HİZBULLAH
Hizbullah İran askeri istihbaratının desteğiyle 1982 yılında Lübnan'da Şii bir İslam devleti kurmak amacıyla faaliyete geçti.
Örgüt İran ile bağlarını, Şii dünyasının lideri olan bu ülkenin İsrail işgaline karşı yürüttüğü mücadelesine verdiği destekle açıklarken İran Devrim Muhafızları'ndan aldığı desteği de gizlemiyor. Hizbullah'ın siyasi doktrini de Humeyni söylemi üzerine kurulu: 'Büyük Şeytan' la savaş...
Günümüzde Rus yapımı Katyuşa roketleriyle Güney Lübnan'daki İsrail mevzilerine saldırılar düzenleyen Hizbullah'ın, 70 binin üzerinde sempatizan kitlesi olduğu sanılıyor. Hizbullah, Güney Lübnan'da 4 binin üzerinde silahlı milis gücü ve dünya çapında eylemler düzenleyen yüzlerce teröristiyle, Lübnan'daki en güçlü örgüt konumunda.
Hizbullah'ın örgütsel yapısı, katı bir hiyerarşik düzen göstermiyor. 17 kişiden kurulu yüksek şûra kolektif liderlik kadrosunu oluşturuyor. Örgütün idari merkezleri de Lübnan'da Bekaa vadisinde yer alan eğitim kampları, Güney Lübnan'daki bölgesel üsler, Beyrut'un güney mahallelerinde yer alan eylem planlama bürosu ve Tahran'daki komuta merkezi olarak gösteriliyor.
Hizbullah'ı yaratan İran'ın yanı sıra Suriye, Libya ve Sudan'ın da örgütle ilişkileri olduğu biliniyor. Hizbullah tedhiş eylemlerini Kanada'dan Fildişi Sahili'ne Afganistan'dan İngiltere'ye dek yaymış durumda. Örgütün yaygın olarak eylemler düzenlediği bir diğer ülke de Türkiye. Hizbullah'ın uluslararası eylemlerinde, İran elçilik yetkililerinden destek aldığı savunuluyor.Hizbullah'ın, Filistin'de Hamas, Cezayir'de İslami Selamet Cephesi gibi köktendinci örgütlerle de bağlantısı bulunuyor.
Yıl 1983... Kasımpaşalı Hizbullahçıların da aralarında bulunduğu bir grup, İstanbul'da Tekel büfelerinin de aralarında olduğu küçük soygun olaylarıyla eylemlere başladı. Örgütün ilk büyük eylemi bir yıl sonra Mecidiyeköy'de bir kuyumcu soygunu... Bir Hizbullahçı olay sırasında polisin elinden kaçamadı. Sonraları ''İslami Hareket'' olarak lanse edilecek bu yapılanmanın içinde örgütün lideri İrfan Çağırıcı ile kardeşi Rıdvan Çağırıcı da bulunuyor. Çağırıcı bir cami avlusunda sakladıkları silahları da polise gösteren kişi. O dönemde güvenlik birimleri 01. 11.1984 tarihli basın açıklamalarında olayı şöyle duyurdular:
''İstanbul ilinde bir kuyumcu soygununa müdahale eden güvenlik kuvvetleri ile sanıklar arasında çıkan çatışma neticesi, faillerinden biri olay yerinde yakalanmıştır. Şahsın yapılan sorgusunda, illegal Hizbullah örgütü mensubu olduğu, kuyumcuyu örgüt adına arkadaşlarıyla birlikte soymaya teşebbüs ettiği öğrenilmiştir. Genişletilen tahkikat sonucunda örgüt mensubu olduğu anlaşılan 13 kişi, 1 adet Sten makineli tabanca, 4 adet çeşitli çapta tabanca, bu tabancalara ait şarjörler, bine yakın mermi ve bol miktarda örgütsel dokümanlarla birlikta yakalanmışlardır. Sanıkların yapılan sorgusu ve ele geçen dokümanların değerlendirilmesiyle, 'mevcut anayasal düzenimizi yıkarak, yerine dini esasları temel alan bir şeriat devleti kurmayı amaç edindikleri, amaçlarını gerçekleştirmek için silahlı mücadeleyi örgütledikleri, 1983 yılında kurdukları Hizbullah Örgütü adına
çeşitli eylemlere karıştıkları' tespit edilmiştir. Soruşturma sonucunda, 1983-84 tarihleri arasında İstanbul'da bakkal, market ve oto gasplarından oluşan toplam 19 faili meçhul olayın, bu örgüt mensuplarınca gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Dar-ül Harp (Harp Hali) şartlarının Türkiye'de var olduğuna inanan örgüt mensupları, bu eylemlerini, Hz. Peygamberimizin döneminde Mekke'de müşriklere yönelik yapılan kervan gasplarını örnek alarak gerçekleştirdiklerini beyan etmişlerdir.''
