/
23-04-2009, 22:41
RE: fıkra/lar
Deneme
Büyük bir sanayici, eski okul arkadaşlarından birinden şöyle bir mektup almıştı: Sevgili dostum, beraber geçirdiğimiz tatlı günlerin hatırasına hürmeten, oğlum Ali'ye fabrikada bir iş vereceğini ve...
Sanayici mektuba hemen şu cevabı gönderdi. Sayın Ahmet Bey, beraber geçirdiğimiz günleri ben de unutamam. Fakat ne yazık ki fabrikamda şimdilik boş bir yer olmadığı için...
Eski arkadaşın ikinci mektubu: Geçen mektubumda bir teferruattan bahsetmeyi unutmuşum. Oğlum işe girerken kendisine miras kalan 500 milyar lirayı da sermaye olarak size vermek kararındadır.
İkinci cevap: Sevgili dostum. Oğlunuzu bağrımıza basmaya hazırız. Derhal bana gönder. Lisede ne yaman bir çocuktun, hatırlıyorsun değil mi?
Üçüncü ve son mektup: Düzeltme 1. Oğlumun hiç sermayesi yoktur. 2. Zaten benim oğlum yoktur. 3. Senin yine okuldaki gibi olup olmadığını öğrenmek istemiştim. Öğrendim. Teş
.
/
23-04-2009, 22:46
RE: fıkra/lar
Fazla
Bir fabrikada bir makine arızalanır. Makineyi tamir etmesi için bir mühendis çağırılır. Mühendis makineyi inceler ve sonunda gevşeyen bir vidayı sıkar. Makine tekrar çalışmaya başlamıştır. Mühendis bu emeğinin karşılığı 100 milyon ister. Fabrikatör hemen tepki gösterir.
Ne yani bir vida sıkmak için bizden bu kadar para mı alacaksın, demesi üzerine mühendis;
Paranın sadece 10 milyon lirasını vidayı sıkmak için istiyorum. 90 milyon lirası hangi vidayı sıkacağımı bilmemle ilgili bir ücrettir, der.
.
/
23-04-2009, 22:47
RE: fıkra/lar
Müfettiş
Ali hat bekçisiydi. Herkes gibi onun da hayatta bir ideali vardı: Makasçı olmak. Sonunda sınava girdi. Müfettiş sordu:
İki ekspres aksi yönlerden aynı hat üstünde birbirlerine yaklaşmaktalar. Bu durumda ne yaparsın?
Bir tanesini başka hatta alırım.
İmkansız. Raylar donmuş vaziyette. Makas çalışmıyor.
O zaman kırmızı bir bayrak sallarım.
Vakit gece. Kimse seni göremez.
Kırmızı bir fener sallarım.
Memlekette gaz kıtlığı var.
O zaman elime geçen her türlü tahta ve odunu hattın üstüne yığar ve tutuştururum.
Ya kibritin de yoksa?
Zavallı hat bekçisinin alnından ter damlıyordu. Sonunda içini çekti. O zaman karımı çağırırım.
Müfettiş şaşırdı. Karını mı çağırırsın? Bu işle ne ilgisi var karının?
Az sonra çıkacak şamatayı o da görsün bari...
.
/
23-04-2009, 22:49
RE: fıkra/lar
Siyaset
Bağdatlı bir halife bir gün istikbalini öğrenmek için sarayına bir müneccim çağırtır ve istikbalini okumasını söyler. Müneccim de halifenin avucuna, yıldızlara, cam küresine ve kahve falına baktıktan sonra şöyle der:
Efendimiz, size maalesef büyük bir felaketi haber vermek zorundayım. Altı oğlunuzu da birbiri ardına kaybedeceksiniz. Hepsinin ölümüne şahit olacaksınız.
Halife tabi öfkeden küplere biner ve meşum müneccimin derhal başının vurulmasını emreder. Sonra bir başka müneccim çağırtır. O da kendi usulünce istikbalini okuyup aynı sonuca varır. Fakat bir önceki meslektaşının akıbetini bildiği için kehanetini şöyle açıklar.
Efendimiz, Allah'ın nimetleri üzerinizden eksik olmayacak. Siz altı oğlunuzdan çok yaşayacak, uzun ömürlü olacaksınız. Evlatlarınızın hiç biri sizi kaybetmenin acısını tadamayacak.
Pek keyiflenen halife, hemen bu hayırlı müneccime bin altın verilmesini emreder.
[color=#FF4500]
(En son düzenleme: 23-04-2009, 22:53 Toprak.)
