İkindi namazını kaçıran bir insanın (uğradığı zarar yönündendurumu),
malını ve ehlini kaybeden kimsenin durumu gibidir.
Buhari, 14
Neleri kaybettik ki, artık hislerimiz kaybolmuş...
Ezan okununca eskiden, demircinin kaldırdığı çekiç daha inmezmiş ateş olmuş demire. Çünkü namaza gidilirmiş.
Dükkan sahibi alışveriş yapan müşterilerinden izin alırmış, "Müsaade edin, sonra olsun" diye. Çağrıldığı büyük kapının hürmetine...
Adımlar sıklaştırılır, abdestler huşûyla tamamlanırmış. Zaten abdest sularından akarmış küçük günahlar, varsa eğer.
Ezân Bilâl-i Habeşî okur gibi dinlenirmiş. Kulak ezanda, gönül namazda...
O yüzden de bir namazı unutmak, pek ağır gelirmiş gönüllere. "Ah, ben bu muyum?"
O zamanlar gafil olmak yakarmış gönülleri.
Malını ve ehlini kaybetmiş gibi olurlarmış, kaçırırlarsa bir ikindiyi...
O zaman "insan", "nisyan"dan gelmezmiş. "Ünsiyet"miş aslı. Yâre ünsiyet... O'na ünsiyet...
Bir zamanlar kuş sesli şadırvanlar, temiz yüzlü insanlar, zikir esintili şehirler varmış.
Masal gibi geliyor değil mi?
Ama gerçek:
"İkindi namazını kaçıran bir insanın (uğradığı zarar yönünden durumu), malını ve ehlini kaybeden kimsenin durumu gibidir."
...............................................................................................................
Haksızlığa baş kaldırmayanlar, onlardan gelecek her kötülüğe katlanmalıdırlar. (Hz. Ali (r.a))
.