Örgütün Teşkilat Genel Emiri'nin İrfan Çağırıcı , Askeri Kol Başkanı'nın Selim Gülcan , İçtimai Kol Başkanı'nın Nejat Atiker , İstihbarat Kol Başkanı'nın Mehmet Balmaz , Tebliğ Kol Başkanı'nın da Metin Torun olduğu belirlendi. Haklarında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı 27 Aralık 1984 tarih ve 1984/732 esas, 1984/732 kayıtla dava açılan ve 1984/479 karar sayılı iddianamede adları geçen diğer militanlar da şöyle:
Rıdvan Çağırıcı, Ramazan Koyuncu, Selim Ayhan, Erdoğan Torun, Adil Ateş, Metin Sarıkaya, Ramazan Karakaya, Abdullah Bilen, Halit Tekin, Mehmet Kahveci, Mustafa Gülcan, Lütfü Esen.
Sanıkların bir bölümü gazeteci Çetin Emeç cinayetine de karıştıkları gerekçesiyle halen Bandırma Cezaevi'nde. Örgüt o dönemde büyük darbe yedi.
Türkiyede neden Kimse ses çıkarmadı ...
PKK'nin etkin olduğu yıllar... Köylerin basıldığı, kadın çocuk demeden yüzlerce insanın katledildiği dönem... Özellikle siyasilerin ''Bir avuç eşkıya'' diye yorumladığı PKK'lilerle güvenlik güçleri arasında amansız bir mücadelenin yaşandığı 1987 yılı...
Marksist örgüt PKK'nin bu eylemleri bölgedeki bazı kitabevlerinde İran modelinden etkilenerek fikir düzeyinde çalışmalar yapan bazı İslamcı grupların fitilini ateşlemeye yetti. Hareket, ''dinsiz kâfir'' olarak adlandırılan PKK'lilerin kadın çocuk demeden yaptığı katliamlara bir tepki olarak büyüdü, bu fikir hareketi ileriki yıllarda tarihin en kanlı örgütlerinden birinin de oluşmasına yol açtı:
''Allah'ın Partisi-Allah'ın Askerleri'' anlamına gelen Hizbullahi yapılanmalara ilk kez Hüseyin Velioğlu'nun Diyarbakır'dan ayrılarak Batman'a gittiği 1987 yılında rastlanmaktadır. Velioğlu, Hizbullah'ın birlikte ilk tohumlarını attığı arkadaşı Fidan Güngör ve Mansur Güzelsoy'dan ''Silahlı mücadeleye karşı çıktıkları'' gerekçesiyle ayrıldı. Silahlı mücadeleye karşı çıkan Güngör, bunun gerekçelerini şöyle açıklamıştır:
''İslami hareketin ilk merhalesi az sayıda Müslümanın özel bir gayret sonucu eğitilmeleridir. Bunlar ileri dönemlerde öncü görevi üstlenecek kadrolardır. Hareketin daha ilk günlerinde işe okuyarak başlanmasını istiyor rabbimiz... Bu şu anlama gelir: Çalışmalar, bilgilenmeyi, kültür edinmeyi ve buna dayalı olarak düşüncenin gelişmesini sağlamayı amaçlamaktadır...''
Velioğlu, Batman'da İlim Kitabevi'ni kurdu. İlimciler olarak adlandırılan Hizbullah'ın tehlikeli kanadının yapılanması burada sürdü.
1988'de taban kazanma faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Özellikle PKK ile mücadelenin sürdüğü bu dönemde Velioğlu ve grubu, dini düşünceleriyle ön plana çıkan kişileri çevresine aldı, lise öğrencileri ve gençliğin diğer kesimlerine el attı.
Akrabalık ve aşiret bağları örgütlenmeyi güçlendirdi. PKK terörü tırmanırken Hizbullah yapılanması önce Batman, ardından da Diyarbakır ve ilçelerinde hızlandı. ''Etki-tepki'' diye tanımlanan bu süreçte kendilerine bu adı vermeseler de Hizbullahçılar, PKK sempatizanlarıyla küçük sürtüşmelere girmekten kaçınmadı.
Güneydoğu'da 1991'den itibaren faili meçhul cinayetlere rastlanmaya başlandı. Diyarbakır'da, Mardin'de, Silvan'da, Gercüş'te, Nusaybin'de birileri günün herhangi bir saatinde sürekli tetiğe bastı.. Enselerinden Takarov marka tabancalarla kurşunlananlar da bölgelerinde solcu Kürt ya da laik kişilerdi.
