Aşk, sarmaşık manasına gelmektedir ki; aşığı çepeçevre sarar ve onu bir ağacı kurutur gibi içten içe yer bitirir. Âşık, içinde kopan bu fırtınalarla sekr haline düşer ve baygın bakışlarla halkın gözüne deli divane misafir olur. Halk, aşığı bu haliyle görünce "bir sevgili için gençliğini heba etme" nasihatleriyle halden dem vurur. Hâlbuki aşk bunun adı insanı deli eder, sorarım deliye sual olunur mu? Aşktır bu söze ne hacet aksa bir ırmak kadar coşkun kalpte, önüne set koyulur mu?
Sevgili, aşığa cevreder, cefası ile aşığı berbat kılar. Harab olur aşığın seven gönlü lakin gelin görün ki gönül; sevgilinin naz harabesinde yeniden vücut bulur. Divan sairi Necati bu hali iyi süzmüş ki su beytiyle kalemime yaran olur.
Dem kim yarda yok cevr u cefadan gayri
Ne dilersen bulunur mihr u vefadan gayri.
İste bu sözler sevgilinin bin bir çeşit silahlarının ortaya çıkardığı cevr ve cefa mihnetini gözler önüne sermekte. Sevgili, yağmur tanesi olsa ve sağanak şekilde yağsa bir vefa edipte aşığın kirpiklerine düşmekten, aşığa merhamet etmekten kendini alıkoyar. Mazlum âşık, bu belalı, bu dumanlı başı ile bi-tabdir. Yalnız kalır, yalnızlıkta gölgeye düşer, oracıkta artik sessizce içe ağlayış halinde, gönlü hebadır. Hikâyesini dinlediğimiz Fuzuli, çöllere düşmüş ve başında kuşlar karar kılmışlardı. Fuzuli’deki gönül ateşi o kadar çoktu ki; bir zaman daha bu kuşlar o basta kalsaydı, pişeceklerdi. Bu yüzdendir ki Fuzuli, aşkın bu yalnızlık cilvesine ağlamaklı gözlerle beyit düşürür.
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayri.
Yârin mim'e benzeyen dudağı, ra olan kaşı ve elif gibi boyu, aşığın dilinden düşmez, sevgilinin ben'ini gardiyan kılar, yüzünü ise hapsolduğu güzellik. Bu ne müthiş bir vak'adir ki; göz, kas, dudak, ben sevgilinin kuşanmış silahı olur. Sonra bu silahlar değil masum aşığı, padişahı dahi yaralar, öldürür. Bakın şu yedi cihanı titreten Yavuz'un haline ki; bir güzelin gözlerine mağlup oldu.
şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek.
Yavuz'un kahrının pençesi içerisinde aslanlar tir tir titrerken,felek onu gözleri ceylana benzeyen bir güzele köle etti.Padişahları dahi dize getiren bu güzellik kendine köle yapacak bir çok aşık bulur.Değil mi bu sahipler,kölelerine yüzyıllar boyu ayakta kalabilen piramitler yaptıran?.Bu sebeple sevgililer de kölelerine yüzyıllar boyu yıkılmayan ask piramitleri yaptırmaktan yorulmazlar.'ayin'a, sin'a, kaf'a andolsun ki; aşkta kalbin mühim yeri vardır. Bir insan düşünün ki sevgilinin dış güzelliğine önem vermektedir. Onun bu dış güzelliğini, kalp güzelliğinden öte görmektedir. Böyle bir aşığın, etik duruşmasında, gönül hâkiminden idam yemesinden başka hüküm düşünülür mü? Kalp güzelliğinin yanında fani, geçici güzelliğin ancak ve ancak bir cenaze namazı vakti kadar saltanatı vardır. Kusursuz bir güzellik aramaktansa, kalp güzelliği hazinesine sahip olmak büyük bir zenginliktir.
Mahlası da Aşkî olan, aşktan anlayan şu divan şairinin beyti, sözümü destekler niteliktedir.
Aşkiyâ vasl istersen hicrandan etme ihtiraz
Yârsiz kalır meseldir ayıpsız yâr isteyen.
Ask, kalpte demlenirse, kalbin ahenkli atışına mûnis olursa beden zindanında güller açtırır. Bu güller, tebessüm eden dudağa filizler verir, ar eden yanağa rengini, bu hal ile terleyen bedene kokusunu verir. Gülden farkı kalmaz sevenin ya da sevgilinin. Gülde, diken aşkın cilvesidir, cilvesiz bir aşk yaban durmaz mı? Tıpkı meyvesi olmayan bir ağaç gibi.
Sevenler, sevgililerine gül almakta; hâlbuki sevenler ve sevgililer her daim gül koklamakta. Marifet, kalplerinde güller açtıran sevgililerin, kalp bahçelerini temiz tutmalarındadır. Bir bahçe düşünün ki; harab, o haliyle altüst olmuş kurak. Böyle bir bahçenin hangi gülü yüzde renk verecek, hangi arlı yüze cilve ile düşecek.
Aşk, temiz bahçelerde konaklayacak ki; hasat zamanı gül gül uzayan kokusunu, samimiyet rüzgârıyla biçelim...
