15-12-2006, 13:05
Zamanı harcamak, değerlendirmek________
Zaman geçiyor. Aslında zaman duruyor, biz geçiyoruz. Zaman, kendi seyri içerisinde dimdik ayakta. Yuvarlanan, giden, çürüyen biziz. İnsanlar, zamanı değerlendirmek, harcamak demişler; oysa değerlendirilen, harcanan, bizim varlığımızdır. Zaman, sadece kendi varlığımızı kıymetlendirme adına, bize verilen emanettir. Bu emanetin bir özelliği var: Herkese cömertçe verilmiştir, kullanımı insan iradesine bırakılmıştır, kullanımının hesabı sorulacaktır.Benim için zaman, ben var olduğum sürece vardır. Ben, öncesi ve sonrasından sorumlu değilim. O halde zaman adlı emaneti nasıl kullanırsam, değerlendirmiş ya da harcamış olurum sorusu öncelikle cevabını bulmalıdır. Bir yerde çerçevelenmiş güzel bir söz okumuştum: “Büyük zekâlar, fikirleri konuşur; sıradan zekâlar, olayları konuşur; küçük zekâlar, insanları konuşur; daha küçük zekâlar kendilerini konuşur.” Uzun söze gerek yok. Fikirleri konuşan insanlar, benim zaman atmosferimde yer almalı.Modern hayatın en büyük trajedisi nedir, düşündük mü? Bence bedenin özü ruhun, bedenden uzak düşmesi. Ruh ve bedenin zevk kaynakları birbirinden kopmuş durumda. Büyük telaşın esiri olan insanların zaman sürecinde kaybettikleri ruh ve beden beraberliğini zaman ve mekân paralelinde yeniden buluşturmak zorundayız. Belki, insanoğluna en büyük ikram, bu olacaktır. Ruhlar bedenleri yakalamalıdır. Periyodik olarak yapacağımız ritüeller, ruh aküsünü doldurmak için gereklidir.Emanetimiz olan zamanı düşünmede kullanmalıyız, o güç kaynağıdır; oyunda kullanmalıyız; o gençlik pınarıdır; okumada kullanmalıyız, o ilmin, hikmetin temelidir; ibadette kullanmalıyız, o yeryüzünde en büyük manevi güçtür; sevme ve sevilmede kullanmalıyız, o toplu yaşayabilmenin tutkalıdır; sevecenlikte kullanmalıyız, o mutluluğa giden yoldur; gülmede kullanmalıyız, o en iyi kolaylaştırıcıdır; vermede kullanmalıyız, o kişiyi bencillikten kurtarır; çalışmada kullanmalıyız, başarının temel şartıdır; yalnız kalmada kullanmalıyız, o varlık bilincine inmenin gereğidir, sporda kullanmalıyız, sağlam kafanın öncülüdür.Ahmet Hamdi Tanpınar, “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” der. Zaman, böyle bir olgu. Kendinizi büsbütün dışarı atamıyorsunuz; çünkü zamanı değerlendirmek için zamana ihtiyacınız var; içinde olduğunuzda zamanın esiri oluyorsunuz, zaman selinde kuru yaprak misali sürükleniyorsunuz. Zamana hükmetmek istiyorsunuz; ama malzeme olarak zamanı kullanıyorsunuz. Zaman, kendisinden kurtulmanın mümkün olmadığı bir anafor. Benjamin Franklin, “Hayatınızı seviyorsanız, zamanınızı boşa geçirmeyiniz; çünkü zaman hayatın ta kendisidir” der. Herkes hayatını sevdiğini söyler, peki sevdiğimiz için ne yaparız? Sevgi, bedel ister, insana samimiyet testi uygular. Ancak zamanı kıymetlendirenler, bedeli ödemişler ve samimiyet sınavını geçmişlerdir. Zamanı değerlendirmede “Hayata yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım” diyen Dostoyevski gibi hassas olmak gerekiyor. Zamanı değerlendirmede, zamanlama da çok önemlidir. Dede Korkut hikâyelerinde geçen “Kar, yaza kalmaz; yeşil güze kalmaz” deyişini çok severim. Bu sıcak ifadede halkımız, zamanın da bir mantığı bulunduğunu, zamanı değerlendirmede onun yasalarının dışına çıkılamayacağını, demirin tavında dövüleceğinin ne güzel vurgulamış. Dostlar, değerlendirirsek, zamanı sarf etmiş oluyoruz; değerlendiremezsek, zaman bizi fena harcıyor!
