31-08-2014, 13:33
NİÇİN VE NASIL NAMAZ KILMALIYIZ
Namazı kılmamızın, yüce Allah'a herhangi bir menfaati olmayacağı gibi namaz kılmamamız halinde de yine O'na hiçbir zararı olmaz. Eğer namaz kılarsak, nefsin temizliğine ve ruh esenliğine kavuşacak, pislik ve kötülüklerden uzaklaşacak olan kendimiz iz; eğer kılmazsak namazın manevî ve toplumsal bereket ve faydalarından mahrum olacak ve ahirette de nankörlüğümüz ve yüce Allah'tan uzaklaşıp kötülük ve pisliklere bulaştığımız için ceza ve azap görecek olan da yine biz olacağız.
Saadet ve mutluluğa, yüce insanî değer ve makamlara ulaşmamız, ancak Allah'a kulluk ve O'na ibadet sayesinde mümkün olur ve bu kulluk ve ibadet de, ancak yüce yaratıcının emri olan "namaz"la yerine getirilebilir.
Demek ki, günde beş vakit namaz kılmamız; kulluk ve ibadetimiz, yüce Allah'ın huzurunda ihtiyaç ve dileklerimizi dile getirmemiz ve bize verilen nimetlere karşı şükretmemizdir. Bu ibadet, daima Allah'ı anmamıza ve Allah-ı anmamız da kötülüklere, günah, zulüm ve fesada düşmememize sebep olur.
Allah'a kul olan bir kimse, artık şeytanın esiri, arzu ve heveslerinin kölesi olmaz. Namaz kılarak Allah'ın emrine boyun eğen ve böylece O'na teslim olan bir insan, artık tağutlara ve şeytanî güçlere boyun eğip teslim olmaz.
Hayatımızın son lahzasına kadar, gece ve gündüzün her anında yüce Allah'ı daima hatırlamamız ve Allah'ın zikrinin kalbimizde yer etmesi için namaz kılıyoruz. Yüce Allah'a bu şekilde yönelmemiz, kul olduğumuzu, O'nun Rabbimiz, sahibimiz ve tek hâkimimiz olduğunu ve hiç bir kulun da hiç bir zaman için, kendi sahibinin istek ve emirlerine aykırı davranışlarda bulunmaması gerektiği gerçeğini unutmamamıza sebep olur.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur:
"...Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (Taha-14.)
Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulur:
"Çünkü namaz, iğrenç ve kötü şeylerden vazgeçirtir..." (Enkebut-45)
O hâlde namazı nasıl kılmak gerekir?
Gerçi, şefkatli Rabbimizin rızasına ulaştıracak olan ihlâs ve tevazuuyla yapılan her iş ve hareket bir çeşit ibadet sayılır; ama yaratıcımız, ilâh ve rabbimiz O olduğuna ve bizim de devamlı emirlerine uymamız gereken kulları olduğumuza göre, hangi hareket ve sözlerle O'na ibadet edeceğimizi ve kulluk görevimizi nasıl yerine getireceğimizi kendisi belirler ve bizim, O'nun emrettiği ve razı olup beğendiği şekilde hareket etmemiz gerekir.
Namaz, kıldığımız bu şekliyle, yüce Allah'ın istediği ve Peygamberinin de buyurduğu şekildedir. Eğer iyi ve halis bir kul isek ve bu ibadetin bizi Allah'ın rızasına ulaştırmasını istiyorsak, neden ve niçin demeden, bir şey eksiltip arttırmadan, dinimizin fıkhî hükümlerinde açıklanan kadarıyla amel etmemiz gerekir.
İbadet ve namazlarımızı Allah'ın, Peygamber Efendimizin ve Ehlibeyt İmamlarının buyurdukları şekilde yerine getirebilmemiz için şunlara dikkat etmemiz lazım:
1- Bilinç ve şuurla Olmalıdır:
Düşünülmeden ve akıl etmeden, körü körüne yapılan ibadetlerin sevap ve değeri yoktur. Yani, insan namaz kılarken, yüce Allah'a ihlâsla yönelmeli, ibadetinin, zikir ve dualarının, manasını ve kimin karşısında durup neler söylemekte olduğunu iyice bilmelidir.
