Bir kimsenin gıyabında hoşlanmayacağı bir söz söylemek, çekiştirmek; meydanda olmama, kaybolma hâli.
Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anl----- gelir. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır.
Gıybet, insan veya insanla ilgili birtakım şeyler üzerinde olur. Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği... dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boyluluk, siyah veya sarı renkte olmak... Bunlardan alaylı bir şekilde bahsedilmesi sözkonusu kişinin kalbini kırar.
Kur'an ve Sünnet, gıybeti yasaklamıştır: "Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?" (el-Hucurat, 49/12); "Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır" (Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b. Hanbel, II, 384, 386).
Başkalarına kardeşinin ayıplarını anlatmak onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek demek olduğundan, ancak dil ile söylemek haram olmuştur. Kaş-göz işareti yapmak, imâ, işaret ve yazı gibi gıybet anlamı ifade eden her hareket de gıybettendir. Meselâ elle birisinin uzun veya kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak gıybettir. Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkâr etmesi gerekir. (İmam Gazzâli, Zübdetü'l-İhya, Trc: Ali Özek, İstanbul 1969, 362, 363). Allah Resulu şöyle buyurur: "Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyâmet gününde insanların önünde rezil eder" (Tebarâni).
- "Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyâmet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder" (İbn Ebi'd-Dünya).
- "Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah do onun kusurlarını araştırır. Allah, kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder (Ebû Dâvud, İbn Ebî Dünya).
İslam dininde kardeşlik olgusunun, "Müminler ancak kardeştir. İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin; ve sakının ki, merhamet olunasınız" (el-Hucurat, 49/10) ilâhi buyruğu ile kurulmuş olması, İslâm toplumunu bu iman kardeşliği üzerinde yükselen güçlü bir toplum yapmaktadır. Böyle bir toplumda gıybet yoktur. Çünkü, Hz. Peygamber (s.Aleyna Ve Aleykum Selam)'in buyurduğu gibi, "Mümin müminin aynasıdır. Mümin iki el gibidir, birisi diğerini temizler." Bu ölçüler, toplumu fitne ve bozgunculuktan uzak tutar.
Gıybetin sebepleri:
1. İntikam duygusunu tatmin, 2. Arkadaşlara muvafakat, 3. Gösteriş ve büyüklük; başkalarını küçültme, kendini büyütme, 4. Kıskançlık, 5. Hoşça vakit geçirmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarının ortaya serilmesi, 6. Küçük düşürmek için alay (Gazzâlî, İhyâu Ulûmiddin, Trc: Ali Arslan, İstanbul 19'72; VI, 522 vd).
Gıybetten korunmak için kişinin öncelikle kendi kusurlarıyla uğraşması gerekir. Şuralarda gıybet câizdir:
1) Haksızlık karşısında: "Hak sahibinin söz hakkı vardır" (Buhârî, Müslim).
2) Fetva istemede: Utbe kızı Hind, Resulullah'a gelerek kocası Ebû Süfyan'ı cimriliğiyle, çok az nafaka bırakmasıyla çekiştirmiş ve kocasının malından haberi olmadan alıp alamayacağını sormuştu. Allah Resulu de "Sana ve çocuğuna yetecek miktarda, iyilikle al" buyurdu.
3) Bir kimseyi kötülükten menetmek:
4) Kişiyi meşhur olan lakabıyla anmak.
5) Kişinin fısk-u fücûrunu alenen yapması, yaptıklarından dolayı gurur duyması, yaptıklarının söylenmesinden dolayı üzüntü duymamasıdır. Yaptıklarıyla övünmesi yüzünden onları anmak gıybet sayılmaz.
Gıybetçinin günâhtan kurtulması için pişmanlık duyması, tövbe etmesi, gıybetini yaptığı kimse ile helâlleşmesi gerekir. Gıybeti yapılan da merhametli davranır, affeder. Düstur: "affa yapış(mak), iyiyi emret(mek), cahillerden uzak ol(maktır) (el-A'râf, 7/ 199).
Hamdi DÖNDÜREN
Gönderilen peygamberlerden biri bir rüya görür; rüyasında kendisine şöyle denir:
-"Sabah olunca , karşına ilk çıkanı ye. ikinci çıkanı sakla üçüncü çıkanın dileğini kabul et dördüncü geleni üzme. Beşinciden de kaç."
Sabah oldu; dışarı çıktı. Yola koyulup gitti. Karşısına bir dağ çıktı.
Bu koca dağı görünce şaşırdı. Kendi kendine şöyle dedi:
-Rabbim bana bunu yememi emretti.
Sonra , şöyle dedi:
-Rabbim bana gücümün yetmeyeceği bir şeyi emretmez. Onu yemeğe karar verdi. Dağa doğru yürüdü. Yaklaştıkça dağ küçüldü. Tam yaklaştığı zaman koca dağ bir lokmaya dönüşmüştü. Onu tutup yedi, Baldan tatlı buldu. Allah'a hamdetti, yürüyüp gitti. Karşısına altından bir leğen çıktı.
şöyle dedi:
-Rabbim , bunu da saklamamı emretti.
Bir çukur kazdı. onu gömdü. Yürüdü, az gittikten sonra dönüp baktı.
Leğen toprak yüzüne çıkmıştı. Geri döndü, tekrar gömdü Biraz gitti; baktı ki, yine çıkmış bir daha gömdü, yüne toprak üstüne çıktı. Kendi kendine:
-Ben emredileni yaptım, diyerek bırakıp gitti.
Karşısına bir kuş çıktı. Peşinden bir şahin onu kovalıyordu.
Kuş ona şöyle dedi:
-Ey Allah'ın peygamberi, beni sakla. Bana yardım et. Onu aldı. Koynuna sakladı.
Peşinden şahin geldi; şöyle dedi:
-Ey Allah'ın peygamberi, ben açım. Sabahtan beri de bu kuşun peşindeyim. Onu yakalamak istiyorum. Kısmetime engel olma.
Kendi kendine şöyle dedi:
-üçüncünün dileğini yapmam emri verildi. yaptım. Dördüncüyü üzmemem
emredildi. şimdi ne yapacağım.
Bu işe şaştı. Sonra bıçak aldı;kendi uyluğundan bir parça et kesti.
şahine attı; o da kapıp kaçtı.
Daha sonra kuşu saldı. Bundan sonra, yürüyüp gitti. Kokmuş bir leş gördü. Onu da bırakıp kaçtı.
Akşam olunca şu duayı yaptı:
-Ya Rabbi, emrini yerine getirdim. Bu işlerin manası ne se bana bildir.
Daha sonra, rüyasında şöyle anlatıldı.
-Birinci görüp yediğin öfkedir. önce koca bir dağ gibi görülür;
Sabırla öfke yutulursa, baldan tatlı olur.
ikincisi iyi amelindir. Ne kadar saklarsan sakla; yine meydana çıkar.
üçüncüsü, sana bırakılan bir emanettir, ona hıyanet etme.
Dördüncüsü şudur:
Bir insanin sana bir dileği ulaşırsa, onu yerine getir; isterse sana lâzım olan bir şey olsun.
Beşincisi gıybettir. insanların gıybetini edenlerden kaç.
şüphesiz herşeyi bilen Allah'tır.
Gıybet etmekSual: Gıybet nedir?
CEVAP
Belli bir mümin veya zimmi kâfirin aybını, onu kötülemek için arkasından söylemek, gıybet olur. Gıybet, haramdır. Dinleyen, o kimseyi tanımıyorsa, gıybet olmaz.
Gıybet olunan kimse, bedeninde, nesebinde, ahlakında, işinde, sözünde, dininde, dünyasında, hatta elbisesinde, evinde, hayvanında bulunan bir kusur, arkasından söylendiği zaman, bunu işitince üzülürse, gıybet olur. Duyunca üzüleceği bir sözü yüzüne karşı da söylemek günahtır.
Kapalı söylemek, işaret ile, hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi gıybettir.
