Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: Yokluğun
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Sayfa: 1 2 3 4
ÖzLedim seni !

Özledim seni çünkü sen yoksun..
Zaman durmuş saatler geçmiyor..
Lambalarım sönük karanlıklardayım..
Eskileri günleri anıyorum kendi kendime..
Diyar diyar gözse bu kalp bulamaz senin gibisini..
İzlerini kimse simelezki kalbimden..
Mabedanımda hep seni anıyorum..

Seni ararım özler oldum seni..
Evim kapaları kapalı girmiyor bir misafir içeri..
Nargilemden çıkan duman misali..
İzilerin kalmadı takip edip bulayım seni..

Özledim Seni aŞk...
Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşları, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizde ışıldamalı sabah olunca
Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım
Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım
Seni Özledim

Selam sana gece
Yine uyku tutmadı beni
Yatağımda sola sağa kıvranışlarım
Yine de gece oldu sevgilim
Yine evden kaçış saatim geldi
Gecenin bir yarısı umursamasızcasına
Camdan atlayıp evden kaçışlarım
Ve her zamanki gibi soluğu yine yanında almam
Senin kapıyı açışın
Ama gecenin sessizliğini bozan
Kapının o içgıcıklayıcı sesi ile seni görüşüm
Elini tuttuğumda kalbimin sanki bize
İnat olsun dermiş gibi seslice atışından
Herkesin sustuğu zamanın durduğu anda
Soluk alışlarımızın bile duyulmadığı o anda
Göz göze geldiğimiz ve dudaklarımızın birleştiği
Ve de sana bir dolu özlemle sarıldığım o an
İşte o an.........
Yine gece bıraktı bizi sevgilim
İstemesem de yine gün ağarıyor
Zaman hızla akıp geçiyor
Ayrılık zamanı geliyor hatta geçiyor
Yanından ayrılmak acı olsa da
Yine geri döneceğim dermiş gibi baksam da
İş de gidiyorum sevgilim .
İş de gidiyorum
Evime bir hırsız gibi girmekten
İnsanların uyanık olup olmadığını
Düşünmekten ve yatağımın o düzgünlüğünü
Bozarak yavaşça içine girmekten
Ve de sana her şeyin yolunda gittiğini
Söylemek için telefonunu umursamadan çaldırışım
Ve yine bir sonraki akşamı düşünerek
Usulca uyumayı özledim
Aslında ben seni ÖZLEDİM BİTANEM.
Özledim Seni....

Özledim seni...
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
beynimi uyuşturuyor özlemin...
Çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zaman içimi
nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadiyen
bir boşluğa Sabahları seni okşayarak başlamaları akşamları her işi bir
kenara koyup seninle başbaşa konuşmaları
özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu
küskünlüğünü...
Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne kadar yumuşak, bir
çift kısık gözle kendini, ellerimin okşayışına bırakırken.
Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları
söyleyemeden 'git artık' demek.
'Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa' demek
sana ne de zor..
Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi
bakmanı istemek senden...
Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek..
--------------------------------------------------------------------------------

Her sabah hüzünle karışık bir umut var içimde,
Sensizliğin hüznüne yeni bir günün seni getireceği umuduyla başlıyorum,
Her doğan gün yeni bir umut yeni bir arayış benim için,
Belki sana kavuşacağım zamana bir gün daha yaklaşıyorum,
Bu gün değilse yarın...
Kimbilir belkide yanlızca kendimi avutuyorum,
Gittiğinden beri hep yanlızlık şiirlerine takılıyor gözlerim,
Ben bir başıma değilim sensizlikten yanlızım...
Terk edilip gitmek en çok nasıl koyar insana bir ben bilirim,
Gitmelerin gidenlerin ardında bıraktığı çaresizlikleri
En koyu "ÖZLEM"leri ben bilirim,
Senin gidişin ateş gibi çöktü yüreğime,
Hiçbir yağmur yetmedi içimdeki hasret ateşini küllendirmeye,
Hiçbir sevgi yetmedi senin "ÖZLEM"ini gidermeye,
Ben her sabah beni sana götürecek yollarda yürüdüm,
Senin duyacağın şarkıları söyledim yanlızca,
Ve gelmeyişinin her akşamında,
Aslında doğduğunu hiç anlamadığım güneşle beraber,
Bende battım bir kez daha...
Geceleri hep uyudum uyudum gün boyu,
Çektiğim hasretini rüyalarımda biraz olsun giderebilmek için.
Herşeye iyi gelen yaraları iyileştiren zaman hiç bu kadar acıtmamışdı yüreğimi,
Binbir umutla sarıldığım sabahlar artık hiç doğmaz oldu,
Benim günümde gecemde karanlık şimdi,
Ne ay uğruyor gecelerime nede sana benzettiğim yıldızlar parlıyor gökyüzünde...
Elimde kaldı umutlarım...
Sensizlik öyle kötü bir yara olduki artık içimde,
Öyle büyük bir boşluk açtınki,
Bir gün olurda geri dönersen kendi açtığın boşluğa sen bile yetmeyeceksin...
Orası hep bomboş paramparça kalacak şimdi büsbütün cam kırıkları ile kaplı kalbim,
Ne zaman seni düşünsem seni hatırlatacak en ufak birşey görsem,
O kırıklarla dolu yer acımaya başlıyor...
Artık sabahları yanlızca hüzünle uyanıyorum hiçbirşey beklemiyorum günden,
Seni bile beklemiyorum,
Varlığında sensizliği yaşamaktansa içimdeki boşluklarla kırıklarla boş umutlarımla,
Sensizken alışırım alışmaya çalışırım Yokluğuna...
Ve bir tek ben bilirim...SENSİZLİĞİ...
Seni Ümitsizce Sevmeye Kızma




