Forum Hafızoğlu
“Bahis” Çılgınlığı ve “iddaa” salgını - Yazdırılabilir Sürüm

+- Forum Hafızoğlu (https://www.hafizoglu.net/frm)
+-- Forum: Dini Konular (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=129)
+--- Forum: Genel İslami Konular (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=130)
+--- Konu: “Bahis” Çılgınlığı ve “iddaa” salgını (/showthread.php?tid=9971)



“Bahis” Çılgınlığı ve “iddaa” salgını - Sema - 09-02-2008



“BAHİS” ÇILGINLIĞI VE “İDDAA” SALGINI

“SİGARA içmeye başlama sınırı 8-10 yaşlara kadar indi” diye endişe duyarken, şimdi bir de, kumar alışkanlığı çıktı ortaya...

“Bahis”ti, “iddaa”ydı derken, değişik şekillerde oynanan şans oyunları, artık, kolay yoldan para kazanma merakı peşinde koşturan yetişkinlerle yetinmeyip, çocukları da iyice içine çeker odu.
Birbirinden değişik ve farklı isimler altında ortaya çıkan bu yeni tuzaklar, sokakta kontrolsüz bir biçimde dolaşan genç beyinleri etkisi altına alıyor. Muhatap kesim ise, genellikle 10-15 yaş arası hayatı yeni yeni fark eden çocuklar...
Yoğun reklam kampanyaları ve neredeyse her köşe başında kendilerine yer edinen iddaa ve bahis oynatıcı dükkânlar, kendine müşteri, daha doğrusu kurban bulmakta hiç de zorlanmıyor.
Okul çıkışı, üzerlerindeki üniformalar ve sırtlarındaki çantalarla bu tür yerlerin önlerinde uzun kuyruklar oluşturan çocukları görmek, insaf ve vicdan sahiplerini derinden yaralayıp üzmektedir.
Önceleri bir maç tahmini gibi sıradan bir oyun, bir çeşit eğlence olarak merakla başlanan yeni bir “kumar” türü, zaman içinde önü alınmaz bir tiryakilik oluşturmaya doğru gidiyor.
Geçtiğimiz ay gazete manşetlerine kadar çıkan “bahis” olayı, aileleri, psikiyatri uzmanlarını, psikologları ve eğitimcileri ciddi endişelere sevk etti. Kara kara düşündürmeye başlattı.

BAHİS KUMAR DEĞİL Mİ?

Adına, ister milli piyango, ister spor toto-loto, isterse, bahis, iddaa gibi türlü isimler takılmış olsun bütün oyunlar birer kumar şeklidir.”
Prensip olarak ve İslâm hukuku açısından bir şeyin kumar olabilmesi, bahse giren iki veya daha fazla kişinin zarar veya kâr etme ihtimalinin bulunmasına bağlıdır. Meselâ, “Sen kazanırsan ben sana vereceğim, ben kazanırsam sen bana vereceksin” şeklinde bahse girmek, bir kumar tanımıdır.
Kur’ân’da “kumar”, ”meysir” olarak geçer. Bu kelime de “yüsr” kökünden geliyor ki, “kolay” anlamındadır. Bu açıdan şans oyunları ve kumar çeşitleri, kolayından para kazanma, kısa zamanda “köşeyi dönme” gibi bir gayeye hizmet etmektedir.
Kur’ân-ı Kerim, Mâide Suresinin 91. âyetinde, içkiyi ve kumarı bir “şeytan pisliği” olarak tanımlar ve iman sahiplerinin böyle bir musibete düşmemeleri için tavsiyelerde bulunur, kurtuluşun bunlardan uzak durmaya bağlı olduğunu bildirir.
Surenin 92. âyetinde ise, bu iki musibetin içinde, bireyi ve toplumu ahlakî bir çöküntüye doğru götürdüğünden söz edilerek şöyle denir:
“Şüphesiz şeytan içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?”

