30-08-2010, 14:42
İNGİLİZ İSTİHBARAT UZMANININ EMELİNE HIZMET EDENLER
Hempher,İngiliz Müstemlekeler Nezâretinin emri ile ,Mısır,Irak,İran,Hicaz ve hilâfet merkezi İstanbul'da casusluk faaliyetlerinde bulunmak,Müslümanları aldatmak ve Hiristiyanlığa hızmet için vazifelendirilmiş bir İNGİLİZ MİSYONERİDİR.
İngiliz Devleti bu bölgelere Hempher gibi beşbinden fazla casus görevlendirmiştir.
İngiliz Müstemlekeler Nezâreti,bu casusların çalışma usullerini gösteren bin sahifelik "İSLÂMI NASIL YIKABİLİRİZ" isimli bir kitap hazırlamıştır. .
Beş bölümden meydana gelen "İslâmı Nasıl Yok Ederiz" isimli bu kitabın ,sadece 5/21 maddesinde, İngiliz Casuslarına bakın hangi talimatlar verilmektedir. (1)
1-Fıkıh kitapları saf dışı edilerek, dinin doğrudan Kur'an'dan ögrenilmesi için yönlendirme yapılacak.
2-Sonra, Müslümanları Kur'an hakkında şüpheye düşürecek ve içinde noksanlık ve fazlalık bulunan tahrif edilmiş her dilde Kur'an tercümeleri hazırlayıp,diyeceksiniz ki: "Kur'an bozulmuş, birbirini tutmuyor ! "
3-Aynı şekilde, hadisler hakkında da şüphe uyandırılacak.
4-Ayrıca, Arap memleketleri dışında, EZAN, NAMAZ gibi ibadetlerin Arapça yapılmasını önleyeceksiniz...."
İşte bu planlar 250 sene önce yapılmıştı. Başarılı olmuş mu, olmamış mı ? Basiret sahibi Müslümanların nezih anlayışlarına bırakıyorum..
BUGÜN:
A- Fıkıh kitaplarını hafife alarak, onları saf dışı bırakıp,"Kur'an’daki İslam" aldatmaca sloganı ile,herkesi sadece Kur'an Meali okumaya sevk edip,(yalan-yanlış da olsa ) kendi kısır görüşleri ile İslâm’ı ve O'nun emirlerini doğrudan Kur'ân'dan öğrenmeye sevk edenler yok mu? Hadis'i, İcma-i Ümmet'i ve Kıyas'ı saf dışı bırakanlar bunlar degil mi?
B- Bugün Türkiye’de -birbirinden farklı yüzlerce Kur'an-ı Kerim meali var. Ayet-i kerimelerin mealini verirken, kendi sapkın görüşlerini parantez içinde vererek Müslüman halkımızın nezih itikatlarını bozmuyorlar mı ?.
Buna yeni bir örnek olarak arz etmek istiyorum :
Dini konuları tartışmaya açarak,kendilerince uygun gördükleri oryantalist duruşlu filozof İlahiyatçıları TV. ekranlarına çıkartıp kötü niyetlerini izhar eden mahud TV. kanallarından birinde geçen hafta üç ilahiyat Prof'u çıkmıştı. Biri kanalda diğer ikisi telefonda, karşılıklı kendi yazdıkları Kur'an meallerinden bahsederek karşılıklı hediyeleşiyorlar (Prof.Bayraktar Bayraklı ve Prof.Abdülaziz Bayındır) Asıl önemli olanı konuşmaları.
TV. Kanalında bulunanı (Bayraktar Bayraklı) kendi hazırladığı Kur'an Mealinden hüküm çıkararak, ismini verdiği bir Ayet-i Kerime'yi - kendi görüşü üzere yorumluyor ve " Hacc ibadeti senenin belli ayına mahsus değildir, her ayda yapılabilinir; ben bu ayetten bunu anlıyorum..." diyerek, Ehl-i Sünnet'e aykırı fikrini açıkça beyan edebiliyor; binlerce yıllık uygulamaya ters olarak.
