06-12-2007, 19:59
[
Akik, bir taştır. Gül, bir çiçekter. Arı, bir böcektir. İblis, bir şeytandır. Hâme, bir cindir. Cebrail, bir melektir. Ben, bir insanım. Kendi türünü temsil eden bu varlıklar arasında yerim neresi benim?
Kimim ve kimin içinim?
"Nefsini bilen, Rabbini bilir." Madem öyle, ben önce kendimi bilmeliyim. Rabbimi tanımak ve dünyadaki yerimi belirlemek için kendimi bir anahtar gibi kullanmalıyım. Çevremdeki her şeyi de o zaman anlayabilirim ancak. Zira, bakılandan ziyade, "bakış" önemli. Kendimi tanırsam, "insan"ı da tanımış olurum. "Cüzî"ler, "küllî"lerin aynasıdır.
Ben, insanım... Varlık bezmi etrafımda pervanedir. Cebrail, benim için Rabbimden haberler getirir, haberler götürür. İblis, benim için Rabbine düşman kesildi. Hâme, o görünmez varlık, benim mensubu bulunduğum "bir güzel insana" ümmet oldu da şereflendi. Akik, benim iltifatımla değer kazandı. Gül, bir anlık nazarım için gülümser. Arı, bana hizmet etmenin şevkiyle bal yapar.
Aslım topraktır, ama ruhum görünmez fezalarda uçar. Gayb ile şehadet bende buluşur, mana ile madde bende birleşir. Efendi de benim, köle de. Hiçbir şeyim ve her şeyim. Hem noktayım, hem kâinat. Her şey benim için, ben Onun içinim. Cihanın sultanıyım, ama Onun kuluyum. Zirveyim, seçilmişim. Omuzumda üstünlük nişanı takılı, akıl nurudur başımda parlayan.
Kendi başıma bir hiçim. Varlığım bir gölge, elimde olana "benim" deyişim bir vehimden ibaret. Neyim varsa O verdi. Ben, Onun için varım. İlmim, iradem ve kudretim hep Rabbimden.
Ben, Mabuduma kulluk etmek için buradayım. Acizliğimi bilir kudretine sığınırım, zayıflığımı görür kuvvetine dayanırım, fakirliğimi anlar rahmetine güvenirim, kusurumu farkeder affımı isterim.
Ben, define arayıcısıyım, sırlar ülkesinin yolcusuyum. Onun yolundayım, Onunlayım, Ona giderim. O yolun merhaleleri hem kavuşmadır, hem ayrılık. Her adımda bin ızdırap ve bin lezzet tadarım. Bir yerde duramam, yeter diyemem, gaflet öldürür beni.
Yol tehlikelerle dolu. Bu sırlar ormanının her ağacı ardında bir düşman pusu kurmuş. Nefsim, can düşmanlarımla işbirliği hâlinde. Ben, Ona gitmek isterim, İblis, beni aldatıp, kendi yolunda yürütmek ister.
Önümde, gidilebilecek son noktaya kadar giden bir Rehberim, elimde mârifet yollarını tarif eden söz mûcizesi bir Kitabım var. Bilirim, gözüm Kitapta, özüm izde oldukça İblis beni aldatamaz.
Bütün kapılar bende açılır, bütün yollar benden geçer ve Ona gider. Hem yolcuyum, hem yol. Hem kapıyım, hem anahtar.
"Enfüsî tefekkür" bendedir, kendime girer Ona giderim. "Afakî tefekkür" benim işimdir, ibretle cihan kitabını okur, okuturum. Her eser şiirimdir. Hisseder, anlar, anlatırım.
Her neye baksam Onun sıfatlarını görüyorum. Ne yana dönsem Onun fiilleriyle karşılaşıyorum. Hangi varlığın sinesine kulağımı yapıştırsam, bana Onun güzel isimlerini sayıyor.
Bana, "Niçin akikten, gülden, arıdan söz ediyorsun? Taş, çiçek ve böcek bu kadar mı önemli?" derler.
"Tefekkür" sırrını bilmeyene neyi, nasıl anlatmalı? Hayır, onların kendi başlarına bir önemleri yok, farkındayım, ama madem beni aradığıma götürüyorlar, olabildiğince önemlidirler.
