07-01-2008, 23:28
anımsa
deniz rıhtıma çıkmıştı coşkudan
deliydi saçlarında fırtına esen rüzgâr
öpücük tufanıydı boşanan sağnak
aylardan nisandı- günlerden pazar
yalı kahvesinde
yüreğin bir tuhaf ıslak
unufak etmeğe yeterdi kenti
yaralı bir hayvan gibi gözlerindeki esrar
buralarda bahar ansızın gider
akşamları sokaklarda çiçek açar insanlar
açılsam maviliğe
gönlümü en ıssız koylara demirlesem
kaçış yok
dalgalar hep senin sesin
adı bilinmedik sokaklardan geçsem
bilirim
bütün kavşaklarda beklersin...
nasıl da isterdin
o çocuk ellerinin
öylece kalmasını avuçlarımda
ve gözbebeklerinde yitip yitip gitmeyi
çıkarmağa gücü mü yetmedi aşkımızın.
sen gelmeden önce giyindiğim geceyi
hani demiştin ya- insan aşkını
sonunu düşünmeden kuralsız yaşamalı
hesapsız-kitapsız-utançsız-arsız
şimdi bilmiyorum ben mi korkağım
yoksa bu nasırlı yürek mi tutarsız
demiştin ya yıkmadan kuralları
deli sağnaklar gibi yar sarılamaz mı
çiğneyip geçmeden birinin gözyaşını
gerçek sevgilere varılamaz mı
anımsa
akşamın leylağında
öpüşmek rengiydi bahar
ne zaman o geceyi yaşasam
avuçlarım ellerinin sıcaklığını duyar
işte o demiştim
akşamları batıdan doğan
en parlağı yıldızların
karanlık gecelerde yol göstereni
serüvencilerin ve hırsızların
şairlerin yüreklerine dökülen esin
işte o demiştim Venüs yıldızı
aşkın tanrıçası
sensin
anımsa
nazlı bir kızdı mayıs
hava su berrak
billurunda yalnızlığım nemlenir
yıldızları indirdim Karşıyaka’ya
ötesinde lacivert dokuyan dağlar
soldu gün ömrümüzün dalında
imge yakamozlayan şu denize ne denir
gümüşselviler uzuyor tüm kıyılarda
karşıda bir yerlerde sanki Attila İlhan
maviden maviden mısra demlenir
güneşin battığı yerde öpüştü renkler
geride yumşacık bir yeşil dinlenir
rüzgâr okşar dallarını palmiyelerin
otobüsler ışıklar içinde
insan yüzleri dingin
neon lambaları rengarenk
zaman ellerde yüzlerde
mavi mavi dökülüyor
bir kız kelebekler gibi
telefon ediyor sevgilisine
mavi
masmavi gülüyor...
akşamdı
gelmesen
büyü bozulacaktı
eski bir plakta yine
hicran yine hicran çalacaktı
gelmesen
mavi
kan içinde kalacaktı
bilmezsin
uzak dağ başlarında karanlık geceleri
üç haneli köylerde
ağır ağır tükenmeyi hiçlikten
ne gece kuşları -ne rüzgârın uğultusu
hiç bir şey tutamaz insanının yerini
kendinle buluşup boğuşman boş
silemezsin unutuluş sisini
bilemezsin korkunçtur
yaşarken ölmek duygusu
gecen ölümlerden ıssız
yüreğin delik deşik
ışığın loş
yararsız
bütün saatleri kırsan
çıldırsan
hırsından bin parçaya ayrılsan
en güzel an da düşer
ömrümüzün dalından
kimseler tutamaz çetelesini
oysa uzak bir sonradan
oturup geriye baktığın zaman
belki parmak uçlarında tozu bile kalmayan
gizi gülümseyişin taç yaprağında saklanan
belirli anlar vardır
insanı tanımlayan...
geceydi
nazlı bir kızdı mayıs
yıldızlar yağmıştı karşı sahile
geldin
elin yüzün ben geldin
sanki gerçek değildin
ama gerçekten geldin
gözlerin tüm bakışların bahçesi
hey palyaçom
gecemi çıldırtan ay
masalımın prensesi
hoş geldin
ellerini ellerime gül diye bırak
halin halimle tamam
bir şiir okuyayım yüreğime bakarak
ölümsüz olsun şu an
ki ben bu müthiş anı
bir daha yakalayamam.
