Mübarek bir geceydi,
İlham kaynağı, hayır menbağı,
Efendimizin s.a.v.
Zihni ve ruhu karşısında,
Zaman, mekan, ezel ve ebed perdesi,
Kalkmıştı.
Hayalin ve ruhun ölçülemiyen hızıyla,
Huzuru ilâhiye çıkan,
Sevgi güneşimiz Peygamberimiz.
Şanı yüce ve büyük,
Rabbimizin,
Kelamına, sohbetine, muhatap olmuştu.
Baştan sona hak olan, bu yolculuğun,
Azamet ve esrarına, inananlara,
Sütten daha beyaz olan,
İçenleri ebediyen susatmayan,
Mercan, inci kayaları üzerinde akan
Abû Kevser suyu,
Gafur ve Rahim Rabbimin
İkramı olsun.
Arşı âlânın altında,
İlâhi nurlarla aydınlanmış,
Hiç bilinmiyen renklerle örtülmüş,
O’nun izzet ve rahmetiyle parlayan,
Semaları ve cennetleri kuşatan,
Ulu varlık ağaçı, Sidretül Münteha,
Akılları durduran sınır.
Onun yanında Cennetül Me’va.
Bu esrar,
Var olan Allahın sırrıdır elbette.
O’nun izzetinin sınırına yaklaşılamaz.
Ey!
Kûdsiyet aleminin şahidi.
Ey!
Allahtan nur alan peygamberim.
Ey sevgi dalı!
Ey şevkat balı!
Durmayan bir haşmetle,
Direksiz desteksiz,
Gökler ötesine yükseldin.
Ebedi nimetlerle dolu cennetleri,
Bizlere müjdeledin.
Sözlerin, gözlerin ne güzel senin.
Gönüllerde şefkat, merhametsin.
Yüksek ruhun, kalbin temiz senin.
Ümit bahşeden tebessümle
Ne merhametli rehbersin.
Canım Peygamberim.
Bizi bitmeyen alemlere çağırdın.
Göklerin ve yerin genişliğine denk,
Dünyadan milyonlarca büyük mülk.
Kainatı kucaklayan, hayel ötesi büyüklük.
Zaman ötesi hazla, sırla yaratılılmış.
İdrakleri durduran bir ihtişam.
Tâ uzaklardan gelir onun güzel kokusu.
Gönüller onu görünce teslim olur.
Hiç bitmez güzel kokan reyhası.
Ebedi yurdun turabı, Allahın harikası.
Cennetler geçildikçe,
Güzellikleri artar.
Bunların en yücesi,
Nâim bahçeleriyle Firdevs.
Cennetin dört nehri buradan kaynar.
Koyu yeşilliklerin içinden çıkar.
‘’ Takva sahiplerinin yurdu gerçekten ne güzeldir’’.
Gözler neden zevk alırsa,
Gönüllerin hoşlanacağı ne varsa,
Hayel edilebileceğinden de fazlası,
Diledikleri her şey onların.
Allah katında daha fazlası var,
Tadı değişmeyen sütten ırmaklar,
Durmaksızın akan pınarlar,
İnciden kurulmuş çadırlar,
Pırıl pırıl parlayan nurlar,
Lezzet veren şaraptan,
Süzme baldan akan ırmaklar.
Bitip tükenmeside yok.
Cennetlerin derinlikleri,
Çağlayan nehirleri,
Beşer idrakinin üstünde.
İnsanın,
Tahammül edemiyeceği ebedi yaşam.
Rabbimin kerim ayetlerinde:
‘’Her nereye baksan bir nimet ve
Büyük bir mülk görürsün’’.
Evet.
Sonsuz mutluluk, sonsuz bir yaşam.
Büyük lütfa erenlere, Allahtan müjdedir.
‘’Bu Allahın gerçek va’di’dir,
Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır’’.
Cennetler eşsiz nimetlerle donanmış.
Ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş.
Saadet ve yüz parlıklığı içinde,
Yüksek, sağlam saraylarda,
Daimi hayatın yurdu orada.
Üst üste konmuş konaklar,
Birbirinden güzel mi güzel,
Billur saraylar, köşkler,
Ebedî saadet yurdu orada.
Ruhları rahatlatan,
Bozulmuyan sularıyla,
Susatmayan tatda.
İşte bu,
Ne büyük ikram, ne büyük şeref.
