İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDE YETİŞEN BEL'AMLAR.
Hasan SERDAROGLU
LAİK SİSTEMİN İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDE GERÇEK DİN ÂLİMİ NİÇİN YETİŞMEZ?
Cumhuriyet laik rejimi kurulduktan sonra tek parti CHP zihniyetinin hâkim olduğu devirde tam 25 yıl din eğitim ve öğretimine ara verilmişti ve maalesef bu memleketin minarelerinden 18 yıl Ezan-ı Muhammedî okutulmamıştı. Bu dönemde asli ezanımızı okuyanlar hapse atıldı, hakarete uğradı. Köylerde cenazeleri kaldıracak kimse bulunamadı. Müslüman halkımız, cenazesini kaldırtmak için köy köy dolaşıp, cenaze yıkamasını bilen birisini aradı. Yiye bu dönemde gazetelere gönderilen tamimlerde şöyle deniliyordu:
"Gazetelerinizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahis bazı yazı, mütalaa, ima ve temsillere rastlanmaktadır. Bundan sonra, din mevzuu üzerinde gerek tarihi, gerek temsili ve gerek mütalaa kabilinden olan her türlü makale ve fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edilmesi (sakınılması) ve başlanmış bu gibi tefrikaların en son on gün zarfında nihayetlendirilmesi. "
(T.C. Başvekâlet - Matbuat Umum Müdürlüğü, İç Matbuat Dairesi, 1945 )
"Biz her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dâhilinde dini neşriyat yapılarak dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz. "
(T.C. Dâhiliye Vekâleti-Matbuat Umum Müdürlüğü Sayı:658 17.Mayıs.l942 (KAYNAK. Eşref EDİP-KARA KİTAP).
Diğer bir tamimde ise şöyle deniliyordu :
"Hülasa: Hazreti Muhammed'e dair ANKARA 17.05.1943
"Muhterem Efendim, Mektubunuzu aldım. Biz her ne şekil ve suretle olursa olsun memleket dâhilinde dini neşriyat yapılarak dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz. Zatı âlilerinin herkesçe de müsellem olan ilim ve faziletinize hürmetkârız. Ancak günün bu kabil neşriyata tahammülü olmadığını siz de takdir edersiniz. MATBUAT UMUM MÜDÜRÜ - Vedat NEDİM TÖR (KAYNAK: Prof.Dr.Ali Fuat BAŞGİL -DİN ve LAİKLİK s.16)
Bu tamimlerden tek parti CHP.Zihniyetinin dine bakışının nasıl olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Başka bir izaha da ihtiyaç yoktur. Sonrada bu tamimleri yayınlayan Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedim TÖR komünist partisini kurmak ve Rusya hesabına Türkiye'ye ihanet etmek suçundan muhakeme edilmiştir.
İşte bu 25 yıllık karanlık dönemden sonra nihayet tek parti CHP mebusları (milletvekilleri) 10.Kasım.1948 tarihinde Meclis Guruplarına bir teklif vererek, İMAM-HATİP kurslarının açılmasını istediler. Bu teklifte Laik Sisteme bağlı, O'nun denetim ve murakabesi altında din görevlisi yetiştirilmek üzere, Diyanet İşlerine bağlı olmak şartıyla İmam-Hatip Kursları açılması isteniyordu.
( Fakat CHP’li Mebusların verdiği bu teklife, yine CHP.'li olan Bingöl Mebusu TAHSİN BANGUOGLU (İki dönem MİLLİ EGİTİM BAKANLIGI yapmıştır) ile Kocaeli Mebusu NİHAT ERİM bu teklife muhalefet şerhi koymuşlar ve açılacak İmam-Hatip Kurslarının Diyanet İşleri yerine MİLLİ EGİTİM BAKANLIGINA bağlanmasını istemişler ve kanun onların istekleri doğrultusunda çıkmıştır.)
