O gün çok telaşlıydı. Sabah namazından sonra uyumamış, iftara gelecek olan misafirler için hazırlık yapıyordu.Mükemmel bir masa hazırlamalıydı. Çünkü evine ilk kez gelecek olan insanlardı bunlar.
Eşi o beldenin sevilen doktorlarındandı. Hastanede ki tüm doktorları, hemşireleri çağırmışlardı iftara. Her şeyin mükemmel olması için uğraşıyor, tüm marifetini sergilemek için kan ter içerisinde çabalıyordu. İki çocuğunu da okula gönderdikten sonra bir taraftan hızla hazırlık yapıyor, bir taraftan da pişen yemekleri kontrol ediyordu. Camların tozunu alırken üçüncü kattan aşağı doğru baktı. Karşı arsadaki gecekondu sobasını yakmış olacak ki, kara dumanlar onun camına kadar yükselmişti.
- Ne yakıyorlar bunlar böyle.Etrafı kötü koku ve is sardı” diye söylendi. Hışımla kapattı camı. Bu kötü kokunun evini de kaplamasını istemiyordu.
Geniş salona iki ayrı masa kurdu.Özenle sıralanmış tabaklar, ortada muhteşem süslenmiş salatalar, tepsilerde dilimlenmiş çeşitli börekler, birbirinden farklı bir yığın tatlı çeşitleri, tencereler dolusu etli yemekler ve çeşidi özenle tablo gibi dizdi masaya.Manzara onun bile iştahını kabartmıştı. Her şey çok mükemmel görünüyordu.Masalarda eksik olup olmadığını kontrol ederken ikindi namazını geciktirdiği geldi aklına. Hızla abdest alıp namaza durdu.Nihayet namazını bitirmişti ki, aklına meyva almadığı geldi. Her şey hazırdı. Misafirlerde ezan okunurken geleceklerdi. Hazırlanıp manava gitmek üzere çıktı evden. İnsanlar koşar adımlarla evlerine gidiyorlardı. Oruç tutanlar iftara yakın ne kadar da telaşlı oluyorlar diye geçirdi içinden. Manava geldiğinde gözü birbirinden güzel meyvelere takıldı. Dört-Beş çeşit meyve aldı. Poşetleri zor taşıyordu.
- Aslında tüm bu yaptıklarım ve aldıklarımla bir tabur asker doyar. Biraz abarttım galiba. Ama olsun mübarek günde gelenlere ikram etmek lazım. Hem beni bir şeyden anlamayan beceriksiz biri olarak görmelerini istemiyorum. Diye avuttu kendini. Elindeki poşetler gittikçe ağırlaşıyordu sanki. Gecekondunun önünde durup poşetleri yere bıraktı. Karşıdaki kendi evinin penceresine baktı sonra. Camları temiz görünüyordu. Sonra gecekondudan çıkan duman geldi aklına. Arkasını döndüğünde ufacık bir camdan içeriye doğru baktı.Bir insanın bile zor sığdığı bu mutfakta nasıl yemek yapıyorlardı?İçeriden gelen seslere ister istemez kulak verdi. Bir çocuk sesiydi bu. Annesine sürekli sorular soruyordu. Annesi de üzgün bir ifade ile sabırla karşılık veriyordu ona.
- Anne iftara ne kadar kaldı?
- Yarım saat yavrum
- Peki iftarda ne yiyeceğiz anne. Sahurdan kalan makarnayı mı?
Annesi biran duraksadıktan sonra:
- Evet yavrum. Ne güzel değil mi? Allah’a şükretmemiz lazım onu da bulamayanlar var, dedi.
- Peki anne babam Almanya’dan dönünce sucukta yer miyiz?
Annenin sesi titriyordu. Kesik bir ses tonuyla;
- İnşallah yavrum inşallah.
- Ama hep inşallah diyorsun. Babam hiç gelmiyor. Neden gelmiyor babam bizi unuttu mu yoksa?
- Orada çalışıyor ya yavrum.
- O zaman neden sana para göndermiyor?Sen neden başkalarının evlerini temizlemeye gidiyorsun o sana gönderse ya!..
- Para biriktiriyor yavrum. Geldiğinde çok parası olsun sana her istediğini alabilsin diye para biriktiriyor. Hadi gel istersen makarnayı ısıtalım. Bak iftara az kaldı. Soframızı bir güzel kuralım seninle. Sonra dua edelim. Allah’ım verdiğin nimetlere hamdolsun diyelim ki nankör bir kul olmayalım değil mi yavrum?
Annesi elinden tutmuş oğlu ile mutfağa girdiğinde camdan onları dinleyen kadını fark etti. Onları dinlemesine bir anlam verememişti.
- Buyurun bir şey mi istemiştiniz?
- Başım döndü biraz içeriye girebilir miyim biraz dinlenip gideceğim.
