Günümüz Tellakları - Yazdırılabilir Sürüm +- Forum Hafızoğlu (https://www.hafizoglu.net/frm) +-- Forum: HerteldeN (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=19) +--- Forum: HaberleR (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=43) +---- Forum: Yurtiçi haberleri (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=44) +---- Konu: Günümüz Tellakları (/showthread.php?tid=12137) |
Günümüz Tellakları - Matemkar - 31-08-2014 GÜNÜMÜZ TELLAKLARI - Süleyman DAĞISTANLI “Kırk sütunlu, kırk pencereli hamamların bulunduğu eski zamanlarda tellaklar genellikle bütün insanların danıştığı kimseler konumundaydılar. Çünkü müşteri, tellağın elinde bulunduğu durumda bütünüyle ona teslim oluyordu. Hamam süresi de genellikle uzundu. Dolayısıyla gönül dertleri, müşterinin dertleri ve müşterinin sırları, tellağın keselemeyle uğraştığı sırada açılıyordu. Bir gün müşterinin biri, tellağın elinin altında bulunduğu bir sırada, ona içini döküyordu ve “Bir süredir belim ağrıyor; geceleri uyuyamıyorum. Ne kadar ilaç kullandıysam da bir sonuç vermedi.” Diyordu. Tellak aslında bunun ilacı çok basit. Siz, bir sığırdili tohumu alın ve akşam ıslayın ve Sabaha kadar suya doyması için bırakın. Sabahleyin aç karnına kullanın. Müşteri de teşekkür etti. Bir süre sonra yine aynı müşteri “Yaşlılık belirtisi mi bilmiyorum. Gözüm Kur’an yazısını seçemiyor.” Diye yakınır. Tellak, hemen onun sözünü keser: “Denenmiş bir ilaç; önce aç karnına kullanırsınız. Üç gece bunu yinelerseniz iyileşir.” Yine bir süre daha geçer, müşteri birkaç hastalığını daha anlatır. Tellak yine aynı sığırdilini önerir. Sonunda müşteri, konuyu değiştirmek için “Yaşayışlar çok değişti. Aynı maaşla, aynı gelirle, birkaç yıl önce müreffeh bir yaşantım vardı. Şimdi maaşıma bir takım gelirler daha eklendi. Yine de iki yakam bir araya gelmiyor. Öyle ki alacaklıların gözüne görünmemek için evden dışarı çıkamıyorum.” der. Tellak söze girer; “Bir sığırdili tohumu ıslayın ve…” Müşteri itiraz eder; “Yahu, bu ne biçim ilaçtır ki hem bel derdine, hem göz derdine hem de cep derdine iyi geliyor.” Tellak son olarak açıklar; “Otuz yıldır her gece bir sığırdili tohumu ıslıyorum. Sabah aç karnına içiyorum. Şimdiye kadar ondan hiçbir kötülük görmedim.”… Alimler, Peygamberlerin varisi olan, insanlara Allah’a hakkıyla kul olabilmenin yollarını gösteren ve toplumu fitne, fesat ve günah kirinden temizleyen kişilerdir. Oysa günümüz süfyani sisteminin alim ve din bilgini görünümlü Bel’amları, halkın değil, süfyani ve küfür sistemlerinin temizlenmesine yarayan uşaklardan ibarettir. Rejimin her türlü pisliğini temizlemekle görevli bu uşaklar, halkın sorunları karşısında ise sağırdili bir islamın yani Amerikancı İslamın en hararetli savunucuları olabilmektedirler. Sorunlar karşısında rejime dokundurmadan tarihteki süfyanilere ve zalimlere lanet okuyan bu aşağılık ruhlu tellaklar, her şeyin çözümü olarak ise Amerikancı (Sağırdili) İslamı göstermektedirler. Emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri olan süfyanilerin halkı sömürmesine, yoksulluğa mahkum etmesine, Öz Muhammedi İslamın emrettiği izzet ile yaşama, mücadele ve cihad bilinci yerine sabır, suskunluk ve zilleti çözüm yolu olarak sunan bu tellaklar her seferinde halka hayatı ve izzeti değil, ölümü ve zilleti aşılamaya