01-12-2007, 13:22
NAMAZ bir ihtiyaçtır...
Namaz, sancıma ilaç, yanık yerime merhem;
Onsuz, ebedi hayat benim olsa istemem!
Necip Fazıl
Müslüman’ın namazı, onun gözbebeği, başının tacı, dinin direğidir. Namaz, bir insan için, en büyük meziyet ve şeref demek olan gayba imanın mazharı ve ameli yönden de tecellisidir.
Bu tecellinin neşvünema bulmasını isteyen bir grup gönüllü de “Namaz Gönüllüleri Platformu” oluşturarak buna hız vermek çaba ve gayretindedirler. Biz de bu platformun bir üyesi olarak, bu hafta sizlerle namazı konuşmak istiyoruz.
Allah’ın varlığını, birliğini bilip tasdik etmek, demek olan; “İman”dan sonra farzların en büyüğü ve en mühimi olan namaz, Müslüman’ın birinci vazifesidir. Hak dinlerin hepsi, insanlara namaz kılmalarını emretmiştir. Hiçbir din ve hiçbir ümmet bu emirden beri olmamıştır. Peygamber Efendimiz de, peygamber olduğu andan itibaren namaz kılmakla mükelleftir. İlk zamanlar Mescid-i Haram’da aşikâr olarak namaz kılınmazdı. Onun için ya evinin bir köşesinde ya da Mekke vadilerinden ıssız bir yerde namazını kılardı.
İnsan, bu mukaddes ibadet sayesinde, kulluk vazifesini eda etmiş ve şükran borcunu ifa etmiş olur. Mevla’sının nimet ve lütuflarını nezih bir lisan ile yâd eder. Vücudunun her zerresini, Rabbine kullukta istihdam ederek, Rabbine yakınlık kazanmaya çalışır. Müslüman, namazını güzelce kılmakla kendine bahşedilen nimetlerin şükrünü eda etmiş olur.
Namaz, kalbin nurudur, ruhun gıdası ve kuvvetidir. Mü’minin miracıdır. Mü’min bu sayede Allahu Teala’nın manevi huzurunda yükselir, daima derece alır ve adeta Allah ile konuşur, O’nun kelamını okur, dinler. Rabbine münacatta bulunarak, teslimiyet arz eder. Böylece yüce mertebelere vasıl olur. O halde namaz kılmak, mü’min için ne büyük izzet ve ne ulvi şereftir.
Namaz, varlıkların sahibi ve bizleri yoktan var eden Allahu Teala’nın günde 5 defa kulunu huzuruna davet etmesidir ki, bu ne büyük lütuf ve ne muazzam ihsandır. O, kulunu huzuruna davet ediyor. O nasıl kuldur ki, sahibi onu evine çağırsın da, o da gelmesin?!... İşte hakiki kulluğunu idrak eden bahtiyar kişi, bu davete icabet için hazırlanır. Üstünü başını düzeltir, güzelce bir abdest alıp, günahla kirlenen azalarını abdestle yıkar. Sonra huşu ile edaya riayet ederek namazını güzelce kılar. Allah’ın sevgili kulu Peygamber Efendimiz, “gözümün nuru, namaz kılındı,” yani “en büyük zevki namazda buluyorum” manasındaki sözüyle, namaz kıldığı ve Rabbinin huzurunda el bağlayıp divan durduğu vakit, her şeyden geçtiğini ve adeta Cennette olduğunu vurgulamaktadır. Şüphesiz Onun ümmeti olarak bizler de namaz kılarken aynı hazzı duymaya çalışmalıyız.
Haftanın Yansıması:
Kime itaat edip, kimin korumasına başvurduğunun
Farkına varmak için
Namazına bak! O sana her şeyi anlatır.
