Hendek savaşında, öldürmek için yere yıktığı hasmı, son darbeyi vuracağı an Hz. Ali’nin yüzüne tükürür. Akabinde hasmını ikiye biçmek için havalanmış olan Zülfikar, sessizce iner ve kınına girer. Kendini kaçınılmaz bir ölüme hazırlayan hasmı, hayrete düşer ve neden ölümden azat edildiğini sormadan edemez.
Aldığı cevap “olağanüstüdür”: Ben kılıcımı Allah rızası için çekmiştim. Ama şimdi seni öldürsem, nefsim için öldürmüş olabilirim…
Bu “fevkalade” olayla başlar Jorge Louis Borges ve Adolfo Bioy Casares’in derlediği "Olağanüstü Masallar" (Extraordinary Tales) adlı eserin ibretlik öyküleri…
“Kör bilge”, "masal" kelimesini özellikle seçmiştir bu öykü derlemesine. Kitaba alıntılanan öyküler modern insan mantığı açısından gerçek birer “masal”dır çünkü.
"Batı tarihinin en mühim olaylarından biri "Doğu’nun keşfedilmesidir" der Borges ve Doğu denilince Batılıların hayalinde hemen bir masal âleminin canlandığına dikkat çeker.
Doğu’nun dünyaya en büyük armağanı, 1001 Gece Masallarıdır. Doğu’nun "masalları" sonsuz ama sınırlıdır. Ötesi yoktur. Sonsuz mutluluk âleminin kapılarını açar insanlara Şehrazat. Birbiri ardına kelle uçuran cellât baltalarının hızının nasıl kesilebileceğini gösterir…
Batı’nın dünyaya en büyük armağanı ise “merak”tır. Bugün nimetlerinden yararlanarak şu an bir ekran aracılığı ile bizi buluşturmayı başarmış olan “merak”. Ama işin kötüsü Batı’nın “merakı” sınırsız ve hedefsizdir. “Sonsuzluk” kavramının dahi ötesini merak ederek, bir “kuşku” abidesi olmayı başarmıştır batı mantığı.
Tek bir “Doğulunun” bile o güne dek aklına gelmeyen “1002. Gece ne olduğu”, “Batılı”nın aklına gelen ilk sorudur? Ve Şehrazat’ın bu soruya vereceği yanıt bellidir : “Ölüm”
Yani, masalın başladığı nokta aslında aynı zamanda sozsuzluğunun sonu olacak noktadır… 1001 Gece masallarının kalbi olan Bağdat’ın bugün bir ölüm diyarı olmasının bir izahı da budur.
“Edebiyat bilimciler” olağanüstü masalları, diğer masal türlerine göre daha uzun, kişi sayısı daha fazla, olayların daha iç içe geçtiği masallar olarak tanımlarlar. Olağanüstü masallarda “insan”ın yanı sıra “cinler”, “periler”, “devler”, “ejderhalar” vardır.
“İnsan”ın kim olduğu malum. Diğerlerinin tanımı ise herkese göre değişiyor. Olayların ne kadar çok ve iç içe olduğunu kavrayabilmek içinse kafanızı kaldırıp, dünyada olup bitenlere bakmanız yeterlidir.
“Doğu”, insanla, öldürmek için savaşmaz. Onu “diriltmek” için savaşır. Havada sallanan Zülfikar, yerde yatanın “dirilmeye niyeti olmadığını” anladığı için girmiştir kınına. “Öldürdüğü” an, “öldürdüğünden bir farkı kalmayacağından” korktuğu için onu kendisine “hasım” saymaktan vazgeçmiştir…
Star Wars serisinin bir sahnesini hatırlamanızda yarar var: İmparator Palpatine, Luke Skywalker ile dövüşürken yeniliyor olmasına rağmen son derece mutludur.
Luke, merak eder ve sorar hasmına. “Yeniliyorsun, ama gülüyorsun… Neden?”
Panalpatine, cevap verir: “Ölüyorum ama yok olmuyorum çünkü sen benim yerimi alıyorsun. Gözlerindeki nefret ve yok etme hırsı, içindeki iyiyi öldürüyor…”…
Eğer hasmınızı “diriltmek” değil “yok etmek” amacıyla savaşıyorsanız, aslında kimi yok etmekte olduğunuzu hatırlatırım.