BU MUHALEFET ŞERHİNDE ŞÖYLE DENİLMEKTEDİR:
"Atatürk inkılâbının sağladığı zihniyet değişimini uzaktan, yakından bir tehlikeye maruz bırakmamak şartıyla (Atatürk inkılabının hedefini ve asıl nüvesini teşkil eden şey, bu zihniyet değişikliğidir.) 25 yıl inkıtaya uğramış bir din adamları neslinin bugünkü maddi ve manevi durumunu belirterek YENİ BAŞTAN MÜNEVVER BİR DİN ADAMLARI NESLİ YETİŞTİRMEK zarureti vardır. Milli felaketimizin başlıca amili olan bu ZİHNİYET SAVAŞINA nihayet vermek için biz bir halkı ZORLIYARAK bir takım değişiklikler yaptık. Milletimizi YENİ BİR DÜNYA GÖRÜŞÜNE KAVUŞTURDUK. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile sağlamak istediğimiz şey de İKİ TÜRLÜ MÜNEVVERİ ORTADAN KALDIRARAK bu kültür birliğini yaratmaktan ibaretti. Şimdi biz MEDRESE ZİHNİYETİNİN son mümessillerini DİYANET İŞLERİ REİSLİGİ çevresinde toplanmış görüyoruz. Bunlar skolâstik (ortaçağ) kültürün
tohumluklarıdır. Geçen inkılâp yıllarının bu zevatın zihniyetlerinde hiçbir değişiklik yapmamış olduğu ise, eserleri ile sabittir. Bu vatandaşlar eliyle açılacak tahsil müesseselerinin de her ne şekil ve nam altında olursa olsun ESKİ MEDRESEDEN başka bir şey olmayacağı muhakkaktır. Belki kısa zamanda bu kökten aşılanmış genç Türk nesilleri tekrar köylere kadar yayılacak ve inkılâptan evvel olduğu gibi halk ile devlet arasında bir kast, kapalı bir sınıf teşkil edeceklerdir.
TANZİMATTAN BERİ ÇARPIŞMIŞ OLAN İKİ TÜRLÜ ZİHNİYET ve İKİ TÜRLÜ MÜNEVVER TEKRAR KARŞI KARŞIYA GELECEKTİR. Buna mukabil bu öğretimin bizim modern mektep nizam ve havası içinde MİLLİ EGİTİM BAKANLIGI eliyle mahzursuzca başarılabileceği kanaatindeyiz. HEDEF bu mekteplerin hocalarına kısa zamanda İLAHİYAT FAKÜLTESİNDEN YETİŞECEK genç din adamlarını getirmek olmalıdır. BİZİ YENİDEN ŞERİATÇILIKLA UGRAŞMAKTAN ANCAK BUNLAR KURTARABİLECEKTİR. "(Muhalefet Şerhini verenler: Bingöl Mebusu Prof.TAHSİN BANGUOGLU ve Kocaeli Mebusu Prof. NİHAT ERİM )
(KAYNAK: Türkiye’de Din Kavgası. Yaz. Sadık ALBAYRAK. s.269-286)
Demek ki, yetiştirecekleri yeni nesil din adamları kadrosu ile şeriatçılıkla uğraşmaktan kurtulacaklar. Çünkü bu nesil din adamları camiası öyle yetiştirilecek. Gayelerinin bu olduğunu açıkça beyan ediyorlar. Dinin özünden bahsetmeyen veya rejimin istediği kadar dini hayatı anlatan din adamı tipi. Rejimin olmazsa olmaz bir teşkilatı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı kurup, merkezden rejimin istediği gibi hazırlanan hutbeler memleketin bütün camilerinde okunacak sonrada din ve vicdan hürriyetinden bahsedilecek.Olacak şey mi ? İslam’ın şartı birdir, O da Kur’an-ı Kerimin bütün ayetlerine inanmak ve iman etmektir. İman bölünme kabul etmez.
Niyetlerinin ve gayelerinin ne olduğu anlaşıldı herhalde ? Böyle gecenin hayır umulur mu seherinde ?
