Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: Hangisine inanalım? Hangisine güvenelim?
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
[Resim: hangisi.jpg]

HANGİSİNE İNANALIM, HANGİSİNE GÜVENELİM?Musa GÜNEŞ

"Allah Adem'e bütün isimleri öğretti." (Bakara 31)

İnsanoğlu var olduğu ilk günden bugüne kadar sürekli olarak ilme, bilgiye merak salmış bulunmaktadır. Bize göre insanın ilim öğrenmek istemesi, aslında yüce yaratıcı tarafından kişinin fıtratına yerleştirilmiştir. Nitekim bu büyük nimettir aslında. Üstteki ayete farklı bir açıdan yaklaşacak olursak, insanın ilim öğrenme isteğini bilen yüce Allah, insanların ilk atası olan Adem'e isimleri öğreterek Adem'in ilme olan susuzluğunu bitirmiştir adeta.

Bütün yaratılmışlar içinde hiçbir varlık insan kadar ilme gönül vermemiş, bu yolda malından, canından, evladından vazgeçmemiştir. İlim öyle bir sudur ki, içine giren asla çıkmak istemez. İlim tuzlu su gibidir; içtikçe insanın içesi gelir, tuzlu su insana zarar verirken ilmi yanlış kullanmakta insana hatta nesillere zarar verebilmektedir.

Bu kısa girişimizden sonra ekranlarda ilim adına, hatta İslami ilim adına konuşanların, hepimizin en az bir iki tanesini tanıdığımız simalar üzerine konuşacağız. Öncelikle şunu belirtelim, bize göre Müslüman objektif olmak zorundadır. Bir diğeri ise "onlar her sözü dinler, en güzelini alırlar (uyarlar)" ayetini düstur edinmiş bulunmaktayız. İnşallah bu kişileri değerlendirirken de onların güzel sözlerini, tespitlerini de alacağız ve bunları göz ardı etmeyeceğiz. Bu yazımızda değerlendirme yaparken isim vermeden fotoğraf sırasına göre değil, karışık olarak değerlendireceğiz. Verdiğimiz özelliklere bakanlar bu özelliklere kimin sahip olduğunu, takip edenler anlayacaklardır. Ve değerlendirmemizde kişileri tanıyanlar, yapacağımız olumlu veya olumsuz eleştirilerin bir iftira olmadığını, mübalağa olmadığını bileceklerdir. "… iftira eden, muhakkak perişan olur" (Taha: 61) ayeti bizi çok korkutmakta, bundan dolayı bu kişilere kesinlikle iftira etmeyeceğimiz bilinsin istemekteyiz.

İlk kişimiz Mahmut efendinin öğrencilerindendir. Genç yaşına rağmen cübbe giyip sarık takmasıyla dikkatleri üzerine çekmektedir. Cemaat olarak sünnete bağlılığa ciddi bir ehemmiyet vermektedirler. Son birkaç yıldır artık televizyon programlarına düzenli olarak çıkmaktadır. Dili iyi laf yapan, sorulara çabuk cevap veren, insanları sohbetleriyle çok fazla güldürebilen bir kişiliğe sahiptir. Hatta daha enteresan olanı 1000 km yolu bu kişinin sohbetini dinlemek için giden, onların cemaatinden birine "niye bu kadar yolu gidiyorsun" dediğimde bana "gülmeye gidiyorum" demişti. Bayağı bir şaşırtmıştı beni. Ama biraz dinlediğimde ben de hak verdim, insanlar ilimden ziyade gülmeye gidiyorlar onun yanına. Bu kişinin diğer bir özelliği, vahdete en çok muhtaç olduğumuz bu günlerde maalesef fitne ateşine açıkça sürüklemektedir. Konuşmalarını bilenler bilirler ki 200 milyonluk ŞİA camiasına ne şekilde hakaret ettiğini, tekfire varan sözler söylediğini. Bir başka konuşmasında Said Nursi Hz.lerini alaycı bir şekilde eleştirmektedir. Sonraları jetski’lerle deniz kenarlarındaki uygunsuz görüntüleri dikkatleri kendi üzerine çekmesine neden oldu.