Bir müslümanın günahı ve kusuru söylendiğinde, hafızların, din adamlarının, (Elhamdülillah, biz böyle değiliz) demeleri, gıybetin en kötüsü olur. Birisinden bahsedilirken, (Elhamdülillah, Allah bizi hayasız yapmadı) gibi, onu kötülemek, çok çirkin gıybet olur. (Falanca kimse çok iyidir, ibadette şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu) demek de gıybet olur.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Birbirinizi gıybet etmeyiniz.) [Hucurat 12]
Gıybet, adam çekiştirmek demektir. Birisini gıybet etmenin, ölmüş insanın etini yemek gibi olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Miraca çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan kimseler gördüm. "Bunlar kim" dedim. Cebrail aleyhisselam, "Gıybet ederek insanların etini yiyen, şahsiyetlerini zedeleyen kimselerdir" dedi.) [Ebu Davud]
(Kıyamette bir kimse, sevap defterinde, yapmadığı ibadetleri görür. "Bunlar seni gıybet edenlerin sevaplarıdır" denir.) [Harâiti]
(Bir cemaat içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet edildiğini görürsen, o kimse için yardımcı ol. Ve cemaatı da ondan men etmeye çalış veya oradan kalk git.) [İ.Ebiddünya]
(Din kardeşinin yüzüne söylemekten hoşlanmayacağın şey gıybettir.) [İbni Asakir]
(Bir kimsenin yanında din kardeşi gıybet edilir de, yardıma muktedirken ona yardım etmezse, Allahü teâlâ o kimseyi dünya ve ahirette rezil eder.) [İbni Ebiddünya]
(Bir kimsenin malı az, çoluk çocuğu çok, namazı güzel olursa ve müslümanları gıybet etmezse, kıyamette onunla yan yana oluruz.) [Hatib]
(Falancanın boyu kısadır) diyen birisine, Peygamber efendimiz, (Bu sözün denize atılsa, denizi kokutur) buyurdu. (Tirmizi)
Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının kendine verilmesine sebep olur. Bunları her zaman düşünmek, gıybet etmeye mani olur. (İslam Ahlakı)
Gıybetin zararı
Sual: Gıybetten kurtulmak mümkün müdür?
CEVAP
Evet, gıybeti ve zararını bilen gıybetten kaçıp kurtulur. Mesela yılanı ve zararını bilen, yılanla oynar mı? Yılanı koynuna alıp yatar mı? Gıybetten kurtulmak için:
1- Gıybetin zararını düşünmeli! Gıybet sebebiyle, sevaplarının gideceğini, hatta gıybet ettiği kimsenin günahlarını da yükleneceğini bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette, sevap defteri açılan bir kimse, "Dünyada iken, şu ibadetleri yapmıştım, burada yazılı değil" der. "Onlar, silinip gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı" denir.) [İsfehani]
2- Gıybet, dünyada da alında bir kara lekedir! Kendine dedikoducu dedirtmemelidir. Çünkü Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gıybet edeni dinleyen de günahta ortaktır.) [Taberani]
3- Bir kimse, başka birine kırgınsa, onu kötülemeye çalışır, gıybetini eder. Başkasına kızıp da kendini Cehenneme atmanın ahmaklık olduğunu bilen, gıybet etmez. Gıybet etmekle, ona zarar vermiş olmuyor, kendini felakete atıyor. Üstelik sevmediği kişinin günahlarını alıp, yerine kendi sevaplarını veriyor.
4- Bazen topluluktakileri memnun etmek, onları güldürmek için gıybet edilir. İnsanları memnun etmek için, Allahü teâlânın gazabına maruz kalmayı istemek ne kadar yanlıştır.
5- Gıybet eden, övülmeyi, herkesin kendisinden bahsetmesini ister. Bu bakımdan kendini övmek için dolaylı yolları seçer. Mesela, (Falanca çok geçimsizdir) der. Bu, (Ben geçim ehliyim) demektir. Cömert olduğunu bildirmek için, (Falanca çok cimridir) der. Eğer böyle gıybet edeni dinleyen, akıllı birisi ise, kendini bu şekilde övene hiç değer vermez, onun değersiz olduğunu anlar. Bunları dinleyen akıllı değil de, cahil, ahmak birisi ise, gıybet ettiği için ona değer verse, ne çıkar? Kazancı ne olur?
6- Başkalarını gıybet edip kusur araştıran kimse, kendi kusurlarını göremez. Halbuki kendi kusurları ile meşgul olan başkalarının kusurlarını göremez. Başkalarının kusurları ile uğraşan birisinin, kendi kusurunu görmeyen zavallı bir ahmak olduğu anlaşılır.
7- Kıskanç olan, mal sahiplerini kötüler. (Malı çok ama yemesini bilmez, cimrinin biridir) der. Yahut mevki sahibi için, (Müdür oldu diye kendini bir şey zannediyor) der. Böyle söylemekle, gıybet edilenin ne malı azalır, ne de makamı elden gider. Buna rağmen kıskançlık ateşi, söyleyeni yakıp kavurur. Üstelik, gıybet günahına girdiği için sevaplarını sevmediği kimseye vermeye mahkum olur.
Sual: Dini bir meseleyi öğrenmek için, (Beyim şunu yapıyor, caiz midir?) diye soruyorum. Beyimi gıybet etmiş oluyor muyum?
CEVAP
Hayır. Fakat beyinden bahsetmeyip, (Bir erkek hanımına şöyle yapsa caiz olur mu?) diye sormak daha uygun olur.
Sual: İstişare edene, (O erkeğin veya kızın şu kusuru vardır) demek, yahut, (O malı alma, şu kusuru var) demek gıybet olur mu?
CEVAP
Gıybet olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Facirin hâlini anlatmaktan çekinmeyin ki halk, onun zararından korunsun.) [Taberani]
Sual: Meşhur lakabı ile bilinenden bahsederken, mesela (Kara Bülent) demek gıybet olur mu?
CEVAP
Bu lakabı ile çağırılınca üzülmüyorsa gıybet olmaz.
Sual: Arkadaşımı, kötü arkadaşlardan korumak için, (Falan kumarbazdır, diğeri de sarhoştur) demek gıybet olur mu?
CEVAP
Gıybet olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hayasızdan bahsetmek gıybet olmaz.) [İ.Adiy]
Sual: Birisini kasdederek kaş göz hareketi yapmak günah mıdır?
CEVAP
Eğer o, o hareketten dolayı üzülürse gıybet olur, günah olur. Üzülmezse hoşlanırsa günah olmaz, caiz olur.
Sual: Hükümetteki insanlar hakkında konuşmak gıybet olur mu?
CEVAP
Açıkça yanlış yapıyorlarsa söylemek caizdir.
Sual: Savunanlara karşı, cahil şeyhlerin yanlışlıklarını söylemek, kötülemek gerekmez mi? Müslümana bunu bildirmek gıybet olur mu?
CEVAP
Onların liderleri yanlarında kötülenirse, onlar da ehl-i sünnet âlimlerine hücum eder. Buna sebep olmamak lazım. Kendi aranızda kötülükleri söylenir. Zararlarından korunmaya çalışılır. Kötülerin zararından korunmak için kötülüğünü söylemek gıybet olmaz.
Gıybet zinadan kötüdür
Sual: Gıybetin zinadan kötü olduğunu bildiren hadise uydurma diyorlar. Bu hadis din kitaplarında yok mudur?
CEVAP
O hadis-i şerifin meali şöyledir:
(Gıybetten sakının; çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina edip tevbe eder de, [bir daha yapmazsa], Allahü teâlâ onun tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz.) [İbni Ebid-Dünya, Deylemi, Taberani, Beyheki, Tergib ve Terhib, İ. Şarani, İ. Gazali]
İslam âlimlerinin kitaplarında bulunan hadis-i şeriflere itiraz edilmez, dil uzatılamaz. Ancak acaba açıklaması nasıldır, âlimlerimiz ne bildirmişlerdir diye sorulabilir.
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Fitne, katillikten daha kötüdür.) [Bekara 191]
Âyet-i kerimede fitnenin adam öldürmekten daha büyük günah olduğu bildiriliyor. Fitne nasıl olur da katillikten daha kötü denmediği gibi, gıybet nasıl olur da zinadan daha kötüdür denmez. Adam öldürmek bir suç ise, fitne bir çok suçlara sebep olabilir. Fitnenin, birçok anlamı vardır. Daha çok küfür, bozgunculuk, bölücülük, bela, imtihan gibi anlamlara gelir. Fitne, bir çok müslüman kanı dökülmesine veya bir müslüman ülkenin küffârın eline geçmesine sebep olabilir.
Bir kimse, nefsine, şeytana ve kötü arkadaşa uyup zina etmişse, sonra pişman olup bir daha yapmamışsa, Allahü teâlâ onun tevbesini kabul eder. Ama gıybet, söz taşımak, bir çok fitnelere sebep olabilir. Gıybete kolayca girildiği, zararının sınırı olmadığı için bu şiddetli bir ikazdır.