Cümlelerim elbet yâr gibi kusursuz değil; fakat son sözümü Fuzuli'nin şu beytine yaslayarak söylüyorum.
Yâ Rab! belayı aşk ile kıl aşina beni
bir dem belayı aşktan etme cüda beni
selametle kalınız
muhammet karakaş
[/color]
Sevgili, aşığa cevreder, cefası ile aşığı berbat kılar. Harab olur aşığın seven gönlü lakin gelin görün ki gönül; sevgilinin naz harabesinde yeniden vücut bulur. Divan sairi Necati bu hali iyi süzmüş ki su beytiyle kalemime yaran olur.
Dem kim yarda yok cevr u cefadan gayri
Ne dilersen bulunur mihr u vefadan gayri.
İste bu sözler sevgilinin bin bir çeşit silahlarının ortaya çıkardığı cevr ve cefa mihnetini gözler önüne sermekte. Sevgili, yağmur tanesi olsa ve sağanak şekilde yağsa bir vefa edipte aşığın kirpiklerine düşmekten, aşığa merhamet etmekten kendini alıkoyar. Mazlum âşık, bu belalı, bu dumanlı başı ile bi-tabdir. Yalnız kalır, yalnızlıkta gölgeye düşer, oracıkta artik sessizce içe ağlayış halinde, gönlü hebadır. Hikâyesini dinlediğimiz Fuzuli, çöllere düşmüş ve başında kuşlar karar kılmışlardı. Fuzuli’deki gönül ateşi o kadar çoktu ki; bir zaman daha bu kuşlar o basta kalsaydı, pişeceklerdi. Bu yüzdendir ki Fuzuli, aşkın bu yalnızlık cilvesine ağlamaklı gözlerle beyit düşürür.
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayri.
Yârin mim'e benzeyen dudağı, ra olan kaşı ve elif gibi boyu, aşığın dilinden düşmez, sevgilinin ben'ini gardiyan kılar, yüzünü ise hapsolduğu güzellik. Bu ne müthiş bir vak'adir ki; göz, kas, dudak, ben sevgilinin kuşanmış silahı olur. Sonra bu silahlar değil masum aşığı, padişahı dahi yaralar, öldürür. Bakın şu yedi cihanı titreten Yavuz'un haline ki; bir güzelin gözlerine mağlup oldu.
şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek.
Yavuz'un kahrının pençesi içerisinde aslanlar tir tir titrerken,felek onu gözleri ceylana benzeyen bir güzele köle etti.Padişahları dahi dize getiren bu güzellik kendine köle yapacak bir çok aşık bulur.Değil mi bu sahipler,kölelerine yüzyıllar boyu ayakta kalabilen piramitler yaptıran?.Bu sebeple sevgililer de kölelerine yüzyıllar boyu yıkılmayan ask piramitleri yaptırmaktan yorulmazlar.'ayin'a, sin'a, kaf'a andolsun ki; aşkta kalbin mühim yeri vardır. Bir insan düşünün ki sevgilinin dış güzelliğine önem vermektedir. Onun bu dış güzelliğini, kalp güzelliğinden öte görmektedir. Böyle bir aşığın, etik duruşmasında, gönül hâkiminden idam yemesinden başka hüküm düşünülür mü? Kalp güzelliğinin yanında fani, geçici güzelliğin ancak ve ancak bir cenaze namazı vakti kadar saltanatı vardır. Kusursuz bir güzellik aramaktansa, kalp güzelliği hazinesine sahip olmak büyük bir zenginliktir.
Mahlası da Aşkî olan, aşktan anlayan şu divan şairinin beyti, sözümü destekler niteliktedir.
Aşkiyâ vasl istersen hicrandan etme ihtiraz
Yârsiz kalır meseldir ayıpsız yâr isteyen.
Ask, kalpte demlenirse, kalbin ahenkli atışına mûnis olursa beden zindanında güller açtırır. Bu güller, tebessüm eden dudağa filizler verir, ar eden yanağa rengini, bu hal ile terleyen bedene kokusunu verir. Gülden farkı kalmaz sevenin ya da sevgilinin. Gülde, diken aşkın cilvesidir, cilvesiz bir aşk yaban durmaz mı? Tıpkı meyvesi olmayan bir ağaç gibi.
Sevenler, sevgililerine gül almakta; hâlbuki sevenler ve sevgililer her daim gül koklamakta. Marifet, kalplerinde güller açtıran sevgililerin, kalp bahçelerini temiz tutmalarındadır. Bir bahçe düşünün ki; harab, o haliyle altüst olmuş kurak. Böyle bir bahçenin hangi gülü yüzde renk verecek, hangi arlı yüze cilve ile düşecek.
Aşk, temiz bahçelerde konaklayacak ki; hasat zamanı gül gül uzayan kokusunu, samimiyet rüzgârıyla biçelim...
Cümlelerim elbet yâr gibi kusursuz değil; fakat son sözümü Fuzuli'nin şu beytine yaslayarak söylüyorum.
Yâ Rab! belayı aşk ile kıl aşina beni
bir dem belayı aşktan etme cüda beni
selametle kalınız
muhammet karakaş
[/color]
gönül esintileri...
.