Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: kelimelerin VUSLAT' a erdiği satırlar...
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
kelimelerin VUSLAT' a erdiği satırlar...

--------------------------------------------------------------------------------

Biliyorum konuşacak birşeyimiz kalmadı, paylaşacak hiç bir şeyimiz yok.
Yine de yüreğimden gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum,
seninle konuşuyorum... Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım,
sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum... Cümlelerimi kısalttım,
kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen dudaklarımda...

Bir ihtimal gelişine sığındığımı farkettiysem de, engel olamadım gurursuz
ama umutlu hasretine... Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum,
imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor... Bir çocuk gibi
isteklerimi bastıramıyorum... Çalmayan telefonuma elim gidiyor,
sana halen bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum... Bende olan seni,
hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin
nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum...

İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum!
Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı...
Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım
anılarım dışında... Isınabilmek için onlara sarılıyorum...
Anlamsız ve cevapsız sorular hıhzırca sırıtıyor, ben görmemeye
çalışıyorum... Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı...

Belki de görmeyi istemek gerekiyordu... Gözlerini aç desem kapatacaksın
ama kapatma gözlerini! Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım
falıma... Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş
itiraf etti sonunda... Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil...
Gelseydin, kendimi unutup sana koşacaktım, susturacaktım içimdeki isyanı,
kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini,
sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş olmuşum gibi,
dokunacaktım, sarılacaktım. Ama gelmedin, gelemezdin belki de gelmeye de
hiç niyetin yoktu aslında... Kendimi kandırdığımı anladığımda ağlıyordum...

Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi
ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş
gibi geliyor... Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana...
Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde,
gecede, uykumda... Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi...
Bu bir marifetse eğer, neden benim yanımda degilsin ki?
Gözyaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana...

Gittin! Belki de hiç gelmemiştin ben, geldiğini sandım... Ayak uyduramadım
yorgunluğuna... Dudaklarına düşlerindeki öpüşü konduramadım...

Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın;
dokunuşlarında kendini bulan... Ama! En çok da imkânsızın oldum...

Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum... İnanamadığın, Yenemediğin,
üzerinden atlayamadığın korkuların oldum... Ağladığın, bağırdığın ya da
sustuğun isyanın oldum, sessizce boşalan gözyaşların, birikmişliğin oldum...
Yüreğindeki kadın ben olmak isterken yüreğine sığınan ve tozlanacak olan
bir anı oldum... Haketmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken
belki de hiçbir şeyin oldum... Söylesene ben gerçekten senin neyin oldum?
Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim...
Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim?

Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda sadece bir mevsim yaşanan
ama bir ömür gibi gelen aşk... Kalbime henüz söyleyemedim gittiğini,
öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum... Seni halen
benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum...
Gittin! Sevdamın yokluğuna alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların
sonunda olması acıtıyor içimi... Suskunluğun en büyük silahındı,
suskunluğunla vurdun beni asıl acı olan, canımı acıtan unutulmak...

Söylesene unutulmak kime yakışıyor?
Unutan sen olsan da sana bile yakışmıyor ...

Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak
sende daha güzel duruyor... Görüyorsun işte, aşk'a ve sana ihanet etmiyorum
benim kırgınlığım aşk'a... Sen üstüne alındın...
DÖN GEL.YOKSA BEN GİDİYORUM! ANLAMIYOR MUSUN?

Yeşilçam klasiği filmleri andırıyorsun bu gece. Hüzünlendiriyorsun ama ağlatmıyorsun. Bense sığındım sisli bir gecenin masumluğuna. Bana doğru yola koyulmuş serzenişimin şahidi ışığım. Ben aslını biliyorum oysa ki; oysa ki yakıyorum canımı, cananımın üç doğruya bir yalan hatıralarıyla. Saat on iki'ye yaklaşıp her şey yeniden sıfırı göstermeye niyetlensin hele; o plak çalmaya başlıyor radyomun sinyallerinde; istisnasız hergün: 'Unut diyordun ya unuttum işte.' Hevesleniveriyor gözümde yaş akmak için, kendine buhrandan kurtulmuş bir sahip ararken. Kahrolasıca diyor sonra, utanası yakarışlar alnında ıslanırken...

Soluk alıp vermek meğer ne kadar güçmüş böylesine sevdalarda.. Su içmek ne kadar güçmüş, akarmış dudaklarının yanından sebebiyeti ellerinin titreyişinde bulurken, böylesine sevdalarda...

Dumandan kirlenmiş duvarlarım şahittir. Kırılmaktan usanmış yerdeki aynam şahittir. Bıraktığın hatıralardan kaçabilmek için durmaksızın yer değiştiren kanepem şahittir. Ellerinle yazdığın şiirlerim şahittir. Elyazın üzerine bıraktığım yaşım şahittir. Yüreğim şahittir. Bedenim şahittir. Çaresiz yaşamım şahittir. Bir de bir de bu alnımdaki yaram şahittir gittiğin günden beri ne hallerde olduğuma. Senden kaçmak isterken sana varışıma, işte şahidimdir bu geceler; her gece derdime dem vurup yazıya sığınışıma...

