Sabredin, öfkenizi yenin ve hatalarınızı düzeltin
Güzel ahlak sahibi olmayı kim istemez? İnsanlara hizmet etmek, gönül incitmemek, başkalarının hataları yerine kendi yanlışlarımızla uğraşabilmek, güzelliklere açılan bir kapıdır ve bu kapıdan geçmek imkansız değildir; çünkü eşimize, çocuğumuza güleryüz göstermemiz bile bir hizmettir.
Gündelik hayatın getirdiği sıkıntılar karşısında sabretmemiz gerektiğini unuturuz çoğu defa. Aslında hepimiz, öfkemize hakim olmanın, sabırlı olmanın ve bir anlık parlamayla gönül kırmanın doğru olmadığını biliriz; ancak olgunlaşma fırsatı olarak önümüze çıkan olumsuzlukları lehimize çevirmeyi başaramayız çoğu defa. “Benim için cimrinin biridir demiş, bir şey söylemese miydim yani!” diye savunmaya geçeriz; çünkü haksızlığa uğradığımızı düşünürüz; ama çoğu zaman en iyi seçenek gerçekten de ‘hiçbir şey söylememektir.’
Türk Kadınları Kültür Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Cemalnur Sargut, insanların, kötü görünende bile güzel bir yan görebildikleri, sükut edebildikleri, yumuşak huylu olup, tevazu gösterebildikleri ve Allah’tan gelen iyiliğe ve sıkıntıya razı olabildikleri zaman olgunlaşabileceklerine inanıyor ve herkesi, gün içerisinde karşılaşılan irili ufaklı pek çok imtihan vesilesini önce fark edip sonra en uygun cevabı vermeye çağırıyor.
Çocuğunuz elindeki bardağı yere düşürüp kırdığında ya da eşiniz yolda karşılaştığı eski bir arkadaşını akşam yemeği için eve getirdiğinde sergileyeceğiniz tavır bile olgunluğa giden yolun neresinde durduğunuzu gösterebilir.
Dedikoduyu dinlemek bile gönlü karartır
‘Edep’ günlük konuşmalarımızda kendisine pek fazla yer bulamayan bir kelime artık. Çoğunluğumuz “Edepli bir yaşam sürebilecek miyim?” diye değil, “Yarın ne olacak?” diye endişeleniyoruz. Hayatını tasavvufi bir bakışa göre düzenleyen Cemalnur Sargut edebi, günün problemlerini büyütmemek, yarın için de endişe duymamak; yani ‘hal’i yaşamak olarak tanımlıyor ve Muhiddin Arabi’ye göre ‘edep’ kavramını şöyle açıklıyor: “Allah’a giden bütün yollar edebi gösterir ve hakiki edep sükuttur. Sükut da, dilin sükutu ve gönlün sükutu olmak üzere iki türlüdür. Dilin sükutu, Allah’tan başkayı anlatan konuşmalardan kendini men etmektir. Boş konuşmayı, dedikodu etmeyi bırakın, başkalarının dedikodusunu dinlemek bile insanı edebden son derece uzaklaştırır ve ömründe kara bir nokta belirtir ki, o insanda ilmin manası zuhur etmez.
” Sargut, dedikodu etmeyi sabretmenin zıddı olarak görüyor aynı zamanda ve hepimizin şiar edinmesi gereken şu örneği veriyor:
“Bir insanda gördüğünüz kötü bir yanı, zaafı başkalarına anlatmak aslında kendinizi kendinize şikayet etmektir. Hayri Bilecik Hocam ‘Sen başkalarında bir çirkinlik görürsen mutlaka kendinde o çirkinlikten olduğu için onu tanıyabiliyorsun, olmasaydı tanımazdın.’ demişti. Yani bu gibi durumlarda hemen kendimize dönmemiz ve ‘Sen önce kendine bak.’ diyerek kendimizi düzeltmeye gayret etmemiz gerekiyor.” Gönlün edebi ise tek cümleyle şöyle açıklanabilir: Allah’tan gelen her şeye razı olmak, sıkıntıya da güzelliğe de hamd etmek.
