Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: güLLerin efendisine şiirLer
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Sayfa: 1 2 3
Ben Böyle OLmamaLıydım

Ben, böyle olmamalıydım
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma.
İçime bir ateş düşmeliydi
Ayaklarımın feri kesilmeliydi.
Kendimden geçmeliydim sonra...
Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni, mahşere kadar saklamalıydım.
Ben böyle olmamalıydım
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa
Çalan her kapıya `sensin` diye koşmalıydım.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan
Ben hep sana yormalıydım.
Gece yıldızlarını serpince göre
Seni görmek için uyumalıydım.
Şarkılar kime söylenirse söylensin
Sana diye dinlemeliydim.
Türküler dolmalıydı odama,
Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses
Selvi boylu yâr sen olmalıydın
Kömür gözlüm ateşine düşeli
Senin için söylenmiş söz olmalıydı.
Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice
Bir keman, incecik çığlık olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi,
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Böyle olmamalıydım,
Kelimeler Taif'i taşıyınca kulaklarıma
Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde.
Uhud anılırken, dişlerine sızı düşmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti
Kem gözler çevrilince sana
Ve vefasız eller uzanınca yakana
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi.
Sen ötelere hazırlanırken,
Öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi,
Kapanmalıydı gözlerim.
Sonra içime doğru gerilip,
Seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
'Allah(C.C.) ' deyip,
Düşmeliydim yere.
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamıydım.
Ve mahşer günü...
Uzaktan seni seyretsem.
Sana yakın olmak için can atsam.
Beni engelleseler,
'Sen kim yakınlık kim? ' deseler.
Ben ağlamaktan konuşamasam.
Gözlerini çevirsen bana.
'Benim cennetim bana bakan gözlerindir.'
Ve tebessüm etsen.
Ama bunu kimse görmese,
Seni ebede kadar saklasam.

dursun aLi erzincanLı
Her okuduğumda, dinLediğimde gözyaşLarımı tutamadığım bir şiir...


40 Yaşındasın

Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Alla h Azze ve Celle

Ya RasuLaLLa h,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.

İşte
Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.Halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...

Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor

Ya Rasulalla h
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!

Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik

Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin

Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var

Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var

İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın

Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi


Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı
Sen,
Sen ' AllA h! ' diyordun
AllA h Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ' AllA h! ' diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de ' AllA h! ' diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
' Anam babam sana feda olsun ' diyordu

Ya RasulallA H
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara '
Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi
Sen de: ' Alla h biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Alla h biliyor ki sen onları da çok seviyorsun


Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:
' Anam babam sana feda olsun ya Rasulalla h, onu bana ver '
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile
' Peki ' dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle:
' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler '
Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'

Sultanım!
Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik

Ya Rasulalla h
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...


Dursun ALi ErzincanLi
not: arkadaşLar ALLAH yazarken ""alla h"" şekLinde yazdım çünkü şiirde ALLAH çok geçtiği için we bir mesajda da en fazLa 10 resim kuLLanabiLdiğimiz için öyLe oLdu
bunun için özürdiLerim
Burcucum demiş ki:not: arkadaşLar ALLAH yazarken ""alla h"" şekLinde yazdım çünkü şiirde ALLAH çok geçtiği için we bir mesajda da en fazLa 10 resim kuLLanabiLdiğimiz için öyLe oLdu
bunun için özürdiLerim

degiştirdim artık normal yazabilirsinSmiley (18)

tşkler
Ne Mutlu Senin Gönlüne Düşene!

[Resim: 01.gif]

Ey en Sevgili'den lütuf Sevgili!.. Dudaktan dökülen sözle, kalemden süzülen satırların, sadra doğan muhabbetle olan sıcak bağını hesaba katarak, kelâmımın Senin katındaki aczi altında ezilerek şunları diyebilirim ki;

Sen latîf olan Allah (c.c)'ın, yerini kimsenin dolduramayacağı, paha biçilmez bir lütfusun bize. Sen lütufların en yücesisin, en güzelisin Sultânım! Bizi, Sen'in ümmetin olmakla şereflendiren Allah (c.c) Teâlâ'ya, yarattıkları adedince hamdolsun!..

