30-12-2012, 15:00
KABİR AZABININ İKİ SEBEBİ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün sahibleri azâb olunan iki kabrin yanından geçiyordu.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Bunlar azab çekiyorlar. Hem de azab görmeleri büyük saydıkları bir iş için de değildir. Bunlardan birisi, idrarından sakınmazdı, diğeri de laf taşıyıcılık etmeğe çalışırdı.” buyurdu.
Sonra yaprakları koparılmış taze bir hurma dalı aldı. Bunu ikiye böldü. Her kabre bunlardan birer parça dikti.
Ashâb-ı Kiram “Yâ Resûlallâh! Bunu niçin diktiniz?” diye sordular.
Resûl-i Ekrem “Bu ağaçlar kurumayıp taze kaldıkça, azablarının hafifleyeceğini ümid ediyorum, buyurdu.
‘İdrar sıçratmak ve koğuculuk (laf taşımacılık) yapmak aslında küçüktür.’ denilmek istenilmiyor. Birkaç damla idrardan ne çıkar diye çekinilmemesi; birkaç dedikodunun ağızdan çıkıvermesi cihetiyle küçük sayılmıştır. Fakat aslında birisi sıhhî ve medenî, öbürü de ahlâkî ve aynı zamanda her ikisi dinî pek büyük birer.” kusurdur.
Birisi zâhirde, öbürüsü bâtında yani manevi birer pisliktir. Hele koğuculuk büyük bir musîbettir. Bir milletin ferdleri arasında koğuculuğun yayılması ve âdeta kaçınılması lâzım gelen bir kusur sayılmaması cemiyette büyük bir kargaşaya sebep olur.
Bunun için Kur'ân-ı Kerîm'de -meâlen- “Siz bu (söz taşımayı) kolay (vebal yok) zannediyorsunuz. Halbuki o Allâhü Teâlâ katında büyük (günah)dır.” (Nur sûresi, âyet 15) buyrulmuştur.
BEYİT:
Ne rütbe mürtefi' bünyâddır kasr-ı tevâzu' kim
Rıyâz-ı cennete nazar kâbildir zemîninden
Açıklama: Tevâzû evi, o kadar yüksek bir binadır ki, zemininden bile cennet bahçelerine bakmak mümkündür.