Gıybet, Kur'an-ı kerimde, ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir. Bir âyet meali:
(Birbirinizin kusurunu araştırmayın, arkasından çekiştirmeyin, gıybet etmeyin. Kim ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bu tiksindiricidir. O halde Allah'tan korkun.) [Hucurat 12]
Gıybet, söz taşımak ve diğer günahlardan kaçınmak, nefs ile cihad olup, cihad-ı ekber olarak bildirilmiştir. Gıybetin verdiği zararlar hakkında hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Miracda göğüslerinden asılarak azap edilenleri gördüm. “Bunlar, kaş göz işaretiyle alay ve gıybet edenlerdir” dendi. Nitekim Kur’anda, [mealen] şöyle buyuruluyor: (İnsanları arkadan çekiştirip, kaş göz ile alay edenlerin vay haline!) [Hümeze1] (Beyheki)
(Miracda, Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu sordum. “Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyenlerdir” dendi.) [I. Ahmed]
(Gıybet ve kovuculuk, kişinin imanını zayıflatarak yok eder.) [İsfehani]
(Cehennemden en son çıkan, gıybetten tevbe edendir. Cehenneme ilk giren, gıybetten tevbe etmeden ölendir.) [R.Nasıhin]
(Gıybet, etmek leş yemekten daha kötüdür.) [İ.Hibban]
(Biri için söylenen kusur, onda varsa, gıybettir, yoksa iftira olur.) [Müslim]
(Kıyamette, bir kimse amel defterine bakar, "Şu ibadetleri yapmıştım. Bunlar yazılı değil" der. "Onlar, silindi, gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı" denir.) [İsfehani]
(Gıybet edenin duası kabul olmaz.) [Şir’a]
(Gıybet eden Cehennemliktir.) [İsfehani]
(Dört kişinin, çektikleri şiddetli azaptan, Cehennemdekiler rahatsız olur. Biri, ateşten bir tabut içindedir, ikincisi bağırsaklarını yerde sürür, üçüncüsü kan ve irin kusar, dördüncüsü kendi etini yer. İlki borçlu olarak öldü. İkincisi idrardan sakınmazdı. Üçüncüsü, müstehcen konuşurdu. Dördüncüsü, gıybet ve kovuculuk ederdi.) [Taberani]
(Beş şey oruç ve abdestte hayır bırakmaz: Yalan, gıybet, söz taşıma, şehvetle harama bakmak, yalan yere yemin etmek.) [Deylemi]
(Oruç, ateşe kalkandır. Gıybetle parçalanmadıkça korur.) [Buhari]
(Gıybet yapmayan Allahü teâlânın güvencesindedir.) [İbni Huzeyme]
(Leş yemek, gıybet ederek, arkadaşının etini yemekten daha hafiftir.) [Ebuşşeyh]
Yeni defnedilen iki ölü için Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Şimdi onların kabirleri ateşle dolduruldu, azap içindedir. Feryatlarını insan ve cinden başka her mahluk işitti. Eğer gizleyebilseydiniz, benim işittiklerimi siz de işitirdiniz. Bunlardan biri, idrardan sakınmazdı, öteki de, insan eti yerdi [gıybet ederdi].) [İ.Ahmed, İbni Cerir]
Resulullah gıybet edene, (Tevbe et, kardeşinin etini yedin) buyurdu. (Taberani, İ. Ebi Şeybe)
Suç işleyerek cezalandırılan birisini gıybet edenlere, Resulullah efendimiz, (Şu eşeğin leşinden yiyin. Gıybet etmek, şu eşek leşini yemekten daha kötüdür) buyurdu. (İbni Hibban]
Netice: Resulullah efendimizin (Vârislerim) dediği, Allahü teâlânın güvendiği zatlara yani İslam âlimlerine karşı en azından edebi muhafaza etmeli, din düşmanlarına aldanıp suizan etmemeli. Allahü teâlânın, dinini, soysuzlara karşı bu mübarek zatlar vasıtasıyla muhafaza edip, yaydığını unutmamalı.
Gıybetin kefareti
Gıybet etmenin kefareti, üzülüp tevbe etmek ve helalleşmektir. Pişman olmadan helalleşmek, riya olur, ayrı bir günah olur. Gıybet, üç türlüdür:
1- (Bu gıybet değil, onda olan şeyleri söyledim) demek. Böyle söylemekle, harama helal demiş olur ki, çok tehlikelidir.
2- Gıybet olunan, bunu duymuşsa, tevbe etmekle affedilmez. Onunla helalleşmek de gerekir. Bir hadis-i şerif meali: (Gıybetini yaptığı kişi, gıybet edeni affetmedikçe, mağfiret olunmaz.) [Deylemi]
3- Gıybet olunanın bundan haberi yoksa, tevbe ve istiğfar etmekle ve ona hayır dua etmekle affolur. (Ya Rabbi beni de, gıybetini ettiğim kişiyi de affet) diye dua etmelidir! İki hadis-i şerif meali :
(Gıybetin kefareti, gıybet edilenin mağfireti için dua etmektir.) [İbni Lâl]
(Gıybet eden, gıybet edilen için mağfiret dilerse gıybet günahına kefaret olur.) [Hatib]
İhtiyaç halinde gıybeti caiz olanlar
1- Bir haksızlığı, bir yolsuzluğu şikayet için, ilgili mercilere bildirmek.
2- Etkili ve yetkili birisine, (Falanca, gayri meşru iş yapıyor, buna mani olun) demek.
3- Bid'at sahibi ile gezen birine, (Onunla gezme, o mezhepsizdir) demek.
4- Şahitlikte, (Falanca şöyle yaptı) demek.
5- İnsanları, açıktan günah işleyenlerden korumak için, mesela (O kumarbazdır) demek.
6- Müslümanları, bid’at ehlinin zararlarından korumak için, bunların kitaplarının ve yazılarının bozukluğunu, sözle veya yazı ile bildirmek. [Bunu yapmak, aynı zamanda dinin emridir.]
Giybet, Âcİzlerİn Sİlahidir.
..Meşhur bir zât demiş:: “Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünki gıybet zaif ve zelili ve aşağıların silahıdır.”
Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahat edip darılacaktı.
Eğer “Doğru” dese zaten gıybettit. Eğer “yalan” dese hem gıybet hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır.
Gıybet mahsus birkaç maddede caiz olabilir:
Birisi: Şekava suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.
Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister, Senin ile meşveret eder. Sen de sırf maslahat için garazsız olarak meşveretin hakkını edâ etmek için desen: “ onun ile teşrik-i mesai etme. Çünki zarar göreceksin”
Birisi de: Maksadı tahkir ve teşkir değil belki maksadı tarif ve tanıttırmak için dese: “ O topal ve serseri adam filan yere gitti.”
Birisi de: O gıybet edilen adam fasık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor sıkılmayarak aşikare bir suretle işliyor.
İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a’mal-i salihayı yer bitirir.
Eğer gıybet etti veyahut istiyerek dinlendi; o vakit “Allahümmeğfir lena ve limen iğtebnehu” demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse: “Beni helal et..” demeli…
Risale-i Nur Külliyatı
Mektubat
Gıybet - Dedikodu
• Başkalarını kötülemek için yapılan dedikodudan duyulan zevk, başkalarını düşürdüğümüz ölçüde kendimizi yükselttiğimizi sanmaktır. Descartes
• Başkalarının dedikodusunu yapan bir gün senin de dedikodunu yapar. Frank Sherkani
• Başkalarının sizi giybet etmesinden kederlenmeyiniz. Zira gıybet eden, farkında olmayarak size iyilik etmiş olur. Horasani
• Başkalarının sözlerini sana taşıyan bir kimse, bil ki senin sözlerini de onlara taşıyordur. Hasan-i Basri
• Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. Hucurat,12
• Dedikodu basit ruhlu insanların eğlencesidir. Corneille
• Dedikodu dinleyen dedikodu yapan kadar hatalıdır. James Randall
• Dedikoducu, tüccar gibi aldığı lafı hemen satmak zorundadır. John Jewel
• Dünyada en kolay şey dedikodu yapmak en zor şeyse kendini tanımaktır. John Lubbock
• Dünyada kendi hakkında konuşulmaktan daha kötü bir şey vardır: Kendi hakkında konuşulmamak. Oscar Wilde
• Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz? Kardeşinizin hoşlanmayacağı şeyler ile onu anmanızdır. Hadis-i Şerif
• Gıybet eden ve dinleyen, günahta ortaktırlar. Hadis-i Şerif
• Her dedikodu, orada olmayan biri hakkında yapılıyorsa, inanılmayacak kadar tatlı değil midir? Goethe
• İnsanların dedikodularından uzak kalabilirsek, kendimiz de rahatlamış oluruz. Shakespeare
• Kişiyi iyi tanırsan kimseyi inandıramazsın. Ama kötülersen herkesi inandırırsın. John Draper
• Sevdiğimiz kişilerle konuşurken öyle konuşmalıyız ki, yarın onlarla dost olduğumuzda söylediklerimizden utanmayalım. Sadi
• Kardeşinin dahi hoşlanmadığı bir şeyden başka yerde bahsedilirse bu da dedikodudan sayılır. John Watson
• Üç kişinin gıybeti olmaz. Bunlar: Nefsinin arzularına uyanlar, fıskını ilan edenler, zalim hükümdarlar. Hasan-ı Basri
• Tartışmak erkeklere, dedikodu yapmak kadınlara mahsustur. Loisa May Alcott
• Üç kişinin gıybeti olmaz. Bunlar:
o Nefsinin arzularına uyanlar,
o Fıskını ilan edenler,
o Zalim hükümdarlardır. Hasan-i Basri
Eğer birisi herkesi tenkit ediyor, herkeste kusur arıyorsa bir gün onun dalalete uğrayacağı endişesini taşıyorum ve bu endişemi yeneceğim herhangi ciddi sebep göremedim, kanaatim devam ediyor. Kendini tenkide vermiş, tenkide kilitlenmiş insanların akıbetinden endişe ediyorum. Hafazanallah bu, küfre düşeceklerinden endişe ediyorum demektir. Bu açıdan arkadaşlarımız ağızlarını kirletmesinler . Ağzın kirlenmesi kalbin kirlenmesinden olur. Fesad-ı kalb olmazsa fesad-ı lisan olmaz. İçi bozuklar vardır ki dilleri sürekli tenkiddedir.