Ayrılık! Ey Ayrılık! Erittin bedenimi. Hüzünle örttün cümlelerimi. Başı önünde bıraktın dostlar yanımda halimi. Gelen geçen sorar oldu şu üzgün mecalimi...

Yarim! Gönül dostum! Üstadım! Ey benim duyduğum hissin yeteri. Ey şu akşamın bitmeyen busesi. Ey benim bu gece de soluduğum esaretin bedeli. Başımın tacı, gözümün nuru, ayparçam, sultanım!

Şimdi nerelerdesin; ne etmektesin. O bakmaya kıyamadığım gözlerin hala öyle güzeller mi; öyle masum öyle günahtan arınmış bakarlar mı hala. Hatırlar mısın yüzüne bakmaya kıyamazdım da gözlerine bakmaya doyamazdım. Çünkü sadece gözlerin; binlerce yüze bedeldi benim için. Açık yeşil, masumane, iri iri avuç içim kadar bedbaht gözlerin. Bedenimi yanında, ruhumu aşk-ı memnu'da mapus bırakan gözlerin. Öyle bakardım da neye bakardım bilmem ki, neye bırakırdım bilmem ki o an iklimimi.. Bitesi an'lar. Nasıl da koyup gittiler beni. Nasıl da gözlerine hasret bırakıp her gece onlar için yaşımla bırakıverdiler beni. Bilseydim eğer benim için, o bedeninin en mahrem yeri olan gözlerinden birgün mahrum kalacağımı, inan bir dakika daha fazla bakabilmek için bile şu anki acımın çaresiz boyutlarıyla yüzleşmeyei yeğlerdim. Neylersin! Ah işte! Neylersin!..

Aynalar yokluğuna ağlıyor artık gün gece. Kan kırmızı gözlerim. Bir bir kaybettim de her şeyi hiçbir kaybı sen kadar hissetmedim. Bendeki seni aldım, yükselte yükselte varlığımın doruğu ettim de yine de yetinemedim...

Artık, artık anlatamıyorum. Anlatamıyorum yokluğunu kendime. Seni istiyor, her yerim seni istiyor, her şeyim seni istiyor. Bir boşluğa dalıp gitti gözlerim, baktığı her yerde seni görüyor.

Dönmeyecek misin, gerçekten dönmeyecek misin? Ne olur yapma bunu bana. Ya öl git mezarında seni göreyim ya da ol git bedenimde seni gömeyim. Olmuyor anlamıyor musun, olmuyor...

Bin dilde ben seni seviyorum, anlamıyor musun?

Bin dilde ben sana mecburum, anlamıyor musun?

Bin dilde ben sana ölüyorum, anlamıyor musun?

Dön gel. Ne olur! Ne olur! Ne olur dön gel ne olur!

Yoksa;

yoksa ben gidiyorum, anlamıyor musun?...
Sadece sanadır ve senin içindir yalvarışlarım yakarışlarım sadece senin içindir dualarım.... belki çok hatalıyım ama ben buyum işte sana layık mıyım çok düşünmüşümdür uzun geceler...

Beynimi meşgul eden bu soruyu çok sormuşumdur uykusuz geceler boyunca kendi kendime....Asla üzmeyecegim seni diye çok sözvermişimdir kendi kendime ama tutamadığım nadir sözlerden biridir bu heralde, belkide senin beni sevmenden ve de her sana gelişimde beni affetmendendir... hoş artık utanır oldum af dilemekten de...


Ama eminim sen her seferinde benden özür beklersin, beni tekrar affetmek için can atarsın ama düşünürüm nezaman bitecek bu sabır diye, nezaman bu son diyeceksin diye... o gün gelmesini istemem hiç ama nedendir merak ederim o günü...Bazen saçma hareketler yaparım sonra sana bakarım birsey söylemezsin ne düşündüğünü merak ederim...


Birgün herşey bittiğinde sana gelip senin güzel yüzündn güzel gülücükler bekleyecegim tatlı dilinden tatlı sözler...bunu alacağımı bildiğim gün huzurla veda edeceğim bu dünyaya ...Gülen gözlerle ve de huzurlu...
Bu satırlar sanadır...
Çok zor, bir o kadar hırçın, asi we gerçek. Bu deli rüzgarlar eserken kalbimi delecek. Kararlı, sabırlı, özlemlerin ateşi kalbimde yanarken, bir aşk war, rüzgara inat ayakta dikilen. Sessiz gecelerin en derin karanlığında, çok zor, we o kadar ürpertici. Anlamsızlığın boşluğunda kalmak öylece. Anlayamamak, anlatmamak, daha bir acı, daha çok üzüyor beni. İşte sen böylesin. Şimdi kimbilir neredesin, we ağladığımı görmüyorsun, İçimde ayrı kalmanın acısı we ben eriyorum damla, damla erim; her bir damla, gözlerimden kalbime akan, üşütüyor beni. Üşüyorum erim; çok üşüyorum, kalbim alışılmışın dışında, özlemin zehri karıştı kanıma. Tenimin, teninin sıcağına, kollarının arasında olmaya hasret ben. Gülücüklerini görür oldum hayal tadında. Umutsuzluğun limanında. Duruyor umuda yolculuk, bizi bekliyor ama nafile, sen yoksun. Bense hala inatla bekliyorum, Üzülüyorum, rüyam, güneşim benim, bir sen warsın aklımda bir de bu soğuk bedenim. Sana sarılacağım sımsıkı. Acılı yılların ardında ilaç gibi gelecek bu bana. Kötü günleri unutup bineceğiz birlikte o gemiye. Bir an bir sewinç yaşadı gönlüm, bir umut doğdu yüreğime.

