Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: ÜSTAD NECİP FAZIL KISAKÜREK
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Sayfa: 1 2 3 4
HANİ YA

Bize, kuru akıllar değil, ulvi divaneler lazım.... hani ya?

Bize, deftere bakıp mantık hesabı çıkaranlar değil, kör defteri ve bön mantığı bir toplayışta dürüp üstün sezişe yapışanlar lazım.... hani ya?

Bize, babasından meccanen devşirdiği iman ruhunu kilitli dolabında ekşitenler ve kokutanlar değil, onu her an ocak üzerinde tutan ve fıkır fıkır kaynatanlar lazım... hani ya?

Bize mafsal yerlerindeki maddi alışkanlıkla kıbleye dönüp, Allah'ın huzurunda iskelet kıvamı halinde duranlar değil, ruh şahlanışı içinde dizilenler lazım.... hani ya?

Bize islam ölçülerinin kerrat cetveli ezbercileri değil, aşk habercileri, rahmet müjdecileri ve sırasında kahır bildiricileri, savaş naracıları lazım..... hani ya?

Bize, ebediliği feda edip, bir kaç yıllık pis ömrü elde tutan açık göz hasisler değil, fani hayatı topyekün gözden çıkarıp, sonsuzluğu arayan gözleri cömertler lazım.... hani ya?

Bize, kötülüğü derece derece eli dili ve kalbiyle önlemek emrine karşı, işi kalbe bırakanlar değil, dili bile az görenler ve elden başka hiç bir çareye inanmayan, güvenmeyenler lazım.... hani ya?

Bize, içi boş ve cilası dökük konserve kutuları halinde marka müslümanları değil, 'nar-ı beyza' gibi, içine düşen ve içine düştüğü her şeyi kendisine çeviren, keyfiyet müminleri lazım.... hani ya?

Biz, bonmarşe arslanının gerçek arslana benzediği kadar müslümanız!

11 ARALIK 1966


ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP



Zindan iki hece. Mehmed'im lâfta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Bir de, geri adam, boynunda yafta...

Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!

Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!



Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,

Kırmızı tuğlalar altı köşeli.

Bu yol da tutuktur hapse düşeli...

Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!



Bir âlem ki, gökler boru içinde!

Akıl, almazların zoru içinde.

Üstüste sorular soru içinde:

Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?

Buradan insan mı çıkar, tabut mu?



Bir idamlık Ali vardı, asıldı

Kaydını düştüler, mühür basıldı.

Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı

Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;

Bahçeye diktiği üç beş karanfil...



Müdür bey dert dinler, bugün "maruzât"!

Çatık kaş... Hükûmet dedikleri zat...

Beni Allah tutmuş, kim eder azat?

Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...

Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!



Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;

Sayım var, maltada hizaya dizil!

Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!

İnsanlar zindanda birer kemmiyet;

Urbalarla kemik, mintanlarla et.



Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;

Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...

Yalnız seccademin yönünde şefkat

Beni kimsecikler okşamaz mâdem;

Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!



Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!

Dakika düşelim, senelik paydan!

Zindanda dakika farksız aydan

Karıştır çayını zaman erisin;

Köpük köpük, duman duman erisin!



Peykeler, duvara mıhlı peykeler;

Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,

Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...

Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!

Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!



Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;

Tek nokta seçemez dünyada nazar.

Yerinde mi acep, ölü ve mezar?

Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?

Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?



Ses demir, su demir ve ekmek demir...

İstersen demirde muhali kemir,

Ne gelir ki elden, kader bu, emir...

Garip pencerecik, küçük daracık;

Dünyaya kapalı, Allah'a açık



Dua, dua, eller karıncalanmış;

Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.

Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...

Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu

İplik ki incecik, örer boşluğu



Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;

Karanlığında nur, yeniden doğuş...

Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!

Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!



Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
SAKARYA TÜRKÜSÜ

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

NECİP FAZIL KISAKÜREK


Aralık Kapı

Bu dünya bir kuyu, havasız çömlek;
Daralıyorum!

Kelime, manayı boğan bir gömlek!
Paralıyorum!

Allah ismi varken lûgat ne demek!
Karalıyorum!

Kapımı, buyursun diye o Melek;
Aralıyorum!

1982
Uyumak İstiyorum

İki yıldız arası göğe asılı hamak...
Uyku, uyku... Zamansız ve mekansız, uyumak.
Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.

İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik;
Bilmeyiz ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boş yere hep gitmelerden, gelmelerden;
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!

Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış peygamberden bildiri.

Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla...

1973 N.F.K
Bir gün bir komünist güya düşünme istidadında biri, bana dedi ki:

"-İslam'ı takdir ediyorum, her şeyiyle harika..."

"-Eeee!...."

"-Ama iktisadi doktrini yok!..."

O komüniste dedim ki:

"-Sana birşey söyleyeceğim şimdi, herşeyi anlayacaksın. Tıpkı bir elmadaki erimiş lezzet gibi... İslamda bütün iktisadi dava (ama onu çözebilmek, lifini bulabilmek lazım...) maden suyunda demir gibi; bünyede erimiş olarak mevcuttur. Ne mutlu onu görebilene!...


"Beninki benim, seninki de senin!..." Bu ŞERİATTIR.

İkincisi "Seninki senin, benimki de senin!..." Bu TARİKATTIR.

Üçüncüsü:"Ne seninki senin ne benimki benim... Herşey Allah'ın.." Bu da HAKİKATTIR.


Komünist muhatabım o kadar tahassüs sahibi oldu ki, gözleri yaşla doldu. Fakat, ne inceleyen, ne soran, ne ayıklayan, ne bakan, ne eden var bu memlekette. Sadece mağrur bir cehalet.


(Dünya Bir İnkılap Bekliyor eserinden alıntı...)
Bir gün kendisine, bir dostu:
-Üstad, dünyada iki büyük şair var, demiş.
Necip Fazıl’ın tepkisi şu olmuş:
-Öteki kim?


Necip fazıl kısakürek, sakal bırakmaya karar verir ve bırakır. Sakallı halini görenler şaşırırlar. Hatta bazıları hakaret etmek bile ister. Fakat üstad bu. Hiç lafın altında kalır mı? Adama laik olduğu cevabı verir. Üstadın sakallı halini gören biri, üstada hakaret etmek için karşısına geçip sakallı halini kastederek;
-“Yahu Maymuna dönmüşsün!” der.
Bu söz üzerine üstad adama haddini bildirir:
-“Öylemiii, peki o zaman arkamı döneyim!.."Smiley (18)

Yine mahkemede savunma yaparken bulunduğu konumdan ve etrafında gelen tepkilere sinirlenen Necip Fazıl kendisine hakim olmayıp "buradakilerin yarısı eşşek demiş". Buna oldukça sinirlenen hakim sözünü geri almasını söylemiş .Üstad bu tükürdüğünü yalar mı? Keskin zeka küpünün verdiği cevap :
_"Tamam,sözümü geri alıyorum buradakilerin yarısı eşek değil"
Yahudi Kimdir?

Önce öz peygamberine ihânet eden, Tevhid bayraktarı Resûl ”Tûr-u Sînâ”ya çıkınca altundan buzağı yapıp ona tapmaya başlayan ve peygamber lânetine uğrayan, o..

Böylece, nebiler beşiği, üstün ırk İsrailoğulları içinden kopup, fesad ve hiyânet madeni yeni bir kavim hâlinde dölleşen, asıl Yahudiyi mayalandıran, artık hep öyle devam eden ve insanlığın başına belâ kesilen, o...

İçinden yetişmiş ve yeni ölçülerle gelmiş İsa Peygamberi dinsizlikle suçlayan, Romalylara gammazlayan ve Romalı askerlere kimin tutulacağını göstermek için havariler meclisinde onu yanağından öpmeye kadar alçalan (Yud'a Sem'um'un), o...

Derken babasız hak Peygamber Hazret-i İsa’nın hak dini içinden tahrif eden, yeni Peygamberi Allah’ın oğlu diye gösteren, ”baba – oğul – ruhulkudüs” küfrünü icad eden (Sen Pol), o...

İslâm’da münâfıklığı mayalandıran, bütün bâtıl mezhepleri kuran, besleyen ve Kur’an’da Allah’ın lânetine hedef olan, o...