Sizin Cebrail kadar aktiviteniz olsa, hayata mazhar olsanız, o kadar çalışsanız, o kadar ihlaslı olsanız o kadar samimi olsanız eğer birbirinizi tenkit ediyorsanız, vallahi, billahi,tallahi, oradaki hizmetinizde bereket bulamazsınız. Az gidersiniz, uz gidersiniz, dere tepe düz giderseniz, fakat bir çuvaldız boyu yol alamazsınız.
Şu an Türkiye’de , çok az yerde değişik birimlerde kendi cemaatini tenkit eden bazı arkadaşlarımız yüzünden bereketin, selin önündeki kütükler gibi sürüklenip gittiğini gördükçe, yer yer “Allah’ım hidayet eyle” diyorum. Yer yerde “Bu iki tane kalbi bozuk, dili bozuk, eğer bunları alıp götürmenle bu afeti def edeceksen bunları al götür.” diyorum. Kim diyor bunu? Düşmanlarının ölümü karşısında bile ağlayan bir kalp söylüyor. Çünkü, bir yerde hizmet her şeyin önüne geçer.
Gıybet edenlere de , kardeşini çekiştirene de yerinden kalkamayacak şekilde 39 değnek atmayı, hatta dillerini kesmeyi bile düşünüyorum.” Saçlarına ak düşmüş, saçları dökülmüş ,kel ...” demek bile gıybettir. Birilerini çekiştirmeyi hizmet sayan hainler var. Esasen, avrat gibi dedikodu yapanlar bu hizmete sonradan girenlerdir.
İnsan Müslüman aleyhinde ne derse , ne düşünürse mutlaka başına gelir.Yeminle söylüyorum gelir. Kendisinin başına gelmezse de ailesinden birisinin başına muhakkak gelir...
Üstadımızın birini çekiştirdiğini gördünüz mü? Lütfen bu konuda hassas olalım. Bunun her yerde tahşidatını yapalım. Ve ahlak haline getirelim. Zira böyle günahlara önem vermeyen ateşle oynuyor demektir.
Ben arkadaşlardan rica ve istirham ediyorum, küfür saysınlar gıybet ve tenkidi. Ellerini ayaklarını öpeyim, şu bembeyaz olmuş saçlarımla başımı kaldırım taşı gibi ayaklarının altına koyayım. Allah rızası için, Resulullah aşkına , Hz üstadın hatırı için, bu uğurda hizmete giderken ölen şehitlerin hatırı için, Allah aşkına birbirlerini tenkit etmesinler, ben biraz daha sabredeceğim. Biraz daha dişimi sıkıp dayanacağım, ama bir gün ellerimi açıp hala tenkit etmeye devam edenlere “Allah’ım , şimdiye kadar sadece düşmanları sana havale ediyordum. Düşmanca duygularla bu hizmetin üzerine giden arkadaşları da sana havale ediyorum.” Derim diye korkuyorum. Yalvarıyorum size Allah aşkına, hizmetin bereketine dokunmayalım, tenkit etmeyelim, ve musibeti ikileştirmeyelim............
Giybet, Nemİme, İftİra Ve Yalan
İslam dini; sosyal ilişkilere, ahlâkî davranışlara, kişilik haklarının korunmasına, güven, huzur ve barış ortamını yok edecek, kavga, tartışma ve dargınlıklara sebep olacak davranışlardan kaçınılmasına büyük önem vermiştir. Bu sebeple sosyal ilişkileri zedeleyen, temel hakları ihlal eden ve ahlakî zafiyete sebebiyete veren gıybet, iftira, yalan, nifak, fesat, tecessüs, haset, hiciv ve benzeri söz, fiil ve davranışları yasaklamıştır.
GIYBET
"Gıybet"; bir insanı gıyabında eleştirmek, çekiştirmek ve hoşlanmayacağı sözler söylemektir. Halk arasında buna "dedi-kodu" da denir.Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, elbisesi, evi, bineği ve benzeri şeyler dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boylu, siyah veya sarı renkte olmak gibi nitelikler hakkında alaylı bir şekilde bahsedilmesi gıybet olur. Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.) ashabına;
أَتَدْرُونَ ماَ الْغِيبَةِ "Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sormuş, sahabe;
.قَالُوا اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ
"Allah ve Resulü daha iyi bilir" cevabını vermişler, bunun üzerine Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.);
.قاَلَ ذِكْرُكَ أَخَاكَ بِماَ يَكْرُهُُ
"Kardeşini onun hoşlanmadığı bir nitelik ile anmandır" diye tarif etmiştir. Kendisine,
قِيلَ أَفَرَأَيْتَ إِنْ كَانَ فِي أَخِي مَا أَقُولُ
"Kardeşimde dediğim nitelik varsa ne buyurursunuz? denilmesi üzerine,
قَالَ إِنْ كاَنَ فِيهِ مَا تَقُولُ فَقَدِ اغْتَبْتَهُ وَإِنْ لَمْ يَكُنْ فِيهِ فَقَدْ بَهَتَّه
"Eğer dediğin sıfat kardeşinde varsa işte o zaman gıybet olur. Yoksa, ona bühtan ve iftira etmiş olursun" buyurmuştur.”[2]
Dolayısıyla gıyabında konuşulan nitelik o kişide yoksa buna gıybet değil "iftira" denir. İftira gıybetten daha kötü bir davranıştır. Zira gıybette zikredilen husus kişide vardır, iftirada ise yoktur.
Peygamberimizin eşi Hz. Aişe validemiz anlatıyor: Bir gün Hz. Peygambere;
قُلْتُ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَسْبُكَ مِنْ صَفِيَّةَ كَذاَ وَكَذاَ
"Ey Allah’ın Elçisi! (Kısa boylu oluşunu kastederek) şöyle şöyle olan Safiye sana yeter dedim. Bunun üzerine bana,
فَقاَلَ : لَقَدْ قُلْتِ كَلِمَةً لَوْ مُزِجَتْ بِماَءِ الْبَحْرِ لَمَزَجَتْهُ
"Ey Aişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denizin suyu ile karışsa her halde onu ifsat eder, tadını ve kokusunu bozardı" buyurdu.
قاَلَتْ وَحَكَيْتُ لَهُ إِنْساَناً
"Bir gün Hz. Peygambere bir insanı, davranışlarını taklit ederek anlattım." Bunun üzerine Allah'ın Elçisi,
فَقاَلَ ماَ أُحِبُّ أَنِّي حَكَيْتُ إِنْساَناً وَ أَنَّ لِي كَذاَ وَكَذاَ:
“Mukabilinde bana dünyayı verseler bile, bir insanı hoşlanmayacağı bir şey ile taklit ve tavsif etmeyi katiyen sevmem” buyurdu.[3]
Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.) bu sözleriyle bize gıybetin uygun olmayan kötü bir davranış olduğunu bildirmektedir. Yüce Allah da Kur'ân'da gıybeti kesin olarak yasaklamaktadır:
يا ايها الذين امنوا اجتنبوا كثيرا من الظن ان بعض الظن اثم و لا تجسسوا و لا يغتب بعضكم بعضا ايحب احدكم ان ياكل لحم اخيه ميتا فكرهتموه و اتقوا الله ان الله تواب رحيم
“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın.Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir” (Hucurat,49/12).
