GÖNÜLDEKİ DOST'u KEŞFE DOĞRU
İnsan muazzam bir varlıktır. Yaratılmışların en mükemmeli ve en üstünüdür. Bu üstünlüğünün en önemli özelliği, bilmesi ve sevmesidir. Bilginin ve sevginin en taylı meyvesi ise DOST olmaktır.
Hiçbir sevgi yürekte hapsedilemez. Gerçekten varolan sevgi yürekten taşar, etrafını kendinden haberdar eder ve güzel gönüllü insanları mıknatıs gibi çeker, toplar, birleştirir. Dost yürekler bulur birbirini... Daha doğrusu buldurulur birbirine layık yürekler...
İyiler iyilerle karşılaştırılır.
Dostlar da tesadüfen bulmaz birbirini...
İnsanın fıtratında vardır sevgiye açlık; sevmek ve sevilmek, sevgileri paylaşmak... Biz çoğu zaman ihtiyaçlarımızı dostlarımızla karşılaşırız. Ama, acaba gerçek dostlarımızı biliyor muyuz? Ya da şöyle diyelim; dostluğu seviyorsak öncelikle içimizdeki gönlümüzdeki dostu fark etmemiz ve keşfetmemiz gerekmez mi? Yani bize bizden daha yakın olan dostu...
“Ben yerlere göklere değil ancak bir mü’min kulumun gönlüne sığarım!”
diye haber veriyor Rabbimiz.
Biz bu müthiş habere layık mıyız?
Rabbimizin dostluğuna layık mıyız hazır mıyız; hiç düşündük mü?
Düşünülmesi gereken asıl konu bu değil mi sizce? Bu sorulardan yola çıkarak verebileceğimiz net ve kesin çözüm şudur: Manevi merkezimiz olan kalbimizi daima kontrol altında tutmak ve sürekli gönül tefekkürü yapmak.
“Dost; yaşama sevincini, her türlü şartta yitirmeyendir. Yitirdiklerine yanmayan, elde ettiklerine de mutluluk çığlığı atmayandır. Kazandıklarını elinde tutan, ama asla gönlüne almayandır.
Çünkü kalp gerçek sahibinin, gerçek DOST ’un evidir. Oraya başkası girmemelidir.”
Kısacası bu dostluğa layık olmak istiyorsak, gönül uyanışına ihtiyacımız var. Gözümüzü ve gönlümüzü açmaya... Tıpkı ölümden sonrasına uyanır gibi, yeni bir hayata başlar gibi yani, dipdiri ayağa kalkmamız ve kendimize gelmemiz gerek..
İnsan muazzam bir varlıktır. Yaratılmışların en mükemmeli ve en üstünüdür. Bu üstünlüğünün en önemli özelliği, bilmesi ve sevmesidir. Bilginin ve sevginin en taylı meyvesi ise DOST olmaktır.
Hiçbir sevgi yürekte hapsedilemez. Gerçekten varolan sevgi yürekten taşar, etrafını kendinden haberdar eder ve güzel gönüllü insanları mıknatıs gibi çeker, toplar, birleştirir. Dost yürekler bulur birbirini... Daha doğrusu buldurulur birbirine layık yürekler...
İyiler iyilerle karşılaştırılır.
Dostlar da tesadüfen bulmaz birbirini...
İnsanın fıtratında vardır sevgiye açlık; sevmek ve sevilmek, sevgileri paylaşmak... Biz çoğu zaman ihtiyaçlarımızı dostlarımızla karşılaşırız. Ama, acaba gerçek dostlarımızı biliyor muyuz? Ya da şöyle diyelim; dostluğu seviyorsak öncelikle içimizdeki gönlümüzdeki dostu fark etmemiz ve keşfetmemiz gerekmez mi? Yani bize bizden daha yakın olan dostu...
“Ben yerlere göklere değil ancak bir mü’min kulumun gönlüne sığarım!”
diye haber veriyor Rabbimiz.
Biz bu müthiş habere layık mıyız?
Rabbimizin dostluğuna layık mıyız hazır mıyız; hiç düşündük mü?
Düşünülmesi gereken asıl konu bu değil mi sizce? Bu sorulardan yola çıkarak verebileceğimiz net ve kesin çözüm şudur: Manevi merkezimiz olan kalbimizi daima kontrol altında tutmak ve sürekli gönül tefekkürü yapmak.
“Dost; yaşama sevincini, her türlü şartta yitirmeyendir. Yitirdiklerine yanmayan, elde ettiklerine de mutluluk çığlığı atmayandır. Kazandıklarını elinde tutan, ama asla gönlüne almayandır.
Çünkü kalp gerçek sahibinin, gerçek DOST ’un evidir. Oraya başkası girmemelidir.”
Kısacası bu dostluğa layık olmak istiyorsak, gönül uyanışına ihtiyacımız var. Gözümüzü ve gönlümüzü açmaya... Tıpkı ölümden sonrasına uyanır gibi, yeni bir hayata başlar gibi yani, dipdiri ayağa kalkmamız ve kendimize gelmemiz gerek..
.