Meselem akik, gül, arı değil. Ben, Rabbimi anlamaya çalışıyorum. O, Kendini "eser"leriyle tanıttı, ben de Onu eserleriyle anlatıyorum? Gül bir nebi değil, ama Rabbimden haber veriyor, Kitabımın âyetleri gibi Onu tanıtıyor, hâl diliyle sessiz sözler söylüyor.
Ben kulum, kula yakışanı yapma çabasındayım. Akik, gül, arı, hepsi birer ayna, gösterdikleri mana olmasa ne önemleri var. Ben fani aynaları değil, onun içindeki bakîyi gösteriyorum.
Ben, mana arısıyım. Varlıktan varlığa uçar, özsu toplarım. Işıl ışıl yıldızları, dalga dalga denizleri, dumanlı dağları, esen rüzgârları, yağan yağmurları, gülümseyen çiçekleri harman eder, gönül dünyamda "iman" balları yaparım.
Bülbül olur "marifet" iklimine uçarım, yunus olur "muhabbet" denizine dalarım. Yerdeyim, gökteyim, denizdeyim, dağdayım. Kâinat bahçemdir benim, gönlümce gezerim.
Bazen cihan dar gelir, Rabbimin sonsuz isimler ve sıfatlar âlemine doğru kanatlanırım.
Sonsuza yürümekten yorulan ve beni bugüne çağıranlara şunu derim:
"Güncel"in sığ sularında mı boğulayım? Bugün var yarın yoklarla mı oyalanayım? Dalga uğruna denizden mi vazgeçeyim? Elması bırakayım da, "cam" için can mı vereyim? Altın için bile olsa elması terk edene akıllı denilir mi?
Benden, yere mıhlanmamı istiyorsunuz, farkında mısınız, siz benden "beni" istiyorsunuz. Elimde olmayanı nasıl veririm?
Ben, kendimin değilim, Onunum. Onsuz hayat, yaşanmamıştır. Gafletle geçen zaman ömür değildir.
Anlayın artık, sizinle olamam. Bedenimi verdim, ruhumu da veremem. Hayır! Ben, ebediyet yolcusuyum. Yolcu, yoluna gitmeli!
[/b]b]
Akik, bir taştır. Gül, bir çiçekter. Arı, bir böcektir. İblis, bir şeytandır. Hâme, bir cindir. Cebrail, bir melektir. Ben, bir insanım. Kendi türünü temsil eden bu varlıklar arasında yerim neresi benim?
Kimim ve kimin içinim?
"Nefsini bilen, Rabbini bilir." Madem öyle, ben önce kendimi bilmeliyim. Rabbimi tanımak ve dünyadaki yerimi belirlemek için kendimi bir anahtar gibi kullanmalıyım. Çevremdeki her şeyi de o zaman anlayabilirim ancak. Zira, bakılandan ziyade, "bakış" önemli. Kendimi tanırsam, "insan"ı da tanımış olurum. "Cüzî"ler, "küllî"lerin aynasıdır.
Ben, insanım... Varlık bezmi etrafımda pervanedir. Cebrail, benim için Rabbimden haberler getirir, haberler götürür. İblis, benim için Rabbine düşman kesildi. Hâme, o görünmez varlık, benim mensubu bulunduğum "bir güzel insana" ümmet oldu da şereflendi. Akik, benim iltifatımla değer kazandı. Gül, bir anlık nazarım için gülümser. Arı, bana hizmet etmenin şevkiyle bal yapar.
Aslım topraktır, ama ruhum görünmez fezalarda uçar. Gayb ile şehadet bende buluşur, mana ile madde bende birleşir. Efendi de benim, köle de. Hiçbir şeyim ve her şeyim. Hem noktayım, hem kâinat. Her şey benim için, ben Onun içinim. Cihanın sultanıyım, ama Onun kuluyum. Zirveyim, seçilmişim. Omuzumda üstünlük nişanı takılı, akıl nurudur başımda parlayan.
Kendi başıma bir hiçim. Varlığım bir gölge, elimde olana "benim" deyişim bir vehimden ibaret. Neyim varsa O verdi. Ben, Onun için varım. İlmim, iradem ve kudretim hep Rabbimden.