Bu âyet-i kerîme'de yüce Allah, kişilik haklarını ihlal eden üç davranıştan sakınılmasını emretmektedir. Bunlar; "kötü zanda bulunmak", "insanların gizli hallerini araştırmak" ve "gıybet etmek"tir. Her üçü, kişilik haklarını ihlal eden, toplumun huzur ve güvenini sarsan davranışlardır. Her üçü de kişi ve toplum hayatında tedavisi çok zor yaralar açan birer hastalıktır. Özellikle gıybet çok çirkin bir davranıştır. Bu çirkinliği yüce Allah, ölen bir insanın etini yemeye benzetmiştir. Ölü bir insanın etini yemek ne kadar çirkin ise gıybet de o kadar çirkin bir davranıştır. Bu benzetme, müminleri bu davranıştan alıkoymaya ve gıybet günahının büyüklüğünü beyan etmeye yöneliktir.
Bir sonraki âyette, Allah katında üstünlüğün takvada olduğu vurgulanarak insandaki fizikî niteliklerin önemli olmadığı, bunun kusur sayılmayacağı, iman, ibadet ve ahlak ile bezenmenin önemli olduğuna işaret edilmiştir. İnsan iman edip Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uyduğu zaman takva sahibi olabilir. Gıybet eden insan takvanın gerektirdiği bir davranışı sergileyememiş, ahlakından taviz vermiş, kul hakkı yüklenmiş ve büyük günah işlemiş olur. Gıybet; zayıf, zelil, manen ve ahlâken aşağı mertebede olan insanların yapabileceği bir davranıştır.
Sahabeden Süfyân b. Abdullah (r.a.) anlatıyor:
قُلْتُ ياَ رَسُولَ اللهِ حَدِّثْنِي بِأَمْرٍ اَعْـتَصِمُ بِهِ قاَلَ
"Ey Allah’ın Elçisi! Bana sımsıkı sarılacağım bir amel söyle" dedim. Peygamber Efendimiz
قُلْ رَبِّيَ اللهُ ثُمَّ اسْتَقِمْ
“Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol” buyurdu. Kendisine,
قُلْتُ ياَ رَسُولَ اللهِ ماَ أَخْوَفُ ماَ أَخاَفُ عَلَيَّ ؟
"Ey Allah'ın Elçisi! Hakkımda korkacağın şeyin en tehlikelisi nedir?" dedim.
فَأَخَذَ بِلِساَنِ نَفْسِهِ ثُمَّ قاَلَ : هذاَ
"Mübarek dilini (eliyle) tuttu sonra “İşte budur” buyurdu. [4]
Gıybet; kişi, aile, toplum hatta bir milletin bütün mensuplarını rencide edebilir. Bu; kişiler, aileler ve toplumlar arasında huzursuzluk, kırgınlık hatta kavgaya bile sebebiyet verebilir. Bu sebeple yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz gıybet etmeyi şiddetle yasaklamışlar, büyük günah olduğunu bildirmiştir. Gıybet, müminin "fâsık" ve "âsî" olmasına sebep olur. Gıybeti yapılan kimse hakkını helal etmedikçe kişi gıybetin günahından kurtulamaz. Çünkü gıybet etmek kul hakkı yüklenmektir. Kul hakkını ise Allah bağışlamaz.
Söylediği söz, yaptığı fiil ve sergilediği davranış ile her türlü günahı ve kötülüğü işleyen, fert ve topluma zararlı olan, sözgelimi, hırsızlık ve iftira eden, ırz ve namus düşmanlığı yapan bir kimsenin bu ahlak dışı niteliği zararından korunması için bir başkasına söylenebilir. Bu gıybet değildir. Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.)'ın;
كل امتي معافى الا المجاهرون
“Mücahir (açıktan günah işleyen) kimse hariç bütün ümmetim affa mahzar olmuştur”[5]
"Mücâhir"; kötülüğünü açığa vuran, Allah’ın örttüğü günahı açan kimsedir. İbn Battal; "Günahı aleni yapmada Allah, Peygamber ve sâlih müminlerin haklarını hafife alma vardır" demektedir.[6] Ancak kötülükleri ile topluma zarar veren kişilerin durumunu açıklarken bir fitneye sebep verilmemesine özen gösterilmelidir. Gayri meşru sözleri hiç çekinmeksizin yapıp duran fâsık kimselerin bu çirkin hallerinden korunma konusunda tedbirli olunmalıdır. Bu tedbir ve çalışmada şahsi bir kin ve garez öne çıkmamalıdır.
Gıybet, söz, yazı ve fiil ile yani el, kol, göz, kaş işaretleri ile de yapılabilir. Gıybetçi, içindeki kötü düşüncesini işaretlerle dillendirebilir.
Gıybet Edene Karşı Takınılacak Tavır
Gıybeti yapılan kimse hakkında yapılan gıybeti duymuş ise ben de onun gıybetini yapayım diyemez. Bu takdirde kendisi de gıybet eden kişinin konumuna düşmüş, büyük günah işlemiş olur. Öyle ise ne yapması gerekir? Söz konusu edilen gıybet yanlış bilgiden kaynaklanıyorsa gıybete eden uygun bir üslup ile durumu anlatabilir. Sabırlı olmak, hiç duymamış gibi davranmak en isabetli olanıdır. Böyle davranabilen insan yüce Allah'ın şu emrine uymuş olur:
و لا تستوي الحسنة و لا السيئة ادفع بالتي هي احسن فاذا الذي بينك و بينه عداوة كنه ولي حميم
"İyilik, iyi söz ve davranış ile kötülük, kötü söz ve davranış bir değildir. Sen kötülüğü en güzel biçimde sav, bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak ve samimi bir dost oluvermiştir." (Fussilet, 41/34)
Gıybeti yapılan kimse gıybet sebebiyle zarara uğramış veya zara uğraması söz konusu ise duruma müdahale edebilir, ilgili mercilere şikayet edebilir, zalimin yüzüne zulmünü söyleyebilir.
لا يحب الله الجهر بالسوء من القول الا من ظلم
"Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında çirkin sözün açıklanması sevmez" (Nisa, 4/148) anlamındaki âyet, bunun delilidir. Ancak gıybeti edilen kimsenin sabretmesi ve sızlanıp şikayet etmesinden daha hayırlıdır. Böyle yapabilirse;
و لئن صبرتم لهو خير للصابرين
"…Eğer sabrederseniz elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır." (Nahl, 16/122. bk. Şûra, 42/40) anlamındaki âyetin gereğini yerine getirmiş olur.
Yanında gıybet yapılan kimsenin hiçbir şey söylemeden gıybeti dinlemesi âhlâkî bir davranış değildir. Ne yapması gerekir? Müminin aleyhine konuşulmasına, gıybetinin yapılmasına müsaade etmemesi gerekir. Bunu iki şekilde yapabilir:
a) Sözlü olarak müdahale eder, bunun doğru olmadığını, gıybet etmenin haram ve büyük günah olduğunu söyler. Bu, müminin iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevidir. Kur'an'ın bir çok âyetinde bu husus müminlere görev olarak yüklenmektedir. Yüce Allah,
والمؤمنون والمؤمنات بعضهن اولياء بعض يامرون بالمعروف و ينهون عن المنكر
"Mümin erkek ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar…" (Tevbe, 9/71) Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.) ise
فان لم يستطع فبقلبه و ذلك اضعف الايمانمن راى منكم منكرا فليغيره بيده فان لم يستطع فبلسانه
"Sizden kim bir kötülüğü görürsü onu eliyle değiştirsin, eliyle değiştirmeye gücü yetmiyorsa onu diliyle değiştirsin, dili ile değiştirmeye gücü yetmiyorsa kalbiyle (fikriyle onu tasvip etmesin, protesto etsin). Bu imanın(ın gerektirdiği amellerin) en zayıf olanıdır" [7] buyurmaktadır. Mümin bu emirlere uyarak bir haramın işlenmesine izin vermemeli, engel olmalıdır.
b) Sözlü olarak gıybetin yapılmasına engel olamayacaksa hiç olmazsa yapılan gıybete ortak olmamalı, gıybet sözlerini dinlememeli, gıybet yapılan ortamı terk etmelidir. Bu husus, yukarıdaki hadisin üçüncü şıkkında ifade edilen davranışı sergilemektir.