Bu zat halen M.Ü.İlahiyat Fakültesinde görevlidir ve Diyanet Teşkilatına Müftü, Vaiz veya M.E.B.’na Din ve Ah.Bilgisi Öğretmeni yetiştirmektedir.Vah benim memleketim..vah. Başka Ehl-İ Sünnet'e aykırı bir çok fikri olsa da telefondaki Prof.Abdülaziz BAYINDIR(O'da Ayet-i Kerime okuyarak) bu görüşe itiraz ediyor ve bugünkü doğru olan uygulamadaki gibi, Hacc İbadetinin sadece senenin belli ayında -ve bir defa- yapılabileceğini söylüyor. Görüyor musunuz, Bayraktar Bayraklı gibi nevzuhur müçtehit taslakları –filozof İlahiyatçılar var oldukça daha neler duyacağız.
Bunun yanında, aynı konuşmasında,(Bayraktar Bayraklı)Haç ibadeti esnasında " Şeytan Taşlama" yapılmasını da zaid görüyor.Öyle bir şeyin olmadığından bahsediyor. (Zekeriya BEYAZ da telefonda katılıp, Hac ve Şeytan Taşlama hususunda Bayraktar Bayraklı 'ya katıldığını,(Hac ibadetinin her ay yapılabileceğini, Şeytan Taşlama, gibi bir şeyinde olmadığını) söylüyor (Şıracının şahidi bozacı misali)
Bunları ve bunlara benzeyen FİLOZOF İLAHİYATÇILARI iyi tanıyalım.
Bundan seneler önce merhum Ali Fuat BAŞGİL " Kayalıkta pirinç yetişmez "diyerek,teşhisini koymuş.Din ve Laiklik, isimli kitabının 195. sayfasında şöyle demektedir:
"Maarif Vekaletine bağlı ve onun murâkabesi altında yahut bugün Üniversite camiası içinde çalışan bir İlâhiyat Fakültesinde, itiraf ederim ki, yüksek ilahiyat felsefecisi ve sosyologu yetişebilir. Fakat (yüksek diyanet mütehassısı ) din adamı ve âlimi asla yetişemez.
Çünkü tekrar edelim ki,(yüksek diyanet mütehassısı) her şeyden evvel hâlis bir dindardır, zahid ve muttakidir; sonrada inandığı ve içinin samimiyeti ile kâni olduğu dinde yüksek ilim ve kemâl sahibidir. Şurası muhakkaktır ki, dünyanın hiçbir yerinde laik üniversite çatısı altındaki İlâhiyat Fakültelerinde din adamı ve âlimi yetişmemiştir.
Üniversite gibi lâdini bir camia içinde din adamı ve alimi yetişmemiştir. Ve bunun yetişmemesine değil, yetişmesine hayret edilse yeridir. KAYALIKTA PİRİNÇ YETİŞMEZ.“Merhum,Ord.Prof.A.F.BAŞGİL'in fikir ve kanaati bu doğrultuda.
Prof.Dr.Cevat AKŞİT, Prof.Dr.H.Kamil YILMAZ vb. Ehl-İ Sünnet'e bağlı İlahiyatçılar da var; denilse de; doğrudur, fakat bunlar hem istisnadır hemde bunlar başka manevi kanallardan da beslenmiş nasipli kişilerdir.
Diğer bilinen istisnalar varsa da, kendi gayretleri ile ve de Allah'ın cc. lütfu ile korunmuşlardır. İmâlat hatası da diyebiliriz.