Ben, Mabuduma kulluk etmek için buradayım. Acizliğimi bilir kudretine sığınırım, zayıflığımı görür kuvvetine dayanırım, fakirliğimi anlar rahmetine güvenirim, kusurumu farkeder affımı isterim.
Ben, define arayıcısıyım, sırlar ülkesinin yolcusuyum. Onun yolundayım, Onunlayım, Ona giderim. O yolun merhaleleri hem kavuşmadır, hem ayrılık. Her adımda bin ızdırap ve bin lezzet tadarım. Bir yerde duramam, yeter diyemem, gaflet öldürür beni.
Yol tehlikelerle dolu. Bu sırlar ormanının her ağacı ardında bir düşman pusu kurmuş. Nefsim, can düşmanlarımla işbirliği hâlinde. Ben, Ona gitmek isterim, İblis, beni aldatıp, kendi yolunda yürütmek ister.
Önümde, gidilebilecek son noktaya kadar giden bir Rehberim, elimde mârifet yollarını tarif eden söz mûcizesi bir Kitabım var. Bilirim, gözüm Kitapta, özüm izde oldukça İblis beni aldatamaz.
Bütün kapılar bende açılır, bütün yollar benden geçer ve Ona gider. Hem yolcuyum, hem yol. Hem kapıyım, hem anahtar.
"Enfüsî tefekkür" bendedir, kendime girer Ona giderim. "Afakî tefekkür" benim işimdir, ibretle cihan kitabını okur, okuturum. Her eser şiirimdir. Hisseder, anlar, anlatırım.
Her neye baksam Onun sıfatlarını görüyorum. Ne yana dönsem Onun fiilleriyle karşılaşıyorum. Hangi varlığın sinesine kulağımı yapıştırsam, bana Onun güzel isimlerini sayıyor.
Bana, "Niçin akikten, gülden, arıdan söz ediyorsun? Taş, çiçek ve böcek bu kadar mı önemli?" derler.
"Tefekkür" sırrını bilmeyene neyi, nasıl anlatmalı? Hayır, onların kendi başlarına bir önemleri yok, farkındayım, ama madem beni aradığıma götürüyorlar, olabildiğince önemlidirler.
Meselem akik, gül, arı değil. Ben, Rabbimi anlamaya çalışıyorum. O, Kendini "eser"leriyle tanıttı, ben de Onu eserleriyle anlatıyorum? Gül bir nebi değil, ama Rabbimden haber veriyor, Kitabımın âyetleri gibi Onu tanıtıyor, hâl diliyle sessiz sözler söylüyor.
Ben kulum, kula yakışanı yapma çabasındayım. Akik, gül, arı, hepsi birer ayna, gösterdikleri mana olmasa ne önemleri var. Ben fani aynaları değil, onun içindeki bakîyi gösteriyorum.
Ben, mana arısıyım. Varlıktan varlığa uçar, özsu toplarım. Işıl ışıl yıldızları, dalga dalga denizleri, dumanlı dağları, esen rüzgârları, yağan yağmurları, gülümseyen çiçekleri harman eder, gönül dünyamda "iman" balları yaparım.
Bülbül olur "marifet" iklimine uçarım, yunus olur "muhabbet" denizine dalarım. Yerdeyim, gökteyim, denizdeyim, dağdayım. Kâinat bahçemdir benim, gönlümce gezerim.
Bazen cihan dar gelir, Rabbimin sonsuz isimler ve sıfatlar âlemine doğru kanatlanırım.
Sonsuza yürümekten yorulan ve beni bugüne çağıranlara şunu derim:
"Güncel"in sığ sularında mı boğulayım? Bugün var yarın yoklarla mı oyalanayım? Dalga uğruna denizden mi vazgeçeyim? Elması bırakayım da, "cam" için can mı vereyim? Altın için bile olsa elması terk edene akıllı denilir mi?
Benden, yere mıhlanmamı istiyorsunuz, farkında mısınız, siz benden "beni" istiyorsunuz. Elimde olmayanı nasıl veririm?
Ben, kendimin değilim, Onunum. Onsuz hayat, yaşanmamıştır. Gafletle geçen zaman ömür değildir.
Anlayın artık, sizinle olamam. Bedenimi verdim, ruhumu da veremem. Hayır! Ben, ebediyet yolcusuyum. Yolcu, yoluna gitmeli!
[/b]b]