Burası bir dünya… Burası kalabalık bir meyhane. Burada erkekler hep çoğunlukta. Umutsuzluk da öyle…
Birileri camları kırıyor. Dışarı bakıyor bir adam. Sokağa, geceye bakıyor… Öldüğüne bir türlü inanmak istemediği sevgilisine bakar gibi bakıyor hayata… Öyle bir bakıyor ki, sevmeye hak kazanmak için bile savaşmak gerekiyor, gecikince insan ömür boyu ölü bir sevgiliyi kollarında taşımaya mecbur kalıyor, der gibi bakıyor…
Bir kadın kucağına gelen kedinin tüylerinde arıyor kaybettiği sevginin büyüsünü… Karşı köşedeki eski duvara vuran sarı ışığı seyrediyor iki adam. Sanki suçlu, sanki yasak bir sevişme yaşıyorlarmış gibi mahçup, ama yine de hiç konuşmadan seyrediyorlar duvardaki o sarı ışığı.
Bu gece bana gelmeni istiyorum, ya da sana gelmeyi, ama telefonun hep meşgul. Böyle anlarda hep tasavvufa sarılırım ben. Sabrın yüceliğine…
Telefonun meşgul çalarken eski duvardaki sarı ışığı seyreden adamlara bakıyorum bir taraftan… Lodos rüzgarları vuruyor o sarı ışığa. Tenteler uçuşuyor. Biliyorum, boşuna bekliyorum bu telefonun önünde, burada, bu dünyada; ama olsun, yine de ümitsizce seviyorum seni…
Umudum olsaydı, inansaydım bu hayata, insana ve sana, önünde tükenmek isterdim, önünde veda ederdim bütün bildiklerime, herkesin bilip tanıdığı kendime.
Ben okullarda okurken, yine de hep böyleydim. Sevmezdim herkesin yaptığı şeyi. Sevmezdim müsamereleri. Çabucak biten, sınırları çizilmiş zavallı piknik gezilerini. Gökyüzünün mavisine bakıp terlerdim hep, kapana kısılmış gibi terlerdim.
Oysa görüp göreceğimiz en güzel yerdi dünya; ama bu dünyanın geçerli yasalarına göre en büyük suçtu bunun farkına varmak, okullarda ve her yerde… Sadece bu bile yetmişti zaten hasta biri olmama… Yetti bu zaten, sıradışı ve güvenilmez biri sayılmama…
Beni hasta, beni sıradışı, beni güvenilmez kılan bu yanım yüzünden tatmadığım acı kalmadı, tatmadığım kuşku ve belirsizlik…
Bir gökyüzüne bakıyordum, bir hayata, bir de insanlara… Dikkatim hep dağınıktı bu yüzden… Böyle olmaması gerekir, bu hayat yanlış diyordum acemi sesimle, çocuk sesimle… Yaşadıklarımı anlıyordum ama tecrübe dedikleri o şey oluşmuyordu bir türlü bende… Etrafımdakiler öyle dikkatli ve öyle öfkesizdiler ki, onca yıl boşuna yaşadığımı hissettiriyorlardı sanki bana… Konuşmak soyunmaktı benim için. Sılaya dönmek istemekti. Ne denli çok sıla hasreti çektiğimi hissettirmekti konuşmak.
Oysa sılama kavuşmak ister gibi konuştukça umut kesiliyordu benden. Hatta utanç vericiydi göründüğü gibi olması bir insanın. İnsanın ve hayatın değişebileceğine inanmak aptallık derecesinde ayıptı burada ve her yerde…
Anladım bunu, anladım. Kendim olduğum ve yaşadıkça tecrübe edinmediğim, onca yıl boyunca kendimi dünyanın soğuk gölgelerinin arkasına gizlemediğim için üşüdüm hep ve hiç olmadık zamanlarda utandırıldım; utandırıldım tecrübesiz kendimden…
İşte bu yüzden yıllarca kendimi sevmem için birine muhtaç oldum ben hep. Kendimi sevmem, hayata yeni bir başlangıç yapabilmem için hep birini kendimden çok sevmem, bu yüzden ona ümitsizce bağlanmam ve onun bana acı çektirmesi gerekiyordu, birine eksilmeden tutku duymam için de onun beni üzmesi gerekiyordu.
Öyle çok utandırmışlar, beni benimle öyle çok karşı karşıya bırakmışlardı ki, benim kendimi sevmem için beni benden kopartan, yolumu şaşırtan, sılamı unutturan, bana anlamsızca acı çektiren birine bağlanmam gerekiyordu…
İşte böylesin sen de… Beni benden koparttın. Asıl gitmem gereken yeri, sılamı unutturdun bana. Belki de en çok bu yüzden bağlandım sana. Yıllardır yanıbaşımda derinleşen boşluğumdan, kasvetli geçmişimden, kapana kısılmış gibi geçen döküntü günlerimden kurtardığın için bağlandım en çok sana…
Evet, ölecek kadar acı çekiyorum şu an. Ama bir taraftan bu acının ne denli anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorum. Ve yine de engel olamıyorum bu acıya… Belki de engel olmak istemiyorum.
Bu boşluktan beni kurtardığın için herşeyi yapma hakkını tanıdın kendine. Bana da seni tanımanın, seni anlamanın o büyük yolculuğu, o büyük gizemi düştü… Kendimi unuttum, senin peşine düştüm.
Bir gece aramızda nasılsa bir suskunluk olmuştu.