Peygamber efendimiz (Ona ve Ehlibeyt'ine selâm olsun) şöyle buyuruyor:
"Dikkat ve bilinçle kılınan iki rekât namaz, gaflet içerisinde ibadetle geçen bütün bir geceden daha iyidir."
2- Aşk ve Muhabbetle Olmalıdır:
Tembellik, hâlsizlik ve uyuşuklukla kılınan namazın, insan üzerinde hiç bir tesiri olmaz. Namaz kılan kimsenin gönlünde, Allah'ın muhabbet ve sevgisinin yer etmiş olması, ona bunca nimetleri bahşeden yüce Allah'a aşk ve iştiyakla yönelip namazını kılması gerekir. Namazını, şefkat ve rahmetiyle, ona bu kadar nimetleri veren yaratıcısına şükrederek, muhabbet ve iştiyakla eda etmelidir.
Allah Resulü (s.a.a), namazı gözünün nuru olarak nitelendirmekte ve: "Ezanın sesini duyup da ilgisiz kalan bir kimse, kendisine yazık etmiştir" buyurmaktadır. İbadet ve namaza olan iştiyak öyle şiddetli olmalıdır ki, namaza davet anlamında ezanın sesini işitmekle her işten el çekip, kâinatın yaratıcısının huzurunda namaza durmak için acele etmelidir.
3- İhlâs ve Samimiyetle Olmalıdır:
Kur'an-ı Kerim'in emriyle din ve dinle ilgili işlerde ihlâs olmalıdır, niyet ve hedef, sadece ve sadece Allah'ın rızası olmalı, başka hedef ve gayeler onlara karışmamalıdır.
"Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a halis kılarak, Allah'ı birleyenler olarak O'na kulluk etmeleri emredilmişti..."(Beyyine-5)
Riya ve gösteriş, bir çeşit şirktir. Yapılan bir işte riyakârlık olursa, o işin hiç bir değeri kalmaz. Yüce Allah da, kendisinin rızası dışında, gösteriş ve halkı aldatmak için kılınan namazı kabul etmez, ona sevap da vermez. İhlâs ve samimiyetle yapılmayan ibadet, cansız bedenden farksızdır. Namazın ruhu, ondaki ihlâs ve samimiyettir.
4- Huşu ve Korkuyla Birlikte Olmalıdır:
Bazıları namazda çok dalgındırlar, elleri, başları ve elbiseleriyle oynarlar, o tarafa, bu tarafa, şuna buna bakarlar. Hem namaz kılarlar, hem de etraftaki konuşmalara kulak asarlar. Bunlarda bedenî sükûnet ve kalp dikkati olmaz. Bütün saydığımız bu hasletler kişilerin namazlarında tevazu ve huşuun (Allah korkusunun) olmadığının nişaneleridir.
Namazda huşu içerisinde olmak; namaz kılanın, kalbi Allah'la ve yönelişi yaratıcısına olmalıdır; bedenî huzur ve ruhî itminanı olmalı, gerçekten de her şahsiyetten ve her makamdan daha yüce, her güçlüden daha güçlü olan yüce Allah'ın huzurunda olduğunu, içten hissetmelidir. Bir hadis-i şerifte: "Allah'a sanki O'nu görüyormuşsunuz gibi ibadet edin" buyrulmaktadır. Eğer bu hâl ve durum üzerinde bulunursanız, yüce Allah'ın, "gerçek müminler" olarak vasıflandırdığı merhaleye ulaşırsınız. Bunların sıfatlarından birisini yüce Allah şöyle açıklıyor:
"O müminler ki namazlarında huşu içerisindedirler." (Mü-minun-2)
Yüce Allah'ın beğendiği bu vasıflardaki namazla; peygamberlerin, imamların, pak ve üstün insanların namazlarıyla kendi namazını karşılaştıran bir insan, kendisinden ve de kıldığı namaz dan utanç duyar.
Keşke yüce Allah'ın beğenip kabul edeceği namazı kılmaya muvaffak olabilseydik! Allah, böyle bir namaza pek büyük sevap ve mükâfat verir...
Namazı devamlı ve de düzgün bir şekilde kılmak gerekir. çünkü namaz konusunda gevşeklik, önem vermeme ve de bazen kılıp bazen kılmama büyük bir günahtır.