Bir diğer kişi ise ağlamasıyla dikkatleri üzerinde toplayan biri. Kendisi Erzurum Horasan doğumludur. Sırf doğum yerine dayanaraktan müritleri kendisini Mehdi bile ilan ettiler bir zamanlar. Bu kişi İzmir'den sohbetleriyle bu işe başladı. Bilenler bilirler onu, hiçbir sohbetinin ağlamadan bitmediğini. Hatta abdesti bile anlatırken ağlamaktadır. Kendi sesine dayanamayan biridir. Ülkemizin en büyük cemaatinin (başka hangi ismi kullanacağımızı bilmediğimizden bu ismi seçtik) lideri olarak görünmektedir. Kanallarında modern (ılıman) İslam adına yapılan reklamlarla, kızlarımızı, gençlerimizi hak İslamdan saptırmaktadır. Amerika'da yaşamakta ve bu ülke tarafından korunmaktadır. Dünyadaki en büyük tehlike olarak İran'ı görmektedir ve görmektedirler. ŞİA’ya çok aşırı iftira kampanyaları düzenlemektedir. Sırf kendi ekibinin menfaatini sağlamak için milyonlarca öğrencinin hakkını maalesef hem de din adına, hükumetlerle birleşerek çok rahat yiyebilmiştir. Kendisinin "davam" adlı eserinin 1. Baskısında "ben Said Nursi’nin son dönemlerine yetiştim, ben ona gidecektim ama içimdeki Türklük gururu, Kürt Saide gitmeme engel oldu" sözleri mevcuttur. Kendisi ve ekibi çok aşırı ırkçı (faşist) propagandalar gerçekleştirmiştir. En büyük katkısı (kendisi bunu isteyerek yapmamıştır, kendi amacının gerçekleşebilmesi için bunu kullanmıştır) Merhum Said Nursi’nin ve eserlerinin tanıtılıp, yaygınlaşmasıdır.

Bu kişi Süleymaniye Vakfının başkanıdır. "Hikmet" kavramıyla ilgili önemli tespitleri bulunmaktadır. Kutuplara yakın yerlerde namaz saatlerinin nasıl hesap edilebileceklerini bizzat kendisi bu yerlere gidip önemli incelemelerde bulunmuştur. Bu kişinin en bariz özelliği özellikle her ramazan, TV’ye çıkıp; Teravih yoktur, kandiller yoktur, imsak vakitlerimiz yanlıştır sözleriyle kendisinin gündemde kalmasını sağlamaktadır. Evet ülkemizde birçok yanlışlıklar var. Ülkemiz dünyanın birçok ülkesinden farklı olarak her ramazan ayında ya bir gün erken ya da bir gün geç başlamaktadır. Bundan 3-4 sene önce sırf 30 Ağustos zafer bayramı, Ramazan bayramında yok olmasın diye Ramazan orucunu bir gün erkenden tutturmaya milletimizi sevk etmişlerdi. Namaz kılan, arada günlerde kendini ibadete veren birileri üzerinden konuşmak ne kadar saçmadır. Diğer bir özelliği alimlere çok aşırı hakaret etmesidir. Emin Işık hocayla tartışma programında Mevlana'yı tartışırken ne kadarda bilinçsizce Mevlana'ya hakaret ettiği anlaşılmıştır. Merhum Said Nursi’yi müşriklikle suçlayacak kadar ileri gidebilmiştir. Hatta ona göre Allah geleceği bilmezmiş. Bir kişinin kiminle evleneceğini Allah bilmezmiş. (haşa)

Bu kişi yıllarca kendisine takma isim olarak iki peygamberin ismini kullanmıştır. 250’den fazla kitabın üzerinde yazar olarak görünmektedir. Kendisini Mehdi ilan edenlerden biri, kitapları Darvinizm, Materyalizm gibi akımlara bilimsel kanıtlar sunmaktadır. Kendisi yıllarca manken hocalığı yapmıştır. Kendisine ait kanalı bulunmaktadır. Kitapları kendisinin yazmayıp, kendisinin bir ekibinin olduğu ve bu ekibinin kitapları hazırladığı ve kendisinin ismini yazar diye gösterdikleri bilinen bir gerçektir. Darvinizmi, Materyalizmi bilmeyen halkımıza, güya bu akımlara reddiyeler yazdırıp kitaplar bastırarak reklamın iyisi kötüsü olmaz algısıyla bu akımları milletimize tanıtmıştır. Uygunsuz programlarıyla, baş örtüsü farz değil sözleriyle kendi mürtedliğine imzasını atmıştır.