- Tabi buyurun.
Genç kadın içeriye adım attığında ise üzüntüsü daha da arttı. Elindeki poşetleri oturduğu yere bıraktı.Onları dinlediği anlaşıldığı için utangaç ve titrek bir ses tonuyla güçlükle konuşmaya çalıştı.
- Ben karşıdaki komşunuzum. Kaç senedir burada oturuyoruz ama bir türlü tanışamadık. Karlıda ki apartmanın üçüncü katında oturuyorum adım Mukaddes. Ya sizin?
- Benim de münevver.
- Tanışmak bugüne nasipmiş Münevver hanım. Tanıştığımıza memnun oldum, derken çocuğa baktı. O kadar mahzundu ki...
- Oruç tutuyor musun yavrum?
- Evet tutuyorum teyzeciğim” Çocuk annesine dönüp:
- Anne ben dışarıda ezanı dinleyeceğim okununca sana haber veririm. Diyerek dışarı çıktı. İki kadın baş başa kalmışlardı.İkisi de konuşmuyor derin bir sessizlik içerisinde yere eğilmiş, utangaç bir şekilde oturuyorlardı. Sessizliği doktorun eşi bozdu.
- Eşiniz yok galiba”
- Eşim... Almanya’ya çalışmaya gitti. Orada ikamet etmesi için Alman bir kadınla evlenmesi gerekiyormuş. Anlaşmalı bir şekilde boşandık. O günden sonra ne aradı ne sordu. Beni de çocuğunu da unutmuş demek ki. Çocuk sürekli onu soruyor. Yalan söylemek zorunda kalıyorum. Küçücük dünyasında kurduğu hayalleri yıkmak istemiyorum.
Mukaddes hanımın gözleri buğulandı. Çevresinde bu kadar yakınında yardıma muhtaç ve zor durumda olan biri vardı ve o bunu bilmiyordu. Kendini çok kötü hissetti. Onların iftar yemekleri makarna ile, evinde hazırladığı değişik yiyecekleri kıyasladı. Utancı daha da artmıştı. Allah’a nasıl hesap verecekti?
“Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir.” Diyen Resule nasıl ümmet olacaktı?O gün tüm uğraşılarının aslında bu dünyalık olduğunu düşündü.Ezana birkaç dakika kalmıştı ki, kararlı bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
- Komşu ben bugün sizi iftara davet etmek için gelmiştim. Bunu geciktirdiğim için beni affedin. Allah da beni affetsin. Hadi buyurun bize gidiyoruz hep beraber iftar açmaya........
Eşi o beldenin sevilen doktorlarındandı. Hastanede ki tüm doktorları, hemşireleri çağırmışlardı iftara. Her şeyin mükemmel olması için uğraşıyor, tüm marifetini sergilemek için kan ter içerisinde çabalıyordu. İki çocuğunu da okula gönderdikten sonra bir taraftan hızla hazırlık yapıyor, bir taraftan da pişen yemekleri kontrol ediyordu. Camların tozunu alırken üçüncü kattan aşağı doğru baktı. Karşı arsadaki gecekondu sobasını yakmış olacak ki, kara dumanlar onun camına kadar yükselmişti.
- Ne yakıyorlar bunlar böyle.Etrafı kötü koku ve is sardı” diye söylendi. Hışımla kapattı camı. Bu kötü kokunun evini de kaplamasını istemiyordu.
Geniş salona iki ayrı masa kurdu.Özenle sıralanmış tabaklar, ortada muhteşem süslenmiş salatalar, tepsilerde dilimlenmiş çeşitli börekler, birbirinden farklı bir yığın tatlı çeşitleri, tencereler dolusu etli yemekler ve çeşidi özenle tablo gibi dizdi masaya.Manzara onun bile iştahını kabartmıştı. Her şey çok mükemmel görünüyordu.Masalarda eksik olup olmadığını kontrol ederken ikindi namazını geciktirdiği geldi aklına. Hızla abdest alıp namaza durdu.Nihayet namazını bitirmişti ki, aklına meyva almadığı geldi. Her şey hazırdı. Misafirlerde ezan okunurken geleceklerdi. Hazırlanıp manava gitmek üzere çıktı evden. İnsanlar koşar adımlarla evlerine gidiyorlardı. Oruç tutanlar iftara yakın ne kadar da telaşlı oluyorlar diye geçirdi içinden. Manava geldiğinde gözü birbirinden güzel meyvelere takıldı. Dört-Beş çeşit meyve aldı. Poşetleri zor taşıyordu.