Eşinize ve çocuğunuza karşı öfkenizi yenin
Cemalnur Sargut, öfkemize yenilmemizin gerçek bir yenilgi olduğunu düşünüyor ve şöyle bir örnek veriyor: “Hz. İsa’ya soruyorlar; ‘En korktuğun şey nedir?’, ‘Allah’ın gazabı’ diyor. ‘Peki nasıl korunulur?’ diye tekrar soruyorlar. ‘Kendi gazabımızı yenmekle.’ diyor. Öfkemizi yenmemiz için de sabırlı olmamız gerekiyor.” Sabrımızı sınamak ve hizmet edebilmek için ekstra durumlar aramaya ise hiç gerek yok. Sabah güleryüzle kalkmanız, eşinize ve çocuğunuza sevecen davranmanız bir hizmettir. Onların ihtiyaçlarını yüksünmeden karşılamak, ev işlerini onlara düzenli ve temiz bir hayat sunabilmek için yapmak da bir hizmettir ve ne kadar sabırlı olduğunuzun bir ölçüsüdür. Sargut’a göre, eşler birbirlerini ve çocuklarını her şeyden önce, Allah’ın yaratmış olduğu bir insan olarak görebilmeli ve sırf bu yüzden bile birbirlerine sevgi duyabilmeliler.
Eşinize ve çocuklarınıza karşı sorumluluklarınızın ne kadar bilincinde olduğunuz da önemli tabii. Çocuklar size Allah’ın bir emaneti. Onlara uzun uzun konuşmak yerine davranışlarınızla örnek olmalısınız.
Çocuğa namazı sevdirmek istiyorsanız önce onun için önemli olan şeylere hürmet etmelisiniz. Sargut bu konuyla ilgili tanık olduğu bir olayı şöyle anlatıyor: “Bir tanıdığımızın dört yaşındaki çocuğunun namazdan nefret ettiğini öğrenince çok üzüldük ve sonradan anlaşıldı ki, namaz saatlerinde çocuğun seyrettiği çizgi film kapatılıyor. Böyle yapmak yerine, başka bir odada kılmak daha iyi sonuç verir. Diğer zamanlarda elbette çocuğun görebileceği yerlerde kılınmalı.” Merkeze Allah sevgisini oturtmanın ve diğer sevgilere ondan sonra yer vermenin önemine de değinen Sargut, acı çekmekten çok korkmamak gerektiğini; çünkü acı çekmeden olgunlaşmanın mümkün olmadığına inanıyor. Tabii bu acıları davet etmek olarak anlaşılmamalı; bütün mesele acı geldiği zaman ona sabredebilmek ve ‘Niye benim başıma geldi?’ gibi talihsiz bir sorudan kaçmayı başarabilmek...
zaman
Güzel ahlak sahibi olmayı kim istemez? İnsanlara hizmet etmek, gönül incitmemek, başkalarının hataları yerine kendi yanlışlarımızla uğraşabilmek, güzelliklere açılan bir kapıdır ve bu kapıdan geçmek imkansız değildir; çünkü eşimize, çocuğumuza güleryüz göstermemiz bile bir hizmettir.
Gündelik hayatın getirdiği sıkıntılar karşısında sabretmemiz gerektiğini unuturuz çoğu defa. Aslında hepimiz, öfkemize hakim olmanın, sabırlı olmanın ve bir anlık parlamayla gönül kırmanın doğru olmadığını biliriz; ancak olgunlaşma fırsatı olarak önümüze çıkan olumsuzlukları lehimize çevirmeyi başaramayız çoğu defa. “Benim için cimrinin biridir demiş, bir şey söylemese miydim yani!” diye savunmaya geçeriz; çünkü haksızlığa uğradığımızı düşünürüz; ama çoğu zaman en iyi seçenek gerçekten de ‘hiçbir şey söylememektir.’
Türk Kadınları Kültür Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Cemalnur Sargut, insanların, kötü görünende bile güzel bir yan görebildikleri, sükut edebildikleri, yumuşak huylu olup, tevazu gösterebildikleri ve Allah’tan gelen iyiliğe ve sıkıntıya razı olabildikleri zaman olgunlaşabileceklerine inanıyor ve herkesi, gün içerisinde karşılaşılan irili ufaklı pek çok imtihan vesilesini önce fark edip sonra en uygun cevabı vermeye çağırıyor.
Çocuğunuz elindeki bardağı yere düşürüp kırdığında ya da eşiniz yolda karşılaştığı eski bir arkadaşını akşam yemeği için eve getirdiğinde sergileyeceğiniz tavır bile olgunluğa giden yolun neresinde durduğunuzu gösterebilir.