İmam-Hatip ve İlahiyat Fakültelerinin kurulması babında, Sadık ALBAYRAK’ın “TÜRKİYEDE DİN KAVGASI” isimli Kitabının 282-283 sayfalarında, şu tespitlerde bulunulmaktadır “..İlk adapta Diyanet İş.Bşk.lıgına baglı kurulması düşünülen İmam-Hatip mektepleri ve ilahiyat Fakülteleri,CHP.li. Nihat ERİM ve Tahsin BANGUOGLU’nun muhalefet şerhleri sonucu Milli Eğitime bağlı olarak 1.2.1949(İnönü devrinde) açılıyor. Verilen kanun teklifine, CHP ‘li Nihat ERİM ile Tahsin BANGUOGLU’nun Muhalefet şerhlerinde şöyle deniyor:
”Bu öğretimin bizim modern mektep nizamı ve havası içinde MİLLİ EGİTİM BAKANLIGI eli ile mahsursuzca başarılabileceği kanaatindeyiz.
Hedef bu mekteplerin hocalarına kısa zamanda İlahiyat Fakültelerinden yetişecek genç din adamlarını getirmek olmalıdır. BİZİ YENİDEN ŞERİATÇILIKLA UGRAŞMAKTAN BUNLAR KURTARABİLECEKTİR.”
Anlaşıldı herhalde. İlk Kuruluş gayesi,dini mihraptan yıkmak. Ne kadar muvaffak oldukları okuyucuların taktirine kalmıştır.Ancak, yukarıda da arzettiğimiz gibi ,kendini özel yetiştirenler ve ayrıca İlâhi himayeye mazhar olanlar ile icazetli Ehl-i Sünnet âlimlerin eğitiminden geçenler Ehl-i Sünnet çizgisini devam ettirebilmişlerdir.
C- Aynı şekilde Hadis-i Şerifler hususunda da şüphe uyandıranlar yok mu ? Kendi görüşlerini teyit etmeyen Hadis-i Şerifleri hemen çala-kalem
bunlar zayıf hadistir deyip saf dışı bırakanlar; Prof. olanlardan veya olmayanlardan, yok mu? Hem de pek çok olduğuna şahit oluyoruz; hayretle, dehşetle ve üzülerek görüyoruz.
D- Zaman zaman gündeme bilerek getirilen, EZAN ve hatta namazda okunan AYETLER TÜRKÇE okunsun diyenler yok mu ?
Çok;hatta Askeri bürokrasi bile -haddi ve vazifeleri olmayarak-bazı devir teslim törenlerinde yaptıkları konuşmalarda ,"EZAN Türkçe okunmalı" diyebiliyorlar. (bazı İlahiyat Prof'ları derse bunlar demez mi, yol göstericileri bu bizim yerli oryantalistler, FİLOZOF İLAHİYATÇILAR)
Şimdi tefekkür ve tezekkür edelim, salim bir kalb ile şöyle bir düşünelim.
Yazımın başında sözlerini olduğu gibi naklettiğim, İngiliz Müstemlekeler Nezâretinin hayâli gerçekleşmiş mi,gerçekleşmemiş mi ? Hedefilerine ulaşmış lar mı,ulaşmamışlar mı ?
İngilizlerin bu hedefine ulaşmak için - bilerek veya bilmeyerek- kimler destek olmuş; siz karar verin. Ehl-i İman kardeşlerim, siz siz olun, İngiliz ajanı Hempher'in emeline hizmet edenleri ve yalancıktan ihtida etmiş olup Hz.Osman (RA) devrinde ve ondan sonraki fitne ateşini kaynatanların başında gelen Yahudi Asıllı ABDULLAH İBN SEBE 'nin yolunda gidenleri ve onların tuzaklarına düşenleri iyi tanıyalım. Biz de onların tuzaklarına düşmeyelim, çok uyanık olalım.
Bugün, bir Müslüman’ın eline, bir Kur’an-ı Kerim tefsiri ile Hadis-i Şerif Külliyatı verip “Bunları oku, dinini buradan öğren “ demek büyük cinayettir. Her Müslüman, Kur’an’dan ve Hadis’ten kendi anladığı gibi amel ederse, asıl karmaşa o zaman meydana gelir, binlerce mezhep olur. Bizler, dinimizin emir ve yasaklarını – mutlak müçtehit İmamların İÇTİHATLARINDAN meydana gelen FIKIH ve AKAİD kitaplarından öğreneceğiz.