Gıybet Etmenin Müeyyidesi
Gıybet etmenin âyet ve hadislerde dünyada uygulanacak bir müeyyidesi bildirilmemiştir. Ancak tövbe edilmediği veya affedilmediği takdirde âhirette cezasını çeker. Onun için mümin gıybet etmemelidir. Etti ise günahına tövbe etmeli, gıybet ettiği kimseden af ve helalık dilemelidir. Aksi takdirde âhirette "müflis" durumuna düşecek sevaplarından gıybet ettiği kimseye vermek durumunda kalacaktır.[8] Tâbiîn âlimlerinden Hasan Basrî, kendisinin gıybetini yapan birine bir tabak hurma göndermiş ve işittiğime göre amelinden bir miktar bana hediye etmişsin, ben de hurma göndererek karşılık verdim, hediyemi kabul et” demiştir.[9]
Bu itibarla aklını kullanan, ayet ve hadisleri iyice düşünen, âhirete îman eden müslüman, gıybet belasından kendisini korumalıdır.
KOĞUCULUK
"Koğuculuk" insanlar arasında söz taşımaktır. Bu, İslam'ın yasak ettiği ve büyük günah olarak saydığı ahlak dışı kötü davranışlardan biridir. Koğuculuk yapan kimseler, Peygamber efendimizin hadislerinde "nemmâm" ve "kattât" olarak isimlendirilmiş ve bu kimselerin (cezalarını) çekmeden cennete giremeyecekleri bildirilmiştir:
لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ نَـمَّامٌ
“Nemmâm cennete girmeyecektir",
لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّة َقتات
"Kattât cennete giremez."[10]
Hadiste geçen "kattât" ve "nemam" kişiler arasında söz taşıyıcısı demektir. Bazı alimler; "nemâm" sözü bizzat dinleyip nakleden kimse;, "kattât" ise, söylenenlere kulak kabartıp işittiği gelişi güzel dedikoduları nakleden kimsedir şeklinde tanımlamışlardır.
Nemime; bir kimsenin halini bir başkasına fesada sebep olacak bir tarzda, rızası olmadan nakletmektir.
Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.) ahabından herhangi biri hakkında hoşuna gitmeyecek bir söz, bir davranış, kötü bir huy anlatılmamasını, onlar hakkındaki yi zannı yok edecek bir durumun olmamasını istemiş ve onlara,
لاَ يُبَلِّغُنِي أَحَدٌ مِنْ أَصْحاَبِي عَنْ أَحَدٍ شَيْئاً
"Kimse bana ashabımdan birinden (canımı sıkacak)bir söz getirmesin buyurmuş, sebebini,
فَإِنِّي أُحِبُّ أَنْ أَخْرُجَ إِلَيْكُمْ وَأناَ سَلِيمُ الصَّدْرِ
"Çünkü ben, karşınıza zihnimde hiç bir şey olmadan çıkmayı seviyorum "[11] şeklinde açıklamıştır.
Nemime; fertler arasındaki iyi ilişkileri bozan, toplumun huzurunu kaçıran, kardeşlik, birlik ve beraberliği olumsuz yönde etkileyen gayr-i ahlâkî bir davranıştır.
Nemîmeye taraf olanlar, nemâmın sözüne itibar etmemeleri gerekir. Yüce Allah,
و لا تطع كل حلاف مهين هماز مشاء بننين مناع للخير معتد اثيم عتل بعد ذلك زنيم ان كان ذا مال و بنين
“Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba, bütün bunların ötesinde soysuz olan kimseye mal ve oğulları v ar diye boyun eğme" (Kalem,68/10-14) anlamındaki âyette sözünün dinlenmemesi gerekenler arasında Koğuculuk yapanları da zikretmiştir.
İFTİRA
Bir kimsenin işlemediği bir suçu yapmış gibi anlatmak, onda bulunmayan bir kötülüğü varmış gibi göstermek iftiradır. Özellikle ahlaklı erkek ve kadınlar hakkında namuslarıyla ilgili konularda iftirada bulunmak büyük günahtır. Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.) اجتنبوا السبع الموبقات"Helâk edici yedi büyük günahtan sakının" buyurmuş bu yük günah arasında iffetli ve namuslu kadınlar iftirada bulunmayı da saymıştır.[12]
Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا
“Mü’min erkeklere ve Mü’min kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir”(Ahzab 33/58).
Kişinin sorumluluğunu unutarak isteklerine ulaşmak amacıyla insanlara iftira etmek bir hastalıktır. İftiranın gayesi; insanları işinden ve şerefinden etmek, şerefli ve dürüst insanları yıpratmaktır. Bu bakımdan her söze, her habere inanmamak, onu iyice araştırmak gerekir. Özellikle ırz ve namus konularında hemen görüş belirtmemek, sonucu itibariyle son derece isabetli bir tutum olur. Nitekim Yüce Allah,
يا ايها الذين امنوا ان جاءكم فاسق بنبا فتبينوا ان تصيبوا قوما بجهالة فتصبحوا على ما فعلتم نادمين
“Ey iman edenler! Size fâsık birisi bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için haberin doğruluğunu araştırın"(Hucurat,49/6) buyurmaktadır
Yüce Allah, ağızdan çıkan her sözün yazıcı melekleri tarafından kaydedildiğini bildirmektedir:
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلاَّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ
“İnsan, (iyi veya kötü) her hangi bir söz söylemez ki, yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve tespit eden) hazır bir melek bulunmasın” (Kaf,50/18)
İftiranın Müeyyidesi
Yüce Allah, Kur'ân'da, namuslu bir erkek ve kadına iftira eden kimsenin cezası bunu dört âdil şahit ile ispat edemeyen müfterîlerin cezalarının seksen sopa vurulması olduğunu ve bunların tanıklıklarının ebedî olarak kabul edilmemesi gerektiğini bildirmektedir (Nur, 24/40). Bu ceza, iftiranın ne kadar büyük günah olduğunu ifade etmektedir. Yüce Allah iffetli insanlara iftira edenlerin dünya ve âhirette lanet ve büyük bir ceza olduğunu bildirmektedir:
ان الذين يرمون المحصنات الغافلات المؤمنات لعنوا في الدنيا والاخرة و لهم عذاب عظيم "İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mümin kadınlara zina isnat edenler gerçekten dünya ve âhirette lanetlenmişlerdir ve onlara çok büyük bir azap vardır" (Nur, 24-22)
Yüce Allah nur suresinde Peygamberimizin eşi Aişe validemize böyle bir suçu isnat eden ve ileri geri konuşanları kınamakta, müminlerin böyle bir davranışta bulunmamaları gerektiğini bildirmektedir (Nur, 24/11-20).
Mümin, başkasının kusurlarını saymak veya söylemek yerine kendi kusurlarını gözünün önüne getirmelidir, başkalarının yanlışlarını ve kusurlarını söylemek ve anlatmak müminin görevi değildir. Bu günahlar, kalbimizi, aklımızı ve vicdanımızı kirletir, bizi suçlu yapar.
YALAN SÖYLEMEK
Yalan, gerçek dışı ve aslı olmayan söz söylemektir. Yalan İslam'ın şiddetle yasak kıldığı ve büyük günah saydığı davranışlardan bikridir. Yalan söylemek münafıklığı alâmetidir: Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.),
اية المنافق ثلاث اذا حدث كذب و اذا وعد اخلف و اذا اؤتمن خان
"Münafıklığın alameti üç tanedir; (Münafık); konuştuğu zaman yalan konuşur, vaat ettiği zaman döner, sözünü tutmaz, bir şey emanet edildiği zaman ona hainlik eder"[13] buyurmuştur. Yalancılık çok kötü bir huydur. Yüce Allah;
واجتنبوا قول الزور
“Yalan sözden kaçının” (Hac, 22/30),
قولوا قلا سديداو
"Doğru söz söyleyin" (Ahzab, 33/70) buyurmaktadır.
ان الكذب يهدي الى الفجور و ان الفجور يهدي الى النار و ان الرجل ليكذب حتى يكتب عند الله كذابا
"Yalan insanı itaatsizliğe, kötülüğe götürür. Kötülük de insanı cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyle Allah katında çok yalancı olarak yazılır."[14] Bir insan "çok yalancı" damgasını yedi mi hem Allah katında hem insanların nazarında itibarı kalmaz, Allah bu kimseye yardım etmez, onu doğru yola iletmez.