Kur’ân, şans oyunlarını ve kumarı birer toplum hastalığı olarak dikkate verir, milleti birbirine düşüren, içlerine kin ve nefret sokan, öfke ve kızgınlık ateşini körükleyen, her türlü düşmanlık tohumlarının yeşermesine sebep olan bir “şeytan oyunu” olarak anlatır.
Her iki âyetin sonunda da sıkı sıkıya tembihte bulunarak, “Ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz”, “Artık bunlardan vazgeçtiniz, değil mi?” ifadeleriyle çok ciddi uyarılar yapılır.
Bu oyunların bir kısmının başında “milli” kelimesinin bulunması, bazılarının bir kamu kurumu ve kuruluşu olması, devletin de bu oyunlardan ciddi anlamda vergi tahsil etmesi, neredeyse insanları olayın, “mahzurlu” tarafını gözardı etmeye kadar götürüyor. Bazı zamanlar muhafazakâr kıyafetli insanların, büfelerin önünde ellerinde bir toto-loto ve bahis kâğıtları olduğu halde sırada beklemeleri böyle bir kanaat uyandırıyor.
Oysa inanan insanı ve inancını yaşamaya çalışan insanı bağlayıcı kurallar vardır. Bu kurallar onun imanından kaynaklanıyor. İmanını zedeleyecek, vebale götürecek, haram ve günah gibi vicdanını sızlatacak yollara iltifat etmemesi gerekiyor. Yoksa işi pişkinliğe vurup da, “Namaz boynumun borcu, hırsızlık evimin harcı” türünden bir yaklaşımla, birtakım kaçamak yollara, geçim darlığı bahanesine veya “herkes yapıyor” gibi gerekçelere sığınarak bu “oyun”lara bir kere bulaşan insanın bir daha kendisini çekip çıkarması mümkün değil.
Ama işin asıl acı ve vahim tarafı, henüz çok küçük yaştaki çocukların bu “oyun”a gelmeleridir. Muhakeme güçleri, kontrol mekanizmaları, idrak ve iradeleri tam olarak gelişmemiş ve oturmamış delikanlıların merak duygularına yenik düşüp, bir kerecik olsun bu çeşit oyunlara bulaşmaları, onları önü alınmaz tehlikelere kadar götürüyor.
Sigara tiryakiliği, bir iki nefes duman çekmekle, uyuşturucu bağımlılığı bir iki denemeyle, içki müptelalığı birkaç yudumla başladığı gibi, kumar alışkanlığı ve şans oyunlarına bulaşma da, “haydi, bir de sen şansını dene!” sözüne iltifat ederek başlıyor.
Zaman içinde gencin ailesinin haberi olsa da, anne baba olayın farkına varsa da, artık geç kalınmış oluyor. Bu konuda okul ve öğretmenlerin de elinden bir şey geldiği yok. Çünkü onlar öğrencinin okul içi davranışlarına ancak müdahale edebiliyor. Ki bu da hiçbir zaman yeterli değil.
NE YAPACAĞIZ?

Öncelikle yapılması gerekenler belli ve açık.
Herşeyden önce bunun bir iman disiplininden ve iman eğitiminden geçtiğini biliyoruz. Küçük yaşlarda çocukların kalbine sağlam bir Allah inancının konmuş olması gerekiyor. Annesi babası, öğretmeni ve yakınları görmese ve göremese de, kendisini gören Birisinin varlığını her an hissetmesi, en önemli caydırıcı bir unsurdur.
İkincisi, işlediği hatanın ve yanlışın ileride kendisine çok pahalıya mal olacağını bilmesi lâzım. Bu çeşit bir alışkanlığın eğitim hayatını alt üst edeceğini, başıboş bir hayata doğru itileceğini, o anda aldığı lezzetlerin yüz misli acı ve pişmanlıklara düşeceğini, oyun sonunda üç-beş kuruş kazansa bile, kayıp ve zararlarının onun bin misli olacağını anlaması lâzım.
Bu açıdan insanı haram ve günahlardan caydıran en kestirme ve en kalıcı çare, gayr-ı meşru bir lezzetin içinde binlerce elemin olduğunu bilmesidir. “Zehirli bal” örneğinde olduğu gibi tadıldığı zaman ilk anda ağzına bir parça lezzet gelse de, kısa bir süre sonra midesinin kıvranacağını, acılar içinde dönüp duracağını anlamasıdır. Gerçekten de başta milli piyango olmak üzere, altılı ganyan ve bahis gibi benzeri yollara düşen insanların gün geçtikçe hem iş ve aile hayatı alt üst olmakta, hem psikolojik yapısı bozulmakta, hem de eline geçen paranın hayrını görmemektedir. Böylece dinî hayatını yıktığı gibi, dünya hayatının da tadını kaçırmaktadır. Sözün kısası, kumarbaz hiçbir zaman kazanmaz, kazanan her zaman kumar olur.
Mehmet Paksu