07-08-2007, 16:16
<!-- / icon and title --><!-- message -->
Yapılan yeni bir çalışmada, günde birden fazla soda, kola, meyve suyu gibi içeceklerden içmek, şekersiz bile olsa, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklara neden olan faktörlerin görülme riskini artırdığı açıklandı.
1948 yılından beri Massachusetts’de yürütülen Framingham Kalp Çalışmaları’na 6,000’den fazla kişinin katıldığı ve çalışmanın başlangıcında katılımcıların hiçbirinde metabolik sendromun olmadığı belirtildi.
Metabolik sendrom, yüksek tansiyon, trigliserid seviyesinin yüksek olması, HDL kolesterol seviyesinin düşmesi, kan şekerinin yükselmesi, ve bel çevresinin kalınlaşması gibi risk faktörlerinin en az üç tanesinin görüldüğü durumlarda ortaya çıkıyor.
Boston Üniversitesi Tıp Okulu’nda profesör Dr. Ramachandran Vasan, diyet içeceklerle metabolik sendrom arasındaki bu bağlantının sürpriz olmadığını açıklıyor.
Dört yıldan daha uzun süredir, günde birden fazla bu içeceklerden tüketen kişilerde, metabolik sendrom görülme riskinin %44 daha fazla olduğu belirtildi.
Vasan, diyet içeceklerle metabolik sendrom arasındaki bağlantının pek çok şekilde açıklandığını belirtiyor, ancak bu teorilerin kanıtlanmamış olduğuna dikkat çekiyor.
Bu konudaki teorilerden biri, içeceklerde bulunan yüksek orandaki şekerin, şekerli ve yağlı yiyeceklere karşı isteğin artmasına neden olduğu şeklinde açıklanıyor. Başka bir görüşte ise, içeceklerde bulunan şekerin insülin direncine neden olarak metabolik değişikliklere yol açtığı belirtiliyor.
Beslenme uzmanı olmadığını söyleyen Vasan, bunun diyetsel bir davranış olduğu teorisini desteklediğini ve tatlı içecekler içen kişilerin, beslenme uzmanlarının özellikle tüketilmesini önermedikleri bu tür yiyecekleri daha fazla tükettiklerini belirtiyor.
İçeceklerin metabolik sendroma neden olduğuna dair bir kanıtın mevcut olmadığını vurgulayan Vasan, gazoz gibi içeceklerin tek başına suçlu olduklarını düşünmenin doğru olmadığını belirtiyor ve ekliyor: “Bu bağlantı, bir sonuç olabileceği gibi birşeyin göstergesi de olabilir.”
Vasan, hayvanlar üzerinde yapılacak kontrollü çalışmaların bu neden-sonuç ilişkisine açıklık getireceğini düşünüyor.
Circulation’nın 24 Temmuz sayısında bu çalışmaya yer verilmiştir.
<!-- / message -->