PKK'nin yarattığı korku ve gerginlik faili meçhul cinayetlerin yarattığı kaosa terk etti yerini. PKK'li gruplar ve sempatizanları, yandaşlarını hedef alan bu saldırılarda hep aynı adresi gösterdi: Hizbulkontra...
Batman ve Diyarbakır'daki İslamcı gruplar Hizbulkontra suçlamasına tepki gösterdi. Hizbullah deyimine ise tepki vermediler.
Ancak Hizbullah, PKK'ye karşı bir güç olarak örgütlenmede zaman kaybetmedi. Temelleri 1980'li yıllarda atılan yapılanma kısa sürede bir örgütlenmeye dönüştü. Camiler örgütün toplantı alanları olarak kullanıldı. PKK ile mücadele içinde olan güvenlik güçleri ise uzun süre bu yapılanmayı bir tehlike olarak görmedi.
Örgütlenme
Resmi kaynaklara yansıyan bilgilere göre İlimciler ve Menzilciler olarak adlandırılan Hizbullah, ''Ulema'' (din adamları) önderliğinde örgütlendi. İki örgütün de birer ''genel emiri'' oldu. Örgütler siyasi ve dini ağırlık olmak üzere ikiye ayrıldı. Bu yapı
Menzilciler'de daha belirginleşti. Menzilciler'de Fidan Güngör ''siyasi'' , Molla Mansur Güzelsoy da ''dini'' lider olarak adlandırıldı. Örgüt yapısı da şöyle oluştu:
Şûra: Klasik partilerdeki merkez komite işlevini görür. Karar ve yürütme kurulunu denetler. Örgütün siyasi, askeri ve lojistik, basın yayın ve halkla ilişkiler gibi kol sorumluları şûra içindedir.
Şûra'nın görevleri: Eylem kararı almak. Hayata geçirilmesi yolunda fetva vermek. Yeni katılımların çalışma alanlarını belirlemek. Örgütlenme ve yapılanmayı gerçekleştirip örgüte yön vermek. Örgütü yönetmek ve denetlemek.
Şuranın altında siyasi ve askeri kanatlar yer alır:
Siyasi kanat: Ulema, Hizbullah ve İslam davasının propagandasını yapan elemanlardan oluşur. Bunlara tebliğci ya da davetçi denir. Siyasi kanadı birim mensuplarına genelde tebliğci, cami gruplarına ''seyda'' ve grup sorumlularına ''mele'' (molla) denir.
Siyasi kanat, belirlenen amaçlar doğrultusunda din temasını işler, dindar ve muhafazakâr kesimin şeriat özlemini körükler, dinsel adetler ile yerel gelenek ve göreneklere sahip çıkar.
Kuran kursları, dini nikâh, taziye, mevlüt gibi münasebetler, Hizbullah lehine başarıyla kullanılır. Cami ve mescitlerdeki kadrolu imamlara ek olarak medrese çıkışlı mollalar ile siyasi kanat elemanları işbirliği halinde çalışır.
__________________Köylerde, ibadethanelerde, cemiyet ve cemaat toplantılarının yapıldığı mekânlarda hızlı bir yapılanma ve kadrolaşmaya gidilir.
Siyasi kanat her biri üç ile beş kişiyi kapsayan üç alt birimden oluşur:
Halk birimi: Cami, mescit, Kuran kursu, kahvehaneler, halkın toplandığı yerlerde veya özel münasebetlerin yapıldığı mekânlarda çalışır.
Ortaöğretim birimi: Ortaokul ve liselerde, yurtlar öğrenci evlerinde faaliyet gösterir, öğrenci sorunlarıyla ilgilenme, sınavlarda yardımcı olma, harçlık sağlama vaatleriyle öğrencilerle ilişkiye geçilir. Dinsel sohbet ve ibadet gibi yollarla eğitim verilir. Bu arada siyasi militanlarca da propaganda yapılır.
Yükseköğretim birimi: Üniversite ve yüksekokullardaki öğrenciler arasında çalışır. Bu iş için kampuslar, kantinler, kütüphaneler, öğrenci yurt ve evleri ve mescitler kullanılır.
İçtimai ve istihbarat kolu: Fiilen siyasi kanat çatısı altında çalışır. Görev alanları çok geçişli olmakla birlikte içtimai kol, örgütün cemiyet, cemaat, tarikat, özetle halkla ilişkiler birimi gibi çalışır. Daha ziyade örgüte mali destek sağlar.