"Kötülüğü yok edebileceğiniz" yanılgısına kapılmış ve “kötülüğün pençesindekini iyileştirebileceğinizi” kavramaktan mahrumsanız, “Zülfikar” sizin belinize yakışan bir silah değildir…
Eğer Zülfikar kuşanmaya layık biri değilseniz, “diriltmeye” de niyetiniz yok demektir…
Öldürmeye devam edin, sıra size gelene kadar…
Aldığı cevap “olağanüstüdür”: Ben kılıcımı Allah rızası için çekmiştim. Ama şimdi seni öldürsem, nefsim için öldürmüş olabilirim…
Bu “fevkalade” olayla başlar Jorge Louis Borges ve Adolfo Bioy Casares’in derlediği "Olağanüstü Masallar" (Extraordinary Tales) adlı eserin ibretlik öyküleri…
“Kör bilge”, "masal" kelimesini özellikle seçmiştir bu öykü derlemesine. Kitaba alıntılanan öyküler modern insan mantığı açısından gerçek birer “masal”dır çünkü.
"Batı tarihinin en mühim olaylarından biri "Doğu’nun keşfedilmesidir" der Borges ve Doğu denilince Batılıların hayalinde hemen bir masal âleminin canlandığına dikkat çeker.
Doğu’nun dünyaya en büyük armağanı, 1001 Gece Masallarıdır. Doğu’nun "masalları" sonsuz ama sınırlıdır. Ötesi yoktur. Sonsuz mutluluk âleminin kapılarını açar insanlara Şehrazat. Birbiri ardına kelle uçuran cellât baltalarının hızının nasıl kesilebileceğini gösterir…
Batı’nın dünyaya en büyük armağanı ise “merak”tır. Bugün nimetlerinden yararlanarak şu an bir ekran aracılığı ile bizi buluşturmayı başarmış olan “merak”. Ama işin kötüsü Batı’nın “merakı” sınırsız ve hedefsizdir. “Sonsuzluk” kavramının dahi ötesini merak ederek, bir “kuşku” abidesi olmayı başarmıştır batı mantığı.
Tek bir “Doğulunun” bile o güne dek aklına gelmeyen “1002. Gece ne olduğu”, “Batılı”nın aklına gelen ilk sorudur? Ve Şehrazat’ın bu soruya vereceği yanıt bellidir : “Ölüm”
Yani, masalın başladığı nokta aslında aynı zamanda sozsuzluğunun sonu olacak noktadır… 1001 Gece masallarının kalbi olan Bağdat’ın bugün bir ölüm diyarı olmasının bir izahı da budur.
“Edebiyat bilimciler” olağanüstü masalları, diğer masal türlerine göre daha uzun, kişi sayısı daha fazla, olayların daha iç içe geçtiği masallar olarak tanımlarlar. Olağanüstü masallarda “insan”ın yanı sıra “cinler”, “periler”, “devler”, “ejderhalar” vardır.
“İnsan”ın kim olduğu malum. Diğerlerinin tanımı ise herkese göre değişiyor. Olayların ne kadar çok ve iç içe olduğunu kavrayabilmek içinse kafanızı kaldırıp, dünyada olup bitenlere bakmanız yeterlidir.
“Doğu”, insanla, öldürmek için savaşmaz. Onu “diriltmek” için savaşır. Havada sallanan Zülfikar, yerde yatanın “dirilmeye niyeti olmadığını” anladığı için girmiştir kınına. “Öldürdüğü” an, “öldürdüğünden bir farkı kalmayacağından” korktuğu için onu kendisine “hasım” saymaktan vazgeçmiştir…
Star Wars serisinin bir sahnesini hatırlamanızda yarar var: İmparator Palpatine, Luke Skywalker ile dövüşürken yeniliyor olmasına rağmen son derece mutludur.
Luke, merak eder ve sorar hasmına. “Yeniliyorsun, ama gülüyorsun… Neden?”
Panalpatine, cevap verir: “Ölüyorum ama yok olmuyorum çünkü sen benim yerimi alıyorsun. Gözlerindeki nefret ve yok etme hırsı, içindeki iyiyi öldürüyor…”…
Eğer hasmınızı “diriltmek” değil “yok etmek” amacıyla savaşıyorsanız, aslında kimi yok etmekte olduğunuzu hatırlatırım.
"Kötülüğü yok edebileceğiniz" yanılgısına kapılmış ve “kötülüğün pençesindekini iyileştirebileceğinizi” kavramaktan mahrumsanız, “Zülfikar” sizin belinize yakışan bir silah değildir…
Eğer Zülfikar kuşanmaya layık biri değilseniz, “diriltmeye” de niyetiniz yok demektir…
Öldürmeye devam edin, sıra size gelene kadar…
____________________________________
En büyük felaketler içinde bile ümidini kaybetme, unutma ki ilik, sert kemiğin içinden çıkar. (Hafız Şirazi)
.