- Aslında tüm bu yaptıklarım ve aldıklarımla bir tabur asker doyar. Biraz abarttım galiba. Ama olsun mübarek günde gelenlere ikram etmek lazım. Hem beni bir şeyden anlamayan beceriksiz biri olarak görmelerini istemiyorum. Diye avuttu kendini. Elindeki poşetler gittikçe ağırlaşıyordu sanki. Gecekondunun önünde durup poşetleri yere bıraktı. Karşıdaki kendi evinin penceresine baktı sonra. Camları temiz görünüyordu. Sonra gecekondudan çıkan duman geldi aklına. Arkasını döndüğünde ufacık bir camdan içeriye doğru baktı.Bir insanın bile zor sığdığı bu mutfakta nasıl yemek yapıyorlardı?İçeriden gelen seslere ister istemez kulak verdi. Bir çocuk sesiydi bu. Annesine sürekli sorular soruyordu. Annesi de üzgün bir ifade ile sabırla karşılık veriyordu ona.
- Anne iftara ne kadar kaldı?
- Yarım saat yavrum
- Peki iftarda ne yiyeceğiz anne. Sahurdan kalan makarnayı mı?
Annesi biran duraksadıktan sonra:
- Evet yavrum. Ne güzel değil mi? Allah’a şükretmemiz lazım onu da bulamayanlar var, dedi.
- Peki anne babam Almanya’dan dönünce sucukta yer miyiz?
Annenin sesi titriyordu. Kesik bir ses tonuyla;
- İnşallah yavrum inşallah.
- Ama hep inşallah diyorsun. Babam hiç gelmiyor. Neden gelmiyor babam bizi unuttu mu yoksa?
- Orada çalışıyor ya yavrum.
- O zaman neden sana para göndermiyor?Sen neden başkalarının evlerini temizlemeye gidiyorsun o sana gönderse ya!..
- Para biriktiriyor yavrum. Geldiğinde çok parası olsun sana her istediğini alabilsin diye para biriktiriyor. Hadi gel istersen makarnayı ısıtalım. Bak iftara az kaldı. Soframızı bir güzel kuralım seninle. Sonra dua edelim. Allah’ım verdiğin nimetlere hamdolsun diyelim ki nankör bir kul olmayalım değil mi yavrum?
Annesi elinden tutmuş oğlu ile mutfağa girdiğinde camdan onları dinleyen kadını fark etti. Onları dinlemesine bir anlam verememişti.
- Buyurun bir şey mi istemiştiniz?
- Başım döndü biraz içeriye girebilir miyim biraz dinlenip gideceğim.
- Tabi buyurun.
Genç kadın içeriye adım attığında ise üzüntüsü daha da arttı. Elindeki poşetleri oturduğu yere bıraktı.Onları dinlediği anlaşıldığı için utangaç ve titrek bir ses tonuyla güçlükle konuşmaya çalıştı.
- Ben karşıdaki komşunuzum. Kaç senedir burada oturuyoruz ama bir türlü tanışamadık. Karlıda ki apartmanın üçüncü katında oturuyorum adım Mukaddes. Ya sizin?
- Benim de münevver.
- Tanışmak bugüne nasipmiş Münevver hanım. Tanıştığımıza memnun oldum, derken çocuğa baktı. O kadar mahzundu ki...
- Oruç tutuyor musun yavrum?
- Evet tutuyorum teyzeciğim” Çocuk annesine dönüp:
- Anne ben dışarıda ezanı dinleyeceğim okununca sana haber veririm. Diyerek dışarı çıktı. İki kadın baş başa kalmışlardı.İkisi de konuşmuyor derin bir sessizlik içerisinde yere eğilmiş, utangaç bir şekilde oturuyorlardı. Sessizliği doktorun eşi bozdu.
- Eşiniz yok galiba”
- Eşim... Almanya’ya çalışmaya gitti. Orada ikamet etmesi için Alman bir kadınla evlenmesi gerekiyormuş. Anlaşmalı bir şekilde boşandık. O günden sonra ne aradı ne sordu. Beni de çocuğunu da unutmuş demek ki. Çocuk sürekli onu soruyor. Yalan söylemek zorunda kalıyorum. Küçücük dünyasında kurduğu hayalleri yıkmak istemiyorum.
Mukaddes hanımın gözleri buğulandı. Çevresinde bu kadar yakınında yardıma muhtaç ve zor durumda olan biri vardı ve o bunu bilmiyordu. Kendini çok kötü hissetti. Onların iftar yemekleri makarna ile, evinde hazırladığı değişik yiyecekleri kıyasladı. Utancı daha da artmıştı. Allah’a nasıl hesap verecekti?
“Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir.” Diyen Resule nasıl ümmet olacaktı?O gün tüm uğraşılarının aslında bu dünyalık olduğunu düşündü.Ezana birkaç dakika kalmıştı ki, kararlı bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
- Komşu ben bugün sizi iftara davet etmek için gelmiştim. Bunu geciktirdiğim için beni affedin. Allah da beni affetsin. Hadi buyurun bize gidiyoruz hep beraber iftar açmaya........
.