Harikalar ve sevgi diyarı,
Adn cennetleri,
Altında ırmaklar akar.
Yemişleri, gölgeleri süreklidir.
Salkım salkım sararmış hurmalar,
Meyvesi,
Kolayca toplanan ağaçtan narlar.
Canlarının çektiğini,
Kolayca yerler.
Hiç bulamadığı tadı,
Lezzeti bulurlar.
Gözlerin lezzet aldığı,
her şey var orada.
Gönülleri ferahlatacak,
Gözleri aydın edecek,
Özenle işlenmiş mücevher saraylar.
Her taht üzerinde,
İncilerle süslenmiş
Kokularla bezenmiş döşekler.
Onlar, tahtlar üzerinde karşıkarşıyadır.
‘’Kocalarına karşı sevimlidirler,
Bir birlerinin akranıdırlar’’.
Onlara:
‘’Misk olan karışımı tesnimden
Mühürlü katıksız bir şarap sunarlar’’
Ellerinde altın tepsilerle,
Etrafında dönüp dolaşıp,
Bu ikramı yapanlar,
Pırıl pırıl güzel civanlar.
‘’Etrafında sedeflerinde saklı,
İnciler gibi tertemiz gılmanlar dolaşır’’.
Gözlerin lezzet aldığı her şey var orada.
Tahtlar,
Üzerinde nurdan minberler.
Orada boş söz işitmezler.
Sürekli Allahı zikrederler.
Eşlerine sevgiyle tutkun:
‘’Kadınlar vardır ki, bunlardan önce
Ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur’’.
Beyaz tenli, sürmeli,
İnciler gibi iri gözlü, hüriler var orada.
Onların güzelliği, gözleri kamaştırır.
‘’ Sanki o kadınlar birer yakut ve mercandır’’.
Gülümsemeleri cenneti aydılatır.
Güzel mi güzel, siyah gözlü,
Güzel huylu, zevceler var orada.
Sonsuz mutluluk yurdunda,
Güzellikler, saklı nimetler, tükenmez.
İpekten ve işlenmiş atlastan elbiseler,
İnce kalın rengarenk giysiler,
Birinin rengi diğerinde yok.
Cennetin konukları,
Altın bileziklerle, incilerle bezenecekler.
Tarakları altındadır.
Gümüşten altından, tabaklar kadehler,
Var orada.
Sevgi ve rahmetle donanmış,
Müminler yurdunda,
Tükenmez güzellikler,
Eskimez elbiseler, var orada.
Allahtan sakınanlar,
Bölük bölük Cennete sevkedilirler.
Melekler:
Selam size tertemiz geldiniz.
‘’Artık ebedi kalmak üzere girin buraya derler’’.
İşte budur,
Büyük mutluluk ve kurtuluş.
‘’ Cennete en son giren kimse,
Bazen yürür, bazen ağlar.
Ateşte,
Arada sırada onu yalar.
Cehennemi tamamen geçince,
Ona döner bir nazar eder’’:
‘’Bizleri ateşten koruyan,
Rabbime hamd olsun’’.
‘’Gerçekten O,
İyiliği bol, esirgemesi çok olanın
Ta kendisidir’’
Rabbimizin elçileri Hak ile geldiler.
Dünya yurdunun sonu ne güzel.
Dayanılmaz nurun parıltıları,
Kalblere oradan yansır.
Engin nurun parıltıları görülünce,
Kalblerin çoşkusu ne yaman olur.
Gönülleri çoştururda çoşturur.
Derken, nurdan perde kalkar.
İlâhi zevk,
Cennet denizini çoşturur.
Bu aydığın tecellisi ve heybeti,
Cennet zevklerini unutturur.
Müminler,
Yüzleri ışıl ışıl parlar,
Rablerine bakıp dururlar,
‘’Onlara yüce Rablerine bakmaktan,
Daha sevimli bir şey verilmemiştir’’.
Müminler,
Rablerini cennette görecek.
Bu ilâhi va’d dir gerçekleşecek.
Sevgili bir gönülle, güler yüzle.
‘’Sabah akşam O’nun cemalini diliyerek’’
Dua edenlerle beraber, umudum hep o güne.
Ey güzel Rabbim!
Bizlere cennet libası giymeyi nasip eyle.
Ey Esirgeyen Rabbim!
Bizleri cemâlini görenlerden eyle,
‘’ İyi sonuç sakınanlarındır’’.