Ferit DEVELİOGLU-Osmanlıca/Türkçe Lügatinde, ŞERİAT: Allah'ın emri, Ayet, hadis ve icma-ı ümmet esaslarına dayanan din kaideleri ) şeklinde mana verilmiş. Bunun korkulacak tarafı var mı? Allah’ın emri olan dini kaidelere uymayan, dini kaideleri istinasız olarak müdafaa etmeyen din adamı olur mu? Olursa Müslüman olarak kalır mı? Dini orasından-burasından kırparak kuşa çevirip, tanınmaz hale getirmek, kime hizmettir? Bugünde Ankara'da merkezden hazırlanan hutbeler, Türkiye'nin her yerinde bütün camilerde okunmakta. Onursal Yargıtay Başkanı, Prof. Sami SELÇUK bu durumu ilk duyduğunda çok şaşırdığını söylüyor. Gerçek Laik yönetimlerde böyle şeylerin olamayacağını beyan ediyor. Tarafsız bir hukukçu gözüyle meseleyi böyle değerlendiriyor. Bu hutbelerde, bugünkü laik nizamın istemediği bir satır olabilir mi, oluyor mu? Elbette ki hayır.Dinin istinasız bütün hükümlerini hutbelerde okunabilir mi? Bize mahsus, Laik sisteme bağlı, ondan emir ve talimat alan Diyanet Müessesesi, ister beğen, istersen beğenme, realite bu. Laik rejimin tahakkümü altında bir Diyanet İşleri Başkanlığı. Bu nasıl bir din ve vicdan hürriyeti anlayışıdır? Müdafaa ettiğiniz laikliğin birinci şartı, dinin devlet işlerine müdahale etmemesi ise, ikinci şartı da, devletinde din işlerine müdahale etmemesi değil mi? Laikliği ithal ettiğiniz batıda da böyle değil mi? Laik bir devlet, dini bir ibadet olan FİTRE ve ZEKÂT toplar mı? Kurban derilerinin toplama işine müdahale eder mi? Ne gariptir ki bugün, fitre-zekât ve kurban derisi toplama işleri Yardım Toplama Kanununa dayanılarak çıkartılan bir Yönetmelik ile kurallara bağlanmış ve Türk Hava Kurumu eliyle toplanmaktadır. Hâlbuki Fitre-Zekât verilmesi ile Kurban derisinin kullanılması işi dinin kuralları ile tespit edilmiş hususlardır. Dini kuralların belirlediği özel ve tüzel kişilerin haricindeki yerlere verilemez. Size göre, bize göre laiklik olur mu? İthal ettiğin batıdaki uygulama niye işinize gelmiyor?
Laik rejimin Diyanet İşleri Başkanlığı ile Laik Üniversitelerin İlahiyat Fakülteleri el ele aynı gayenin tahakkuku için çalışıyorlar.20.02.2009 Cuma günü Kütahya’nın bütün camilerinde, Diyanet İşleri Başkanlığından gelen bir emir ile Ankara İlahiyat Fakültesinde yapılacak ek bir bina için Müslüman cemaatten para yardımı talep edildi. Olacak iş mi? Bugün Ankara İlahiyat Fakültesi, yetiştirdiği talebeleri itibariyle ne yazık ki, maalesef son derece reformist ve yenilikçi zihniyette bir tedrisat yürütmektedir. Müslümanları da neden bu vebale ortak ediyorsunuz. Laik Üniversite kendi Fakültesinde bir ek bina yaptıramıyor mu? Müftülüklerin bu işe alet olmaları üzücü bir durum.Fakat onlara da emir Diyanet İşleri Başkanlığından gelmişse ne yapsınlar. .
Azılıklara tanınan din hürriyetinin, ülkemizin çok büyük çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlara da tanıma zamanı gelmedi mi? Türkiye’deki din ve vicdan hürriyetinin ne durumda olduğu, emekli hâkim Nusret Çiçek'in Cumhuriyet bayramı haftası Habervaktim.Com.da ve Vakit Gazetesinde yayınlanan makalesinde çok veciz bir şekilde anlatılmaktadır.Okuyup ibret alınız.
Verilen teklif bu muhalefet şerhi doğrultusunda çıkarak İMAM-HATİP KURSLARI, Diyanet yerine MİLLİ EGİTİM BAKANLIGINA bağlı olarak açılmıştır. 25 Yıllık hicran devri bir nebze olsun giderilmiş olarak İlkokul Programlarında ihtiyari olarak 1.ŞUBAT.1949 'da DİN DERSİ KONULMUŞ, yine bu yılbaşında ÜÇ YILLIK İMAM-HATİP KURSLARI açılmıştır. Ocak-1949 'da da İLAHİYAT FAKÜLTESİ açılmıştır.