Hazret-i Sevban kadar sevemesem de Sen'i, muhabbetine tâlip, muhabbet duyduklarının dostu olma yolunda tökezleye tökezleye gelmekteyim Sana doğru.

Ne acıdır ki, eskiden muhabbet sadırlardan satırlara nakşedilirken, şimdilerde satırlardan sadırlara terfî etmeyi bekliyor. Gönlün muhabbetinle hemhâl olması ise; ancak muhabbetinin hakkını verip mübârek ahlâkınla ahlâklanmaktan geçiyor.

Zâtının aşkıyla yanıp tutuşan ve lütfuna nâil olan şâir Nâbî kadar dökemesem de muhabbetimi satırlara, sadrım Sen'in aşkının nûrunu dağıtıyor tüm varlığıma. Hasretin gözlerimden döküldüğünde, gözyaşlarımı Fuzûlî'nin gönül testisiyle Sana göndermekten başka bir şey gelmiyor elimden, Efendim.

Endülüs'ten Bağdat'a gelip, evinin çevresi karantinaya alınmış hocasının kapı aralığından mübarek hadîs-i şeriflerini öğrenmek için dilenci kılığına giren, aşkına bürünmüş Bâkî bin Mahlet'i duyduktan sonra, Cumâ'ları Sana salât ü selam getirenlerin yüzlerini bizzat gördüğün haberiyle sarsılıp utanıyorum.

Ey kalplerin tabîbi!.. Şahsınızda, Sizi Yaratan'ın Zâtına -celle celâlühu- hürmet gösterip, mübârek hadîs-i şeriflerinizi nakletmek için, bulunduğu mekânda en yüksek yere çıkmayı, edebin bir gereği olarak gören bir ecdâda sahipken, bu güzel fazîletlerin kalıntılarıyla diri tutmaya çalıştığımız mâneviyâtımızın tekrar yeşermesi için ne olur bize duâ edin! Bizlerin “az”lardan, müjdelediğin “garip”lerden, “mukarrebûn”dan olmamız için şefaatini lütfet.

Kutlu müjdene nâil olmak için ömrünün son demlerinde İstanbul'un İslambol diye anılmasına vesîle olan fethe ilk adımı atanlardan Ebû Eyyûb el-Ensarî gibi İstanbul'u mânevî açıdan yeniden fethetmemiz, tekrar ümmet bilincini, İslâm kardeşliğini kazanmamız için kerem edip, sünnetinle yol göster bizlere!..

Muhabbete en çok lâyık olan beşer Sen'sin. Senin sevgini, başta kendi gönlümüzde ve tüm insanlığın gönlünde, İslâm'a hizmetçi olarak diri tutmamız için, Sana “Habîbim!” diyen Vedûd olan Allah (c.c)'tan yardım diliyoruz. Çünkü Sen'i lâyıkıyla sevmek, Sana “Sevgilim” diye hitâb eden Rabbimizi de lâyıkıyla sevebilmeye bir vesîledir diye ümid ediyoruz.

Sultanım, bizi cürmümüze rağmen sev, sevdiklerine sevdir ve şefaatinle sevindir ki; bizden daha bahtiyarı olmasın dâreynde!

Hiçliğinin dahî idrâkine varamamış bu âciz Meryem, Senin yaratılışının en önemli harcı olan muhabbetle, gönülden gönüle Sana –âdetâ- lehimlenmek ister! Şefaatinle ferahnâk etmezsen eğer, hâlimiz nice olur Efendim!

Yâ Raûf! Ne mutlu Sen'in kalbine düşene, ne mutlu kalbine Sen düşene!!!

Ne olur bizlere şefaat eyle!

Sultanım!..