Askeri kanat: Bu kanada ''cihat grubu'' da denilmektedir. Çünkü nihai amacı mevcut düzeni yıkmak için İslamda kutsal savaş anlamına gelen cihat ilan etmek, yani şiddet yoluyla iktidarı devirip yerine şeriat esasına dayalı bir İslam devleti kurmaktır. Bu amaçla elemanları askeri eğitimden geçirip vurucu timler oluşturup halkı düzene karşı ayaklandırır.
Hizbullah'ın askeri kanadına bağlı olarak faaliyet gösteren ''icra birimi'' kanlı olaylara imza atan grubu kapsamaktadır. Diğer bir adı ''eylem grubu'' olan bu yapılanma kendi arasında ''satırcılar'' , ''tetikçiler'' olarak iki alt kümeye ayrılır. Eylem kümesi şöyle oluşur:
Tetikçi: Bizzat eylemi yapar.
Yakın koruma: Eyleme fiilen karışmayıp, tetikçiye müdahale olması halinde duruma el koyarak onu yakından koruyup kollar.
Emniyet nöbetçisi: Eylem yerinden belli bir uzaklıkta bekleyip çevreyi gözetleyen tetikçiyle yakın korumayı kollar.
Hedef gösteren: Vurulması gereken hedefi gösteren, kılavuzluk eden kişi.
Örgütün icra birimi sorumlusu şûra tarafından alınan eylem kararını alt birimdeki hücrelerden birine aktarır. Eylemi yapacak hücrede en az iki kişi olması gerekmektedir.
İcra biriminin bir başka kolu olan sorgu ve infaz birimi ise örgüt aleyhinde faaliyette bulundukları saptanan kişileri sorgulanmak üzere kaçırıp bir yere götürme görevini üstlenir. Sorgu, bu birim üyeleriyle kaçırılan kişi hakkında istihbarat çalışması yapan siyasi kanat mensubu bir üyenin de katıldığı üç kişilik bir tim tarafından yapılır.
Sorgulanan kişi tövbe ederse serbest bırakılır. Tövbe etmediği takdirde kurtulma şansı çok azdır. Tövbe etsin ya da etmesin sorgulanan kişinin sesi banda kaydedilip bir üst birime aktarılır.
Şûranın alacağı karara uygun olarak sorgusu yapılana çeşitli cezalar verilir. Bu cezalar, para, evini yakma ve öldürme olabilir. Uygulamayı yine bu birim yapar.
Hizbullah örgütü bu yapı içinde kısa sürede başta Batman ve Diyarbakır olmak üzere Mardin, Bingöl, Siirt, Şanlıurfa ile ilçelerinin büyük bölümünde örgütlendi.
Örgütlenmeyi Menzilciler de İlimciler de aynı hızla sürdürdü. Bu süreçten sonra bu kentlerde iki gruba bağlı olarak yüzlerce tim oluştu. Gruplar daha sonra batıya kaydı.
Oluşumlarına ''Menzil cemaati'', ''Fecir cemaati'' ve ''Tevhidci grup'' adını veren Menzilciler, 1993 yılında Diyarbakır kent merkezinde yayımladıkları bir bildiride ''İslami Halk Hareketi'' adını kullandı.
Menzilciler Batman'da ''Fecir Grubu'' adı altında örgütlendi. Polis, örgütün dini liderini İhsan Yeşilırmak , siyasi liderini ise Giyasettun Uğur olarak belirledi. Bu iki kişi de daha sonra İlimciler tarafından öldürüldü. Hizbullah'ın en yoğun örgütlenmesi Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde gerçekleştirildi. Silvan, örgütün saldırıları nedeniyle korku kenti oldu.
Örgüt ilçe merkezi ile Yolaç Köyü'nü uzun süre karargâh olarak kullandı. Kuruluşunda iki kanattan militanların da bulunduğu Silvan Hizbullahı 1992'de İlimciler'in denetimine girdi. ''Mele Mehmet'' adlı bir kişinin önderliğinde yayıldı.
Güneydoğu'da tek hâkim güç olmak isteyen Hizbullah, bunun için önce PKK'yi temizleme kararı aldı. Ardından halkı devlete karşı ayaklandırarak şeriat devleti kurmayı planlıyordu
Hizbullah batıya açılmada muhafazakâr kesimin yoğun olduğu Bolu, Düzce ve Bursa'yı kullandı. Buradaki yapılanma aslında örgütün İstanbul'a açılmasında da etken oldu. 10 yıllık sürede 20 bin kişilik bir militan ve sempatizan ordusunu hazırlamayı başaran Hizbullah, artık ''Hizbulşeytan'' olarak tanımladığı hedeflere yönelme kararı aldı.