Ne gördüysen gözlerimde, ne duyduysan suskunluğumda, seni kıskanıyorum, demiştin bana, hatırlıyor musun? Saflığımı kıskanmıştın, ne tuhaf; sana duyduğum aşkı kıskandığını söylemiştin… Beni kendinden kıskanmıştın.
Çünkü, hani bireydin ya sen. Kimseye ait olamazdın ya. Bedenin ve ruhun yalnızca sana aitti; hem Tanrı da yoktu gökyüzünde ve vaktin de çok azalmıştı ya…
Hiç düşündün mü peki, bir kez olsun düşündün mü, neden bu kadar doyumsuz ve aceleci olduğunu.
Eminim düşünmüşsündür. İsteklerinin sınırı olmadığını, kendini arzularının ve hazlarının rüzgarlarına niye bıraktığını düşünmüşsündür…
Biliyor musun, benim için bunların zerrece önemi yok! Kiminle istersen yat. İster kadın, ister erkek… İstediğinle seviş. Özgürlük bir tek geceleri, yatağında ve sadece sabaha kadar tanınıyor sana, bunu benden daha iyi biliyorsun.
İstediğin kadar seviş. Ve beni de arzuladığın zaman ara sadece… Ama bana bir kez olsun gerçekten anlat, neden bu kadar aceleci ve doyumsuzsun.
Neden böyle olduğunu ben çok iyi biliyorum aslında, ama sen anlat, senden duymak istiyorum…
Bazen, gecenin bir yarısı kalkıp bana geldiğine göre, sen de benim seni ümitsizce sevmeme bağlısın aslında.
Vazgeçemediğin tek şey bu belki de bende… Hayatındaki tek sahici şey…
Herşey sevişmek değildir, herşey ten değildir… Çünkü bir yanın hazzın ve arzuların peşinde koşarken, bir yanın giderek derinleşen o boşlukla savaşıyor… Senin aşk dediğin o boşluğu kapatmak, mümkünse unutmak istemek değildir, biliyor olmalısın…
Bak, bunu en çok da kendime söylüyorum. Bir gün arzuların ve hazların dinerse, anlatmak isterim sana neden en çok boşluğumuzdan kaçmak için aşık olmak istediğimizi…
Hatırla ne olur, hatırla, kimden ve neden kaçtığını hatırla… Kendimizden, yanıbaşımızda büyüyen boşluklardan kaçtığımız sürece gidecek bir yer yok aslında, anla…
Ve bu yüzden bana hiçbir şey ifade etmiyor, sen benim için fazla iyisin demen, hiçbir şey ifade etmiyor bana.
Ne olur yıllardır beni benimle karşı karşıya getiren, beni benden kopartan insanların diliyle konuşma…
Beni senden ayıran tek bir şey var oysa… Tek bir şey: Benim seni ümitsizce sevmem… Senin benim tarafımdan ümitsizce sevilmen… Bunun dışında birbirimize öyle çok benziyoruz ki, git gidebildiğin, kaç kaçabildiğin kadar…
Git, benden uzaklara git… Unut bütün değerlerini, değersiz ol. Hiç bir değerin olmasın. İster kadın, ister erkek önüne gelenle yat… Ne yaparsan yap, farkında olmadığını sanırken bile ele vereceksin yine. En güvenmediğin insanların yanında, belki de en çok onların yanında ağzından kaçıracaksın gerçekten seni ele verecek olan şeyleri.
Doyumsuzluğunun peşinde koştuğun anlarda, belki de en çok bu anlarda çarmıha gerilmek isteyeceksin… Biliyor musun, benim hiç bir değerim yok, derken bile, bir başına kaldığında, seni senden kurtaran kimse kalmayınca yanında, dünyanın bütün günahlarını üstüne almak isteyeceksin.
Tanıyorum seni. Tanıdığım için de kaçıyorsun benden, kaçtığın için de ümitsizce seviyorum seni ben…
Çünkü ben, seni sana hatırlatıyorum. Kendimden önce seni boşluğuna çağırıyorum. Bu dünya, bu hayat böyle olmasaydı, en çok beni severdin biliyorum; ve şimdi en çok bununla avunuyorum…
Seni ümitsizce sevdiğim için ne olur kızma, ne olur gücenme bana… Bunu çok istedim. Benim yerimde sen de olabilirdin…
Kıskanırdım seni en fazla, ama kızmazdım, anlardım, hak verirdim, gücenmezdim…
Sürekli mağdur üretiyor bu hayat, sürekli yoksul, sürekli köle…
Herşeye sinmiş bu derin haksızlık, bu uçurum yasası. Biri efendi öbürü köle olmazsa aşk bile olmuyor bu hayatta… Ne olur kızma bana…Git kiminle istersen seviş, ne yaparsan yap; geceler senin, kimi arzularsan arzula, ister sevmediğin insanların bile seni sevmelerini bekle, durmadan onaylanmayı bekle onlardan; isterse durmadan derinleşsin o boşluğun; biliyor musun ümitsizce sevdiğim için seni, daha iyi anladım bu hayatı ben.
Bu imkansız aşk bana insanları ve hayatı daha iyi tanıttı… Bu ümitsiz aşk senin aslında ne denli yalnız ve ne kadar çaresiz olduğunu gösterdi bana…
Bu yüzden kabullendim işte; seni efendi yapan, seni değerlerinden kopartan, etrafındaki onca insana rağmen seni yapayalnız kılan bu aşkın kölesi olmayı kabullendim… Bana düşen de bu… Değiştirmek isterdim bu hayatı, ama değiştiremiyorum, gücüm yetmiyor…
Seni ümitsizce sevmeme kızma, kızma ne olur…
"Meleğim"