Namaz, akıl-baliğ olan her Müslüman üzerine muayyen vakitlerde edası gereken kutsi bir farzdır. Müslümanlar, sadece kendileri değil, akıl-baliğ olan çocuklarına da namazı öğretmek, alıştırmak ve takip etmekle görevlidirler. Çünkü namaz, herkes için fıtri ve ruhi bir ihtiyaç, manevi bir gıdadır. Ruhun hakikatini ve gerçek mahiyetini idrakten aciz olan insanlar için, onun ihtiyaçlarını bilmek, onu doyuracak olan gıdaların ne olduğunu tespit etmek asla mümkün değildir. Bunları ancak, O’nu yaratan bilir ve bildirir. O halde bunların neler olduğunu, ruhun ne gibi gıdalara muhtaç bulunduğunu ve onu tatmin etmek, huzurunu sağlamak için hangi çarelere başvurulması gerektiğini, onu yaratan Allah’tan ve O’nun Resulü Hz. Peygamberden öğrenmek lazımdır. Çünkü Habîbine vahyettiği kitapta; “Sana emrimizden bir ruh vahyettik,” buyurmuş ve bu ayette, Kur’an’a ruh ismi verilmekle, kalplerin ancak Kur’an’la hayat bulacağını, Allah’ı zikretmek ve namazı kılmak sayesinde ayakta durabileceğini haber vermiştir.
Peygamber Efendimiz de; “Kişinin kıldığı namaz, onun kalbinde bir nurdur. O halde, sizden her kim dilerse (namazını kılarak) nurlansın (yahut da namazını terk ederek kalbi kararsın, zulmetler içinde kalsın).” buyurmuştur. (1)
Peygamber Efendimiz buyurmuşlardır ki: “İslâm, beş şey üzerine bina olunmuştur. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (sav)’in Allah’ın Resulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (2)
“Kıyamet gününde kulun, amelinde ilk önce hesaba çekileceği şey, namazdır. Eğer namazı (bozuk çıkmaz da) iyi, düzgün (noksansız) olursa, artık o kimse felah bulmuş (muradına ermiş) ve işini bitirip başarıya ulaşmıştır. Ve şayet (hiç kılmamakla veya farz ve vaciplerini terk etmiş olmasıyla) namazı bozulmuş (fâsid veya noksan çıkmış) olursa tamamen mahrum olmuş ve (her şeyini zayi ederek) hüsrana uğramıştır. Ve eğer farzlarından az bir şey noksan olmuşsa, Aziz ve Celil Rabbimiz (meleklerine) buyurur ki: “bakınız kulumun bir nafile namazı var mı?”(Eğer nafilesi varsa) farzdan eksik olanlar, farzın noksanları onunla ikmal edilir, sonra sair amelleri de bu minval üzere icra olunur. (3)
Namaz kılan bir mü’min (iyya kenağbüdü) “Ancak Sana ibadet ederiz..” diyen bir fert olacak ve bununla birlikte böyle derken vicdanında hissettiği cemaat ruhu, onu kötü duygu ve düşüncelerden arındıracaktır. Böyle bir kardeşlik ruhuna sahip fertler çoğaldıkça, birbiriyle tanışıp kaynaştıkça, özlenen ve arzu edilen cemaatte kendiliğinden ve kolayca fiilen teşekkül edecektir.
Namazla insanlar arasında bir eşitliğin sağlandığı da görülmektedir. Amir ile memur, işçi ile işveren, komutan ile er, fakir ile zengin, hizmetçi ile efendi, aynı safta bir araya gelirler ve dünyevi üstünlüğü bırakıp, Hz. Allah’a yönelerek, kimse kimseyi üstün görmemektedir. Böylece Allah’ın kişilerin sûretine, servetine değil, kalbine ve niyetine bakacağını biliyor.
Namaz, ahlakı güzelleştirir. Gizli açık bütün kötülüklerden alı koyar. İnsan hayatına bir intizam ve istikamet kazandırır.