Yukarıda bir kısmını zikrettiğim muhalefet şerhinden de anlaşılacağı üzere, gaye, müessis laik nizamın istediği, tornadan cıkmış gibi, onlar gibi düşünen onların istediği gibi inanan, tek tip din adamı yetiştirmek. Din adamlarının yetişmesi ve dini hayatın yaşanması batıda böylemi? Gerçekçi olalım, bugün köyde yaşayan veya bir hastanede hizmetli olarak görev yapan başörtülüye ses çıkarılmıyor da, aynı başörtülü doktor olduğu zaman veya üniversiteye gittiği zaman niye olmaz deniliyor, hiç düşündünüz mü? Bunların gerçek demokratikleşme ve gerçek laiklik hususunda daha alacakları çok mesafe var. Çok özendikleri batıda laiklik böylemi yorumlanıyor, böylemi uygulanıyor? Tevhid-i Tedrisat bünyesine bağlı, laik rejimin korumasında ve denetiminde olan bütün okulların (bunlara elbette İMAM-HATİPLER ve İLAHİYAT FAKÜLTELERİ DE dahil) tek gayesi bu; kendi istedikleri gibi tek tip insan yetiştirmek. Muhalefet şerhinde belirtildiği gibi, müessis laik nizamın görüş ve düşüncesi hilafına yeni bir nesil yetişirse güya, tazimattan beri çarpışmış olan iki türlü zihniyet ve iki türlü münevver karşı karşıya gelecektir. Bunu önlemek için de, yetişmesinin istenmediği neslin önüne setler çekip, laik nizamın her türlü görüş ve inancına uygun yeni bir nesil yetiştirerek,
Atatürk inkılâbının hedefini ve asıl nüvesini teşkil eden zihniyet değişikliğini sağlamak. Seksen yıllık mücadelenin özeti bu değil mi?
Netice olarak bütün gayeleri, açılacak İmam-Hatip Kursları'nı laik nizamın MİLLİ EGİTİM BAKANLIGINA bağlayarak ve laik İlahiyat Fakülteleri kurarak müessis laik nizamın görüş ve düşünceleri doğrultusunda yeni din adamları kadrosu yetiştirmek olmuştur.
Bu arzularına ulaşan muhalefet şerhi sahipleri son cümle olarak şöyle demektedirler
(Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı İMAM-HATİP'LERDEN ve İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDEN yetişecek yeni nesil din adamları kadrosunu kastederek)
"BİZİ YENİDEN ŞERİATÇILIKLA UGRAŞMAKTAN ANCAK BUNLAR KURTARABİLECEKTİR "Denilmektedir. Onun için Ali Fuad BAŞGİL'in tesbitindeki :"Laik Rejimin İlahiyat Fakültelerinden gerçek din aliminin çıkmamasına değil çıkmasına hayret etmek lazımdır."Sözü, doğru bir tespittir.
Bugün Ehl-i Sünnet çerçevesi içinde İlahiyatçılar, (maalesef çok az olarak ) var ise de bunlar özel gayret ile yetişmiş, ayrıca manevi kanallardan da istifade etmiş ve Allah'ın himayesi ile korunmuş şanslı kişilerdir.
Bugün TV ekranların her gün dini tahrif ve tahrip ile meşgul ifsat ekibinin kahir ekseriyeti oryantalist duruşlu filozof ilahiyatçılar değil mi? Çok acı ama bugün maalesef dine en büyük zararı bu ifsat ekibi vermektedir. Doç. Prof. unvanları da taşıyan bu ifsat ekibi, bu asil milletin binlerce yıllık sahih inancıyla adeta alay eder gibi, müçtehit edasıyla (Ehl-i Sünnet itikadına aykırı) yeni yeni fetvalar vermekteler. Bu dalalet ekibinin sapkın fikirleri birkaç kitap olur. Dini tahrif için görevlendirilmişler adeta Allah ü Teâlâ Hz.leri ebediyen razı ve memnun olsun www.aldananlar.org sitesi gibi sitelerde, bu ifsat ekibinin, sapık görüş ve fikirlerine yer verilerek bunlar deşifre edilmekte ve bu ümmete zarar vermeleri bir nebzede olsa önlenmektedir.
