12-10-2009, 13:12
Hasan El Nurani
İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuz ikincisidir.
Diyarbakır velilerindendir. Aslen Eski Siirt Yeni Batmanlıdır. Hasan-El Nurânî Hazretleri Hicri 1201 yılında Batman’ın El-Medine köyünde (eski adı Garzan Bölgesinin Koh Köyü) dünyaya gelmişti. Bu Köy Veysel Karani’ye yakın bir köydür. Adı Hasan Lakabı Nuranidir. Daha dünyaya gelmeden önce babasını kaybetti. Annesi Saliha bir bayan olduğu için abdestsiz oğlu Hasan’ı emzirmedi. Çok fakir olduklarından dolayı köyün ağası Hüseyin Efendi bu Saliha hanımı hizmetlerinde kullanmak üzere yanında çalıştırmaya başladı. O zaman çocuk olan Hasan-el Nurânî de Hüseyin Efendinin yanında hizmetlerine devam etti.
Altı yaşlarında iken küçük Hasan ağılda karanlık bir yerde oturuyordu. Hüseyin Efendi abdest almak üzere ağıla gittiğinde köşede bir Nur olduğunu görüp bu Nura doğru ilerledi. Nura elini vurduğunda, Nur’un Hasan’ın başında olduğunu fark etti. Bu olayın zuhur etmesinden sonra tüm ahali çocuk yaştaki Hasan’a “Nurânî” ünvanını verdiler.
Hüseyin Efendi bu olaydan sonra Hasan-el Nurânî yi ilim tahsil etmesi için devrin büyük âlimlerine gönderdi. İlim tahsilini yörece meşhur olan Molla Halil-i Siirtinin yanında yapar. Bu zat meşhur Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Halifesidir. Fıkıh, Beşeri İlimleri tahsil ettikten sonra Molla Halil-i Sîirtî Hazretlerinin yanına giderek Geometri ve Matematik ilimlerini tamamladı. Evliyanın büyüklerinden Şeyh Sâlih-i Sıbkî’nin sohbetlerine katılarak zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet diplomasını aldı. Artık Şeyh Salihi-i Sıbki’nin halifesi oldu. Yaşı 25 ile 35 arası genç bir yaş. Hürmeten Şeyh Salih-i Sıbki Hazretleri; talebelerinden hilafete hak kazanan Şeyh İbrahim, Şeyh Hasan-i Nurani ve Şeyh Hamid-i Mardini’ye der ki; “Siz hilafete hak kazandınız ancak edeben gidin üstadım olan Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafeti alınız! Demiş ve bu üç zat da gidip Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafet alırlar.
Üstün kabiliyetini iyi bilen hocası, o dönemin kendisi ile arası çok iyi olan Padişah Sultan Abdulmecid’e yazdığı bir mektupla talebesinden bahseder. Padişah, anında Diyarbekir’e bağlı çok eski tarihi bir köy olan Aktepe köyü arazisinden 52 parselin tapusu ve o köyde bir tekke ve medrese kurma emrini gönderir. Bundan sonra Şeyh Hasan Efendi Şeyh Sâlih Sıbkî’nin vasiyeti üzerine Diyarbekir’in Bismil ilçesi Aktepe köyü yerleşerek, insanları irşâd ile meşgul oldu ve bölgenin halkını irşâd ederek birçok talebe yetiştirdi.
Yaptığı ilmi ve manevi hizmetler için kendilerine dönemin Padişahı Sultan Abdulmecid tarafından bir Sancak ve çeşitli hediyeler gönderilir. Şeyh Hasan efendi 1 kez hacca gitmiştir. Kendileri orta boylu, kumral ve sakalı tamamiyle beyazlanmamış, sireten de; çok halim selim bir zattır.
Şeyh Hasan efendi birçok eser yazdığı halde, bunların birçoğu zamanla çeşitli olaylardan dolayı kaybolmuş veya zayi edilmiş, dolayısıyla isimlerini de tesbit edemedik. Yapılan araştırmalar sonucunda torunlarında yalnızca kendisinin istinsah etmiş olduğu bir eseri bulabildik. Eserin adı: “El Miftah ul Maiyye. Fit Tarîkatin Nakşibendiyye.” Kitabın Müellifi: Şeyh Abdulğani en-Nablûsidir.
