10-12-2007, 20:30
Stres ve kaygılardan uzak bir hayat yaşayabilmenin temel şartlarından biri, insanın kendini güvende hissetmesidir. Psikoloji alanında yapılan araştırmalara göre, bu güven duygusu, insanda bebeklik döneminde başlar. Bu dönemde kazanılan güvene "temel güven" adı verilir. Anne-babası ve diğer kendisiyle ilgilenenler arasında, bu yaşlarda sağlıklı bir güven duygusu geliştirebilmiş olan kimseler, hayatlarının ileriki dönemlerinde de kazandıkları bu temel güven duygusunu geliştirerek ruhen sağlıklı bir birey olmayı başarabilirler.
Ancak zamanla, her şeye gücünün yettiğini düşündükleri anne-babaları ve diğer yetişkinlerin, pek çok konudaki acizlik ve yetersizliklerini keşfedecek olan insan, her şeye gücü yeten ve hiç kimsenin yardımına muhtaç olmayan daha temel ve esaslı bir güven kaynağına ihtiyaç duyacaktır. İşte bu çerçevede, küçüklükten itibaren Allah'a imanı kişilik ve benliğine yerleştirebilen insanlar, stres ve ruhsal rahatsızlıklardan korunma noktasında önemli bir kazanım içinde olduklarını daha iyi anlayacaklardır. Nitekim Yüce Allah Kur'an-ı kerim'de şöyle buyurur:
"İnananlar ve imanlarını bir haksızlıkla bulmayanlar…İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır." (En'am Suresi, 6/ 84).
İnsanın inanmak ve inancın verdiği güvenle huzura ulaşabileceğini ise şu ayetler bize çok açık bir şekilde göstermektedir:
" Onlar inanmışlardır ve kalpleri Allah'ı anmakla yatışır; iyi bilin ki ancak Allah'ı anmakla kalpler yatışır". ( Ra'd Suresi, 13/28)
"Başa gelen her musibet, Allah'ın izniyledir. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğru düşünceye iletir. Allah her şeyi bilendir. (Teğabun, 11/ 28).
"İnanabilmek, en büyük güçtür" der bir düşünür. Gerçekten inanan bir insan, yukarıda belirttiğimiz gibi, sadece kendini güvende hissetmekle kalmaz. Güven ihtiyacını en sağlıklı bir şekilde giderebilmenin yanında, sonsuz bir umuda sahip olur. Çünkü her şeyin ancak Allah'ın dilemesiyle olduğunu ve korkulacak bir şey olmadığını imanla kavrar. Yaşadığı tüm sıkıntı ve güçlükler, onun umudunu ve hayata bağlılığını yok etmeye yetmez. İman eden kişi bilir ki, Allah her zaman kendisiyle beraberdir ve o kişinin yardımcısıdır. Bu durum ayette şöyle belirtilir:
"O, daima yaşayan, duran, tutan, her an bütün yaratıklar üzerinde hakim, diri ve kaim olandır. Ne gaflet basar onu, ne uyku…"(Bakara Suresi, 2/225).
İman, insanın hayatını güzelleştirerek, karamsarlığı ve kötü duyguları giderir. Öyle ki, gerçek anlamda yaşandığında, imanın lezzeti, dünyaya ait aldatıcı ve yanıltıcı tatların hiç biriyle kıyaslanamaz. İşte bu yüzdendir ki, büyük İslâm alimi Gazâli : "İmanın en üst derecesi, bu zevk derecesidir" der. İmanın bu hazzını en yoğun bir şekilde yaşamayı başarabilmiş seçkin insanlardan biri olan Yunus Emre, şöyle dile getirmiştir bu güzel duygularını:
"Canlar canını buldum,
Bu canım yağma olsun
Kâr ve zarardan geçtim,
Dükkânım yağma olsun
Ballar balını buldum,
Kovanım yağma olsun"
Yazarı bilinmeyen bir başka şiirde şöyle dile getirilir bu duygular:
"Zevkini tatmışım senin yolunun,
Bu dünyada dahi haz içindeyim
Saadeti buymuş insanoğlunun,
Gayrisi safsata ben seninleyim"
İman etmekte, stressiz ve huzurlu yaşamanın en iyi ilacı olan sevgi de, en yoğun şekilde yaşanır. Çünkü iman, her şeyi sevebilmeyi gerektirir aynı zamanda. İman eden bir insan için ancak sevgiyle anlamlanır her şey. Hem bir düşünsenize, gönüllerini Allah sevgisiyle dolduranların her varlığa sevgi ile bakmaması nasıl mümkün olabilir? Her şeyi sevgiyle var eden, o yaratıcı değil midir?
"Saklarım gözümde güzelliğini
Her neye bakarsam sen varsın orda"
derken, işte bunu anlatır Aşık Veysel. Yani inanan bir insan, her şeyi güzel görebilmeyi başarabilen bir kimse olmalıdır. Eğer bunu gerçekten başarabilirsek, aşılamayacak hiçbir sorun, stres ve huzursuzluk olamayacaktır.