Kara sevdaya tutulmuş kalbim, sewda bekçisi gibi yıldızların altında. Bir yıldız kaysın istiyorum aşkım, bir yıldız kaysın ki dileklerimiz gerçek olsun ve biz kawuşalım bir daha hiç ayrılamamacasına. Hepsi bir rüya, hepsi bir anlık umut işte. Rüyamı, umutmu; Karışıyor düşüncelerim yanlızlıklarıma.Yalnız anlımadığım bir şey. Sen farklısın, hayat dolu gözlerin acılara yenilmemek için umut şaçıyor. Umutsuzluğun açtığı yarayı sen iyi biliyorsun. Sen beni anlıyorsun ve beni benden iyi tanıyorsun ama ya ben, ya ben seni ne kadar tanıyorum. Mawiyi seviyorsun, en çok da mawiyi özgürlük olarak görüyorsun. Seni sewiyorum. Sen de söylüyorsun beni sewdiğini, seni anlıyamıyorum. Sonra soruyorum, sende bana kendini anlat diyorum. Bir resim çiziyorsun. Çiçeklerin arasında, yinE mawi, mawiçiçeklerin

ortasında duran, kocaman ışıl ışıl mawi gözleriyle bakan ben.
Merhaba mavi yüreklim;
Saat yirmidördü vurdu yeni bir güne merhaba yüreğimizdeki umutla.Şimdi uyumak istiyorum ve uyanmak.Ölmek istiyorum tekrar dirilmek sadece sana dirilmek haydi var et beni küllerinden isisim.Üşüyorum geçmek bilmiyor üşümekliğim.Yanan bu ateşe varolan bu yangına karşılık üşüyorum.Şu an açlığımla sana hasretliğimle üşüyorum gel ısıt beni
Hayata kızgın ve bir şeyleri degiştirme umudu taşıyan sert rüzgar! Hani ağırlıgım olmasa; Yaşadıklarım öğrendiklerim yaşayacaklarım ve öğreneceklerim olmasa.Benide kızgınlığına alıp uzaklara uçuracak bu rüzgar! Bu rüzgar degiştirmeye çalışıyor.degiştiriyorda; yalnız bu değişim nasıl? Yıkarak yok ederek.Bilse asıl sorunun kendisinde güzelliğinde kendisinde saklı oldugunu.Bu kadar haşin davranıymıdı.Bu da düşündürücü.belli bir nizam var bunda.Belkide yanlış hatalı eksik şeyleri yıkıp yok ediyor.Mesela toprağa sıkıca kök salmamış ağaçları,demiri çimentosu eksik binanarı temelsiz barakaları.Farketse bir çeçekten bir çiçeğe polenleri ulaştırıp ağaçları meyveye durdurdugunu içindeki özde!
Kızgın rüzgarla birlikte yağmurda var bu ilde bu ülkede! Hem öyle bir yagmur ki bardaktan boşanma degil bu adeta kovalardan boşalırcasına.An be an peşisıra düşen damlalar.Sel olup önüne benide katmak istiyor.Hani yaşadıklarım öğrendiklerim yaşayacaklarım ve öğreneceklerim olmasa,sen olmasan umudum olmasa ben olmasam! Benide önüne katıp çok uzaklara sürükleyecek.Tıpkı çıplak topraklar temelsiz barakalar daracık köprüler gibi önüne katıp..,
Herşeyde bir çözüm vardır.hani sorun var diyordun ya.Sorunun karşısında çözüm durur.İlla ki er ya da geç ulaşılır.Çünki çıkarmanın karşısında toplama,sıcakla soguk nefretle sevgi gibi.Asıl vazgeçilmezliğin vazgeçeceklerin vazgeçemeyeceklerin.Bu vazgeçilmezliğin karşısında eşittir kendin!
Mavi yüreklim
Uyumak istiyorum! Uyumakk! ! Kalktığımda; burnum kaşım ten renğim boyum ellerim değişecek mi? Değişecekmi saçlarım bakışlarım kalp atışlarım..,
Allah razı olsun güzeldi .