* * *

Canımı, cânân eğer isterse minnet cânıma

Can nedir kim, ânı kurban etmeyem cânânıma

* * *

Sultanım, Seni sevdikçe daha çok tanıyor,

Tanıdıkça daha çok seviyorum
Necid Çöllerinden Medine’ye
[Resim: 02.gif]
Yâ Nebî, şu hâlime bak!
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahranın;
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın!
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum;
Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum.
“Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar?
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak;
Önümde durmadı artık, ne hânümân, ne ocak...
Yıkıldı hepsi... Ben aştım diyâr-ı Sûdân'ı,
Üç ay "Tihâme!" deyip çiğnedim beyabanı.
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada;
Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada:
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;
Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
İrâdem olduğu gündür senin irâdene ram,
Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram.
Bütün heyâkil-i hilkatle hasbıhâl ettim;
Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim!
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü...
Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir...
Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
Beş altı sineyi hicran içinde inleterek,
Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?
Demir nikaabını kaldır mezâr-ı pâkinden;
Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden!
Nedir o meş'ale? Nurun mu? Yâ Resûlallâh!...

Mehmet Akif ERSOY
SEVGİ GAZELİ

[Resim: 03.gif][Resim: 04.gif]


Canım, kanım yoluna fedâdır yâ Resulullah,

Seni seven, sevdiren Hüda'dır yâ Resulullah


Bir çağa değil elbet, çağrın bütün çağlara,

Solmayan, eskimeyen nidâdır yâ Resulullah


Korur günah kirinden, senin kutlu sancağın

Sarar bizi rahmetin, ridâdır yâ Resulullah


Dünyaya diz çöktüren nice koca sultanlar

Huzurunda bir köle, gedâdır yâ Resulullah


Bir serinlik uzatır çölde yanan gönüle

Dolar hicret bestesi, sedâdır yâ Resulullah


Sensiz âlem kupkuru; ruhsuz, anlamsız, çirkin

Sensizlik saadete cüdâdır yâ Resulullah


SIRRI ER (Bu Naat Türkiye Diyanet Vakfınca açılan yarışmada dereceye girmiştir)


VARLIĞIMIN SEBEBLER ÖTESİ SEBEBİ,EFENDİM

[Resim: 05.gif]

Merhamet dilendigim kelimelerin golgesinde içimin yankisini sana yollamak istiyorum.

Yuregimde çaglayanlar var, dinmeyen gozyaslarim var efendim. Sana yolluyorum tum hasretlerimi, asarak

yuregimin çol kumlarini. Demet demet yildizlarin kutlu rehberlerimdir, kapina yoneldigim gecenin su issiz

saatlerinde. Gonul heybemde gozyaslarim, geçtigim yollara serpiyorum sadakam diye. Yurek tezgahinda

dokudugum sancilarim var sadagimda, kusandigim acilar var. Iste geldim kapina efendim, dilimde senden

dilendigim sefaatin var.

Ey Nebi, inan ki sensiz gunduzlerimiz bile geceye dondu. Alnimizi uful uful oksayan rahmet yuklu

solugundan mahrumuz yillardir. Senin yoklugun, olu ruhlara can veren nefesinin yoklugu, bizi agyar

atesinde yakti. Deden Hazret-i Ibrahim'e yakilan atesten daha acimasizdi yandigimiz atesler.

Medet Sultanim! Hicraninla yanan ruhumuza parmaklarindan yine bosaltmaz misin kevserlerini oluk

oluk? Utancimiz buyuk. Adini bir bayrak gibi dalgalandiramadik gonul semalarinda. Giremedik

kalplere, adini sunamadik sana muhtaç sinelere. Buyuk utançlara kundaklandik; ama sen sultansin Efendim, ne

olur himmetini esirgeme boynu bukuk, yuregi yarali ummetinden. Yarali yuregimizi, Hazret-i Eyyub'a

bahsedilen ab-i hayat gibi çaglayanlarla yikayacagin gunu bekliyoruz.