çalışmaktadırlar. Yıllardır süfyani sistemlere ayak uyduran bu bukalemun karakterli tellaklar yalakalıklarının karşılığını her daim almakta ve halkada bir nevi “Otuz yıldır böyle bir islamı yaşadım, yaşatmaya çalıştım ve bundan bir zarar görmedim.” demektedirler. Evet süfyanilerden bir zarar görmeyen hatta dünyalarını mamur(!) eden rejimin tellakları nasıl bir hüsrana uğrayacaklarını çok yakında bileceklerdir… Peki, zilletin değil izzetin, güç ve otoritenin değil hakikatin, halkı idare etmenin değil yetiştirmenin, cihadın, şehadetin ve fedakarlığın menbaı, sembolü olan İslam, nasıl oldu da Amerikancı İslam’a (Sağırdili İslamı) dönüştü. Kafire karşı boyun eğmeyi ve itaati, izzete karşılık zilleti tercih eder hale nasıl geldi. Müslümanların hayatlarında yer edinemeyen ve dertlerine deva olmayan bir İslama nasıl dönüştürüldü? Allah katında yegane din olan (Al-i İmran 19), Allah-u Tealanın kulları için seçtiği (Bakara 132), kendisinden başka aranan hiçbir dinin Allah katında kabul görmeyeceği (Al-i İmran 85) din olan İslam’ın yegane kurtuluş yolu olduğunu bile bizler bu soruların cevabını, Adem (Aleyna Ve Aleykum Selam.)’dan günümüze, hakkın geçirmiş olduğu merhaleler ve imtihana tabi tutulduğu musibetlere bakarak anlayabiliriz. Evet demek ki şimdiyi değerlendirebilmenin temel şartı geçmişi bilmektir. Çünkü insanı düşünen bir şahsiyete benzetirsek Kur’an onun beynini İslam ve İnsanlık tarihi de onun hayat serüvenini gösterir. Kısacası değişim ancak tarih vasıtasıyla bilinebilir. Burada unutulmaması gereken bir diğer nokta ise sadece bilmenin değil aynı zamanda bilinç, basiret ve şuurun da işin içine katılması gerekliliğidir. Çünkü tarihte birini ceset, diğerini şehit, birini bel’am diğerini alim yapan, birini yezide kul, zillete mahkum eden bir diğerini İmam Hüseyin(Aleyna Ve Aleykum Selam.)’e müştak edip izzet bağışlayan bilgi değil şuurdur. Bugün süfyanilerin halklar üzerinde uyguladığı temel silahlardan biri de bu bilgi-şuur ayrılığıdır. Herkesin İbrahim (Aleyna Ve Aleykum Selam.)’ı, Musa (Aleyna Ve Aleykum Selam.)’ı, İmam Hüseyin’i bildiği, hakkında kitaplar yazdığı, sohbetler verdiği ancak basiretle ve şuurla günümüz Nemrutlarından, Firavunlarından ve Yezidlerinden rahatsız olmaması gibi. Rehber Seyyid Ali Hamaney, Aşura İbretleri adlı bir konuşmasında; “… Kur’an da bir şey var ki bu bizi düşünmeye itiyor. Kur’an bize, geçmiş tarihten ders alın diyor. Tarihten ibret alma isteği ve endişesi içerisinde olmalıyız. Çünkü bu endişe, geleceğe yönelik duyduğumuz endişedir…” diyor. Evet Kur’an bize defaatle yeryüzünü gezmemizi, önceki kavimlerin nasıl ve neden helak edildiklerini, hangi yanlışları yaptıklarını ve bunlara karşılık nasıl cezalandırıldıklarını anlamamızı, dersler çıkarmamamızı ve dahası anlatarak genel bir bilinç oluşturmamızı istemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise süfyanilerin halklar üzerinde, tarihin algılanış biçimi üzerinde oynadığı oyundur. “İlim, gerçeklere dayanarak sonuç çıkarmaya çalışan bilgidir.” Gök ayrıdır, gök bilimi ayrıdır, aynı şekilde yer ve yer bilimi de ayrı şeylerdir. Süfyaniler algı yanıltması ile tarih ve tarih ilmi aynı şeylermiş gibi halklara yansıtmıştır. Oysa tarih yaşanan olaylar ve gerçekliklerden ibaret iken tarih ilmi var olan gerçekliklerden çıkarımlar yapmak dersler almak