Dört ana mezhepten birini tercih edip, O’nun hükümlerince amel edeceğiz.Oradaki hükümler de -Kur’an ve Sahih Hadis’den çıkarılmış hükümlerdir.MEZHEPSİZLİK DİNSİZLİGE KÖPRÜDÜR. Mütehassıs bir HEKİM’in Reçetesini almadan Eczaneden alınan İlaçlar, ayrıca yanlışta kullanılırsa şifa vermez. ilaç yerine zehir vazifesini görür.
Din’deki Mütehassıslar da MÜÇTEHİT İMAMLARIMIZDIR.
Bozuk itikatlar,bizi küfre kadar götürebilir. O'nun için itikad meselesi çok önemlidir. Bozuk itikad ile yapılan ameller,temel yapmadan bina yapmaya benzer. Ameller, ancak sahih iman ile geçerli olur. Açık Ayet'leri yok sayan onları dikkate almayan, görüşler de elbette,o itikat sahibini uçuruma götürür.
Aşagıdaki Ayet-i Kerime meallerini de bu görüş ve düşünceyle inceleyelim:
Ali-i İmran 3/19.da "Hiç şüphe yok ki,Allah indinde hak Din İslam’dır"
Maide.5/3. de "Bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimeti tamamladım. Size DİN olarak İSLAMA razı oldum."
İlahi hükmü geldikten sonra da artık,diğer dinlerin tamamının hükmü ortadan kalkmıştır.Bugün ,arz üzerinde uyulması gereken, insan oğlunu Cennet ve Cemal-i İlahiye’ye götüren yegane DİN “İslâm Dini “ dir. Kur’an-ı Kerim’in hükmü bütün insanlığa şamil olup, O’nun Peygamberi olan Hz. MUHAMMED de (SAV) bir bölgenin değil, bütün CİHANIN PEYGAMBERİDİR.Sahih itikat budur.
Yürürlükte olan 1982 ANAYASA’sı var iken, l96l veya l924 Anayasa’sının hükümlerine uyacağım, diyebilinir mi ? Denilse bile ne kadar geçerli olur.Ve bize hangi Anayasa’nın hükümleri uygulanır. Elbette 1982 Anayasa’sının Aksini söyleyenlerin ise ne kadar gafil ve de cahil oldukları ortaya çıkmaz mı?
Maide.5/72.de "Allah,Meryem'in oğlu Mesih'dir".diyenler,ELBETTE KÜFRETTİLER..hiç şüphe yok ki Allah'a ortak koşana,Allah CENNETİ HARAM KILMIŞTIR."
TEVBE 9/30.da "Yahudiler ”Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da “ Mesih Allah’ın oğludur “ diyerek şirke girmişlerdir.” 9/l7.de “ Müşriklerin- Allah’a ortak koşanların, bütün yaptıkları – iyi amelleri- boşa gider Cehennemde ebedi kalacaklar da onlardır.“İlâhi emirleri ortada iken,bunların hilafına fikir ve kanaat beyan etmek , "ibrahimi dinler" diyerek,bugünkü hiristiyan ve museviliğin de hak din olarak ihsas etmek ve bunların mensuplarını da " ehl-i necad" görmek hangi akla hızmettir.Bu fikirde olanlar ,imanlarının tehlikeye girdiğinin farkında değiller mi?
Ehl-i Sünnet Ana Caddesinden ayrılmayalım.Yüce Allah (cc.)cümlemizi dalâlet fırkaların tuzağına düşmekten korusun.
SUAT SAGLAM
(1) İngiliz Casusunun İtirafları (İngilizlerin İslâm Düşmanlığı) isimli kitap (İhlas A.Ş Yayınları-M.Sıddık Gümüş)sy.47/66
http://karesizade.azbuz.ekolay.net/blog/yazi/oku/5000000013159071/%20%20%C4%B0NG%C4%B0L%C4%B0Z%20%20%C4%B0ST%C4%B0HBARAT%20%20UZMANININ%20%20EMEL%C4%B0NE%20%20HIZMET%20%20EDENLER
Hempher,İngiliz Müstemlekeler Nezâretinin emri ile ,Mısır,Irak,İran,Hicaz ve hilâfet merkezi İstanbul'da casusluk faaliyetlerinde bulunmak,Müslümanları aldatmak ve Hiristiyanlığa hızmet için vazifelendirilmiş bir İNGİLİZ MİSYONERİDİR.