Özlüyorum seni;hani hep söylenildiği gibi deli gibi.
Düne ait ve sana ait her şeyi özlüyorum.
Bana sevdiğim diye fısıldadığın sesini,
Bana anne kokusunu unutturan kokunu özlüyorum.

Bütün dünyaya yeten ve her şeyi seven ama beni en güzel yerine koyduğun
yüreğini özlüyorum.
Senin her bir zerreni,dolunay çehreni ve hatta gölgeni özlüyorum.

Ne vardı gitmeseydin,
Ne vardı beni hep sevseydin.
Ne vardı hep yaşam meleğim olsaydın,
Gerçi şimdide meleğimsin
Önceden yaşam meleğim şimdi ise ölüm meleğim
Ve işte son sözlerim
Elveda Meleğim
--------------------------------------------------------------------------------

Özledim


Tek başıma geçirdiğim günlerde sana,
Bir dosta ihtiyacım olduğu zaman sesine,
Mutluluğu arayıp bulmak için gözlerine,
İçimdeki boşluğu doldurmak için sevgine ihtiyacım var.

Rüzgarla birlikte gönderdiğin mutluluğa,
Yağmurla birlikte gelen sevinç göz yaşlarına,
Üstüme sis perdesi gibi çöken sevgine,
Mutluluğa giden yolu göstermene ihtiyacım var.

Özledim bir tanem,
Nisan yağmurlarını bekleyen ağaçlar gibi,
Kafeste özgürlüğünü bekleyen kuşlar gibi,
Sesini duyurmak için haykıran aşıklar gibi,
Özledim, özlüyorum, özleyeceğim bir tanem [
Bir gün kapına

Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından
Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum
Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından
Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski
Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki
Be ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum
Beni çağırdığını bir defa duyabilsem
Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem
Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem
Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum
Maşallah çoşmuşsun sıne kım tutar seni be zorluu harıka yazılar ama hepsini okumadım o bir gerçek yavaş yavaş okuyacagım
teşekkürler eline sağlık
Sayfa: 1 2 3 4