Bir gun gozlerimizden perdelerin kalkacagi umidiyle yasadik hep. Temessulunle serefkudum buyurdugun Ahmet

Rufai hazretlerine imrenir olduk. Biz de, gunahkâr dudaklarimizi senin o pak ellerine dokunduracagimiz

gunun hasretiyle bekliyoruz efendim.

Sen, çiçek çiçek donanmis vefalarla kucaklayan Uhud'un bagrindaydin hani... En has suhedanin vefa kokan

cennet mekânlarini ziyaret etmistin... Ve orada demistin ya, 'Kardeslerime selâm olsun!' diye... Ey

Nebiler Sultani Efendim! Bizleri, isaret buyurdugun o garip devirde gelen kardeslerin sayip ziyaret

etmeyecek misin? Ayagi ve alni beyaz sekili atlarin say bizi, aldigimiz abdestlerimiz var gunde bes vakit.

Ne olur efendim, Mekke'den Medine'ye hicret eder gibi gel. Sen gel ki, gunesin bizi terk ettigi karanlik

gecelerimize dolunaylar dogsun. Yeniden bestelensin 'Tale'al Bedru'lar. Hiç gunahi olmayan çocuklarimiz

seslendirsin yine o yanik nagmeleri. Ellerinde demet demet gullerle bekleyen kadinlarimiz, gozyasi

çaglayanlariyla yikasin yollarini.

'Ey sevgili, en sevgili' Efendim! Seni anlayamayan nazarlara keske, sana perdedâr olan bir orumcek kadar

vefali olabilseydik. Anlayabilseydik kiymetini... Seni anlatabilseydik... Keske bir guvercin olabilseydik,

dunyanin dort bir tarafina nur dagitan ellerinden uçurdugun. Senin çaglari asan o kudsî çagrilarini

tasiyabilseydik çaglardan çaglara ve deniz asiri diyarlara.

Ne olur gel Efendim! Çagin yetimleri var seni bekleyen. Sana kasideler yazan bagri yanik âsiklarin

var, agit yakanlarin var. Agidi dindirecek oksuzlerin var. Ve talihsiz devrin Asiye yuzlu, Meryem iffetli

yetimleri var. Gozyaslarina sunger olacagin surmeli ceylanlarin var. Sakat vicdanlarda çarmiha gerilmek

istenen Mesih soluklu yigitlerini ne olur daha fazla bekletme Efendim. Atese atilmak istenen Ibrahimlerimiz

var, Senin gul bitiren yagmurlarini bekliyorlar. Biçak altinda tevekkulle bekleyen Ismaillerimiz var; yoluna

kurban olmayi bekleyen koç yigitlerimiz var.

Biliyoruz, askina pervane olamadik. Yanlis ateslerde yandi ruhumuz. Yanlis pazarlara surulduk. Yalanci

safaklarla kandirildik yillar yili. Sensizligin girdabinda zehrini yudumladik hayatin. Onca

gunahlarimiza, bize yakismayan kusurlarimiza ragmen, senin buyuklugun kadar buyuttuk umutlarimizi. Daglar

kadar gunahlarimiz olsa da sen kadar umutlarimiz var.

Hani diyorsun ya Efendim, 'Benim sefaatim, ummetimden gunah-i kebair isleyenleredir.' Kim bilir kaç gunah

kirinin içinde buyuttuk bembeyaz umutlarimizi.

Tutunduk verdigin soze. Mujdenin ipekten çehresine sarindik.

Ey Nebi, kendisine yollanan salatu selâmlari isiten vefali Dost. Sana yolladigimiz salatu selâmlarin

simsicak golgesinde beyaz dualarimizin aydinligiyla yoneldik kapina. Temessulunle, meftunlarini

sevindirecegin zamani bekliyoruz. Sireten sekil degistirecek kadar buyuk gunahi olanlarin imdadina,

sirf sana yolladiklari salatu selâmlar hatirina yetismistin Efendim. Ve biz ahirzamanin garip

insanlari, bir kere daha temessul edip imdadimiza yetisecegin gunun hasretini çekmekteyiz.