İngiliz Devleti bu bölgelere Hempher gibi beşbinden fazla casus görevlendirmiştir.
İngiliz Müstemlekeler Nezâreti,bu casusların çalışma usullerini gösteren bin sahifelik "İSLÂMI NASIL YIKABİLİRİZ" isimli bir kitap hazırlamıştır. .
Beş bölümden meydana gelen "İslâmı Nasıl Yok Ederiz" isimli bu kitabın ,sadece 5/21 maddesinde, İngiliz Casuslarına bakın hangi talimatlar verilmektedir. (1)
1-Fıkıh kitapları saf dışı edilerek, dinin doğrudan Kur'an'dan ögrenilmesi için yönlendirme yapılacak.
2-Sonra, Müslümanları Kur'an hakkında şüpheye düşürecek ve içinde noksanlık ve fazlalık bulunan tahrif edilmiş her dilde Kur'an tercümeleri hazırlayıp,diyeceksiniz ki: "Kur'an bozulmuş, birbirini tutmuyor ! "
3-Aynı şekilde, hadisler hakkında da şüphe uyandırılacak.
4-Ayrıca, Arap memleketleri dışında, EZAN, NAMAZ gibi ibadetlerin Arapça yapılmasını önleyeceksiniz...."
İşte bu planlar 250 sene önce yapılmıştı. Başarılı olmuş mu, olmamış mı ? Basiret sahibi Müslümanların nezih anlayışlarına bırakıyorum..
BUGÜN:
A- Fıkıh kitaplarını hafife alarak, onları saf dışı bırakıp,"Kur'an’daki İslam" aldatmaca sloganı ile,herkesi sadece Kur'an Meali okumaya sevk edip,(yalan-yanlış da olsa ) kendi kısır görüşleri ile İslâm’ı ve O'nun emirlerini doğrudan Kur'ân'dan öğrenmeye sevk edenler yok mu? Hadis'i, İcma-i Ümmet'i ve Kıyas'ı saf dışı bırakanlar bunlar degil mi?
B- Bugün Türkiye’de -birbirinden farklı yüzlerce Kur'an-ı Kerim meali var. Ayet-i kerimelerin mealini verirken, kendi sapkın görüşlerini parantez içinde vererek Müslüman halkımızın nezih itikatlarını bozmuyorlar mı ?.
Buna yeni bir örnek olarak arz etmek istiyorum :
Dini konuları tartışmaya açarak,kendilerince uygun gördükleri oryantalist duruşlu filozof İlahiyatçıları TV. ekranlarına çıkartıp kötü niyetlerini izhar eden mahud TV. kanallarından birinde geçen hafta üç ilahiyat Prof'u çıkmıştı. Biri kanalda diğer ikisi telefonda, karşılıklı kendi yazdıkları Kur'an meallerinden bahsederek karşılıklı hediyeleşiyorlar (Prof.Bayraktar Bayraklı ve Prof.Abdülaziz Bayındır) Asıl önemli olanı konuşmaları.
TV. Kanalında bulunanı (Bayraktar Bayraklı) kendi hazırladığı Kur'an Mealinden hüküm çıkararak, ismini verdiği bir Ayet-i Kerime'yi - kendi görüşü üzere yorumluyor ve " Hacc ibadeti senenin belli ayına mahsus değildir, her ayda yapılabilinir; ben bu ayetten bunu anlıyorum..." diyerek, Ehl-i Sünnet'e aykırı fikrini açıkça beyan edebiliyor; binlerce yıllık uygulamaya ters olarak.
