01-12-2007, 02:17
Adalet Esastır
Bismillahirrahmanirrahim
Adalet İslam'ın en çok üzerinde durduğu hususlardan biridir. Yüce Allah, zulmedenlere de adaletle muamele edilmesini emreder. Bu, zulmedenlerin cezasız kalacakları anlamına gelmez. Ama herkesin cezasının suçuna göre olması, haddin aşılmaması gerekir. Ayrıca İslam'a göre yönetimi ellerinde bulunduranların temel görevleri beş ana unsuru korumaktır: Can, mal, din, akıl ve namus. Bu ise ancak adaletin hakim kılınmasıyla mümkün olur.
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletten ayrılmaya yöneltmesin. Adaletli davranın; bu takvaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah sizin işlediklerinizden haberdardır." (Maide, 5/8)
Ayeti kerimede vurgulanan husus adaletin önemini ortaya koyduğu gibi aynı zamanda Kur'an-ı Kerim'in mucivezi yönünün alametlerinden bir alamet içermektedir. Çünkü insanları adaletten ayrılmaya yönelten en önemli etkenlerden biri başkalarına olan öfkeleridir. İnsanın adalete en çok ihtiyaç duyduğu an da öfkesinin zirveye tırmandığı andır. Ayrıca adalet sadece pratiğe yansıyan uygulamalarla değil aynı zamanda sözle ve niyetle de ilgilidir. Bunun için şahitlik ederken adaletle şahitlik etmek, kalben birisini mahkum ederken adalet ilkelerine uymak, suçluluğu ispatlanmamış birini kalben de mahkum etmemek gerekir. Ne yazık ki günümüzde buna hiç dikkat edilmemekte, basın yayın organlarının iftiralarına maruz kalan bu yüzden mağdur edilen insanlar mahkemelerde beraat etseler bile insanların nazarlarında mahkum edilmektedirler. Oysa suçsuz insanı kalben mahkum ederek ona suçlu gözüyle bakmak da zulmün bir türüdür. Ayrıca İslam hukukunun temel ilkelerinden biri: "Beraeti zimmet esastır" ilkesidir. Yani bir insanın suçluluğu ispat edilmediği sürece ona suçsuz muamelesi yapılması gerekir. Bu ilke bazı beşeri hukuk sistemlerinde de temel ilke olarak kabul edildiği halde uygulamada hiç dikkate alınmadığını görüyoruz.
Yine bir başka ayeti kerimede şöyle buyurulmaktadır: "Bir yakınınız hakkında da olsa konuştuğunuz zaman adalete uyun. Olur ki öğüt alırsınız diye (Allah) size böyle emretti." (Enam, 6/152)
Bu ayeti kerime de adaletin İslam'daki önemini, yine Kur'an-ı Kerim'in mucizevi yönünü ortaya koyması açısından son derece dikkate şayandır. Çünkü tarih boyunca insanların adaleti uygulamakta en çok zorlandıkları alan yakınlarıyla ilgili davalar ve meseleler olmuştur. İnsanlar yakın çevrelerini kayırmakta, bu kayırma işleminin hatırına başkalarına zulmetmeyi göze almaktadırlar.
Adaletle ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de daha birçok ayeti kerime bulunmaktadır. Ancak yukarıdaki ayeti kerimeler bu konuyu özetlediğinden, konuyu çok geniş bir biçimde ele alma imkanımız olmadığından Kur'an-ı Kerim'den sadece bu kadarını vermekle yetinmek istiyoruz.
Hz. Ali (r.a.)'nin: "Adalet mülkün temelidir" sözü meşhurdur. Bu söz birçokları tarafından tekrar edilir ama anlamının yeterince kavranabildiğini sanmıyoruz. Çünkü mülk kelimesiyle Türkçe'de genellikle servet, mal varlığı kastedilir. Burada "mülk" ile kastedilen devlet yönetimi, idari hakimiyettir. Bu sözle kastedilen anlam da şudur: Bir devlet yönetiminin devamı adaleti hakim kılmasına bağlıdır. Eğer bir yönetim adaleti hakim kılarsa temelini sağlamlaştırmış olur ve böylece ayakta kalabilir. Aksi takdirde uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. Nitekim bir başka ünlü sözde: "Bir yönetim küfürle ayakta durur ama zulümle ayakta duramaz" denilmiştir.
Adaleti hakim kılmaları gerekenler sadece yönetenler değil aynı zamanda yönetilenlerdir. Yönetilenlerin öncelikle kendi çevrelerine karşı adaleti hakim kılmaları gerekir.
Ayrıca şunu da hatırlatalım ki adaleti hakim kılmak hakkından vazgeçmek anlamına gelmez. Bilakis adalet ancak her hakkın yerini bulmasıyla sağlanabilir. Bu itibarla herkesin hakkını meşru yollardan ve adaletin gölgesinde elde etmeye çalışması, asla zulme yönelmemesi, kendisi zulme uğrasa bile başkalarına zulmetmemesi gerekir.
İslam'da adalete bu kadar önem verilmesi insana, insan canına değer verilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu itibarla insan canına bir sinek kadar değer vermeyen zihniyetin İslam'la bir ilgisinin olması mümkün değildir. İnsan canına değer verilmesiyle ilgili olarak da Kur'an-ı Kerim'de birçok ayeti kerime bulunmaktadır.
İslam bunları söylerken, birtakım sapmaların içine düşenlerin sergiledikleri vahşeti İslam'a mal etmeye çalışmak ve buradan yola çıkarak tüm İslami anlayış sahiplerini töhmet altına sokmaya çabalamak büyük bir haksızlık ve zulümdür.