Maneviyat Çeşmesinden.
Namazı kılmamızın, yüce Allah'a herhangi bir menfaati olmayacağı gibi namaz kılmamamız halinde de yine O'na hiçbir zararı olmaz. Eğer namaz kılarsak, nefsin temizliğine ve ruh esenliğine kavuşacak, pislik ve kötülüklerden uzaklaşacak olan kendimiz iz; eğer kılmazsak namazın manevî ve toplumsal bereket ve faydalarından mahrum olacak ve ahirette de nankörlüğümüz ve yüce Allah'tan uzaklaşıp kötülük ve pisliklere bulaştığımız için ceza ve azap görecek olan da yine biz olacağız.
Saadet ve mutluluğa, yüce insanî değer ve makamlara ulaşmamız, ancak Allah'a kulluk ve O'na ibadet sayesinde mümkün olur ve bu kulluk ve ibadet de, ancak yüce yaratıcının emri olan "namaz"la yerine getirilebilir.
Demek ki, günde beş vakit namaz kılmamız; kulluk ve ibadetimiz, yüce Allah'ın huzurunda ihtiyaç ve dileklerimizi dile getirmemiz ve bize verilen nimetlere karşı şükretmemizdir. Bu ibadet, daima Allah'ı anmamıza ve Allah-ı anmamız da kötülüklere, günah, zulüm ve fesada düşmememize sebep olur.
Allah'a kul olan bir kimse, artık şeytanın esiri, arzu ve heveslerinin kölesi olmaz. Namaz kılarak Allah'ın emrine boyun eğen ve böylece O'na teslim olan bir insan, artık tağutlara ve şeytanî güçlere boyun eğip teslim olmaz.
Hayatımızın son lahzasına kadar, gece ve gündüzün her anında yüce Allah'ı daima hatırlamamız ve Allah'ın zikrinin kalbimizde yer etmesi için namaz kılıyoruz. Yüce Allah'a bu şekilde yönelmemiz, kul olduğumuzu, O'nun Rabbimiz, sahibimiz ve tek hâkimimiz olduğunu ve hiç bir kulun da hiç bir zaman için, kendi sahibinin istek ve emirlerine aykırı davranışlarda bulunmaması gerektiği gerçeğini unutmamamıza sebep olur.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur:
"...Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (Taha-14.)
Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulur:
"Çünkü namaz, iğrenç ve kötü şeylerden vazgeçirtir..." (Enkebut-45)
O hâlde namazı nasıl kılmak gerekir?
Gerçi, şefkatli Rabbimizin rızasına ulaştıracak olan ihlâs ve tevazuuyla yapılan her iş ve hareket bir çeşit ibadet sayılır; ama yaratıcımız, ilâh ve rabbimiz O olduğuna ve bizim de devamlı emirlerine uymamız gereken kulları olduğumuza göre, hangi hareket ve sözlerle O'na ibadet edeceğimizi ve kulluk görevimizi nasıl yerine getireceğimizi kendisi belirler ve bizim, O'nun emrettiği ve razı olup beğendiği şekilde hareket etmemiz gerekir.
Namaz, kıldığımız bu şekliyle, yüce Allah'ın istediği ve Peygamberinin de buyurduğu şekildedir. Eğer iyi ve halis bir kul isek ve bu ibadetin bizi Allah'ın rızasına ulaştırmasını istiyorsak, neden ve niçin demeden, bir şey eksiltip arttırmadan, dinimizin fıkhî hükümlerinde açıklanan kadarıyla amel etmemiz gerekir.
İbadet ve namazlarımızı Allah'ın, Peygamber Efendimizin ve Ehlibeyt İmamlarının buyurdukları şekilde yerine getirebilmemiz için şunlara dikkat etmemiz lazım:
1- Bilinç ve şuurla Olmalıdır:
Düşünülmeden ve akıl etmeden, körü körüne yapılan ibadetlerin sevap ve değeri yoktur. Yani, insan namaz kılarken, yüce Allah'a ihlâsla yönelmeli, ibadetinin, zikir ve dualarının, manasını ve kimin karşısında durup neler söylemekte olduğunu iyice bilmelidir.
