31-12-2007, 00:49
Günah, tarihin hiçbir döneminde bugünkü kadar “kutsanmamıştı”. Çevremize baktığımızda hepimizi dünya ve ahiret felaketine götürecek en pespaye haller insanlar ve çeşitli iletişim vasıtalarıyla normalleştiriliyor ve neredeyse yapılması emrediliyor. İyilik ve güzellikler ise sürekli kınanabiliyor. “İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak” demek olan “emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l münker” ise şuurlu bir mü’minin vasfıdır. Bunu önce kendi nefsinde uygular sonra sırasıyla, gücü ve şartları nisbetinde çevresinde de hakim kılmaya çalışır. Bir sohbet meclisinde eğer “içki, fuhuş, kumar, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, zina” gibi konular ballandıra ballandıra anlatılıyor ve mü’min orada bulunuyorsa, önce ikaz eder. Dinlenmiyorsa kendisi artık o çatı altında kalmaz. Eğer çatıyı da terk edemiyorsa kalbini Allah’a yöneltip, işi sahibine havale edip susar. Ama kişi sorumluluk sahibi bir idareci ve bu pespaye sohbeti yapanlar da onun elemanları ise onları lisan-ı münasiple ikaz edip susturmak o kişinin üstüne vazifedir. Tabii burada “üslup ve tarz” önemlidir. Tatlı dil her zaman ikna edici ve tercih edilen bir yöntemdir. İşlenen günah eğer anlatılmaz ve gizlenirse “bir” olarak kalır ve umulur ki tövbe neticesinde Rabbimiz Settar ismi gereği örtüp, bizi affedebilir. Ama Gayretullah’a dokunan şey, o pis fiil veya davranışın “reklam” edilmesi, safi zihinlerin bulandırılması ve günahın yayılmasıdır.
--------------------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------------------