Dünyanın her tarafına yayılıp kene sessizliği içinde kanını emdiği her yerden atılan, sonunda İspanya’dan kovulan, sırtında ucu kurşunlu kamçıların iziyle Türkiye’nin kapısını çalan, karalar ve denizlerin haşmetli imparatoru Kânûnî Sultan Süleyman’ın lütuf ve merhameti sayesinde yurdumuza sızan, en kısa zamanda Türk iktisadî hayatına hâkim olan (Yasef Nassi), hatta bir kızını Kânûnî’nin oğluna nikâh ettirmeye kadar başaran (Nurbanu Sultan), derken Osmanlı tarihi boyunca yeniçeri fesadının baş âmili ”züyuf akçe = hileli para” mârifetini yürüten o...

Öbür taraftan da Türk vatanının en habis fesad ve hiyânet merkezi Selânik’ten kalkarak güyâ İslâm’ı kabul etmiş bir kafile hâlinde (dönmeler) Edirne ve İstanbul’a gelen ve bizi yahudi hüviyetiyle törpüleyişini bir de müslüman sıfatına bürülü olarak tecrübeye kalkan (Sebatay Sevi), o...

Fransız ihtilâlinde, perde arkası en büyük rolü oynayan, ilk enflasyon parası Asinyayi çıkartıp ihtilâlin iktisâdî muvazenesini allak bullak eden, neticede bir yandan krallık, öbür yandan Ynkilap Fransası'nı, yâni sadece Fransa’yı batırmak emelini besleyen, o...

İkinci Abdulhamit devrinde İslâm dünyasının merkez noktalarından birine çivi çakmak için Filistin'de küçük bir toprak isteyen, buna karşılık Türkiye’nin bütün dış borçlarını (Düyun-u Umumiye) ödemek teklifinde bulunan, fakat ulu Hakan tarafından teklifleri nefretle reddedilen, nihayet yüce hükümdarı Ittihat ve Terakki komitelerine düşürten, o....

Dünyada ilk defa parayı ve şişkin sermayeyi icad eden Kapitalizma , sonra (Karl Marks) marifetiyle onu tahrip eden,1917 komünist ihtilâlinde güdücüler arası yer alan, peşinden dünya çapında bir Yahudi filozofu Henri Bergson’a tahrip âletini tertip ettiren, netice olarak nerede ve hangi mezhep varsa bir taraftan kurduran ve bir taraftan yıkan, yâni kendi dışında insanlığı her türlü birlik ve yekparelikten uzaklaştıran, o...

Türk Millî Kurtuluş Hareketi Yunanlı’ya karşı zafere ulaşır ulaşmaz, Türk’ü ve onun şahsında İslâm’ı yok etme azmindeki Batı ülkelerinin üzerimize saldırmasını önlemek ve göstermelik istiklâlimizi sağlamak şartını İslâm'dan arınmamıza ve mukaddesâtımızı feda etmemize bağlayan ve bunda muvaffak olan, yine o...

Nihâyet her yerde planını gerçekleştiren, bu arada Türkiye’de dilediği fuhuş, ahlâksızlık ve iktisâdî çöküş iklimini tutturan gizli imparatorluğun maketi minik İsrail devletini kuran, onunla İslâm âlemi ve petrol dünyasının en nâzik noktasına kazığını kakan, arı kovanı hummasıyla çalışan, çabuk seferber olmakta dünyada birinci orduyu meydana getiren, çevresinde kendisinden en aşağı 10 misli büyük Arab âlemini iflâsa uğratan, o.

Şu anda kolları karnının altında saklı bir ahtapot gibi, bir koluyla Suriye, öbür koluyla Irak, daha öbür kollarıyla da Kuveyt, Hicaz, Mısır ve Libya istikametlerini kollayan bu rolünün tahakkukuna zemin hazırlamak için bir dünya felâketine muhtaç bulunan, bunun için de Rus Amerikan rekabetini kızıştıran ve türeme – üreme yatağı emperyalizmayı besleyen, kısaca topyekûn medeniyetleri eritme yolunda büyücü kazanını durmadan karıştıran, yalnız, o...

Yine o, hep o, yalnız o, dâima o...

Ve bu incelikleri kavrayamamak ve içyüzleri görememek bakımından memleketimiz, yine o, hep o, yalnız o, dâima o...

(İdeolocya Örgüsü, s.424)
Sayfa: 1 2 3 4