12-06-2007, 08:23
<!-- / icon and title --><!-- message -->
Aşık olmak günah değildir,
fakat aşık oldum diyerek gayri meşru harekette bulunmak
günahtır.
[B]Aşık olmak [/B]
--------------------------------------------------------------------------------
Gerçek anlamda "Aşık olmak", iki kişinin sadece, birbirlerinin gözlerinin içerisine sevgiyle bakmaları değil; aynı zamanda, tüm fikirleriyle aynı yöne bakabilmeleridir ve bakışlarla olduğu gibi ruhen de bütünleşebilmeleridir.
Aslında "aşık olma" sevgiye eşdeğer değildir.
Birincisi aşık olma tecrübesinin özellikle cinsel arzu ile ilgili yanı vardır.
İkincisi de hiçbir aşk, hep devam etmez ve geçicidir. Kime aşık olunursa olunsun, bu ilişki yeterince devam ederse er ya da geç aşk sona erer.
Bu, aşık olunan kişiyi sevmekten mutlaka vazgeçilir anlamında değildir. Ama aşık olmanın en büyük özelliğini oluşturan ihtiraslı sevgi mutlaka biter. Balayı muhakkak sona erer. Romantizmin açan çiçeği katiyetle solar.
Meşhur hikâyede Mecnun da Leyla 'ya olan aşkının geçici olduğunu anlar, sonunda ilahi aşka yönelir. Artık o fani olan Leyla'nın peşinde koşmaz, ebedî aşka kavuşmuştur.
Aşık olmanın temelinde kişinin yalnızlıktan ürkmesi vardır. Yalnızlık acı vericidir ve ferdî kimliğimizin duvarını aşarak dışımızdaki dünyayla daha fazla özdeşleşebileceği bir duruma ulaşmak isteriz.
İşte aşık olma olayı geçici olarak bu geçişi yapmayı sağlar. Aşık olmak aslında ferdin benlik sınırlarının bir bölümünün aniden çökerek, kişinin kendi kimliğini bir başkasının kimliğiyle kaynaştırabilmesine izin vermesidir. Kişi sevdiğiyle birdir artık, yalnızlıktan kurtulmuştur.
Bazen de sevgiyle her türlü engelin aşılacağı sanılır. Aşkın gücü önünde bütün karşı güçlerin teslimiyet içinde boyun eğeceklerine ve karanlıklara karışıp kaybolacaklarına inanılır. Aşık olunduğunda hissedilen bu duyguların gerçeklere uzaklığı, tıpkı iki yaşındaki bir çocuğun kendisini ailesinin ve dünyanın kralı gibi hissetmesine ve sonsuz bir güce sahip olduğuna inanmasına benzer.
Nasıl iki yaşındaki çocuğun "her şeye gücü yetme" fantezisi gerçeğin darbesine uğruyorsa aşık olan bir çiftin "bir olma" fantezisi de aynı duvara çarpar.
Günlük hayatın sorunları karşısında, er ya da geç ferdi irade ve istekler ortaya konulur. Çelişkiler belirir. Erkek cinsellik ister. kadın isteksizdir. Kadın gezme ister, erkek kabul etmez. Erkek para biriktirmek arzusundadır, kadın bulaşık makinesi için bastırır. Kadın ev işlerinden söz eder. erkekse kendi meşguliyetlerinden dem vurur. Kadın erkeğin arkadaşlarından hoşlanmaz, erkek de kadınınkilerden.
Böylece her ikisi de varlıklarının derinliklerinde, şu üzücü gerçeği idrak ederler: Sevdikleriyle aslında "bir" değillerdir ve sevdikleri kişinin kendi arzulan, istekleri, zevkleri, önyargıları ve onlardan farklı bir zamanlaması vardır ve olmaya da devam edecektir.
Aniden veya yavaş benlik sınırları eski yerlerine çekilip kapanmaya başlar; aşk biter. Yeniden iki fert haline gelirler. İşte bu noktada ya bu evliliğin bağlarını çözmeye veya gerçek sevginin temelini atmaya başlarlar.
Aşık Veysel aşkı "sevdiğine kavuşamamaktır" diye tarif etmişti. Gerçekten seven çiftler bir araya gelince her şey sanıldığı gibi toz pembe olmaz ve çoğu zaman da "aşk" biter.<!-- / message --><!-- sig -->
__________________
GELDİĞİN ZAMAN BOŞLUK DOLDURAN DEĞİL,
GİTTİĞİN ZAMAN YERİ DOLDURULAMAYAN OL