Dedikoduyu dinlemek bile gönlü karartır
‘Edep’ günlük konuşmalarımızda kendisine pek fazla yer bulamayan bir kelime artık. Çoğunluğumuz “Edepli bir yaşam sürebilecek miyim?” diye değil, “Yarın ne olacak?” diye endişeleniyoruz. Hayatını tasavvufi bir bakışa göre düzenleyen Cemalnur Sargut edebi, günün problemlerini büyütmemek, yarın için de endişe duymamak; yani ‘hal’i yaşamak olarak tanımlıyor ve Muhiddin Arabi’ye göre ‘edep’ kavramını şöyle açıklıyor: “Allah’a giden bütün yollar edebi gösterir ve hakiki edep sükuttur. Sükut da, dilin sükutu ve gönlün sükutu olmak üzere iki türlüdür. Dilin sükutu, Allah’tan başkayı anlatan konuşmalardan kendini men etmektir. Boş konuşmayı, dedikodu etmeyi bırakın, başkalarının dedikodusunu dinlemek bile insanı edebden son derece uzaklaştırır ve ömründe kara bir nokta belirtir ki, o insanda ilmin manası zuhur etmez.
” Sargut, dedikodu etmeyi sabretmenin zıddı olarak görüyor aynı zamanda ve hepimizin şiar edinmesi gereken şu örneği veriyor:
“Bir insanda gördüğünüz kötü bir yanı, zaafı başkalarına anlatmak aslında kendinizi kendinize şikayet etmektir. Hayri Bilecik Hocam ‘Sen başkalarında bir çirkinlik görürsen mutlaka kendinde o çirkinlikten olduğu için onu tanıyabiliyorsun, olmasaydı tanımazdın.’ demişti. Yani bu gibi durumlarda hemen kendimize dönmemiz ve ‘Sen önce kendine bak.’ diyerek kendimizi düzeltmeye gayret etmemiz gerekiyor.” Gönlün edebi ise tek cümleyle şöyle açıklanabilir: Allah’tan gelen her şeye razı olmak, sıkıntıya da güzelliğe de hamd etmek.
Eşinize ve çocuğunuza karşı öfkenizi yenin
Cemalnur Sargut, öfkemize yenilmemizin gerçek bir yenilgi olduğunu düşünüyor ve şöyle bir örnek veriyor: “Hz. İsa’ya soruyorlar; ‘En korktuğun şey nedir?’, ‘Allah’ın gazabı’ diyor. ‘Peki nasıl korunulur?’ diye tekrar soruyorlar. ‘Kendi gazabımızı yenmekle.’ diyor. Öfkemizi yenmemiz için de sabırlı olmamız gerekiyor.” Sabrımızı sınamak ve hizmet edebilmek için ekstra durumlar aramaya ise hiç gerek yok. Sabah güleryüzle kalkmanız, eşinize ve çocuğunuza sevecen davranmanız bir hizmettir. Onların ihtiyaçlarını yüksünmeden karşılamak, ev işlerini onlara düzenli ve temiz bir hayat sunabilmek için yapmak da bir hizmettir ve ne kadar sabırlı olduğunuzun bir ölçüsüdür. Sargut’a göre, eşler birbirlerini ve çocuklarını her şeyden önce, Allah’ın yaratmış olduğu bir insan olarak görebilmeli ve sırf bu yüzden bile birbirlerine sevgi duyabilmeliler.
Eşinize ve çocuklarınıza karşı sorumluluklarınızın ne kadar bilincinde olduğunuz da önemli tabii. Çocuklar size Allah’ın bir emaneti. Onlara uzun uzun konuşmak yerine davranışlarınızla örnek olmalısınız.
Çocuğa namazı sevdirmek istiyorsanız önce onun için önemli olan şeylere hürmet etmelisiniz. Sargut bu konuyla ilgili tanık olduğu bir olayı şöyle anlatıyor: “Bir tanıdığımızın dört yaşındaki çocuğunun namazdan nefret ettiğini öğrenince çok üzüldük ve sonradan anlaşıldı ki, namaz saatlerinde çocuğun seyrettiği çizgi film kapatılıyor. Böyle yapmak yerine, başka bir odada kılmak daha iyi sonuç verir. Diğer zamanlarda elbette çocuğun görebileceği yerlerde kılınmalı.” Merkeze Allah sevgisini oturtmanın ve diğer sevgilere ondan sonra yer vermenin önemine de değinen Sargut, acı çekmekten çok korkmamak gerektiğini; çünkü acı çekmeden olgunlaşmanın mümkün olmadığına inanıyor. Tabii bu acıları davet etmek olarak anlaşılmamalı; bütün mesele acı geldiği zaman ona sabredebilmek ve ‘Niye benim başıma geldi?’ gibi talihsiz bir sorudan kaçmayı başarabilmek...
zaman
.