Hizbullah güneydoğuda Batman, Diyarbakır ve Mardin üçgenine sıkıştırdığı yapılanmayı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun tamamına yaymak için 1995 yılından itibaren yoğun çalışma başlattı. Bu yapılanma ileriki dönemlerde güneydoğuyu aşarak önce güney ve Akdeniz illerine ardından Marmara'ya doğru kaydırıldı.
Bingöl Hizbullahı da örgütün güçlenmesinde önemli etken oldu.
PKK'nin taban bulamadığı Urfa 'daki Hizbullah grubunda ise iki kanada da rastlandı. Diyarbakır, Batman, Bingöl, Kızıltepe ve Nusaybin yörelerinde güvenlik güçlerinin yoğun operasyonları sonucu etkinliğini yitiren Hizbullah, Olağanüstü Hal (OHAL) Bölgesi dışına çıkmak için Şanlıurfa ve Viranşehir'deki Kuran kurslarını kullandı. Buralarda örgütlenme çalışması yaparken yakalanan 7 militan hakkında Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) 12 yıl ağır hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Kuran kurslarında örgüte adam kazandırmaya çalışan militanların propaganda çalışmalarını da camilerde yürüttükleri belirlendi. Viranşehir'deki Göl Camii'nin de aralarında bulunduğu 20 kadar camiyi üs olarak seçen örgüt üyelerinden bazılarının silahlanması duyumunun alınması üzerine bölgede 1998'de yoğun bir operasyon başlatıldı.
Örgütün 7 militanı Reşit Aslan, Mehmet Acet, Mehmet Ali Akgül, İsmet Doğru, İsmail Altun, Mehmet Durmaz ve Mahmut Takkeli parasal sıkıntıları aşabilmek ve silah gücünü arttırabilmek için Viranşehir ilçesinde zekât ve fitre adı altında vatandaşlardan zorla para toplarken yakalandılar. Militanlar hakkında Diyarbakır DGM'de 12 yıl ağır hapis istemiyle dava açıldı.
Hizbullah'ın " Mele'' (Molla) olarak tanımlanan iki üst düzey yöneticisi PKK'lilerce Suruç'ta ağızlarından kurşunlanarak öldürülmüştü. Suruç'taki bu olayın, 7 PKK'linin öldürülmesinden sonra yaşanması dikkat çekti. Hizbullah'ın bazı militanları da gazeteci Hüseyin Deniz 'in öldürülmesi olayı nedeniyle daha önce tutuklanmıştı.
Hizbullah Gaziantep'te 'Vasat' adı altında Şahmerdan Sarı 'nın liderliğinde yapılandı. 'Vasat', İncil satan bir kitabevine yönelik saldırıyla gündeme geldi. Olayda bir çocuk öldü. 'Vasat' grubu içersinde bir polis memuru da örgüte el bombası sağladığı gerekçesiyle tutuklandı. Vasatçılar daha sonra Urfa, Mersin ve Adana'da da örgütlendi. Ancak militanların büyük bölümü yakalandı. Son operasyon 1999'un son ve 2000 yılının ilk haftasında gerçekleştirildi. Bu operasyonlarda 23 militan yakalandı.
Hizbullah batıya açılma çalışmalarında Gaziantep'ten sonra Mersin 'i de kullandı. Örgütlenme 1995'te arttı. Konca Kuriş 'in kaçırılması olayıyla örgütün yapısı ortaya çıktı. Mersin'de üç yılda 100'den fazla militan yakalandı, çok sayıda hücre evi ve sığınak bulundu. Güneydoğudan terör nedeniyle yoğun göç alan Mersin'de özellikle Kürt kökenlilerin yaşadığı mahallelerde büyük taban buldu.
Hizbullah batıya açılmada muhafazakâr kesimin yoğun olduğu Bolu, Düzce ve Bursa'yı kullandı. Buradaki yapılanma aslında örgütün İstanbul'a açılmasında da etken oldu. Ancak örgüt buralarda fazla barınamadı.
Düzce Hizbullahı, Recep Güler 'in önderliğinde yapılandı. ''İran Müslümanları'' adını kullanan grup İM Kitabevi ve İM Radyosu' nu kurdu. Aralarında Mısır El Ezher Üniversitesi mezunlarından bazı kişiler de yer aldı. Militanların camilerden çok sayıda antika eşya çaldığı saptandı. Güler burada 'Tevhit Okulu' adı altında militan yetiştirmekle suçlandı. Buradaki grup önemli ölçüde çökertildi.