Zamanımızın çok değerli hukukçu ve münevverlerinden olan merhum Ord.Prof.Ali Fuat BAŞGİL "DİN ve LAİKLİK " isimli kitabında bu tip İlahiyatçılar hakkında şöyle demektedir:"İlahiyatçı, din felsefesi, dinler tarihi ve din sosyolojisi örgenmiş bir mütehassıs veya FİLOZOFTUR, fakat DİN ADAMI DEGİLDİR. ( Yüksek Diyanet Mütehassısı ) ise her şeyden evvel, zühdü takva sahibi bir dindardır; saniyen de muayyen bir dinde yüksek ilim ve kemal sahibi olmuş bir din adamıdır. Bunlardan biri hakkıyla inanmış öbürü ise sadece iman üzerinde zekâ oyunu oynamayı öğrenmiştir. Maarif Vekâletine bağlı ve onun murakabesi altında yahut bugün ÜNİVERSİTE CAMİASI İÇİNDE çalışan bir İLAHİYAT FAKÜLTESİNDE, itiraf ederim ki, yüksek ilahiyat felsefecisi ve sosyolog yetişebilir. Fakat ( yüksek diyanet mütehassısı ) DİN ADAMI VE ÂLİMİ ASLA YETİŞEMEZ. Çünkü tekrar edelim ki, (yüksek diyanet mütehassısı) her şeyden evvel halis bir dindardır, zahit ve muttakidir; sonra da inandığı ve içinin samimiyeti ile kani olduğu dinde yüksek ilim ve kemal sahibidir. Bu vasıflardaki insanın yetişmesi için nasıl bir hava ve muhitin mevcut olması lazım geldiğini okuyucumun takdirine bırakıyorum. Şurası muhakkaktır ki, dünyanın hiç bir yerinde, laik üniversite çatısı altındaki İlahiyat Fakültelerinde din adamı ve âlimi yetişmemiştir. VE BUNUN YETİŞMEMESİNE DEGİL, YETİŞMESİNE HAYRET EDİLSE YERİDİR. KAYALIKTA PİRİNÇ BİTMEZ." (DİN ve LAİKLİK Kitabı s.194-195) Mesele bundan ibaret.
Bizim görevimiz ise, bütün olumsuzluklara rağmen, Ehl-i Sünnet inancı çerçevesinde nesil yetiştirmek. Yetiştirenlere de bütün gücümüzle yardımcı olmaktır. ."Bu yolda yürümek, bu yola (ilim yoluna) yardım etmek ism-i azam okumak gibi her murada nail eder. " kelam-ı kibar'ı şiarımız olursa dünyamız da ahretimiz de mamur olur İnşallah. Gerisi, gerisi laf ü güzaf.
Hasan SERDAROĞLU
http://karesizade.azbuz.ekolay.net/blog/yazi/oku/5000000013159056/%C4%B0LAH%C4%B0YAT%20FAK%C3%9CLTELER%C4%B0NDE%20YET%C4%B0%C5%9EEN%20BEL%27AMLAR%20.
Hasan SERDAROGLU
LAİK SİSTEMİN İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDE GERÇEK DİN ÂLİMİ NİÇİN YETİŞMEZ?
Cumhuriyet laik rejimi kurulduktan sonra tek parti CHP zihniyetinin hâkim olduğu devirde tam 25 yıl din eğitim ve öğretimine ara verilmişti ve maalesef bu memleketin minarelerinden 18 yıl Ezan-ı Muhammedî okutulmamıştı. Bu dönemde asli ezanımızı okuyanlar hapse atıldı, hakarete uğradı. Köylerde cenazeleri kaldıracak kimse bulunamadı. Müslüman halkımız, cenazesini kaldırtmak için köy köy dolaşıp, cenaze yıkamasını bilen birisini aradı. Yiye bu dönemde gazetelere gönderilen tamimlerde şöyle deniliyordu:
"Gazetelerinizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahis bazı yazı, mütalaa, ima ve temsillere rastlanmaktadır. Bundan sonra, din mevzuu üzerinde gerek tarihi, gerek temsili ve gerek mütalaa kabilinden olan her türlü makale ve fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edilmesi (sakınılması) ve başlanmış bu gibi tefrikaların en son on gün zarfında nihayetlendirilmesi. "
(T.C. Başvekâlet - Matbuat Umum Müdürlüğü, İç Matbuat Dairesi, 1945 )
"Biz her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dâhilinde dini neşriyat yapılarak dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz. "
(T.C. Dâhiliye Vekâleti-Matbuat Umum Müdürlüğü Sayı:658 17.Mayıs.l942 (KAYNAK. Eşref EDİP-KARA KİTAP).