.
/
23-04-2009, 22:51
RE: fıkra/lar
Yüklem
Öğretmen Türkçe dersinde sormuş;
Söyle bakalım Arif, eşşek kelimesi nedir?
Yüklem!
Yüklem mi? nasıl? Tarif et bakalım?
Ben eşşek, sen eşşek, o eşşek.
.
/
23-04-2009, 22:54
RE: fıkra/lar
Sabır
Herkes sofra başındaydı. Birden küçük Temel'in sesi duyuldu: "Annecuğum, benim yumurtam bozuk!"
Annesi hemen tersledi: "Temel... Sofrada herkesin yanında böyle söylenmez!"
Aradan birkaç dakika geçti. Ve biraz sonra küçük Temel'in sesi tekrar işitildi: Annecuğum, gagasını da yiyeyim mi?
Teşhis
Doktor, ünlü bir ressam olan arkadaşını ziyarete gitti. Ünlü ressam, son olarak yaptığı hasta bir adam tablosunu doktor arkadaşına gösterip:
Eee, söyle bakalım fikrin ne? Diye sordu:
Doktor tabloya tekrar bakıp cevap verdi:
Merak edilecek bir şey yok. Sadece üşütmüş, o kadar...
(En son düzenleme: 23-04-2009, 22:55 Toprak.)
.
/
23-04-2009, 22:56
RE: fıkra/lar
Hazırla
Ankara'da bir fakültede okuyan Temel, işi dalgacılığa vurur. Dersin dışında her konuyla ilgilidir. Yıl sonu yaklaşırken kötüye giden dersleri düzeltemeyeceğini görür. Atılacağı kesin gibidir. Annesine telgraf çeker:
Anneciğim atılacak gibiyim, babamı hazırlayasın.
Ertesi gün cevap gelir:
Baban zaten hazırda... Sen kendini hazırla.
.
/
23-04-2009, 22:59
RE: fıkra/lar
Ayşe
Bir gün Temel bankadan para çekerken hırsızlar içeriye girer ve herkesi rehin alırlar. Daha sonra rehinenin fazla olduğunu görünce birkaç kişiyi öldürmeye karar verirler ve herkese adını sorarlar.
Temel'in yanındaki bir kadına sorarlar:
Adın ne?
Ayşe
"Benim annemin adı da Ayşe" deyip, bırakırlar.
Ve sıra Temel'e gelir.
Temel'e "adın ne?" diye sorarlar.
Temel korkarak cevap verir:
Adım Temel, ama arkadaşlar bana Ayşe der.
Uyku Sersemi
Mehmet Bey memurdu. Bir gün masasının üzerinde uyuyakaldı. Çıkış saati gelmiş, bütün arkadaşları daireyi terketmişti. Neden sonra bir temizlikçi kadın onu görüp de uyandırdı.
Mehmet Bey kalkın! Saat yedi buçuk.
Ne? Demek bir buçuk saat fazla çalıştım!
.
/
23-04-2009, 23:00
RE: fıkra/lar
İki Katlı Otobüs
Ahmet bey bir gözlükçü dükkanına girmişti. Müşterisinin gözünün bir yumruk yemiş gibi simsiyah olduğunu gören gözlükçü; Hey ne oldu size? Diye sordu.
60 numaralı otobüsün ikinci katına çıkmaya kalkmıştım.
Gözlükçü şaşkınlığını gizleyemedi. İyi ama Erzurum'da İstanbul'daki gibi iki katlı otobüsler yoktur ki beyefendi.
Ahmet Bey derin bir içi geçirdi: bana sattığınız gözlüklerle var dostum.
.
/
23-04-2009, 23:01
RE: fıkra/lar
Kulaklık
Temel bir gün berbere gider. Kulağındaki kulaklıkla berber koltuğuna oturur. Berber:
Kulaklığınızı çıkarır mısın? Der.
Temel:
Çıkarmam, der.
Berber Temel'i traş etmeye başlar. Ama kulaklıkla traş yapmak zordur. Temel'e bir kere daha:
Kulaklığınızı çıkarabilir misiniz? Der.
Temel, sert bir yanıtla:
Hayır! Der.
Berber içinden, "Ben sana yapacağımı bilirim" der. Temel'in kulaklığını habersizce çekiverir. Temel koltuğa yığılıp kalır ve ölür. Berber: "Nedir bu kulaklığın özelliği" der, kulaklığı kulağına takar. Kulaklıktan şu sesler gelir:
Nefes al, nefes ver! Nefes al, nefes ver!...
.