31-12-2007, 13:11
YILBAŞI NEYİMİZ OLUR?
Yılbaşı neyimiz olur? Ramazan bayramımız mı? Kanbilimimiz mi? Kurban bayramımız mı?
Biz, Muharremlerle, Martlarla başlayan yıllarda biliriz... ki, hiç biri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi, efendi yıllardı.
Bu bahsi bu kadarla geçiyor ve Noel Baba’ya geliyorum. Memleketimize, herhalde, Beyoğlu’ndan giren, Haliç’i atlayarak giren Fatih’lere, Aksaray’lara, sonra Rumeli’ye ve Boğaz’ı aşarak önce Kadıköy’lere, Moda’lara ve sonra Üsküdar’lara ve oradan Anadolu’ya gecen bu bunak, neyimiz olur: Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı, yoksa Avrupalılıktan pîrimiz mi?
İstanbul’un Tepebaşı’ndan Adana’nın Tepebağı’na kadar her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir?
Bir resmine bakarsanız Havarilere, öteki resmine bakarsanız Rasputin’e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda neyin nesidir… Bunu hiç merak etmediniz mi?
Siz bırakında ben söyleyeyim onun kim olduğunu:
O, haclı seferlerinden kalma bir kılınç artığıdır. O zaman silahla giremediği yerlere, şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor.
O, evimize girerken eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermittir… Kardeşlerini Mukaddes Savaş’a hazırlamaktan geliyor.
O, adıyla sanıyla bir misyonerdir ki, kılığını değiştirmiş… ve bizi avlamaya, kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan: Çocuklarımızdan başlamıştır. Bu cömertliğin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz, fedakârlığın sebebini düşünmediniz mi?
Bırakın, onun hakkından ben gelirim: İşte sakalını çekince gördünüz… sakalı elimde kaldı ve altından Lücifer (şeytan) çıktı. Bilirsiniz ki casuslarda kıyafetlerini de ekseriya böyle değiştirirler. Bu, mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin yahut bırakın: Haç’ında çarmıha gereyim onu.
Tehlikeyi sezerde kendiliğinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız: Muhakkak bir şeylerinizi çalmıştır.
(Arif Nihat ASYA)
Yılbaşı neyimiz olur? Ramazan bayramımız mı? Kanbilimimiz mi? Kurban bayramımız mı?
Biz, Muharremlerle, Martlarla başlayan yıllarda biliriz... ki, hiç biri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi, efendi yıllardı.
Bu bahsi bu kadarla geçiyor ve Noel Baba’ya geliyorum. Memleketimize, herhalde, Beyoğlu’ndan giren, Haliç’i atlayarak giren Fatih’lere, Aksaray’lara, sonra Rumeli’ye ve Boğaz’ı aşarak önce Kadıköy’lere, Moda’lara ve sonra Üsküdar’lara ve oradan Anadolu’ya gecen bu bunak, neyimiz olur: Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı, yoksa Avrupalılıktan pîrimiz mi?
İstanbul’un Tepebaşı’ndan Adana’nın Tepebağı’na kadar her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir?
Bir resmine bakarsanız Havarilere, öteki resmine bakarsanız Rasputin’e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda neyin nesidir… Bunu hiç merak etmediniz mi?
Siz bırakında ben söyleyeyim onun kim olduğunu:
O, haclı seferlerinden kalma bir kılınç artığıdır. O zaman silahla giremediği yerlere, şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor.
O, evimize girerken eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermittir… Kardeşlerini Mukaddes Savaş’a hazırlamaktan geliyor.
O, adıyla sanıyla bir misyonerdir ki, kılığını değiştirmiş… ve bizi avlamaya, kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan: Çocuklarımızdan başlamıştır. Bu cömertliğin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz, fedakârlığın sebebini düşünmediniz mi?
Bırakın, onun hakkından ben gelirim: İşte sakalını çekince gördünüz… sakalı elimde kaldı ve altından Lücifer (şeytan) çıktı. Bilirsiniz ki casuslarda kıyafetlerini de ekseriya böyle değiştirirler. Bu, mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin yahut bırakın: Haç’ında çarmıha gereyim onu.
Tehlikeyi sezerde kendiliğinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız: Muhakkak bir şeylerinizi çalmıştır.
(Arif Nihat ASYA)