Bu zat halen M.Ü.İlahiyat Fakültesinde görevlidir ve Diyanet Teşkilatına Müftü, Vaiz veya M.E.B.’na Din ve Ah.Bilgisi Öğretmeni yetiştirmektedir.Vah benim memleketim..vah. Başka Ehl-İ Sünnet'e aykırı bir çok fikri olsa da telefondaki Prof.Abdülaziz BAYINDIR(O'da Ayet-i Kerime okuyarak) bu görüşe itiraz ediyor ve bugünkü doğru olan uygulamadaki gibi, Hacc İbadetinin sadece senenin belli ayında -ve bir defa- yapılabileceğini söylüyor. Görüyor musunuz, Bayraktar Bayraklı gibi nevzuhur müçtehit taslakları –filozof İlahiyatçılar var oldukça daha neler duyacağız.
Bunun yanında, aynı konuşmasında,(Bayraktar Bayraklı)Haç ibadeti esnasında " Şeytan Taşlama" yapılmasını da zaid görüyor.Öyle bir şeyin olmadığından bahsediyor. (Zekeriya BEYAZ da telefonda katılıp, Hac ve Şeytan Taşlama hususunda Bayraktar Bayraklı 'ya katıldığını,(Hac ibadetinin her ay yapılabileceğini, Şeytan Taşlama, gibi bir şeyinde olmadığını) söylüyor (Şıracının şahidi bozacı misali)
Bunları ve bunlara benzeyen FİLOZOF İLAHİYATÇILARI iyi tanıyalım.
Bundan seneler önce merhum Ali Fuat BAŞGİL " Kayalıkta pirinç yetişmez "diyerek,teşhisini koymuş.Din ve Laiklik, isimli kitabının 195. sayfasında şöyle demektedir:
"Maarif Vekaletine bağlı ve onun murâkabesi altında yahut bugün Üniversite camiası içinde çalışan bir İlâhiyat Fakültesinde, itiraf ederim ki, yüksek ilahiyat felsefecisi ve sosyologu yetişebilir. Fakat (yüksek diyanet mütehassısı ) din adamı ve âlimi asla yetişemez.
Çünkü tekrar edelim ki,(yüksek diyanet mütehassısı) her şeyden evvel hâlis bir dindardır, zahid ve muttakidir; sonrada inandığı ve içinin samimiyeti ile kâni olduğu dinde yüksek ilim ve kemâl sahibidir. Şurası muhakkaktır ki, dünyanın hiçbir yerinde laik üniversite çatısı altındaki İlâhiyat Fakültelerinde din adamı ve âlimi yetişmemiştir.
Üniversite gibi lâdini bir camia içinde din adamı ve alimi yetişmemiştir. Ve bunun yetişmemesine değil, yetişmesine hayret edilse yeridir. KAYALIKTA PİRİNÇ YETİŞMEZ.“Merhum,Ord.Prof.A.F.BAŞGİL'in fikir ve kanaati bu doğrultuda.
Prof.Dr.Cevat AKŞİT, Prof.Dr.H.Kamil YILMAZ vb. Ehl-İ Sünnet'e bağlı İlahiyatçılar da var; denilse de; doğrudur, fakat bunlar hem istisnadır hemde bunlar başka manevi kanallardan da beslenmiş nasipli kişilerdir.
Diğer bilinen istisnalar varsa da, kendi gayretleri ile ve de Allah'ın cc. lütfu ile korunmuşlardır. İmâlat hatası da diyebiliriz.
İmam-Hatip ve İlahiyat Fakültelerinin kurulması babında, Sadık ALBAYRAK’ın “TÜRKİYEDE DİN KAVGASI” isimli Kitabının 282-283 sayfalarında, şu tespitlerde bulunulmaktadır “..İlk adapta Diyanet İş.Bşk.lıgına baglı kurulması düşünülen İmam-Hatip mektepleri ve ilahiyat Fakülteleri,CHP.li. Nihat ERİM ve Tahsin BANGUOGLU’nun muhalefet şerhleri sonucu Milli Eğitime bağlı olarak 1.2.1949(İnönü devrinde) açılıyor. Verilen kanun teklifine, CHP ‘li Nihat ERİM ile Tahsin BANGUOGLU’nun Muhalefet şerhlerinde şöyle deniyor:
”Bu öğretimin bizim modern mektep nizamı ve havası içinde MİLLİ EGİTİM BAKANLIGI eli ile mahsursuzca başarılabileceği kanaatindeyiz.