İstanbul / 2004
Ali Kılıç Kakiz
İlham kaynağı, hayır menbağı,
Efendimizin s.a.v.
Zihni ve ruhu karşısında,
Zaman, mekan, ezel ve ebed perdesi,
Kalkmıştı.
Hayalin ve ruhun ölçülemiyen hızıyla,
Huzuru ilâhiye çıkan,
Sevgi güneşimiz Peygamberimiz.
Şanı yüce ve büyük,
Rabbimizin,
Kelamına, sohbetine, muhatap olmuştu.
Baştan sona hak olan, bu yolculuğun,
Azamet ve esrarına, inananlara,
Sütten daha beyaz olan,
İçenleri ebediyen susatmayan,
Mercan, inci kayaları üzerinde akan
Abû Kevser suyu,
Gafur ve Rahim Rabbimin
İkramı olsun.
Arşı âlânın altında,
İlâhi nurlarla aydınlanmış,
Hiç bilinmiyen renklerle örtülmüş,
O’nun izzet ve rahmetiyle parlayan,
Semaları ve cennetleri kuşatan,
Ulu varlık ağaçı, Sidretül Münteha,
Akılları durduran sınır.
Onun yanında Cennetül Me’va.
Bu esrar,
Var olan Allahın sırrıdır elbette.
O’nun izzetinin sınırına yaklaşılamaz.
Ey!
Kûdsiyet aleminin şahidi.
Ey!
Allahtan nur alan peygamberim.
Ey sevgi dalı!
Ey şevkat balı!
Durmayan bir haşmetle,
Direksiz desteksiz,
Gökler ötesine yükseldin.
Ebedi nimetlerle dolu cennetleri,
Bizlere müjdeledin.
Sözlerin, gözlerin ne güzel senin.
Gönüllerde şefkat, merhametsin.
Yüksek ruhun, kalbin temiz senin.
Ümit bahşeden tebessümle
Ne merhametli rehbersin.
Canım Peygamberim.
Bizi bitmeyen alemlere çağırdın.
Göklerin ve yerin genişliğine denk,
Dünyadan milyonlarca büyük mülk.
Kainatı kucaklayan, hayel ötesi büyüklük.
Zaman ötesi hazla, sırla yaratılılmış.
İdrakleri durduran bir ihtişam.
Tâ uzaklardan gelir onun güzel kokusu.
Gönüller onu görünce teslim olur.
Hiç bitmez güzel kokan reyhası.
Ebedi yurdun turabı, Allahın harikası.
Cennetler geçildikçe,
Güzellikleri artar.
Bunların en yücesi,
Nâim bahçeleriyle Firdevs.
Cennetin dört nehri buradan kaynar.
Koyu yeşilliklerin içinden çıkar.
‘’ Takva sahiplerinin yurdu gerçekten ne güzeldir’’.
Gözler neden zevk alırsa,
Gönüllerin hoşlanacağı ne varsa,
Hayel edilebileceğinden de fazlası,
Diledikleri her şey onların.
Allah katında daha fazlası var,
Tadı değişmeyen sütten ırmaklar,
Durmaksızın akan pınarlar,
İnciden kurulmuş çadırlar,
Pırıl pırıl parlayan nurlar,
Lezzet veren şaraptan,
Süzme baldan akan ırmaklar.
Bitip tükenmeside yok.
Cennetlerin derinlikleri,
Çağlayan nehirleri,
Beşer idrakinin üstünde.
İnsanın,
Tahammül edemiyeceği ebedi yaşam.
Rabbimin kerim ayetlerinde:
‘’Her nereye baksan bir nimet ve
Büyük bir mülk görürsün’’.
Evet.
Sonsuz mutluluk, sonsuz bir yaşam.
Büyük lütfa erenlere, Allahtan müjdedir.
‘’Bu Allahın gerçek va’di’dir,
Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır’’.
Cennetler eşsiz nimetlerle donanmış.
Ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş.
Saadet ve yüz parlıklığı içinde,
Yüksek, sağlam saraylarda,
Daimi hayatın yurdu orada.
Üst üste konmuş konaklar,
Birbirinden güzel mi güzel,
Billur saraylar, köşkler,
Ebedî saadet yurdu orada.
Ruhları rahatlatan,
Bozulmuyan sularıyla,
Susatmayan tatda.
İşte bu,
Ne büyük ikram, ne büyük şeref.
Harikalar ve sevgi diyarı,
Adn cennetleri,
Altında ırmaklar akar.
