam'ın sağlık iksirini taşıyor. Tabii ondan yararlanılabildiği ölçüde...
Şöyle söylenebilir:
İnsan olarak yepyeni bir yola çıkmak istiyorsanız, onu değerlendirin.
Toplum olarak kendinizi yeniden imar etmek istiyorsanız onu değerlendirin.
Birbirine bağlı şu iki gerçeğin altı çizilebilir:
İnsan, insani kıvam açısından her zaman kendisini sorgulayabilir, çünkü insani kıvam, öyle durduğu yerde duran ve kıvamını koruyabilen bir olgu değildir, hayat içinde sürekli sınanan bir şeydir, insanın yeryüzü sınavı böyledir. Özellikle çağımızda insan değerlerin savrulduğu daha kaotik bir ortamda hayat sürüyor. Varoluş bilgileri daha karmakarışık hale gelmiştir. Nerden gelip nereye gittiğine dair kaygıları daha belirsizlikler içine itilmiştir. Darmadağınık bir zihin ve kalb dünyası insanın başına musallat olmuştur. Bu tablo, Türkiye ve başka İslam ülkeleri için de doğrudur. Bunun sonucu, insanın bireysel anlamda krizidir. Çağımız krizli insana tanıktır. Uyuşturucu, intihar, alkol, cinsel rollerde kaos, şiddet... Neredeyse "İnsan nerede?" diye bir sorunun sorulabileceği bir insani erozyona tanıklık edilmektedir.
İnsani planda yaşanan krizin, toplumsal boyutunun olmaması mümkün değildir. İnsana bağlı olarak toplumlarda da benzeri bir kişilik savrulmasına tanık olunmaktadır. Aileden devlete kadar uzanan toplumsal kurumlar sür'atli bir çözülüş süreci yaşamaktadır. Doku çözülmesi gibi bir olgu ile karşı karşıya toplumlar. Sokakta çürüyen insanlar var, yanıbaşındaki eğlence merkezinde kahkahalar atan insanlar var. Bunları birbirine bağlayan bir ilgi, her gün biraz daha ortadan kayboluyor. Neredeyse aile içinde bile bireyselleşme söz konusu...
İstatistikler yayınlanıyor zaman zaman.
Liseli gençlikteki kişilik aşınması.
Ailede bunalım.
Uyuşturucu kullanımında patlama.
Sadakatin azaldığı, aldatmaların medya gündemleri oluşturduğu bir sosyal ortam.
Eğitimde alarm.
Gelir grupları arasındaki uçurumlar...
Kamu malı üzerindeki çalıp çırpmalar...
Yaralı insan, yaralı toplum...
İslam'ın ibadetleri, insanı Rabbani bir iklime taşıyarak, Yaratıcısı ile irtibatlarını yenileyerek, yaratılış misyonunu - bilincini yeniden insan kalbine taşıyarak, insandaki ve toplumlardaki bu yaralanmış, çürümüş alanları yeniden insani bir kıvama kavuşturma özelliği taşıyor.
Oruç ne diyor?
Sen insansın, diyor. Seni Allah yarattı. Canın O'na bağlı. Yeme - içme kapasiten bile O'na bağlı. Dilin olmasa yutamıyor, tad alamıyorsun. Sana rızkı O veriyor. Sen O'na bağlısın. O'ndan kopamazsın. Bak, O'nun sana buyrukları var. O'nu unutma. O'ndan gelen rızkı unutma. Bak, O "ye" derse yiyor, "tut kendini" dediğinde tutuyorsun. O zaman, kişilik dokunu oluştururken O'nun "insan" diye tanımladığı ve "En güzel yaratılış" diye nitelediği varlığın ölçülerini kuşanmaya bak. Sakın "aşağı"lara düşme. Sana verilen temiz insanlığı koru, O'nu emanet edene temiz olarak götürmeye bak.
Orucu dinlediğinde insan nasıl insan olur?
Rabbine karşı sorumluluk duyan, O'na hesap vereceği bir hayatın bilincini kuşanan insan olur. Rahmet insanı olur. Müslüman bu demek.
Oruç güzel insanı inşa eder, insan kendisini ona emanet ederse...
Orucu dinlediğinde toplum nasıl bir toplum olur?
En özeti şu: Merhametle, rahmetle, şefkatle, diğergamlıkla, insafla, sevgi ile, sorumlulukla dokunmuş bir toplum olur. Açları düşünen, mahrumları düşünen, insanların yüreklerine sevinç taşımak gibi kaygıları bulunan bir toplum olur.
İşte bunun için...
"Ramazan'dan yola çıkmak" diyorum.
Şöyle bir kendi kendimize ve toplumumuza bakmak...
Nerelerimizde yara var?
Kalbimiz yerinde mi? Orası gerçekten kalb mi? Yoksa bir taşlaşma var mı? Acı duyuyor mu ezik bir insan gördüğünde? Bir çocuğun göz yaşı,içinde bir yerlerde deprem oluşturuyor mu? Yoksa en dayanılmaz insani facialar karşısında en küçük bir ürperti oluşmuyor mu? Bir yanda acılar, bir yanda vur patlasın çal oynasınlar...
Ramazan'dan yola çıkarak yeniden insan olmak, yeniden müslüman toplum olmak...
Rahmeti kuşanmışbir insan, rahmetle yoğrulmuş bir toplum...
Ne çok şeyi tartışma konusu yapıyoruz.
Hiçbir olumlu sonuç üretmeyen kısır tartışmalar... Belki bu tartışmalar bile insan ve toplum olarak yaşadığımız savrulmuşluğun ürünü.
Ramazan'ı bile didikleyip didikleyip bize sağlayacağı rahmeti yok ediyoruz.
İslam'ı didikleye didikleye, kalbimizi rahmete kapalı hale getiriyoruz.
Rabbimizle ilişkimiz nerede kaldı, haberimiz yok.
Bazan insan "Ramazan geldi heeyy!" diye çığlık atmak istiyor. Ramazan geldi, kapıları çalıyor, aç yüreğinin kapısını ve damarlarına yeni bir kanı pompala...
Yoksa yarın "Göçtü kervan kaldık dağlar başında" diye feryad etmek zorunda kalırsın
Ahmet Taşgetiren