/alıntı/
Zaman geçiyor. Aslında zaman duruyor, biz geçiyoruz. Zaman, kendi seyri içerisinde dimdik ayakta. Yuvarlanan, giden, çürüyen biziz. İnsanlar, zamanı değerlendirmek, harcamak demişler; oysa değerlendirilen, harcanan, bizim varlığımızdır. Zaman, sadece kendi varlığımızı kıymetlendirme adına, bize verilen emanettir. Bu emanetin bir özelliği var: Herkese cömertçe verilmiştir, kullanımı insan iradesine bırakılmıştır, kullanımının hesabı sorulacaktır.Benim için zaman, ben var olduğum sürece vardır. Ben, öncesi ve sonrasından sorumlu değilim. O halde zaman adlı emaneti nasıl kullanırsam, değerlendirmiş ya da harcamış olurum sorusu öncelikle cevabını bulmalıdır. Bir yerde çerçevelenmiş güzel bir söz okumuştum: “Büyük zekâlar, fikirleri konuşur; sıradan zekâlar, olayları konuşur; küçük zekâlar, insanları konuşur; daha küçük zekâlar kendilerini konuşur.” Uzun söze gerek yok. Fikirleri konuşan insanlar, benim zaman atmosferimde yer almalı.Modern hayatın en büyük trajedisi nedir, düşündük mü? Bence bedenin özü ruhun, bedenden uzak düşmesi. Ruh ve bedenin zevk kaynakları birbirinden kopmuş durumda. Büyük telaşın esiri olan insanların zaman sürecinde kaybettikleri ruh ve beden beraberliğini zaman ve mekân paralelinde yeniden buluşturmak zorundayız. Belki, insanoğluna en büyük ikram, bu olacaktır. Ruhlar bedenleri yakalamalıdır. Periyodik olarak yapacağımız ritüeller, ruh aküsünü doldurmak için gereklidir.Emanetimiz olan zamanı düşünmede kullanmalıyız, o güç kaynağıdır; oyunda kullanmalıyız; o gençlik pınarıdır; okumada kullanmalıyız, o ilmin, hikmetin temelidir; ibadette kullanmalıyız, o yeryüzünde en büyük manevi güçtür; sevme ve sevilmede kullanmalıyız, o toplu yaşayabilmenin tutkalıdır; sevecenlikte kullanmalıyız, o mutluluğa giden yoldur; gülmede kullanmalıyız, o en iyi kolaylaştırıcıdır; vermede kullanmalıyız, o kişiyi bencillikten kurtarır; çalışmada kullanmalıyız, başarının temel şartıdır; yalnız kalmada kullanmalıyız, o varlık bilincine inmenin gereğidir, sporda kullanmalıyız, sağlam kafanın öncülüdür.Ahmet Hamdi Tanpınar, “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” der. Zaman, böyle bir olgu. Kendinizi büsbütün dışarı atamıyorsunuz; çünkü zamanı değerlendirmek için zamana ihtiyacınız var; içinde olduğunuzda zamanın esiri oluyorsunuz, zaman selinde kuru yaprak misali sürükleniyorsunuz. Zamana hükmetmek istiyorsunuz; ama malzeme olarak zamanı kullanıyorsunuz. Zaman, kendisinden kurtulmanın mümkün olmadığı bir anafor. Benjamin Franklin, “Hayatınızı seviyorsanız, zamanınızı boşa geçirmeyiniz; çünkü zaman hayatın ta kendisidir” der. Herkes hayatını sevdiğini söyler, peki sevdiğimiz için ne yaparız? Sevgi, bedel ister, insana samimiyet testi uygular. Ancak zamanı kıymetlendirenler, bedeli ödemişler ve samimiyet sınavını geçmişlerdir. Zamanı değerlendirmede “Hayata yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım” diyen Dostoyevski gibi hassas olmak gerekiyor. Zamanı değerlendirmede, zamanlama da çok önemlidir. Dede Korkut hikâyelerinde geçen “Kar, yaza kalmaz; yeşil güze kalmaz” deyişini çok severim. Bu sıcak ifadede halkımız, zamanın da bir mantığı bulunduğunu, zamanı değerlendirmede onun yasalarının dışına çıkılamayacağını, demirin tavında dövüleceğinin ne güzel vurgulamış. Dostlar, değerlendirirsek, zamanı sarf etmiş oluyoruz; değerlendiremezsek, zaman bizi fena harcıyor!
/alıntı/