Forum Hafızoğlu
Hoşgeldiniz
Ziyaretçi. Kayıt Ol !


E-Kitaplar- Aşagıda Yer Alan Kitap İsimlerine Tıklayarak Sitemiz Üzerinden Okuyabilirsiniz.

| kitapPeygamberimizin Hayati | kitapSevgili Peygamberim | kitapSiyer-i Nebi | kitapKütübü Sitte | kitapZulmün Tarihi | kitapAdabı Muaşeret | kitapAteizm Ve Eleştirisi|
| kitapKıymetsiz Yazılar | kitapYaşayan Hurafeler | kitapNamaz-Oruç-Haç-Zekat-Kurban... | kitapMuhtasar Osmanlı Tarihi | kitapOsmanlıca-Türkçe Sözlük | kitapİslami Sözlük|
| kitapMübârek Gün Ve Gecelerde Yapılması Tavsiye Edilen Duâ Ve İbâdetler|
| kitapSahabelerin Hayatı | kitapDini Bilgiler | kitapYahudiliğin Gerçek Yüzü | kitapAile Saadeti | kitapElmalılı Tefsiri| | kitapÇocuk Eğitimi|
Hazret iPeygamber Sevgisi Yarab sen şahit ol biz habibini seviyoruz
Konuyu Değerlendir
  • 17 Oy - 2.65 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5


Konu: 92
Mesaj: 151
Cinsiyet:
Kıdem: Mar 2007

Edeb Ya Hu!..

Osmanlı devrinde yaşamış arif ve meşhur şâir Yusuf Nâbî (rah.), 1678 yılında bir kafile ile hacc yolculuğuna çıkmıştı. Kafilede devletin ileri gelen paşaları da bulunuyordu. Kafile hicaz bölgesine girince Hz. Peygamber?i ziyaret aşkı Nâbî?yi iyice sardı. Öyle ki, vücudu bir hoş oldu, uykusu kaçtı, hiç uyumadı. Bir gece yarısı kafile Peygamber şehri Medine-i Münevvere?ye yaklaştı. Kafilede bulunan Eyüplu Râmi Mehmed Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu. Rasul-i Kibriya?nın beldesine girerken arkadaşlarında gördüğü bu manzara Nâbî?ye hiç de hoş gelmedi. Paşayı uyandıracak bir şekilde şu meşhur beyitleri söylemeye başladı:

Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbûb-ı Hüdâdır bu!

Nazargah-i ilahîdir, Makam-ı Mustafadır bu.

Mürâât-ı edep şartıyla gir Nabî bu dergaha,

Metâf-ı kudsiyadır, bûsegâh-ı enbiyadır bu.


Açıklaması şöyledir: Edebi terketmekten sakın! Zira burası Allahu Teala?nın Habibinin beldesidir. Burası, Hak Teala?nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir; Muhammed Mustafa?nın makamıdır. Ey Nâbî, bu dergaha edebin şartlarına dikkat ederek gir. Sakın edebi basite alma. Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin eğilip eşiğini öptüğü bir yerdir.


Bu beyitleri işiten paşa, gözünü açtı, hemen kendine geldi, ikazın sebebini anladı, ayaklarını topladı, doğruldu. Nâbî?ye dönerek:

-Ne zaman yazdın bunları? Senden başka duyan oldu mu onları? diye sordu. Yusuf Nâbî:

-Bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim. Şimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sese söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok! dedi. Paşa:

-Öyleyse bu aramızda kalsın, diye ikaz etti. Nâbî sustu, yola devam ettiler. Kafile, sabah ezanına yakın Hz. Rasulullah?ın mescidine yaklaştı. Bir de baktılar ki, mescidin minârelerinden müezzinler, ezandan önce, Nâbî?nin: "Sakın terk-i edepden..." beytiyle başlayan nâtını okuyorlar. Nâbî ve paşa hayret ettiler. Mescide girdiler, namazı kıldıktan sonra, hemen müezzinin yanına koştular. Nâbî, heyacanla:

-Allah adına, peygamber aşkına söyle, sen ezandan önce okuduğun o beyitleri kimden, nereden ve nasıl öğrendin? diye sordu. Müezzin önce cevap vermek istemedi, Nâbî ısrar ve rica etti. Bunun üzerine müezzin:

-Resûl-i Kibriya (s.a.v) Efendimiz, bu gece bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: "Ümmetimden Nâbî isimli birisi beni ziyarete geliyor. Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir. Kalkın, ezandan önce, onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın, mescidime girişini kutlayın!" buyurdu. Biz de Efendimizin emirlerini yerine getirdik, dedi. Nâbî, hepten şaşırdı ve heyecanlandı, dayanamayıp ağladı. Göz yaşları içinde müezzine tekrar:

-O iki cihanın Efendisi, gerçekten Nâbî mi dedi, o benim ümmetimdendir mi buyurdu? diye sordu. Müezzin :

-Evet, Nâbî dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu, deyince, Nâbî bu iltifata daha fazla dayanamadı, sevincinden düşüp bayıldı. Bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini yanında ağlarken buldu.
Yorum yaz!

Alıntı
.


Foruma Git:


Bu konuyu görüntüleyen kullanıcı(lar): 3 Ziyaretçi

Türkçe Çeviri : MyBB Türkiye
MyBB, © 2002-2024 MyBB Group.