Özetle, imanlı bir insan, Allah'a olan sevgisinin ve bağlılığının bir sonucu olarak, sevgi ve mutluluk duygularını en yoğun şekilde yaşayan bir kimsedir. Doğal olarak, böyle bir kimse, stres ve sıkıntılar karşısında daha güçlü olacaktır.
Yrd. Doç. Dr. M. Doğan KARACOŞKUN
[/b][/i][i][b]
Ancak zamanla, her şeye gücünün yettiğini düşündükleri anne-babaları ve diğer yetişkinlerin, pek çok konudaki acizlik ve yetersizliklerini keşfedecek olan insan, her şeye gücü yeten ve hiç kimsenin yardımına muhtaç olmayan daha temel ve esaslı bir güven kaynağına ihtiyaç duyacaktır. İşte bu çerçevede, küçüklükten itibaren Allah'a imanı kişilik ve benliğine yerleştirebilen insanlar, stres ve ruhsal rahatsızlıklardan korunma noktasında önemli bir kazanım içinde olduklarını daha iyi anlayacaklardır. Nitekim Yüce Allah Kur'an-ı kerim'de şöyle buyurur:
"İnananlar ve imanlarını bir haksızlıkla bulmayanlar…İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır." (En'am Suresi, 6/ 84).
İnsanın inanmak ve inancın verdiği güvenle huzura ulaşabileceğini ise şu ayetler bize çok açık bir şekilde göstermektedir:
" Onlar inanmışlardır ve kalpleri Allah'ı anmakla yatışır; iyi bilin ki ancak Allah'ı anmakla kalpler yatışır". ( Ra'd Suresi, 13/28)
"Başa gelen her musibet, Allah'ın izniyledir. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğru düşünceye iletir. Allah her şeyi bilendir. (Teğabun, 11/ 28).
"İnanabilmek, en büyük güçtür" der bir düşünür. Gerçekten inanan bir insan, yukarıda belirttiğimiz gibi, sadece kendini güvende hissetmekle kalmaz. Güven ihtiyacını en sağlıklı bir şekilde giderebilmenin yanında, sonsuz bir umuda sahip olur. Çünkü her şeyin ancak Allah'ın dilemesiyle olduğunu ve korkulacak bir şey olmadığını imanla kavrar. Yaşadığı tüm sıkıntı ve güçlükler, onun umudunu ve hayata bağlılığını yok etmeye yetmez. İman eden kişi bilir ki, Allah her zaman kendisiyle beraberdir ve o kişinin yardımcısıdır. Bu durum ayette şöyle belirtilir:
"O, daima yaşayan, duran, tutan, her an bütün yaratıklar üzerinde hakim, diri ve kaim olandır. Ne gaflet basar onu, ne uyku…"(Bakara Suresi, 2/225).
İman, insanın hayatını güzelleştirerek, karamsarlığı ve kötü duyguları giderir. Öyle ki, gerçek anlamda yaşandığında, imanın lezzeti, dünyaya ait aldatıcı ve yanıltıcı tatların hiç biriyle kıyaslanamaz. İşte bu yüzdendir ki, büyük İslâm alimi Gazâli : "İmanın en üst derecesi, bu zevk derecesidir" der. İmanın bu hazzını en yoğun bir şekilde yaşamayı başarabilmiş seçkin insanlardan biri olan Yunus Emre, şöyle dile getirmiştir bu güzel duygularını:
"Canlar canını buldum,
Bu canım yağma olsun
Kâr ve zarardan geçtim,
Dükkânım yağma olsun
Ballar balını buldum,
Kovanım yağma olsun"
Yazarı bilinmeyen bir başka şiirde şöyle dile getirilir bu duygular:
"Zevkini tatmışım senin yolunun,
Bu dünyada dahi haz içindeyim
Saadeti buymuş insanoğlunun,
Gayrisi safsata ben seninleyim"
İman etmekte, stressiz ve huzurlu yaşamanın en iyi ilacı olan sevgi de, en yoğun şekilde yaşanır. Çünkü iman, her şeyi sevebilmeyi gerektirir aynı zamanda. İman eden bir insan için ancak sevgiyle anlamlanır her şey. Hem bir düşünsenize, gönüllerini Allah sevgisiyle dolduranların her varlığa sevgi ile bakmaması nasıl mümkün olabilir? Her şeyi sevgiyle var eden, o yaratıcı değil midir?
"Saklarım gözümde güzelliğini
Her neye bakarsam sen varsın orda"
derken, işte bunu anlatır Aşık Veysel. Yani inanan bir insan, her şeyi güzel görebilmeyi başarabilen bir kimse olmalıdır. Eğer bunu gerçekten başarabilirsek, aşılamayacak hiçbir sorun, stres ve huzursuzluk olamayacaktır.
Özetle, imanlı bir insan, Allah'a olan sevgisinin ve bağlılığının bir sonucu olarak, sevgi ve mutluluk duygularını en yoğun şekilde yaşayan bir kimsedir. Doğal olarak, böyle bir kimse, stres ve sıkıntılar karşısında daha güçlü olacaktır.
Yrd. Doç. Dr. M. Doğan KARACOŞKUN
[/b][/i][i][b]