deniz rıhtıma çıkmıştı coşkudan
deliydi saçlarında fırtına esen rüzgâr
öpücük tufanıydı boşanan sağnak
aylardan nisandı- günlerden pazar
yalı kahvesinde
yüreğin bir tuhaf ıslak
unufak etmeğe yeterdi kenti
yaralı bir hayvan gibi gözlerindeki esrar
buralarda bahar ansızın gider
akşamları sokaklarda çiçek açar insanlar
açılsam maviliğe
gönlümü en ıssız koylara demirlesem
kaçış yok
dalgalar hep senin sesin
adı bilinmedik sokaklardan geçsem
bilirim
bütün kavşaklarda beklersin...
nasıl da isterdin
o çocuk ellerinin
öylece kalmasını avuçlarımda
ve gözbebeklerinde yitip yitip gitmeyi
çıkarmağa gücü mü yetmedi aşkımızın.
sen gelmeden önce giyindiğim geceyi
hani demiştin ya- insan aşkını
sonunu düşünmeden kuralsız yaşamalı
hesapsız-kitapsız-utançsız-arsız
şimdi bilmiyorum ben mi korkağım
yoksa bu nasırlı yürek mi tutarsız
demiştin ya yıkmadan kuralları
deli sağnaklar gibi yar sarılamaz mı
çiğneyip geçmeden birinin gözyaşını
gerçek sevgilere varılamaz mı
anımsa
akşamın leylağında
öpüşmek rengiydi bahar
ne zaman o geceyi yaşasam
avuçlarım ellerinin sıcaklığını duyar
işte o demiştim
akşamları batıdan doğan
en parlağı yıldızların
karanlık gecelerde yol göstereni
serüvencilerin ve hırsızların
şairlerin yüreklerine dökülen esin
işte o demiştim Venüs yıldızı
aşkın tanrıçası
sensin
anımsa
nazlı bir kızdı mayıs
hava su berrak
billurunda yalnızlığım nemlenir
yıldızları indirdim Karşıyaka’ya
ötesinde lacivert dokuyan dağlar
soldu gün ömrümüzün dalında
imge yakamozlayan şu denize ne denir
gümüşselviler uzuyor tüm kıyılarda
karşıda bir yerlerde sanki Attila İlhan
maviden maviden mısra demlenir
güneşin battığı yerde öpüştü renkler
geride yumşacık bir yeşil dinlenir
rüzgâr okşar dallarını palmiyelerin
otobüsler ışıklar içinde
insan yüzleri dingin
neon lambaları rengarenk
zaman ellerde yüzlerde
mavi mavi dökülüyor
bir kız kelebekler gibi
telefon ediyor sevgilisine
mavi
masmavi gülüyor...
akşamdı
gelmesen
büyü bozulacaktı
eski bir plakta yine
hicran yine hicran çalacaktı
gelmesen
mavi
kan içinde kalacaktı
bilmezsin
uzak dağ başlarında karanlık geceleri
üç haneli köylerde
ağır ağır tükenmeyi hiçlikten
ne gece kuşları -ne rüzgârın uğultusu
hiç bir şey tutamaz insanının yerini
kendinle buluşup boğuşman boş
silemezsin unutuluş sisini
bilemezsin korkunçtur
yaşarken ölmek duygusu
gecen ölümlerden ıssız
yüreğin delik deşik
ışığın loş
yararsız
bütün saatleri kırsan
çıldırsan
hırsından bin parçaya ayrılsan
en güzel an da düşer
ömrümüzün dalından
kimseler tutamaz çetelesini
oysa uzak bir sonradan
oturup geriye baktığın zaman
belki parmak uçlarında tozu bile kalmayan
gizi gülümseyişin taç yaprağında saklanan
belirli anlar vardır
insanı tanımlayan...
geceydi
nazlı bir kızdı mayıs
yıldızlar yağmıştı karşı sahile
geldin
elin yüzün ben geldin
sanki gerçek değildin
ama gerçekten geldin
gözlerin tüm bakışların bahçesi
hey palyaçom
gecemi çıldırtan ay
masalımın prensesi
hoş geldin
ellerini ellerime gül diye bırak
halin halimle tamam
bir şiir okuyayım yüreğime bakarak
ölümsüz olsun şu an
ki ben bu müthiş anı
bir daha yakalayamam.