Bursa Hizbullahı İlim grubunun beyin takımından olup batıya kaçan militanlarca kuruldu. Hizbullah, 1997 yılında ''Hicret Grubu'' adı altında küçük esnaf içinde taban buldu, ancak kısa sürede etkisiz kılındı.
Batman'dan İstanbul'a kadar 10 yıllık süre içinde ciddi bir örgütlenmeye giden Hizbullahçılar, tebliğ ve taban çalışmalarını tamamladıktan sonra özellikle güneydoğuda önce PKK yandaşları ve sempatizanları daha sonra da kendi yandaşları olan, ancak anlaşamadıkları 'Menzil' kanadına savaş açtılar. İşte Hizbullah bu savaşta akan ve 10 yıl boyunca durmayan kan nedeniyle hem korku saçtı, hem kaos yarattı.
Kanlı hesaplaşma başlıyor
10 yıllık sürede 20 bin kişilik bir militan ve sempatizan ordusunu hazırlamayı başaran Hizbullah artık ''Hizbulşeytan'' olarak tanımladığı hedeflere yönelebilirdi.
Aslında ilk hedef karşıt grup Menzilcilerdi, ama örgütün saldırıları daha çok PKK'lilere yönelik eylemlerle duyuldu. Bu nedenle önce PKK ile çatışmayı vermek daha doğru olacak. Hizbullahçılara göre ilk hedef PKK'liler olmalıydı. Ancak PKK'lilerden önce, ''örgütün legal ...
kanadını temsil ettikleri öne sürülen hedeflere yönelmek'' gerekiyordu. Örgüte göre bölgedeki ''HEP yöneticileri PKK'ye sıcak bakıyordu... İHD'liler onlara destek veriyordu. Kendini yurtsever olarak niteleyenler de gizli birer PKK'liydi...''
PKK militanları 1991 yılında, o sırada henüz Mardin'e bağlı İdil ilçesinde ''Nusaybin Hizbullahı'' nın sorumlularından birinin ailesinin evine baskın yapıp çevrede ''Mele Sebri'' diye bilinen baba ile eşini öldürdüler. Hizbullah, PKK yanlısı Mihail Bayro 'yu öldürerek misillemede bulundu. O tarihten bu yana Hizbullah-PKK çatışması tırmanarak ve çeşitli alanlara yayılarak sürdü. Sonuçta her iki taraftan sayısı binleri bulan insan öldürüldü.
Olayın başka dikkat çeken yönleri de vardır. Bunun için 1994 yılında yakalanan bazı Hizbullah militanlarıyla ilgili Diyarbakır DGM Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianameye bakmak gerekiyor. İddianamede Hizbullah'ın çıkışı da yorumlanıyor:
''Hizbullah, PKK örgütünün bölgede hâkim olduğu dönemlerde yaygın olan şiddet ve terör olaylarına bir tepki olarak ortaya çıkan fiildir...''
Hizbullah ve özellikle İlimciler kanadı kendi stratejik planında ilk önce bölgede egemen olan radikal sol ve PKK örgütlerini ''baş tehlike ve tehlikeli rakip'' olarak gördü. Hizbullah bu nedenle devletle çatışmaya girmeden, dikkat çekmeden bu baş tehlike ile yoğun bir mücadeleye girişti. Örgütün amacı devletin dikkatini çekmeden, devlet birimlerini rahatsız etmeden ''önce PKK'yi yok etmek sonra da laik cumhuriyeti hedef almaktı.'' Aynı DGM dosyasındaki diğer bir ifadeyle, ''Hizbullah devletin güvenlik güçlerinin güvenini kazanma yollarını denemişti..''
Önce PKK, sonra devlet
Örgüt stratejisine yer verilen belgenin bir bölümünde Hizbullah'ın hedefi bir başka açıdan şöyle yorumlanıyor:
''PKK ve radikal örgütlerin temizlenmesinin ardından bölgedeki tek hâkim güç haline geleceğiz. İzleyen süreçte halkı da ayaklandırmak suretiyle devlete başkaldırarak iktidarı elde ettikten sonra İslami bir Kürt devleti kuracağız.''
Hizbullah'ın devlete yönelik eylemlere girişilmemesi konusunu ayrıntılandırmak gerekirse, bu konuda ''İlimci'' ve ''Menzilci'' kanattan örnekler vermek gerekiyor. ''Menzilci'' kanat devleti güçlü gördüğünden, ''resmi kurumlar ve kamu görevlilerine yönelik her eylemi tehlikeli ve riskli maceracılık'' olarak niteledi. Dolayısıyla ''barışçıl ve yarı gizli (tebliğ ve davet metodu) biçiminde'' örgütlenmeye çalıştı.