ان الله لا يهدي من هو مسرف كذاب
“Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola iletmez”(Mümin,,40/28)
Yalan söylemek şöyle dursun iyice bilmediğimiz bir konuda söz söylememizi bile yüce Allah yasaklamaktadır:
وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً
“İyice bilmediğin bir şeyin ardına düşme, arkasına düşme! Çünkü kulak, göz, kalp bunların hepsi yaptıklarından mesuldür”(İsra,17/36).
Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.) ise;
و من كان يؤمن بالله واليوم الاخرفليقل خيرا او ليسكت,
"Allah'a ve âhret gününe iman eden kimse ye doğru ve faydalı söz söylesin ya da sussun"[15] buyurmaktadır.
Yalancılık, ahlakın bozulmasına, ailelerin yıkılmasına, toplumun fesadına, işlerin dağılmasına sebebiyet verebilir. Yalan söyleyen kimse insanların gözünden düşer, sözüne itibar edilmez, doğru söylediğine de inanılmaz duruma düşer.“Yalan söyleyenin evi yanmış, buna kimse inanmamış,” atasözü, yalancının sonunun nasıl hüsran olduğunu belirtmektedir. Yine atalarımız; “yalancının mumu yatsıya kadar yanar”, “şehrin yukarısında bir yalan söyledim, aşağıda kendim de inandım”, “yalan söyle, tutunmazsa izi kalır” sözleriyle yalanın toplum hayatındaki olumsuz etkisine dikkati çekmişlerdir. Yalanın etkisi uzum ömürlü değildir. Yalancının yalanı,ı mutlaka bir vesile ile ortaya çıkar ve o kişiler musalla taşına konduğunda;“ey cemaat bu mevtayı nasıl bilirsiniz” diyen imam-hatibin sorusuna, diliyle, "Allah rahmet etsin" dese bili "içinden yalancının biriydi" der.
Peygamberimiz çocukları avutmak amacıyla bile yalan söylenmesini hoş karşılamamaktadır:
Sahabeden Abdullah İbnu Amir (r.a.) anlatıyor:
أَنَّهُ قاَلَ دَعَتْنيِ أُمِّي يَوْماً وَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قاَعِدٌ فِي بَيْتِنَا فَقاَلَتْ : هاَ تَعاَلَ أُعْطيِكَ
“Bir gün, Allah'ın Elçisi (Aleyna Ve Aleykum Selam.), evimizde otururken, annem beni çağırdı ve, “Hele bir gel sana ne vereceğim!” dedi. Resulullah (Aleyna Ve Aleykum Selam.) anneme
فَقاَلَ لَهاَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَ ماَ أَرَدْتِ أَنْ تُعْطِيهِ
, “Çocuğa ne vermek istemiştin?” diye sordu. Annem,
قاَلَتْ : أَرَدْتُ أَنْ أُعْطِيَهُ تَمْراً“Ona bir hurma vermek istemiştim” deyince, Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.),
فَقاَلَ لَهاَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَماَ إِنَّكِ لَوْ لَمْ تُعْطيِهِ شَيْئاً كُتِبَتْ عَلَيْكِ كَذْبَةٌ“Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan üzerine bir yalan yazılacak!” buyurdu [16]
Bu hadiste, çocuk terbiyesinde yalan söylememenin çok önemli olduğu vurgulanmaktadır. Peygamberimiz bu yanlışlığı, karşılıklı bir diyalog ve mantık çerçevesi içinde sürdürerek öğretmiştir. Hepimiz biliriz ki yanlış yolda yürüyerek doğru yola çıkılmaz. Hayatımızı doğrular üzerine programlayarak yaptıklarımızla toplum içinde şahsiyetli bir yerimizin olacağını unutmamalıyız.
YALANCI ŞAHİTLİK
İnsanların ruhuna zarar veren, hakkını zayi eden, anarşiyi yayan, yalancı şahitlik de; toplumsal kötülüklerin en tehlikelisi ve en çirkin olanıdır. Yüce Allah,
كونوا قوامين لله شهداء بالقسط
“Allah için adaletle şahitlik edenler olun” (Mâide, 5/8) buyurmuş, bırakın yalancı şahitlik yapmayı, şahitlik yapmamamın bile günah olduğunu bildirmiştir:
ومن يكتمها فانه اثم قلبه لا تكتموا الشهادة
“Şahitliği gizlemeyin. Kim tanıklığı gizlerse bilsin ki onun kalbi günahkardır” (Bakara, 2/283)
Yüce Allah "Rahmanın kulları" diye övdüğü ve cennete koyacağını bildirdiği müminlerin özellikleri arasında onların yalancı şahitlik yapmamayı da zikretmiştir:
والذين لا يشهدون الزور
"(O Rahmanın kulları), yalan yere şahitlik etmeyen kimselerdir"( Furkan,25/ 72
Yüce Allah,
و ان تبدوا ما في انفسكم او تخفوه يحاسبكم به الله
"…İçinizdekini açıklasanız da, saklasanız da Allah onu bilir ve onunla sizi hesaba çeker” (Bakara,2/284) buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (Aleyna Ve Aleykum Selam.) ise;
لا يستقيم ايمان عبد حتى يستقيم قلبه و لا يستقيم قلبه حتى يستقيم لسانه و لا يدخل رجل الجنة لايامن جاره بوائقه
"Kulun kalbi doğru olmadıkça imanı doğru olmaz, dili doğru olmadıkça kalbi doğru olmaz. Komşusu zararlarından emin olmadıkça kişi cennete giremez"[17] buyurmuştur.
Yalancı şahitlik yapmak hem yalan söylemek hem de dolaylı olarak iftira etmektir. Yalancı şahitlik ile kul hakkının ihlal edilmesine ve zulüm yapılmasına sebep olunmuş olur. Bu büyük günahlardan biridir.
SONUÇ
Dinimiz, aile ve toplum hayatının güvenli ve huzurlu olmasına, fertlerin dindar ve ahlaklı olması büyük önem vermiştir. Gıybet, Koğuculuk, iftira, yalan ve yalancı şahitlik aile ve toplumun güven ve huzurunu yok eden, fertlerin gayr-i ahlâkî olmasına neden olan kötü davranışlardır. Bu sebeple yüce rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. Bu davranışlar tövbe etmeyi gerektiren büyük günahlardan sayılmıştır. Bu itibarla müslüman, gıybet, koğuculuk, iftira, yalan ve yalancı şahitlik gibi kötü davranışlardan uzak durmak zorundadır. Bu davranışlardan har hangi birini yaptı ise hemen Allah'a tövbe etmelidir. Bir yerde batıl ve zararlı konuşmalar, dedikodu, gıybet ve koğuculuk yapılıyorsa ortam müsait ise önce ikaz edilmeli, ikaz edilemiyor veya ikaz fayda vermiyorsa o meclis terk edilmelidir. Bu, mümin için bir sorumluluk, bilinçli bir davranış, günahtan kaçış ve günaha vasıta olmama duygusudur.Peygamberimiz konuştuğu zaman müminin doğru konuşmasının veya susmasını tavsiye etmektedir. Müslüman ne eliyle ne de dilişle insanlara zarar veremez, vermemelidir. Bu, mümin olmanın gereğidir.
Çok söze yalan karışabilir, çok konuşma kalbe kasvet verebilir, zihni yorabilir, tefekküre mani olabilir, dinleyenleri usandırabilir. Çok konuşan çok hata eder ve sözün tesirini azaltır. Bu itibarla az, öz, doğru ve yararlı şeyler konuşmak müminin şiarı olmalıdır.
Müslüman, çok kıymetli olan ömür sermayesini Allah’ın rızası doğrultusunda harcamalı, olumsuzlukları terk etmeli, nefis muhasebesi yaparak kusurlarından dolayı tövbe etmelidir.
[1] Bu bölüm Teftiş Kurulu Başkanı Hasan TAŞALTIN tarafından hazırlanmıştır.
[2] Müslim, Birr, 70, III, 2001; Ebu Davut, Edep, 40, V, 191-192.
[3] Ebu Davut,Edep 40., V, 192-193.
[4] Tirimizî, Zühd, 60, IV, 607.
[5] Buhârî, Ede., 60, VII, 79.
[6] Canan, İbrahim, , Kütüb-ü Sitte Terceme ve Şerhi, XII, 124-127, Akçağ Yayınları,
[7] Müslim, Îmân, 78, I, 69; Ebû Dâvûd, Salat, 248, I, 677.
[8] Tirmizî, Kıayame, 2, IV, 613.