Hedef bu mekteplerin hocalarına kısa zamanda İlahiyat Fakültelerinden yetişecek genç din adamlarını getirmek olmalıdır. BİZİ YENİDEN ŞERİATÇILIKLA UGRAŞMAKTAN BUNLAR KURTARABİLECEKTİR.”
Anlaşıldı herhalde. İlk Kuruluş gayesi,dini mihraptan yıkmak. Ne kadar muvaffak oldukları okuyucuların taktirine kalmıştır.Ancak, yukarıda da arzettiğimiz gibi ,kendini özel yetiştirenler ve ayrıca İlâhi himayeye mazhar olanlar ile icazetli Ehl-i Sünnet âlimlerin eğitiminden geçenler Ehl-i Sünnet çizgisini devam ettirebilmişlerdir.
C- Aynı şekilde Hadis-i Şerifler hususunda da şüphe uyandıranlar yok mu ? Kendi görüşlerini teyit etmeyen Hadis-i Şerifleri hemen çala-kalem
bunlar zayıf hadistir deyip saf dışı bırakanlar; Prof. olanlardan veya olmayanlardan, yok mu? Hem de pek çok olduğuna şahit oluyoruz; hayretle, dehşetle ve üzülerek görüyoruz.
D- Zaman zaman gündeme bilerek getirilen, EZAN ve hatta namazda okunan AYETLER TÜRKÇE okunsun diyenler yok mu ?
Çok;hatta Askeri bürokrasi bile -haddi ve vazifeleri olmayarak-bazı devir teslim törenlerinde yaptıkları konuşmalarda ,"EZAN Türkçe okunmalı" diyebiliyorlar. (bazı İlahiyat Prof'ları derse bunlar demez mi, yol göstericileri bu bizim yerli oryantalistler, FİLOZOF İLAHİYATÇILAR)
Şimdi tefekkür ve tezekkür edelim, salim bir kalb ile şöyle bir düşünelim.
Yazımın başında sözlerini olduğu gibi naklettiğim, İngiliz Müstemlekeler Nezâretinin hayâli gerçekleşmiş mi,gerçekleşmemiş mi ? Hedefilerine ulaşmış lar mı,ulaşmamışlar mı ?
İngilizlerin bu hedefine ulaşmak için - bilerek veya bilmeyerek- kimler destek olmuş; siz karar verin. Ehl-i İman kardeşlerim, siz siz olun, İngiliz ajanı Hempher'in emeline hizmet edenleri ve yalancıktan ihtida etmiş olup Hz.Osman (RA) devrinde ve ondan sonraki fitne ateşini kaynatanların başında gelen Yahudi Asıllı ABDULLAH İBN SEBE 'nin yolunda gidenleri ve onların tuzaklarına düşenleri iyi tanıyalım. Biz de onların tuzaklarına düşmeyelim, çok uyanık olalım.
Bugün, bir Müslüman’ın eline, bir Kur’an-ı Kerim tefsiri ile Hadis-i Şerif Külliyatı verip “Bunları oku, dinini buradan öğren “ demek büyük cinayettir. Her Müslüman, Kur’an’dan ve Hadis’ten kendi anladığı gibi amel ederse, asıl karmaşa o zaman meydana gelir, binlerce mezhep olur. Bizler, dinimizin emir ve yasaklarını – mutlak müçtehit İmamların İÇTİHATLARINDAN meydana gelen FIKIH ve AKAİD kitaplarından öğreneceğiz.
