Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: Seni yirmi dokuz harfle seviyorum.
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Sayfa: 1 2 3
ÖZLEDİM SENİ

Yokluğuna kaç gün dayanırım ben
Baktığım her yere gizledim seni
Hasrete alışık değil ki gönlüm
Daha el sallarken özledim seni
Sensiz geçecek her günüme yazık
Sevgisiz geçen şu ömrüme yazık
Ne kadar zor geldi bana ayrılık
Daha el sallarken özledim seni
Güzel bir kelime değil mi: "özledim..." belki içinde
burukluk var, ya da ayrılığın acısı var ama bunu
duyumsamak ve duymak da güzel. hani bazen ne olduğunun
farkına varmayız da, uzak kaldıktan sonra daha fazla
aramaya başlarız, işte o görmek isteme, onda olmak
isteme demek olan "özlem", özleyen için de özlenen
için de bir çok yaşanası gereken duyguların habercisi
gibidir. birinden özlendiğimi duyunca, içimi aheste
aheste hoş bir duygu kaplamaya başlar; güzel,
okşayıcı.. duygu selinin coşkunluğunu başlatacak
birikim sanki.. sessiz ve hoş bir ürperti bırakan.
yazmak istediğim öyle çok harikalıklar var ki.. hani
her biri özlemin bambaşka şeklinin aynı tür
duygularıyla bezeli durumu... ama nedense doğru yerde
doğru kelimeyi kuramam kaygısı taşıyorum. belki de en
büyük eksiklik; bu duyguları yaşatan, ve çağlamasına
ramak bırakan güzel yüreklerin, şimdilerde uzaklarda,
bilinmez dünyaların göklerine asılı yıldızları
toplamakla meşgul olmaları, ya da henüz mecrama
akmamış olmaları.
inanıyorum ki böylesi bir coşkunluğu en derin
yaşasaydım şiirlerimde yepyeni ve benim bile daha önce
keşfetmediğim savrulmalar olacaktı. yine de umudum
var.. belki de bir çoklarını kıskandıran dizeler çok
yakında benimle birlikte kağıtlara dökülecekler. beni
anlatan ancak, sevdanın bendeki izinin bana
yaşattıklarını anlatan olacak. böylesi bir durum
sanırım ulaşmak isteyen yüreklerin en önünde, onlardan
önce keşfin tadını yaşatmış olacak. eski bir zaman
şehrinin açılan kapılarının ardında bekleyen
duyguların, ne denli etkileyici, ve ne kadar sarsıcı
olduğunu düşünmeye başladığım zaman, belki bir gün
yarınlardaki eski zaman şehirlerine öylesi -tıpkı
düşlerimde olduğu gibi- duyguları serpeceğimize
inanıyorum. kah toprağın kokusunda, kah küflü bir
odanın çürümüş duvarlarında bizleri hissettiren bir
şeyler olacak. düşüncesi bile güzel. aslında
paylaşımlardan sonra özlemek, özletmek isterdim.
yazdıklarım okunduğu zaman suretim görünür gibi olsun
isterdim. duygularımın, beni ele veren mimiklerimden
okunmasını isterdim. hatta kelimeleri sayfadan
okuyarak değil de, dudaklarımdan çıkıyor şeklinde
duyumsanmasını isterdim. ya da her kelimenin
okuyucunun gözlerinde yarattığı iz'in yansımasıyla
ısınmak isterdin. diyorum ya; yaşanacaklar bizleri,
biz insan yürekleri bekliyor.. bir devinim belki,
belki bir süregenlik, yine de bekliyor işte.. belki
bir kaç ay sonra, belki de bir kaç yıl sonra ama
mutlaka o bilmediğimiz, görmediğimiz muazzam dünyanın
kutsal insanlarının sevgiyle ışıltan gözleriyle
aydınlanacağımı ve umuda uçurtma uçurur gibi çocuk
yüreklerle sarmalanacağımızı biliyorum. yakındır;
Unutamamanın dayanılmaz ağırlığı

Bu şehir unutamamanın dehlizleriyle kaplı.
Seni unutamamanın.
Yanımda olmadığını, benimle olmadığını, hatırlamadığını biliyor olmama rağmen unutamamanın.

Okuyorum, okumanın içinde boğuluyorum. Her okuduğum cümlenin içine seni görüyorum, ne kadar uzakta olduğunu, ne kadar yanımda olmadığını ve aslında ne denli benim aynım olduğunu, elimden kayıp giden, giderken de yakıp giden bir yıldız gibisin, gökyüzüne armağan edemediğim.

Öylesine uzun zaman olmuştu ki, yeniden birine karşı bunca yoğun hissetmeyeli, bana benzeyen, benim cümlelerimi benden önce kuran, anadilin aynı kurnaz tuzaklarına aynı gelgitlerine aynı kelimelerine takılan biri ile tanışmayalı.

Ancak bir benzerinin yazabileceğini, dahası sadece benzer bir kadının yazabileceği satır altlarını ve içlerini yazan bir adam ile tanışmayalı.

Hayatıma girdin, toparlanmış odunları dağıttın, kış geldi, şöminede yakacak hiç bir şey kalmadı, yenilerini toplayacak zamanlar geçti, üşüyorum ama sebepsiz değil. Sümüklüböceklerin giderayak simle yazdıkları izler vardır. Şehir de olduğum her gün farkediyorum ki attığım her adımın yegane sebebi senin izlerini bulmak, bırakmış olma ihtimalinin olduğu izleri, dokunduğun bir tuş, göründüğün bir resim, dinlediğin bir ses, ufacık bir cümle-içinde ben olma ihtimalini taşıyan-.

Özlemeyi bırakalı uzun zaman oldu, özlemek için unutmak gerekiyor, ben öyle az unutuyorum ki seni, ancak başka bir gökyüzü altında, bir başka coğrafyanın sessizliğinde unutabiliyorum seni, satırlara gömülmediğimde, uykunun imparatorluğunda, kadehlerin deviniminde, sesler beni esir aldığında çıkıyorsun aklımdan -bir anlık-.

Bir de, aynı odanın içindeyken, nefesimiz ısıttığında aynı mekanı, ortak seslere kulak kesilirken senin dudaklarının değmiş olma ihtimali taşıyan bir bardağı taşırken elimde, müziğin ritmine kapılıp sallanırken, yalancı kahkahalar atarken unutuyorum seni, unuttuğuma inandırmaya çalışıyorum.

Yoksun öyle çok yoksun ki, ben izini sürmekten yorgun düştüm, ben olmaktan çıktım.

Dolanıyorum, belki bir başka köşede yeniden bulurum kendimi diye
YAZ YAĞMURU

Sen yaz yağmuru gibisin sevgilim
Ne zaman nasıl yağarsın hiç belli değil.
Bazen şöyle bir dokunur geçersin
Hani güneş pırıl pırılken gökte
Nereden çıktığı belli olmayan bir bulut gibi
Koyverirsin kendini
Hasretin,özlemin yüreğimdedir
Sineme çekmek isterim seni
Nafile,kapanmaz çatlaklarım,
Tadın damağımda kalır.
Bazen müjdelersin geleceğini,
Hani şimşekler çakar
Arkasından gürler ya gök
Hani varya yürekteki o hasret
Beklerim ama boşuna
Kokun gelir uzaklardan
Tadın başka dudaklarda
Sen YAZ YAĞMURU gibisin sevdiğim
Ne zaman ne yaparsın hiç belli değil.
Sayfa: 1 2 3