Ankebut suresinin 45.ayetinde Kerim ve Rahim Rabbimiz şöyle buyuruyor: “(Resulüm) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Kuşkusuz namaz edepsizlikten ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak, elbette en büyük ibadettir. Allah ne yaptığınızı bilir.”
Ensardan bir genç vardı. Resulullah ile birlikte namazlarını kılardı. Fakat fuhşiyattan ve edepsizlikten geri kalmazdı. Onun bu hali Hz. Peygambere anlatılınca; “Namazı onu, muhakkak ki nehyedecek, vazgeçirecektir,” buyurdular. Bunun üzerine çok geçmedi, genç yaptıklarından tövbekâr oldu. Sahibini günahlardan, kötülüklerden alı koyacak namaz, üstüne düşülerek kılınan ve farzları, vacipleri, sünnetleri ve adabı tam bir dikkat ve huşu ili eda olunan namazdır. Nitekim gaflet ve lakaytlıkla kılının namazlarda bu tesiri görmek, böyle bir neticeye ermek mümkün olmaz. Bunun içindir ki Peygamberimiz: “Bir kimseyi kıldığı namaz, günahlardan ve fenalıklardan (uygunsuz hareketlerden) men etmiyorsa, onun namazı yoktur (namaz kılmış sayılmaz) ve bu namaz ile o, ancak Allah’tan daha çok uzaklaşmış olur (da başka bir kârı olmaz).
Bir kimse namazının makbul olup olmadığını öğrenmek isterse baksın, namaz onu, günahlardan ve ahlaksızlıktan men ediyor mu? Namaz, kötülüklere mani olabildiği nisbette makbuldür. Nitekim Maun sûresinde (feveylün lil musallin. Ellezine hüm an salâtihim sahun): “Namaz kılıyor görünüp de, ne demek olduğunu bilmeyen, onu gereği gibi ciddi bir vazife olarak yapmayan, vaktine dikkat etmeyen, geçip geçmediğine aldırmayan gafillerin vay hallerine (yazıklar olsun onlara, o cehennemin Veyl denilen ve iri-kan akan deresine düşecek olan namaz kılanlara). O halde dinimizin direği olan namazı, Allah’ın huzurunda huşu ile durarak miraca yükselişimiz ve nevi Rabbimizle kavuşma anımız olarak görelim ve dikkat edelim. Bunun içindir ki Allah dostları, kıldıkları her namazı hayatların son namazı gibi kılmaya çalışmışlar ve dünya işlerini namazlarına ortak etmemişlerdir. Said b. Muaz(rh) diyor ki: “Hiçbir namaz kılmadım ki, onda dünya işinden bir şey aklımdan geçsin. Geçti ise de, hemen ondan vazgeçip, o namazı yeniden kıldım.”
Halife Süleyman bin Abdülmelik, büyük âlim Ebu Hazim’e sorar:
- Bizler neden ölümü istemiyoruz? Ondan hep korkup kaçıyoruz? Şöyle cevap verir Ebu Hazim:
- İnsan imar ettiği yerde kalmayı ister. Harap bıraktığı yere gitmeyi istemez. Dünyayı hep imar ediyor, ahireti ise harap bırakıyoruz. Ondan dolayı ölümü istemiyor, harap yere gitmekten kaçınıyoruz. İsterseniz orayı imar edecek hizmetlerini çoğaltın, ibadet hayatınızda gelişmeler olsun da bakın hemen oraya karşı ilgi duyar, ölümden endişe etmemeye başlarsınız. Yeter ki siz, orayı imar eden hizmetlerden geri kalmayın. İşte bunun başı da namazdır.
Münafikûn suresi – 9.ayet: “Ey iman edenler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar mutlaka hüsrana uğrayacaklardır.”
