24-04-2007, 07:22
{EDITOR=<DIV><SPAN style="FONT-SIZE: 18pt; FONT-FAMILY: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-ansi-language: TR; mso-fareast-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA"><br>... Yakınlarımızla birlikte, ölen annemin halasının yüzünü son bir defa görmek için mezarın başına gittiğimizde, imam bu isteğimizi kabul etmedi. Tabutu açtılar ama, sadece kefenin başındaki bağlar çözüldü. Tabut toprağa indirildikten sonra, yan yana tahtalar dizilmeye başlandı... Artık dünya ile irtibatı, kapanıyor ve ameliyle baş başa kalıyordu. Benim ise, her tahta kapayışta içimdeki dünya sevgisi biraz daha ölüyordu. Toprak atılmaya başlandığında anladım ki; bu dünya gerçekten koskocaman bir yalandan ibaret. Mezarın üzeri toprakla tümsek yapılınca, o kadın yaşamış mıydı, yaşamamış mıydı belli değildi? <br><br>Biraz sonra, hepimiz onu terkettik. O yapayalnız kaldı. İşte o zaman kendi hâlime sessizce ağlamaya başladım. <br><br>“Ben madem ki, toprağın altında tek başıma bırakılacağım? Madem ki, asıl lâzım olan yerde kimse benimle ilgilenmeyecek? O zaman dünyada iken ne diye onun bunun sözüne kanıp, sofu derler diye ibâdetlerimi yapamıyorum?..” <br><br>Eve döndüğümüzde anneme; “Fazla eşarp veya tülbent var mı?” diye sorunca, çok şaşırdı. Ona; “O yalnız yerde hesap vermekten çok korkuyorum anneciğim...” dedim. Çok memnun oldu. İbâdete başladım. Kocam da çok sevindi. Fakat kısa zamanda çevremdeki bazı kimseler bana; “Gençsin, güzelsin, niye böyle şucular, bucular gibi oldun? Hayatını yaşasana!..” demeye başladılar. <br><br>Ne söylediysem onlar ikna olduklarını söylemediler. En sonunda dedim ki: <br><br>“Burada bana akıl verebiliyorsunuz. Eğer mezarda da beni yalnız bırakmayacağınıza söz verirseniz, sizin sözünüzü dinlerim...”<br>__________________<br>alıntı</SPAN></DIV>EDITOR}