Dört ana mezhepten birini tercih edip, O’nun hükümlerince amel edeceğiz.Oradaki hükümler de -Kur’an ve Sahih Hadis’den çıkarılmış hükümlerdir.MEZHEPSİZLİK DİNSİZLİGE KÖPRÜDÜR. Mütehassıs bir HEKİM’in Reçetesini almadan Eczaneden alınan İlaçlar, ayrıca yanlışta kullanılırsa şifa vermez. ilaç yerine zehir vazifesini görür.
Din’deki Mütehassıslar da MÜÇTEHİT İMAMLARIMIZDIR.
Bozuk itikatlar,bizi küfre kadar götürebilir. O'nun için itikad meselesi çok önemlidir. Bozuk itikad ile yapılan ameller,temel yapmadan bina yapmaya benzer. Ameller, ancak sahih iman ile geçerli olur. Açık Ayet'leri yok sayan onları dikkate almayan, görüşler de elbette,o itikat sahibini uçuruma götürür.
Aşagıdaki Ayet-i Kerime meallerini de bu görüş ve düşünceyle inceleyelim:
Ali-i İmran 3/19.da "Hiç şüphe yok ki,Allah indinde hak Din İslam’dır"
Maide.5/3. de "Bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimeti tamamladım. Size DİN olarak İSLAMA razı oldum."
İlahi hükmü geldikten sonra da artık,diğer dinlerin tamamının hükmü ortadan kalkmıştır.Bugün ,arz üzerinde uyulması gereken, insan oğlunu Cennet ve Cemal-i İlahiye’ye götüren yegane DİN “İslâm Dini “ dir. Kur’an-ı Kerim’in hükmü bütün insanlığa şamil olup, O’nun Peygamberi olan Hz. MUHAMMED de (SAV) bir bölgenin değil, bütün CİHANIN PEYGAMBERİDİR.Sahih itikat budur.
Yürürlükte olan 1982 ANAYASA’sı var iken, l96l veya l924 Anayasa’sının hükümlerine uyacağım, diyebilinir mi ? Denilse bile ne kadar geçerli olur.Ve bize hangi Anayasa’nın hükümleri uygulanır. Elbette 1982 Anayasa’sının Aksini söyleyenlerin ise ne kadar gafil ve de cahil oldukları ortaya çıkmaz mı?
Maide.5/72.de "Allah,Meryem'in oğlu Mesih'dir".diyenler,ELBETTE KÜFRETTİLER..hiç şüphe yok ki Allah'a ortak koşana,Allah CENNETİ HARAM KILMIŞTIR."
TEVBE 9/30.da "Yahudiler ”Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da “ Mesih Allah’ın oğludur “ diyerek şirke girmişlerdir.” 9/l7.de “ Müşriklerin- Allah’a ortak koşanların, bütün yaptıkları – iyi amelleri- boşa gider Cehennemde ebedi kalacaklar da onlardır.“İlâhi emirleri ortada iken,bunların hilafına fikir ve kanaat beyan etmek , "ibrahimi dinler" diyerek,bugünkü hiristiyan ve museviliğin de hak din olarak ihsas etmek ve bunların mensuplarını da " ehl-i necad" görmek hangi akla hızmettir.Bu fikirde olanlar ,imanlarının tehlikeye girdiğinin farkında değiller mi?
Ehl-i Sünnet Ana Caddesinden ayrılmayalım.Yüce Allah (cc.)cümlemizi dalâlet fırkaların tuzağına düşmekten korusun.
SUAT SAGLAM
(1) İngiliz Casusunun İtirafları (İngilizlerin İslâm Düşmanlığı) isimli kitap (İhlas A.Ş Yayınları-M.Sıddık Gümüş)sy.47/66
http://karesizade.azbuz.ekolay.net/blog/yazi/oku/5000000013159071/%20%20%C4%B0NG%C4%B0L%C4%B0Z%20%20%C4%B0ST%C4%B0HBARAT%20%20UZMANININ%20%20EMEL%C4%B0NE%20%20HIZMET%20%20EDENLER