İlim kanadı ise ''zamanı gelince devletle hesaplaşma'' taktiğini uyguladı. Bu nedenle resmi kurumlar ve kişilere saldırıda bulunmadı.
Suse'ye operasyon
PKK ile mücadelenin sürdüğü ve Hizbullah'ın faili meçhul olarak tanımlanan cinayetlere neden gösterildiği dönemde, devlet güçleri bu şeriatçı örgüte karşı bir operasyon başlattı. Güvenlik güçleri, örgütün en etkin olduğu Silvan'ın Suse (Yolaç) köyüne kapsamlı bir operasyon düzenledi. Çok sayıda militan gözaltına alındı, örgütün sığınak ve hücre evleri de ortaya çıkarıldı.
1996'da Hizbullah militanları Diyarbakır'da ilk kez ''devlete silah sıktılar.'' Pirinçlik beldesine bağlı Hatuni köyüne operasyona giden özel tim elemanlarına köyde örgütlenen Hizbullah militanları ateş açtı. Ancak bu eylem Hizbullahçılar tarafından saldırı değil, savunma olarak tanımlandı.
Hizbullah bölgedeki demokrat insanlara yönelik saldırılarını da yoğunlaştırdı. Bu eylemlerden ilki İslami Hareket 'in kurucularından Şefik Polat 'ın evine davet ettiği İHD'li Sıddık Tan 'ın iki gün sonra ölü bulunması.
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Halil Tuğ' un 1992'de hazırlayarak MGK'ye sunduğu rapordaki belirlemelere göre, ''Hizbullahi kesim, PKK örgütünü din ve İslam düşmanı olarak gördü. Bu örgütün komünist düzeni savunduğu, ateist bir insan yapısı oluşturmayı amaçladığı, aynı zamanda şovinistlik (Kürt milliyetçiliği) yaparak ümmeti böldüğü, Müslümanlara baskı yapıp katlettiği gibi gerekçelerle çatışma başlattı...''
Hizbullah'ın PKK ile çatışmasının önemli bir başka gerekçesi de ''Bu örgütün Ermenilerle işbirliği yaptığı, hatta Ermenistan'dan yardım gördüğü'' iddiası.
'Kâfir'
Hizbullah PKK için sürekli şu ismi kullandı:
''Partiya Kâfirin Kürdistan" (Kürdistan Kâfirler Partisi).
Yine istihbarat raporlarına göre PKK, Hizbullah ile şu nedenle çatıştı:
''PKK, Hizbullah örgütünü bölgedeki amacına ulaşmada en büyük engellerden biri ve yok edilmesi gereken bir düşman olarak gördü.''
Yine PKK'liler, bölgede faaliyet gösteren Hizbullahçıları ''kontrgerillanın bir parçası'' olarak nitelediler.
MGK'ye sunulan raporda, Hizbullah'ın ümmetçiliği de sorgulanmaktadır. Hizbullah'ın PKK ile çatışma nedenlerini de kapsayan bu analiz dikkat çekmektedir:. ''İslamda inananlar ümmettir. Yani bir bütündür. Renk, din, kavim farklılığı önemli değildir. Milliyetçilik hareketleri ümmeti bölerek İslama zarar vermektedir. İslamda bir kavim diğer Müslüman bir kavime kesinlikle üstün değildir. Dolayısıyla kavmiyetçilik (millliyetçilik) esasına dayanan soyu, dili ve rengine göre muamele eden ve savaş açan kişiler aynı zamanda Allah'ın ayetlerine de savaş açmış olurlar. PKK ile en büyük fikir ayrılığımız buradan kaynaklanmaktadır...''
PKK Hizbullah çatışması bir DGM savcısının analizinde ise şöyle yer almaktadır: ''Hizbullah Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde, PKK'nin ağırlıklı eylem bölgesi içinde yaygın şiddet eylemlerine başvurmakta, sağ ve sol diğer radikal örgütlerden temizlemek suretiyle tek hâkim güç olarak kalmak istemektedir. Özellikle PKK'ye ve 'Menzil' kanadına karşı terör eylemlerinin nedeni budur...''
PKK - Hizbullah çatışmalarında en az 600 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Devlet güvenlik güçleri ile mahkemelerdeki dosyalara yansıyan bilgiler bu doğrultuda. Hizbullah'ın PKK ile kavgası zaman zaman durdu, zaman zaman da yeniden alevlendi. Bazı iddialara göre kimi kentlerde alt gruplar arasında ateşkes bile ilan edildi. Kimi iddialara göre ise ''işbirliği bile yaptılar.''
Buna kanıt olarak Şırnak'ta yapılan bir operasyon sonrası güvenlik birimlerinin açıklamaları gösterilebilir.