Yetis imdada ya Resulallah, ne olur imdadimiza yetis!

Gonul Kâbe'sinde, gunahlarimiza ragmen yine de bir yer var Efendim tesrif buyuracagin. Yuregimizin

yanikligiyla tutsuledigimiz gozyasi dolu mahzenlerimiz var. Uyku nedir bilmeyen kirpiklerimiz var Seni

bekleyen. Ne olur gel, gel ki: 'Kadem bastin gonul tahtina / A Sultanim sefa geldin.' diyelim bagri yanik

âsiklarin gibi.

Ey, 'Levlake...' hitabinin Nazli Sultani, naz makaminin efendisi! Yildizlarin, yoluna kaldirim

taslari gibi dizildigi, yuregi bulut bulut olan Sevgili! 'Yagarsin, taslar bile yemyesil filizlenir.'

Sen olmasaydin eger, taslardan daha kati yuregimizde hiç yeserir miydi yepyeni umutlarimiz! Imanin

gokkusagi renkleri belirir miydi yagmur sonrasi gibi!

Yuregimizin yamaçlarinda boy verir miydi hiç, sen kokan guller, olmasaydin Efendim!

Ve bir de Efendim, 'Damar damar seninle, hep seninle dolsaydik', koruyabilseydik 'vefa'mizi... Açsaydi daim

bizim de gonlumuzde vefa çiçekleri... Bir Molla Cami de biz olsaydik, ashabina kitmir olmayi cani gonulden

dileyen... Kitmirin olabilseydik ey Sah-i Rusul! Sana sadik olabilseydik... Adina ve ashabina sahip

çikabilseydik ta hasre kadar... Ashab-i Kehf'in kitmiri gibi olsaydik... Onca gunahlarimiza ragmen,

'Senin ashabin cennete giderken ben nasil cehenneme giderim?' diye inleseydik... Iniltilerimizde

bestelenseydi umitlerimiz...

Kabul eder misin bizi Efendim, ashabinin kitmiri olarak?

Zira Efendim, 'Sana sirilsiklam bir bakis da ben olsaydim' diyerek basimizi koydugumuz olmustur

yastiga, tutundugumuz an olmustur duslere.

Ne olur; 'Gel ey Muhammed bahardir / Dudaklar ardinda

sakli / Aminlerimiz vardir / Hac'dan doner gibi gel /

Mirac'dan iner gibi gel / Bekliyoruz yillardir.'

Bir demet gul var elimizde, titreyen yuregimiz var.

Gullerimiz solmadan, gul kurusu aglamadan yuregimiz, ne olur gel Efendim!
GELSEYDİN

Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine'ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
'Kardeşlerim' deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla...
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(Aleyna Ve Aleykum Selam.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O 'Kutlu Doğum' gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi
Rabbiyle başbaşa Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani'den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(Aleyna Ve Aleykum Selam.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek...
Hz.Vahşi gibi...
Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(Aleyna Ve Aleykum Selam.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) ...
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(Aleyna Ve Aleykum Selam.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin, Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz! ...

:: Dursun Ali ERZİNCANLI::..
GüL YüzLü SuLtanım

Gönül yaralarım azdı gidiyor
Nerdesin sultanım Merhem ver bana
Bir yel beni uzağa sürüklüyor
Nerdesin cananım himmet ver abna

Senden ayrı kalmak ölümden beter
Yıllardır çektiğim bu hasret yeter
Dostlarım derlerki sabreyle geçer
Gül yüzlü sultanım Himmet ver bana

Sarardı yaprağım soldu güllerim
Mevlaya açıldı titrek ellerim
Görünmüyor bana baki illerin
Nerdesin cananım himmet ver bana

Hasretin bir alev tende yanıyor
Halimi bilmeyen deli sanıyor
Bu gönül ezelden seni anıyor
Nerdesin cananım himmet ver bana

Senden ayrı kalmak ölümden beter
Sayfa: 1 2 3