Şeyh Hasan-i Nurani Hazretlerini bıraktığı halifeleri :
1- Abdurrahman-i Aktepe, (oğludur)
2- Molla Hasan-i Barê. (Barê Çınar’ın Bir Köyüdür)
3- Şeyh Kasım El-Toğârî (El-Toğâr şimdiki ismi Altunakar Çınar’ın Bir Köyüdür)
4- Şeyh Eyyüb-i Cırnık (Cırnık Terkan’ın Bir Köyüdür)
5- Şeyh Ahmed-i Hanevi. (teberrüken hilafet vermiştir)
6- Şeyh Muhammed Emin-i Şeyh Selemeta Hazretleri sülük yoluyla irşâd ettiği, icazet ve diploma verdiği talebelerindendir.
Şeyh Hasan-i Nurani tasavvufta üveysilik yolunda birkaç evliyanın ruhaniyetinden feyz alarak büyük müceddit ve sancak sahibi oldu. Kerâmetleri pek çoktur.
1865 (H.1283) senesinde Diyarbakır’ın Bismil İlçesine bağlı Aktepe köyünde vefât etti. Türbesi bu köydedir. Vefatından sonra büyük oğlu Abdurrahman Aktepe postuna oturarak irşâda devam etti. Seyyid Kasım El-Toğârî’yi de Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı El-Toğâr (şimdiki ismi Altunakar) köyüne irşâd vazifesi ile görevlendirdi.
Yüce sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
Kaynak :
1) Kitâbu Ahvâl-üd-Dürriyye fî Silsilet-iz-Zibâriyye
2) 19 Kasım 1998 Perşembe günü Aktepede Şeyh Hasan’ın torunu Şeyh Şafii’den iktibas edilmiştir.
3) Tezkire-i Meşayih-i Amid Diyarbekir Velileri I-II M.Şefik Korkusuz s.250
İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuz ikincisidir.
Diyarbakır velilerindendir. Aslen Eski Siirt Yeni Batmanlıdır. Hasan-El Nurânî Hazretleri Hicri 1201 yılında Batman’ın El-Medine köyünde (eski adı Garzan Bölgesinin Koh Köyü) dünyaya gelmişti. Bu Köy Veysel Karani’ye yakın bir köydür. Adı Hasan Lakabı Nuranidir. Daha dünyaya gelmeden önce babasını kaybetti. Annesi Saliha bir bayan olduğu için abdestsiz oğlu Hasan’ı emzirmedi. Çok fakir olduklarından dolayı köyün ağası Hüseyin Efendi bu Saliha hanımı hizmetlerinde kullanmak üzere yanında çalıştırmaya başladı. O zaman çocuk olan Hasan-el Nurânî de Hüseyin Efendinin yanında hizmetlerine devam etti.
Altı yaşlarında iken küçük Hasan ağılda karanlık bir yerde oturuyordu. Hüseyin Efendi abdest almak üzere ağıla gittiğinde köşede bir Nur olduğunu görüp bu Nura doğru ilerledi. Nura elini vurduğunda, Nur’un Hasan’ın başında olduğunu fark etti. Bu olayın zuhur etmesinden sonra tüm ahali çocuk yaştaki Hasan’a “Nurânî” ünvanını verdiler.
Hüseyin Efendi bu olaydan sonra Hasan-el Nurânî yi ilim tahsil etmesi için devrin büyük âlimlerine gönderdi. İlim tahsilini yörece meşhur olan Molla Halil-i Siirtinin yanında yapar. Bu zat meşhur Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Halifesidir. Fıkıh, Beşeri İlimleri tahsil ettikten sonra Molla Halil-i Sîirtî Hazretlerinin yanına giderek Geometri ve Matematik ilimlerini tamamladı. Evliyanın büyüklerinden Şeyh Sâlih-i Sıbkî’nin sohbetlerine katılarak zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet diplomasını aldı. Artık Şeyh Salihi-i Sıbki’nin halifesi oldu. Yaşı 25 ile 35 arası genç bir yaş. Hürmeten Şeyh Salih-i Sıbki Hazretleri; talebelerinden hilafete hak kazanan Şeyh İbrahim, Şeyh Hasan-i Nurani ve Şeyh Hamid-i Mardini’ye der ki; “Siz hilafete hak kazandınız ancak edeben gidin üstadım olan Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafeti alınız! Demiş ve bu üç zat da gidip Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafet alırlar.