İmam-ı Ahmet, Taberani ve İbn-i Hıbbân’ın kaydettiklerine göre Peygamberimiz bir gün namazdan söz ederek buyurdu ki: “Kim namazı doğru-dürüst ve tam olarak eda ederse, o namaz onun için kıyamet gününde bir nur, bir senet ve bir kurtuluş olur. Kim namazı kılmazsa onun nuru olmaz, senedi ve kurtuluşu olmaz. Kıyamet günü, Firavun, Hâmân ve Ebu İbn-i Halef ile beraber bulunur.” (4)
Bazı âlimler derler ki: “Namazını kılmayan, yukarıdaki kişilerle beraber haşrolur. Çünkü
v Malı onu meşgul eder, namazını eda etmezse Karun’a benzer ve onunla haşrolur.
v Mülkü meşgul eder, namazını eda etmezse Firavun’a benzer ve onunla haşrolur.
v Makamı onu meşgul eder, namazını kılmazsa Hâmân’a benzer ve onunla haşrolur.
v Ticareti meşgul eder, namazını kılmazsa Mekke kâfirlerinin tüccarı Ebu İbn-i Halef’e benzer ve onunla haşrolur.
Namaz kılan kimse, gönlüyle Rabbine yolculuk yaparak, dünyevi duygularına ve Allah dışındaki her şeye veda etmelidir. İşte o zaman namaz kıldığını hissedecektir.
Kişinin namazının değeri, onun Allah’a yönelişi derecesindedir. Eğer namaz kılarken tamamen içli-dışlı Allah’a yönelmez, vesveselerle meşgul olursa şu misaldeki adamın durumuna düşer. Ki adam suçludur. Özür dilemek üzere hükümdarın kapısına gelir, orada durur. Hükümdar onu karşılar. Fakat o, bu anda sağına soluna sallanır. Gerekli hürmeti göstermez. Hükümdar da onun özrünü kabul etmez. Hacetini bitirmez. Sadece, onun kendisine gösterdiği saygı derecesinde onu karşılar. İşte namaz da böyledir. Kişi namaza durur ve laubalilik yaparsa, huşu ve tanzimde kusur ederse, namazı kabul edilmez.
Namaz, bir hükümdarın tertiplediği bir düğün cemiyetine benzer. Hükümdar bu cemiyette renk renk ve çeşit çeşit yiyecekler ve içecekler hazırlar. Her renk ve her çeşit yiyecek ve içeceğin ayrı birer tadı, ayrı birer lezzeti ve ayrı birer faydası vardır. Bu yemekleri hazırlayan hükümdar tebaasını oraya davet eder. İşte namaz da böyledir. Allah kullarını davet eder, onlara namazda muhtelif fiiller, çeşitli zikirler hazırlar. Mesela ibadet esnasındaki fiiller, yukarıdaki sofra misalinde yiyecekler yerindedir, zikirler de içecekler mesabesindedir.
İnsan mı namazı terk eder, yoksa namaz mı insan? Bu konuya bir başka açıdan bakalım. Namaz insanı neden terk eder? Nasıl terk eder, nerelerde terk eder? İnsan namazı terk edince, namaz da insanı terk eder. Onu dünyada, kabirde, sıratta, mahşerde, mizanda, mahkeme-i kübrada terk eder ve yapyalnız bırakır. Rahmet, fazilet ve bereketinden mahrum ederek dünyada terk eder. Kabirde savunmasız, ışıksız ve döşeksiz; mahşerde gölgesiz ve kimsesiz; mizanda amelsiz ve şefaatsiz; sıratta yardımcısız ve araçsız, büyük mahkemede şahitsiz ve savunmasız bırakır. Çünkü kul, dünyadayken namazı böyle terk etmiştir.
“Allah’ı unuttukları için, Allah’ın da onlara kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın.” Haşr Suresi - 19
Kur’an-ı Kerimde namaz kelimesi 34 yerde zekâtla beraber, 65 yerde de zekattan ayrı olarak geçmektedir. İslâm’ın beş şartından biri olan namazın bu kadar sık olarak tekrarlanması, namazın İslâm dinindeki önemini ve Müslüman kişinin hayatındaki etkisini ortaya koyması bakımından bizlere mükemmel bir fikir vermektedir. Yani namazsız bir Müslümanlık, namazsız bir İslâm toplumu düşünülemez.