[9] Gazali, İhya-u Ulumu’d-Din, III, .343. Çeviri Ahmet Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul,….
[10] Buhari, Edeb 50, VIII, 86;Ebu Davud, Edeb 38, V, 190; Tirmizi, Birr 79, IV, 375.
[11] Ebu Davud, Edeb 33, V, 183.
[12] Buhârî, Vasâyâ, 23, III, 195; Müslim, Îmân, 144, I,91.
[13] Tirmizî, İman, 14, V, 19.
[14] Buhârî, Edeb, 69, VII, 95; Müslim, Birr, 103, 104, III, 2012-2013.
[15] Müslim, İman, 75. I, 68.
[16] Ebû Davûd, Edeb 88, V, 265.
[17] Ahmed, III, 198.
Gıybet, Kur’ân-ı Kerim’de kesin olarak yasaklanmıştır: “Bir kısmınız diğer bir kısmınızı çekiştirmesin. Sizden biriniz hiç ölü kardeşinizin etini yemek ister mi? Bundan tiksinirsiniz, değil mi?” (el-Hucurât, 37/12). Hz. Peygamber (sas)’den rivayet edilen pek çok hadis-i şeriflerde de dedikodunun kesin bir şekilde çirkinliği vurgulanmakta ve yasaklanmaktadır: “Gıybet, zinadan daha kötüdür. Çünkü bir adam zina eder, Allah’a tövbe eder ve Allah onun tevbesini kabul eder. Ama dedikodu eden kimse, ancak gıybetini yaptığı kimsenin affıyla mağfirete uğrar.” Dil ile gıybet: Bir kimsenin kusur ve noksanını söylemekle olur. Meselâ; falanca sıskadır, ahlâkça gururludur, işinde beceriksizdir, demek suretiyle kötülemeyi kasdetmek. Göz, el ve işaretle gıybet: Bir kimsenin kötülenmesinde bu organları kullanmak. Meselâ; el ile kısalığını göstermek, topal topal yürümek ve gözünü şaşı etmek. Bir de, başkasının kusurunu anlatmak için kendi noksanlarını saymak. Kalb ile gıybet: Gözüyle görmediği, kulağıyla duymadığı ve kesin olarak bilmediği bir kimse hakkında kötü zan beslemek.
Bazıları kendilerini masum göstererek gıybet bataklığına dalarlar. Bir fırsatını bulur bulmaz boşalmak ister, hemen birini yerden yere vururlar. Bunu yaparken de kendilerini masum gösterir, “Kalbimde zerre kadar bir kötülük yok ama…” gibi aldatıcı sözlerle başlayıp nefislerini pakladıktan sonra başkaları hakkında demedik laf bırakmazlar. Bir fırsat daha bulunca bu defa da “falan” hakkında konuşur, onu devirmeye çalışırlar. Ve bir fırsat daha, derken bakarsınız kendinden başka herkesi yok saymış, devirmiş ve hâlâ, “Gıybet olmasın ama…” demeye devam eder. Bu öyle kötü bir gıybettir ki emsali yoktur ve salih bir kulun, samimi bir Müslüman’ın fersah fersah uzak kalması gereken bir günahtır.
Gıybet iyilikleri yer bitirir. Tıpkı ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi...
Efendimiz’in (sas), ashabın ağzından çıkan bir sözü gıybet sayarak onları kınadığına pek çok kere şahit olunmuştur. Birkaç misal verelim:
1- “Biz Rasûlullah’ın yanında bulunuyorduk. Bir kişi kalktı. Gittikten sonra sahabîler “Ey Allah’ın Rasûlü! Amma da aciz bir kimsedir o!” dediler. Hz. Peygamber “Siz arkadaşınızı gıybet ettiniz. Onun etini yediniz.” dedi.” Hz. Peygamber’e, “Ey Allah’ın Rasûlü, Bizim söylediğimiz vasıf, o adamda vardır!” dediler. Hz. Peygamber “Eğer sizin söyledikleriniz onda yoksa o zaman kendisine iftira etmiş olursunuz.” buyurdu.
2- Ashab, Hz. Peygamber’in yanında bir adamdan bahsederek “Bedava olmazsa, yemek yemez, başkaları masrafını karşılamadan yolculuk yapmaz.” dediler. Hz. Peygamber “Arkadaşınızı gıybet ettiniz.” dedi. Ashab “Biz onun hakkında sadece doğruyu söyledik.” dediler. Hz. Peygamber “Kardeşinde olanı söylemen gıybet için yeter.” buyurdu.
3- İbn Mes’ud şöyle anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber’in yanında oturuyorduk. Oradakilerden biri yanımızdan ayrıldı. Daha sonra bir kişi onun aleyhinde bir şeyler söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber o kişiye “Ondan helallik dile ve tevbe et.” dedi. O da “Ne yaptım ki helallik dileyip tevbe edeyim ya Rasûlallah!” dedi. Hz. Peygamber “Sen kardeşinin etini yedin.” buyurdular. 4- Hz. Peygamber, başka bir defasında da arkadaşının gıybetini yapan bir kişiye “Dişlerinin arasını kürdanla temizle!” buyurarak onun gıybet ettiğini ifade etmiştir. Hatta başta bunu anlamayan kişi Efendimiz’e, “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben et falan yemedim ki dişlerimin arasını temizleyeyim.” demiştir. (Hayatü’s-Sahabe, 9. bölüm, 30. Fasıl)
--------------------------------------------------------------------------------
Gıybetten uzak...
Kur'an'ın ağır ve acı tabirleri vardır. Bunlardan biri de gıybetle ilgili olanıdır. Birisini çekiştirme, yerme, kötüleme anl----- gelen gıybet Kur'an'da bir ayette, ölü kardeşinin etini yemek olarak tasvir edilmektedir.
Ne acı… Ne çirkin… Ama sıkça da yapmaktan geri durmuyoruz.
Dilimiz durmadan gıybete kayar. Dilimiz bize kötülük yapar durur. O zehirle pişmiş aşı yemeyi sever. Dilin belasıdır, afetidir gıybet.
Kalbimizin en büyük hastalıklarındandır gıybet.
Bir de gıybet ettiğimiz kişilerle ilgili konuşmak zorunda kalmasak. Herkes doğru ve iyi olsa…
Her şey güzel ve iyi olsa… Her şey hoş olsa…
Ondan bir kurtulabilsek, dilimize bir sahip olabilsek… O zaman ulaşırız kalp zenginliğine…
O zaman ulaşırız kardeşliğin güzelliğine… O zaman ulaşırız yaratılanı sevmenin faziletine.
Bir kişinin ardından konuşmaktan, onun gıybetini yapmaktansa gidip yüzüne karşı söylemeliyiz.
Bir gün sahabelerle otururlarken Peygamber Efendimiz (sas) onlara:
- Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz, diye sordu.
Sahabe efendilerimiz:
- Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler.
Bunun üzerine Efendimiz (sas):
- Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır, açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir sahabe:
- Ya benim söylediğim onda varsa, bu da mı gıybettir, diye sordu.
Peygamber Efendimiz (sas):
- Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de iftira ettin demektir, buyurdular.
Bir başkasıyla ilgili sözlerimiz o kişinin hoşuna gidecek güzel bir söz olsa bile yüzüne karşı söylemek gerektiğinin dersini veriyor Peygamber Efendimiz (s.Aleyna Ve Aleykum Selam.).
Sahabelerden birisi, Resûlullah(s.Aleyna Ve Aleykum Selam.)'ın yanında oturmakta iken bir başka kişi gelerek, önlerinden geçip gitti. Peygamber Efendimiz(s.Aleyna Ve Aleykum Selam.)'in yanında oturan sahabe:
- Yâ Resûlallah, ben bu adamı seviyorum, dedi.
Resûlullah (sas):
- O, bunu biliyor mu, diye sordu. Sahabe:
- Hayır, dedi.
Resûlullah (sas):
- Öyle ise, haberdar et, buyurdu.
Bunun üzerine O sahabe hemen yerinden kalkıp sözünü ettiği şahsa yetişince, ona:
- Seni Allah için seviyorum, dedi.
- Beni kendisi için sevdiğin Allah, seni de sevsin, diye mukabelede bulundu, diğer sahabe. Kalbimize en çok zarar veren afetlerden biri olan gıybetten uzak durmayı kendimize prensip edinelim. Gıybetin başladığı yerden kalkıp gitmek ve giderken de konuşanları uyarmak alışkanlıklarımızdan biri olsun.
MUSTAFA OĞUZ
Ailem Dergisi
Sayı:230