demektir. Yani “tarih”, yaşananları keşfeden bir kaşif iken “tarih ilmi” yaşananlardan ders çıkaran bir mucit gibidir. Bizim burada tarih dediğimizde anlaşılması gereken şeyin bu olduğunun bilinmesini gerekir. Çünkü “Tarih, geçici insanda, ebedi insanın anlatıldığı muazzam bir erken uyarı sistemidir. Evet, sorulan sorular hep aynı olduğunda cevaplarda büyük bir tazelik beklenemeyeceği gibi, tarihin sadece bir anektod olarak anlatıldığı ve sınırlarının çizilerek geçmişe hapsedildiği toplumlarda yeni çıkarımların ve taze fikirlerin beklenmemesi gerekir. Televizyonlarda, radyolarda, kitap ve dergilerde İslam tarihini, peygamber ve sahabe hayatlarını süfyanilerden aldıkları bahşişlerin sevinciyle döktüklari göz yaşları içerisinde anlatan ve anlattıkça ağlatan(!) günümüz süfyanilerinin tellaklarının nasıl bir misyon üstlendikleri anlaşılmıştır umarım. İbrahim (Aleyna Ve Aleykum Selam.)’ın atıldığı ateşi anlatırken göz yaşı döken(!) bu uşaklar acaba günümüz gençliğinin haya, iffet ve imanını yakan süfyanilerin küfür ve nifak ateşine odun taşımakta bir beis görmüyorlar mı dersiniz? Boğazlanarak şehid edilen Yahya(Aleyna Ve Aleykum Selam.)’a, testere ile ikiye biçilen Zekeriya (Aleyna Ve Aleykum Selam.)’a ağlayan bu şahsiyet(siz)ler Suriyede kul köle oldukları süfyanilerin desteği ile boğazlanan yüz binlerce mazlum Suriye halkına kalplerinde bir nebze olsun acıma hissi duymuyorlar mı acaba? Hind’in Hz. Hamza’ın ciğerini nasıl çiğnediğini anlatırken hıçkırıklara boğulan bu bel’amlar, aleyhinde en ufak bir eleştiride dahi bulunmadıkları ve beslendikleri süfyaniler tarafından beslenen Hind’in günümüzde ki evlatları olan caniler tarafından kalbi yerinden çıkartılarak çiğnenen Suriye askerine üzülüyor mu dersiniz? Son olarak tarihin ne demek olduğunu haykıralım tüm zamanlara; Tarih, elinde balta ile zamanının tüm zalimlerine onların diliyle cevap veren İbrahim (Aleyna Ve Aleykum Selam.) olmaktır. Tarih, elinde asa ile zamanının Firavun, Karun ve Bel’amlarını tarihin çöplüğüne gönderen Musa (Aleyna Ve Aleykum Selam.) olmaktır. Tarih, zalim hükümdara hakkı haykırıp bu uğurda boğazlanmayı göze alan Yahya (Aleyna Ve Aleykum Selam.) olmaktır. Tarih, oğlunun dahi kendisine inanmadığı ve bu yolda hiç yılmadan ve kınayıcıların kınamasından korkmadan 950 yıl Rabbinin buyruğunu yerine getirmekte tereddüt yaşamayan Nuh (Aleyna Ve Aleykum Selam.) olmaktır. Tarih Peygamber (s.a.v.) misali tüm haksızlıklara, zorbalıklara, zalimlere LA diyebilmek ve mü’min gönüllere şifa olabilmektir. Tarih hak ve hakikat uğrunda Allah’ın dinini ayakta tutabilmek için tüm ailesi ile birlikte Kerbela sahrasına çıkan Hüseyin (Aleyna Ve Aleykum Selam.) olmaktır. Tarih, Kerbela’dan çıkıp zalimlerin saraylarını inletircesine hakkı haykıran Zeynep (Aleyna Ve Aleykum Selam.) olmaktır. Ve tarih, şehinşahları yerle bir eden, günümüz nemrutlarının ve firavunlarının kendisiyle hayat bulduğu Amerika ve avanelerine hiçbir halt edemeyeceklerini haykırabilecek basiret, cesaret, teslimiyet ve imana sahip olan İmam Humeyni olabilmektir… İlahi, bizlere atamız İbrahim (Aleyna Ve Aleykum Selam.) gibi olabilmeyi nasip eyle… İbrahim ki; Yüreğinde dert, gönlünde aşk, yüzünde nur ve elinde balta… Alıntıdır. Kaynak: http://www.halkhaber.org/2014/05/07/gunumuz-tellaklari-suleyman-dagistanli/ |