Peygamber efendimiz (Ona ve Ehlibeyt'ine selâm olsun) şöyle buyuruyor:
"Dikkat ve bilinçle kılınan iki rekât namaz, gaflet içerisinde ibadetle geçen bütün bir geceden daha iyidir."
2- Aşk ve Muhabbetle Olmalıdır:
Tembellik, hâlsizlik ve uyuşuklukla kılınan namazın, insan üzerinde hiç bir tesiri olmaz. Namaz kılan kimsenin gönlünde, Allah'ın muhabbet ve sevgisinin yer etmiş olması, ona bunca nimetleri bahşeden yüce Allah'a aşk ve iştiyakla yönelip namazını kılması gerekir. Namazını, şefkat ve rahmetiyle, ona bu kadar nimetleri veren yaratıcısına şükrederek, muhabbet ve iştiyakla eda etmelidir.
Allah Resulü (s.a.a), namazı gözünün nuru olarak nitelendirmekte ve: "Ezanın sesini duyup da ilgisiz kalan bir kimse, kendisine yazık etmiştir" buyurmaktadır. İbadet ve namaza olan iştiyak öyle şiddetli olmalıdır ki, namaza davet anlamında ezanın sesini işitmekle her işten el çekip, kâinatın yaratıcısının huzurunda namaza durmak için acele etmelidir.
3- İhlâs ve Samimiyetle Olmalıdır:
Kur'an-ı Kerim'in emriyle din ve dinle ilgili işlerde ihlâs olmalıdır, niyet ve hedef, sadece ve sadece Allah'ın rızası olmalı, başka hedef ve gayeler onlara karışmamalıdır.
"Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a halis kılarak, Allah'ı birleyenler olarak O'na kulluk etmeleri emredilmişti..."(Beyyine-5)
Riya ve gösteriş, bir çeşit şirktir. Yapılan bir işte riyakârlık olursa, o işin hiç bir değeri kalmaz. Yüce Allah da, kendisinin rızası dışında, gösteriş ve halkı aldatmak için kılınan namazı kabul etmez, ona sevap da vermez. İhlâs ve samimiyetle yapılmayan ibadet, cansız bedenden farksızdır. Namazın ruhu, ondaki ihlâs ve samimiyettir.
4- Huşu ve Korkuyla Birlikte Olmalıdır:
Bazıları namazda çok dalgındırlar, elleri, başları ve elbiseleriyle oynarlar, o tarafa, bu tarafa, şuna buna bakarlar. Hem namaz kılarlar, hem de etraftaki konuşmalara kulak asarlar. Bunlarda bedenî sükûnet ve kalp dikkati olmaz. Bütün saydığımız bu hasletler kişilerin namazlarında tevazu ve huşuun (Allah korkusunun) olmadığının nişaneleridir.
Namazda huşu içerisinde olmak; namaz kılanın, kalbi Allah'la ve yönelişi yaratıcısına olmalıdır; bedenî huzur ve ruhî itminanı olmalı, gerçekten de her şahsiyetten ve her makamdan daha yüce, her güçlüden daha güçlü olan yüce Allah'ın huzurunda olduğunu, içten hissetmelidir. Bir hadis-i şerifte: "Allah'a sanki O'nu görüyormuşsunuz gibi ibadet edin" buyrulmaktadır. Eğer bu hâl ve durum üzerinde bulunursanız, yüce Allah'ın, "gerçek müminler" olarak vasıflandırdığı merhaleye ulaşırsınız. Bunların sıfatlarından birisini yüce Allah şöyle açıklıyor:
"O müminler ki namazlarında huşu içerisindedirler." (Mü-minun-2)
Yüce Allah'ın beğendiği bu vasıflardaki namazla; peygamberlerin, imamların, pak ve üstün insanların namazlarıyla kendi namazını karşılaştıran bir insan, kendisinden ve de kıldığı namaz dan utanç duyar.
Keşke yüce Allah'ın beğenip kabul edeceği namazı kılmaya muvaffak olabilseydik! Allah, böyle bir namaza pek büyük sevap ve mükâfat verir...
Namazı devamlı ve de düzgün bir şekilde kılmak gerekir. çünkü namaz konusunda gevşeklik, önem vermeme ve de bazen kılıp bazen kılmama büyük bir günahtır.
Maneviyat Çeşmesinden.