Bismillahirrahmanirrahim
Adalet İslam'ın en çok üzerinde durduğu hususlardan biridir. Yüce Allah, zulmedenlere de adaletle muamele edilmesini emreder. Bu, zulmedenlerin cezasız kalacakları anlamına gelmez. Ama herkesin cezasının suçuna göre olması, haddin aşılmaması gerekir. Ayrıca İslam'a göre yönetimi ellerinde bulunduranların temel görevleri beş ana unsuru korumaktır: Can, mal, din, akıl ve namus. Bu ise ancak adaletin hakim kılınmasıyla mümkün olur.
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletten ayrılmaya yöneltmesin. Adaletli davranın; bu takvaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah sizin işlediklerinizden haberdardır." (Maide, 5/8)
Ayeti kerimede vurgulanan husus adaletin önemini ortaya koyduğu gibi aynı zamanda Kur'an-ı Kerim'in mucivezi yönünün alametlerinden bir alamet içermektedir. Çünkü insanları adaletten ayrılmaya yönelten en önemli etkenlerden biri başkalarına olan öfkeleridir. İnsanın adalete en çok ihtiyaç duyduğu an da öfkesinin zirveye tırmandığı andır. Ayrıca adalet sadece pratiğe yansıyan uygulamalarla değil aynı zamanda sözle ve niyetle de ilgilidir. Bunun için şahitlik ederken adaletle şahitlik etmek, kalben birisini mahkum ederken adalet ilkelerine uymak, suçluluğu ispatlanmamış birini kalben de mahkum etmemek gerekir. Ne yazık ki günümüzde buna hiç dikkat edilmemekte, basın yayın organlarının iftiralarına maruz kalan bu yüzden mağdur edilen insanlar mahkemelerde beraat etseler bile insanların nazarlarında mahkum edilmektedirler. Oysa suçsuz insanı kalben mahkum ederek ona suçlu gözüyle bakmak da zulmün bir türüdür. Ayrıca İslam hukukunun temel ilkelerinden biri: "Beraeti zimmet esastır" ilkesidir. Yani bir insanın suçluluğu ispat edilmediği sürece ona suçsuz muamelesi yapılması gerekir. Bu ilke bazı beşeri hukuk sistemlerinde de temel ilke olarak kabul edildiği halde uygulamada hiç dikkate alınmadığını görüyoruz.
Yine bir başka ayeti kerimede şöyle buyurulmaktadır: "Bir yakınınız hakkında da olsa konuştuğunuz zaman adalete uyun. Olur ki öğüt alırsınız diye (Allah) size böyle emretti." (Enam, 6/152)
Bu ayeti kerime de adaletin İslam'daki önemini, yine Kur'an-ı Kerim'in mucizevi yönünü ortaya koyması açısından son derece dikkate şayandır. Çünkü tarih boyunca insanların adaleti uygulamakta en çok zorlandıkları alan yakınlarıyla ilgili davalar ve meseleler olmuştur. İnsanlar yakın çevrelerini kayırmakta, bu kayırma işleminin hatırına başkalarına zulmetmeyi göze almaktadırlar.
Adaletle ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de daha birçok ayeti kerime bulunmaktadır. Ancak yukarıdaki ayeti kerimeler bu konuyu özetlediğinden, konuyu çok geniş bir biçimde ele alma imkanımız olmadığından Kur'an-ı Kerim'den sadece bu kadarını vermekle yetinmek istiyoruz.
Hz. Ali (r.a.)'nin: "Adalet mülkün temelidir" sözü meşhurdur. Bu söz birçokları tarafından tekrar edilir ama anlamının yeterince kavranabildiğini sanmıyoruz. Çünkü mülk kelimesiyle Türkçe'de genellikle servet, mal varlığı kastedilir. Burada "mülk" ile kastedilen devlet yönetimi, idari hakimiyettir. Bu sözle kastedilen anlam da şudur: Bir devlet yönetiminin devamı adaleti hakim kılmasına bağlıdır. Eğer bir yönetim adaleti hakim kılarsa temelini sağlamlaştırmış olur ve böylece ayakta kalabilir. Aksi takdirde uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. Nitekim bir başka ünlü sözde: "Bir yönetim küfürle ayakta durur ama zulümle ayakta duramaz" denilmiştir.
Adaleti hakim kılmaları gerekenler sadece yönetenler değil aynı zamanda yönetilenlerdir. Yönetilenlerin öncelikle kendi çevrelerine karşı adaleti hakim kılmaları gerekir.
Ayrıca şunu da hatırlatalım ki adaleti hakim kılmak hakkından vazgeçmek anlamına gelmez. Bilakis adalet ancak her hakkın yerini bulmasıyla sağlanabilir. Bu itibarla herkesin hakkını meşru yollardan ve adaletin gölgesinde elde etmeye çalışması, asla zulme yönelmemesi, kendisi zulme uğrasa bile başkalarına zulmetmemesi gerekir.
İslam'da adalete bu kadar önem verilmesi insana, insan canına değer verilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu itibarla insan canına bir sinek kadar değer vermeyen zihniyetin İslam'la bir ilgisinin olması mümkün değildir. İnsan canına değer verilmesiyle ilgili olarak da Kur'an-ı Kerim'de birçok ayeti kerime bulunmaktadır.
İslam bunları söylerken, birtakım sapmaların içine düşenlerin sergiledikleri vahşeti İslam'a mal etmeye çalışmak ve buradan yola çıkarak tüm İslami anlayış sahiplerini töhmet altına sokmaya çabalamak büyük bir haksızlık ve zulümdür.