Canım İstanbul - Yazdırılabilir Sürüm +- Forum Hafızoğlu (https://www.hafizoglu.net/frm) +-- Forum: Hayatın İçinden (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=93) +--- Forum: Edebiyat (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=16) +---- Forum: Mısralara Yansıyanlar (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=15) +---- Konu: Canım İstanbul (/showthread.php?tid=3196) Sayfalar:
1
2
|
Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 Canım İstanbul Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan, aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım.. İstanbul, İstanbul... Tarihin gözleri var surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?... Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet.. O manayı bul da bul İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul... Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca’da yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun; resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir “Katibim”i... Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul... Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu. Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi yar olmaz İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... Gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul... Necip Fazıl RE: Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 Süleymaniye`de Bayram Sabahı Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan, Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan. Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir, Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir. Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!.. Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu... Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir; O seferlerle açılmış nice yerlerdendir. Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık; Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya. Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor, Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor. * Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı. En güzel mâbedi olsun diye en son dînin Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin. Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi, Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi; Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle, Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle. Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne, Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne, Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları.. Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı. * Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum; Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum; Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi; Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi, Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim. Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını Görüyor varlığının bir yere toplandığını; Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses; Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi, Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi! Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr`i Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü`min neferin! Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin? Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu, Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli, Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli; Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz; Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o, Görünür halka bu günlerde teselli gibi o, Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde, Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde. * Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri, Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri. Gökte top sesleri var, belli, derinden derine; Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine. Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı? Üsküdar`dan mı? Hisar`dan mı? Kavaklar`dan mı? Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzağa, Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa; Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd`den, Van`dan, Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan. Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher! Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer, Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını, Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını. * Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor? Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor: Kosova`dan, Niğbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan.. Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an; Belgrad`dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı? Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı? * Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor? Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!.. Adalar`dan mı? Tunus`dan m, Cezayir`den mi? Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor; O mübârek gemiler hangi seherden geliyor? * Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine. Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı. * Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı. RE: Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 İstanbul’u Dinliyorum İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda Sucuların hiç durmayan çıngırakları; İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor derken Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık; Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı, Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular, Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı Başında eski alemlerin sarhoşluğu, Loş kayıkhaneleriyle bir yalı Dinmiş lodosların uğultusu içinde. İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan. Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Bir şey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde. Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum; Dudakların ıslak mı değil mi, bilmiyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul’u dinliyorum. Orhan Veli RE: Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 İstanbul Türküsü İstanbul’da, Boğaziçi’nde, Bir garip Orhan Veli’yim; Veli’nin oğluyum, Tarifsiz kederler içinde. Urumelihisarı’na oturmuşum Oturmuş da bir türkü tutturmuşum: “İstanbul’un mermer taşları; Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları; Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları; Edalı’m, Senin yüzünden bu halım.” “İstanbul’un orta yeri sinema; Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur, sevişirmiş, bana ne? Sevdalı’m, Boynuna vebalim!” İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim. Bir fakir Orhan Veli; Veli’nin oğlu, Tarifsiz kederler içindeyim. Orhan Veli RE: Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 Bayram Gelin de bayramı Fatih’te seyredin, zira Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa, Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan, Asırlar ölçüsü boy boy asalı nesle kadar, Büyük küçük bütün efrad-ı belde, hepsi de var! Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar, İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar, Biraz gidin; Kocaman bir çadır... önünde bütün, Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var? “Caponya’dan gelen insan suratlı bir canavar!” Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin. Diyor: “Kuzum, girecek varsa durmasın girsin.” Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan, “Alın gözüm buna derler...” sedası her yandan. Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele: Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele, Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi İnince binmede artık onun da hemşerisi: “Hak okka çünki bu kantar... Frenk icadı gıram Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam.” “Muhallebim ne de kaymak! “Şifalıdır macun!” “Simit mi istedin ağa!” “Yokmuş onluğun, dursun.” O başta: Kuskunu kopmuş eğerli düldüller Bu başta: Paldımı düşmüş semerli bülbüller Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar, Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar; Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer... Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler, Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran. Davullu zurnalı “dans” eyliyen, coşup bağıran, Bu kainat-ı sürurun içinde gezdikçe, Çocukların tarafındaydı en çok eğlence, Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle, Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle Gelirdi safha-i mevvac-ı ıyde başka hayat.. Bütün sürur u şetaretti gördüğüm harekat, Onar parayla biraz sallandırdılar... derken, Dururdu “Yandı!” sadasiyle türküler birden, - Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de, - Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de. “Deniz dalgasız olmaz Gönül sevdasız olmaz Yari güzel olanın Başı belasız olmaz! Haydindi mini mini maşallah Kavuşuruz inşallah....” Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı, Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı, Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor. Gelen geçen “Bu niçin ağlıyor?” deyip soruyor. - Yetim ayol... Bana evlat belasıdır bu acı Çocuk değil mi, ‘salıncak’ diyor... - Salıncakçı! Kuzum, biraz da bu binsin... Ne var sevabına say... Yetim sevindirenin ömrü çok olur... - Hay hay! Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine Katıldı ağlamıyan kızların şetaretine. Mehmet Âkif RE: Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 İstanbul Seni görüyorum yine İstanbul Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan Minare minare, ev ev, Yol, meydan. Geliyor Boğaziçi’nden doğru Bir iskeleden kalkan vapurun sesi, Mavi sular üstünde yine Bembeyaz Kızkulesi. Bir yanda, serin sabahlarla beraber, Doğduğum kıyılar: Beşiktaşım. Baktıkça hep, semt semt, yer yer, Beş yaşım, onbeş yaşım, ah yirmi yaşım! Durmuş bir tepende okuduğum mektep, Askerlik ettiğim kışladır ötesi. Bir gün bir kızını benim eden Evlendirme dairesi. Benim de sayılmaz mı oralar? Elimi tutar gibi iki yanımdan, Babamın yattığı Küçüksu, Anamın toprağı Eyüpsultan. Önümde, açık kollarıyla boğaz, Çengelköy’den aktarma Rumelihisarı. İstanbul, İstanbul’um benim, Kadıköy’ü, Üsküdar’ı... Gün olur, Köprü ortasında durur Anarım, Adalar’da çamların uykusunu. Gün olur, Beyoğlu’nu özler içim, Koklamak isterim Tünel’in kokusunu. Bulut geçer üstünden, Gemi gelir yanaşır Bir eski türküdür, kulağıma fısıldar, “İçi dolu çamaşır.” Göğünde tanıdım ayın ondördünü. Kırlarında bilirim baharı, Herşey içimde, herşey, İstanbul yadigarı. Bir daha görüyorum seni dünya gözüyle, Göğün hep üstümde, havan ciğerlerimdedir. Ey doğup yaşadığım yerde her taşını Öpüp başıma koymak istediğim şehir! ZİYA OSMAN SABA RE: Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 Hayal Şehir Git bu mevsimde, gurub vakti, Cihangir’den bak! Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak! Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan; Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan; O ilah isteyip eğlence hayalhanesine, Çevirir camları birden peri kaşanesine. Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka Benzer üç bin sene evvelki mutantan şarka. Mest olup içtiği altın şarabın zevkinden Elde bir kırmızı kaseyle ufuktan çekilen Nice yüz bin senedir şarkın ışık mimarı Böyle ma’mur eder ettikçe hayal Üsküdar’ı. O ilahın bütün ilhamı fakat anidir; Bu ateşten yaratılmış yapılar fanidir; Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı. Az sürer gerçi fakir Üsküdar’ın saltanatı; Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına; Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına, Ezeli mağfiretin böyle bir ikliminde Altının göz boyamaz kalpı kadar halisi de. Halkının hilkati her semtini bir cennet eden Karşı sahilde karanlıkta kalan her tepeden, Gece bir çok fıkara evlerinin lambaları En sahih aynadan aksettiriyor Üsküdar’ı. Yahya Kemal RE: Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 Bir Başka Tepeden Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Nice revnaklı şehirler görünür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan. Yahya Kemal RE: Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar Üsküdar, bir ulu rüyayı görenler şehri! Seni gıbta ile hatırlar vatanın her şehri. Hepsi der: “Hangi şehir görmüş onun gördüğünü? Bizim İstanbul’u fethettiğimiz mutlu günü!” Elli üç gün en mehabetli temaşa idi o! Sanki halkın uyanık gördüğü rüya idi o! Şimdi beş yüz sene geçmiş o büyük hatıradan; Eli üç günde o hengame görülmüş buradan; Canlanır levhası hala beşer ettikçe hayal; O zaman ortada, her saniye gerçek bir hal. Gürlemiş Topkapı’dan bir yeni şiddetle daha Şanlı namiyle ‘Büyük Top’ denilen ejderha. Sarfedilmiş nice kol kuvveti gündüz ve gece, Karadan sevkedilen yüz gemi geçmiş Haliç’e; Son günün cengi olurken ne şafakmış o şafak, Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden bakarak, Görmüş İstanbul’a yüz bin meleğin uçtuğunu; Saklamış durmuş asırlarca hayalinde bunu. Yahya Kemal RE: Canım İstanbul - S_MecnuN - 03-11-2006 Bahar Sarhoşluğu İlk sevgilinin gülüşüne benzer Bir Nisan havası değil mi esen? Zincirlere, kelepçelere inat, Kanatlarımı açmak zamanıdır; Allah'a ısmarladık kaldırımlar. Giyenler düşünsün dar elbiseyi, Ölçülü sözü, hesaplı adımı Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan; Saltanat sürer gibi uçuyorum, Erik ağacı gelin olduğu gün. Hayranım bu şehrin bacalarına İrili ufaklı hep bir ağızdan. Nasıl derinden bu gökyüzüne doğru Bir türkü söylüyorlar öyle sessiz! Dumanın daim olsun güzel baca! Yuvası saçakta kalan kırlangıç, Yavrusu dallara emanet serçe, Derken camiler üstünde güvercin Minareler katından geçiyorum Gökyüzü mahallesi İstanbul’un Süt beyaz bir martıyım açıklarda Gemilere ben yol gösteriyorum, Buğday ve ilaç yüklü gemilere Bir kanat vuruşta bulutlardayım; Bir süzülüşte vatanım dalgalar! Cahit Sıtkı Tarancı |