Şırnak'ta adam öldürme ve kaçırma olaylarına karıştıkları ve sansasyonel eylem hazırlığında oldukları belirlenen 59 Hizbullahçı, üç ay önce yakalandı. Militanların PKK ile işbirliğine girdiği de açıklandı. Yakalanan örgüt elemanlarının ''İlim'' grubuna mensup olduklarını belirten yetkililer militanların, ''ülkede kaos yaratmak için, güneydoğu bölgesinde bulunan illerde üst düzey bürokratlara ve güvenlik güçlerine karşı ses getirici eylemler yapmayı planladıklarını, bu amaçla polis ve askeri araçlardan devriye gezenleri takip ettiklerinin'' belirlendiğini söylediler.
Yetkililer, Hizbullah militanlarının ''yine aynı amaçla PKK ile aralarındaki husumeti bırakıp savaşa son verme girişiminde bulunduklarının, İstanbul, İzmir, Konya, Adana gibi büyük kentlerde yerleşme ve üslenme planları yaptıklarının'' saptandığını da vurguladılar.
Şırnak'ta daha sonra yapılan operasyonda yakalanan 27 kişinin sorgusu da zaman zaman birbirleriyle çatışan, bazen de işbirliğine giden PKK ve Hizbullah ile bunlarla mücadele etmesi gereken korucuların ilişkilerini de gözler önüne serdi. Diyarbakır DGM Başsavcılığı tarafından tutuklu olarak yargılanan Hizbullahçı sanıklar Şırnak'ın İdil ilçesinde örgütün tebliğ grubu faaliyetlerini sürdürdükleri ve il şûrası oluşturmak için özel olarak görevlendirildikleri vurgulandı. ''Hizbullahi faaliyetler'' nedeniyle tutuklanan sanıklardan bazılarının ise daha önce ''PKK adına faaliyet yürütmek, örgüte güvenlik güçlerinin hareketleri hakkında bilgi sızdırmak ve erzak temin etmek'' iddiasıyla güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındıkları belirlendi. Sayıları hakkında bilgi verilmeyen bu kişilerin, araştırmaların ardından serbest bırakıldıkları bildirildi. Bir başka örnek üst düzey görüşmelerdir. İddiaya göre, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu' nun Kürdistan Hizbullah Partisi lideri Ethem Barzani aracılığıyla PKK'lilerle görüştüğü ve örgütün kırsala yayılmasında destek aldığı öne sürüldü. Nitekim Şırnak'ta yapılan Hizbullah operasyonlarında örgütün hücre evlerinde PKK'nin siyasi kanadı ERNK'ye ait yardım makbuzları, mühür ile PKK'lilerin kullandığı gerilla elbiselerinin bulunması dikkat çekti.
Hizbullah sözlüğü
Şeriatçı terör örgütü Hizbullah, özellikle Güneydoğu'daki eylemlerinden sonra halkı korkutmak için bulduğu her yere örgütün adını yazmaktan kaçınmadı.
Hizbullah'ın hücre evlerine yapılan operasyonlar sonucunda elde edilen bilgilerde Hizbullah'ın kendine özgü bir dil oluşturduğu
belirlendi. Hizbullah sözlüğünden bazı sözcük ve deyimlerin anlamları şöyle:
Alim/Ulema : Din adamı, örgütün dini lideri.
Amel : Eylem, iş davranış.
Ameliyat : Eylem, öldürme, suikast.
Biat : Lidere ve örgüte bağlılık yemini.
Cahili Düşünce : Şeriat ve İslam dışı her türlü fikir akımı.
Cahili Sistem : Şeriat esaslarına göre yönetilmeyen ve mutlaka mücadele edilmesi gereken geleneksel veya çağdaş rejimlerin
tümü.
Diyet : Cezalandırılan kişilerden alınan haraç.
Emir : Örgüt başkanı, sorumlusu.
Eh-li Cemaat : Şeriatçı topluluk mensubu.
Fetva : Örgüt yöneticileri tarafından alınan eylem kararı.
Hizbulşeytan : Şeytan partisi, şeytan yandaşı, özelde Hizbullah karşıtı herkes.
Hicret : Kâfir sayılan diyardan göçmek, Müslümanlar için güvenilir sayılan kurtarılmış bölge kurmak, devlet oluşturma aşaması.
"gerçekler arasına serpiştirliş yalanlar Duygusal yaklaşımlar mutlaka olabilir. genel yapısı ile gerçekci buluduğum için sizlerle paylaşmak istedim
Kaynak: (Mehmet Faraç, Cumhuriyet, 19.01.2000)