Bu kişi farklı üslubuyla, farklı anlatımıyla dikkatleri üzerine çekmektedir. Halkımızdan bazı kişilerin sözleriyle "insanın kalbini yumuşatma özelliğine sahip"tir. Oğlu da kendi yolunu sürdürmektedir. Dualarıyla farklı anlatımlarıyla milletimizi etkileyebilmektedir. Kendi kanalı olmayıp, farklı kanallarda kendi programlarına çıkmaktadır. Daha çok Ramazan ayında gündeme gelmektedir. Bazı kesimler tarafından "sosyete hocası" olarak isimlendirilmektedir. Bir programında 3-4 defa baş örtüsü ile ilgili soru sorulmasına rağmen buna cevap vermekten kaçınmayı tercih etmişti. Çıktığı kanalın uygunsuz gazetesinde (müstehcenlik bulunan gazete de) dini yazılar yazmaktadır. Uygunsuz giyimli bayanlarla karşılıklı dini sohbet yapabilmektedir maalesef. Kendisine sorulan sorulara fetvadan daha çok, geçiştirmelik cevaplar vermektedir. Sert yerlerde bile ılımlı fetvalar verebilmektedir.

Son ele alacağımız kişinin de kendisine ait özelliği mevcuttur. Kendi kanalı bulunmaktadır. Kendini birçok konuda yetiştirmiştir. Esma-ül Hüsna sohbetleri önemli tespitler içermektedir. Bu kişide sohbetlerinde daha çok maalesef ihtilaflar üzerinden hareket etmektedir. Kur'an'a yeni bir bakışı anlatmaktadır. Tabi ki bu kötü bir şey değildir. Kur'an'a yeni bakışlar, farklı bakışlar olmalı. Bu kişi de farklı bakayım, yeni bakışlar getireyim derken eskileri çok ciddi eleştirebilmekte, bazen hakarete varabilmektedir. Alimlere yüklenebilmektedir. Tabi ki alimler eleştirilebilir. Ama kişinin yaptığı eleştiriler üzerinden kendi görüşünü haklı çıkarması büyük bir yanlıştır. Örneğin; Allah ayette "kun fe yekun" der. Yani "ol der, oluverir". Bu kişi bunu sırf farklılık olsun, yenilik olsun diye şöyle çevirmektedir; "ol der oluşmaya başlar" şeklinde. Ama burada Allah’ın emrinin yerine gelebilmesini zamana bağlı kıldığının farkına varmaz. Halbuki Allah’ın emri zamandan ve mekandan mutlak olarak bağımsızdır. Bu tür çok fazla tespitleri var, biz bu kadarıyla yetiniyoruz.

Milletimiz bütün bunlara baktıktan sonra şu sözleri söylemekten kendini alıkoyamamaktadır. "Hangisine güveneceğimizi hangisine inanacağımızı bilmiyoruz."

Evet insanın fıtratına yerleştirilen ilim öğrenme isteği, ülkemizde daha çok bu kişiler tarafından (sistemin etkisiyle) sağlanmaktadır. Tabi ki her şeyi yanlış söylemezler, söyleyemezler. Şunu unutmamamız gerekir ki, kaynaktan 2 milim sapmayla çıkan bir kurşun hedefe ulaşıncaya kadar 2 metre olur. Onun için bu kişilerin bazı yanlış yönlendirmelerini küçümseyebilirsiniz. Örneğin uygunsuz bayanlarla sohbetlerini "ne var ya, adam ne yapsın, zorla mı kapatsın" diyebilirsiniz. Ama unutmayın ki, bu yanlış çok az araştıran, az kitap okuyan bizlere ulaşıncaya kadar, çok daha büyür, hemen bilinç altımız "hoca yapıyorsa ben de yapabilirim", "yanlış değilmiş demek ki" diye bir karara varıp daha ilerisini de gerçekleştirmekten uzak değildir. Halkımızda bu durumu izah eden şu cümle ile açıklamaktadır. "İmam tükürürse, cemaat kusar."

İmam Humeyni, Cihad-ı Ekber kitabında hocaların nasıl olması gerektiğine özet şeklinde değinmiştir. Öneriyoruz herkese.

Allah, gerçekten Takva sahibi olan kişilerin hak ettikleri yerlere gelmesini, sistemden bağımsız olarak çalışılmasını, vahdeti en önemli arzu edinenlerin hayatımızda yer etmelerini bize nasip eylesin. Amin.

Esselamu Aleykum Ve Rahmetullahi Ve Berekatuhu.

Alıntıdır. Kaynak: Halk Haber