Son duayla konumuzu noktalayalım. Hepinizi bu duaya katılmaya davet ediyorum.
“Gözümün nuru namazım! Seni terk ettiğim için Rabbimden de senden de milyarlarca af diliyorum, milyarlarca özür diliyorum ve imanımı tazeliyorum. Rabbime de sana da yeniden inanıyorum. Seni yeniden keşfederek, yeniden anlayarak, yeniden öğrenip, yeniden yaşayarak kılmak istiyorum. İlk vahyolmuş gibi, ilk kılındığın gibi, Peygamberin arkasında namaz kılan sahabiler gibi, kırk kişi olarak Medine’de kılınan o korkusuz namaz gibi seni kılmak… İlk vahyolunduğun gibi anlamak, huzur, huşu ve ihlasla kılmak istiyorum.
Ben kalbimi manevi hastalıklardan, kir ve paslardan arındırdım. Midemi bütün haramlardan temizlemeye çalıştım. Aramızdaki bütün engelleri kaldırdım. Yeniden sana yöneldim. Bunun için yeniden seni inceliyor ve öğrenmeye çalışıyorum. Senin hükmünü, seni terk eden kimsenin hükmünü, senin önemini, kıymetini, hikmet ve mahiyetini yeniden araştırıp amel etmeye çalışacağım.
Gözümün nuru namazım! Benim gaflet ve cehaletime bakma! Benim sana olan ilgisizliğime bakma. Ne olur benim yaptığım gibi sen beni terk etme. Senin gibi büyük bir rahmetten, şükürden, tevekkülden, duadan, bereket ve mağfiretten beni mahrum etme. Yoksa ne olur halim?
Gözümün nuru namazım! Elimden ve kolumdan tut. Beni düştüğüm çukurdan çıkar. Beni şu bunalımlardan ve buhranlardan kurtar. Günah kirleriyle kararan ruhumu aydınlat. Beni her türlü günahtan koru. Zira Rabbim; “Namazı dosdoğru kıl, gerçekten namaz, hayâsızlıktan, edepsizlikten ve bütün haramlardan insanı korur” buyuruyor. Sen de beni bütün haramlardan koru, kötülüklerden beri kıl.
Gözümün nuru namazım! Beni kabirde kimsesiz ve ışıksız bırakma. Beni kabir azabından koru. Zira Allah Resulü (sav): “Namaz, ateşle mü’min arasında perdedir,” buyuruyor. Beni kabirde tek başıma koyma. Mahşerde sahipsiz bırakma. Sıratta kolumdan tut. Büyük mahkemede, o ilahi duruşmada beni savunmasız bırakma. Sen bütün sıkıntı, bela ve musibetlere karşı kalkansın, onlara karşı beni koru.
Ey yüce Rabbim! Namazı bana sevdir. Onun sevgi ve bilincini kalbimin derinliklerine nakşeyle! Onu çocuklarıma sevdir ve namaz aşkını onların da kalbine nakşeyle. Onu bütün mü’minlere sevdir ve bilincini onların gönüllerine yerleştir ya Rab!.. Âmin…”(5)
Namaz bilincini idrak edenlerden olmamız duasıyla emanet edilmesi gereken en “Emin”e emanet olunuz.
----------------
Dipnotlar:
1- Şir’atü’l-İslâm şerhi Mefâtihu’l-Cinân: 98
2- Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih T.Hadis No.8
3- Ebu Davud (864), Tirmizi (413)
4- Muvatta – Taberani
5- Rauf Pehlivan – Namaz Beni Neden Terk Etti – Motif Yayınları –
Mine İzgi / Moral Haber