Yemişleri, gölgeleri süreklidir.
Salkım salkım sararmış hurmalar,
Meyvesi,
Kolayca toplanan ağaçtan narlar.
Canlarının çektiğini,
Kolayca yerler.
Hiç bulamadığı tadı,
Lezzeti bulurlar.
Gözlerin lezzet aldığı,
her şey var orada.
Gönülleri ferahlatacak,
Gözleri aydın edecek,
Özenle işlenmiş mücevher saraylar.
Her taht üzerinde,
İncilerle süslenmiş
Kokularla bezenmiş döşekler.
Onlar, tahtlar üzerinde karşıkarşıyadır.
‘’Kocalarına karşı sevimlidirler,
Bir birlerinin akranıdırlar’’.
Onlara:
‘’Misk olan karışımı tesnimden
Mühürlü katıksız bir şarap sunarlar’’
Ellerinde altın tepsilerle,
Etrafında dönüp dolaşıp,
Bu ikramı yapanlar,
Pırıl pırıl güzel civanlar.
‘’Etrafında sedeflerinde saklı,
İnciler gibi tertemiz gılmanlar dolaşır’’.
Gözlerin lezzet aldığı her şey var orada.
Tahtlar,
Üzerinde nurdan minberler.
Orada boş söz işitmezler.
Sürekli Allahı zikrederler.
Eşlerine sevgiyle tutkun:
‘’Kadınlar vardır ki, bunlardan önce
Ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur’’.
Beyaz tenli, sürmeli,
İnciler gibi iri gözlü, hüriler var orada.
Onların güzelliği, gözleri kamaştırır.
‘’ Sanki o kadınlar birer yakut ve mercandır’’.
Gülümsemeleri cenneti aydılatır.
Güzel mi güzel, siyah gözlü,
Güzel huylu, zevceler var orada.
Sonsuz mutluluk yurdunda,
Güzellikler, saklı nimetler, tükenmez.
İpekten ve işlenmiş atlastan elbiseler,
İnce kalın rengarenk giysiler,
Birinin rengi diğerinde yok.
Cennetin konukları,
Altın bileziklerle, incilerle bezenecekler.
Tarakları altındadır.
Gümüşten altından, tabaklar kadehler,
Var orada.
Sevgi ve rahmetle donanmış,
Müminler yurdunda,
Tükenmez güzellikler,
Eskimez elbiseler, var orada.
Allahtan sakınanlar,
Bölük bölük Cennete sevkedilirler.
Melekler:
Selam size tertemiz geldiniz.
‘’Artık ebedi kalmak üzere girin buraya derler’’.
İşte budur,
Büyük mutluluk ve kurtuluş.
‘’ Cennete en son giren kimse,
Bazen yürür, bazen ağlar.
Ateşte,
Arada sırada onu yalar.
Cehennemi tamamen geçince,
Ona döner bir nazar eder’’:
‘’Bizleri ateşten koruyan,
Rabbime hamd olsun’’.
‘’Gerçekten O,
İyiliği bol, esirgemesi çok olanın
Ta kendisidir’’
Rabbimizin elçileri Hak ile geldiler.
Dünya yurdunun sonu ne güzel.
Dayanılmaz nurun parıltıları,
Kalblere oradan yansır.
Engin nurun parıltıları görülünce,
Kalblerin çoşkusu ne yaman olur.
Gönülleri çoştururda çoşturur.
Derken, nurdan perde kalkar.
İlâhi zevk,
Cennet denizini çoşturur.
Bu aydığın tecellisi ve heybeti,
Cennet zevklerini unutturur.
Müminler,
Yüzleri ışıl ışıl parlar,
Rablerine bakıp dururlar,
‘’Onlara yüce Rablerine bakmaktan,
Daha sevimli bir şey verilmemiştir’’.
Müminler,
Rablerini cennette görecek.
Bu ilâhi va’d dir gerçekleşecek.
Sevgili bir gönülle, güler yüzle.
‘’Sabah akşam O’nun cemalini diliyerek’’
Dua edenlerle beraber, umudum hep o güne.
Ey güzel Rabbim!
Bizlere cennet libası giymeyi nasip eyle.
Ey Esirgeyen Rabbim!
Bizleri cemâlini görenlerden eyle,
‘’ İyi sonuç sakınanlarındır’’.
İstanbul / 2004
Ali Kılıç Kakiz
.