Üstün kabiliyetini iyi bilen hocası, o dönemin kendisi ile arası çok iyi olan Padişah Sultan Abdulmecid’e yazdığı bir mektupla talebesinden bahseder. Padişah, anında Diyarbekir’e bağlı çok eski tarihi bir köy olan Aktepe köyü arazisinden 52 parselin tapusu ve o köyde bir tekke ve medrese kurma emrini gönderir. Bundan sonra Şeyh Hasan Efendi Şeyh Sâlih Sıbkî’nin vasiyeti üzerine Diyarbekir’in Bismil ilçesi Aktepe köyü yerleşerek, insanları irşâd ile meşgul oldu ve bölgenin halkını irşâd ederek birçok talebe yetiştirdi.
Yaptığı ilmi ve manevi hizmetler için kendilerine dönemin Padişahı Sultan Abdulmecid tarafından bir Sancak ve çeşitli hediyeler gönderilir. Şeyh Hasan efendi 1 kez hacca gitmiştir. Kendileri orta boylu, kumral ve sakalı tamamiyle beyazlanmamış, sireten de; çok halim selim bir zattır.
Şeyh Hasan efendi birçok eser yazdığı halde, bunların birçoğu zamanla çeşitli olaylardan dolayı kaybolmuş veya zayi edilmiş, dolayısıyla isimlerini de tesbit edemedik. Yapılan araştırmalar sonucunda torunlarında yalnızca kendisinin istinsah etmiş olduğu bir eseri bulabildik. Eserin adı: “El Miftah ul Maiyye. Fit Tarîkatin Nakşibendiyye.” Kitabın Müellifi: Şeyh Abdulğani en-Nablûsidir.
Şeyh Hasan-i Nurani Hazretlerini bıraktığı halifeleri :
1- Abdurrahman-i Aktepe, (oğludur)
2- Molla Hasan-i Barê. (Barê Çınar’ın Bir Köyüdür)
3- Şeyh Kasım El-Toğârî (El-Toğâr şimdiki ismi Altunakar Çınar’ın Bir Köyüdür)
4- Şeyh Eyyüb-i Cırnık (Cırnık Terkan’ın Bir Köyüdür)
5- Şeyh Ahmed-i Hanevi. (teberrüken hilafet vermiştir)
6- Şeyh Muhammed Emin-i Şeyh Selemeta Hazretleri sülük yoluyla irşâd ettiği, icazet ve diploma verdiği talebelerindendir.
Şeyh Hasan-i Nurani tasavvufta üveysilik yolunda birkaç evliyanın ruhaniyetinden feyz alarak büyük müceddit ve sancak sahibi oldu. Kerâmetleri pek çoktur.
1865 (H.1283) senesinde Diyarbakır’ın Bismil İlçesine bağlı Aktepe köyünde vefât etti. Türbesi bu köydedir. Vefatından sonra büyük oğlu Abdurrahman Aktepe postuna oturarak irşâda devam etti. Seyyid Kasım El-Toğârî’yi de Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı El-Toğâr (şimdiki ismi Altunakar) köyüne irşâd vazifesi ile görevlendirdi.
Yüce sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
Kaynak :
1) Kitâbu Ahvâl-üd-Dürriyye fî Silsilet-iz-Zibâriyye
2) 19 Kasım 1998 Perşembe günü Aktepede Şeyh Hasan’ın torunu Şeyh Şafii’den iktibas edilmiştir.
3) Tezkire-i Meşayih-i Amid Diyarbekir Velileri I-II M.Şefik Korkusuz s.250