Diğer bir tamimde ise şöyle deniliyordu :
"Hülasa: Hazreti Muhammed'e dair ANKARA 17.05.1943
"Muhterem Efendim, Mektubunuzu aldım. Biz her ne şekil ve suretle olursa olsun memleket dâhilinde dini neşriyat yapılarak dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz. Zatı âlilerinin herkesçe de müsellem olan ilim ve faziletinize hürmetkârız. Ancak günün bu kabil neşriyata tahammülü olmadığını siz de takdir edersiniz. MATBUAT UMUM MÜDÜRÜ - Vedat NEDİM TÖR (KAYNAK: Prof.Dr.Ali Fuat BAŞGİL -DİN ve LAİKLİK s.16)
Bu tamimlerden tek parti CHP.Zihniyetinin dine bakışının nasıl olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Başka bir izaha da ihtiyaç yoktur. Sonrada bu tamimleri yayınlayan Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedim TÖR komünist partisini kurmak ve Rusya hesabına Türkiye'ye ihanet etmek suçundan muhakeme edilmiştir.
İşte bu 25 yıllık karanlık dönemden sonra nihayet tek parti CHP mebusları (milletvekilleri) 10.Kasım.1948 tarihinde Meclis Guruplarına bir teklif vererek, İMAM-HATİP kurslarının açılmasını istediler. Bu teklifte Laik Sisteme bağlı, O'nun denetim ve murakabesi altında din görevlisi yetiştirilmek üzere, Diyanet İşlerine bağlı olmak şartıyla İmam-Hatip Kursları açılması isteniyordu.
( Fakat CHP’li Mebusların verdiği bu teklife, yine CHP.'li olan Bingöl Mebusu TAHSİN BANGUOGLU (İki dönem MİLLİ EGİTİM BAKANLIGI yapmıştır) ile Kocaeli Mebusu NİHAT ERİM bu teklife muhalefet şerhi koymuşlar ve açılacak İmam-Hatip Kurslarının Diyanet İşleri yerine MİLLİ EGİTİM BAKANLIGINA bağlanmasını istemişler ve kanun onların istekleri doğrultusunda çıkmıştır.)
BU MUHALEFET ŞERHİNDE ŞÖYLE DENİLMEKTEDİR:
"Atatürk inkılâbının sağladığı zihniyet değişimini uzaktan, yakından bir tehlikeye maruz bırakmamak şartıyla (Atatürk inkılabının hedefini ve asıl nüvesini teşkil eden şey, bu zihniyet değişikliğidir.) 25 yıl inkıtaya uğramış bir din adamları neslinin bugünkü maddi ve manevi durumunu belirterek YENİ BAŞTAN MÜNEVVER BİR DİN ADAMLARI NESLİ YETİŞTİRMEK zarureti vardır. Milli felaketimizin başlıca amili olan bu ZİHNİYET SAVAŞINA nihayet vermek için biz bir halkı ZORLIYARAK bir takım değişiklikler yaptık. Milletimizi YENİ BİR DÜNYA GÖRÜŞÜNE KAVUŞTURDUK. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile sağlamak istediğimiz şey de İKİ TÜRLÜ MÜNEVVERİ ORTADAN KALDIRARAK bu kültür birliğini yaratmaktan ibaretti. Şimdi biz MEDRESE ZİHNİYETİNİN son mümessillerini DİYANET İŞLERİ REİSLİGİ çevresinde toplanmış görüyoruz. Bunlar skolâstik (ortaçağ) kültürün
tohumluklarıdır. Geçen inkılâp yıllarının bu zevatın zihniyetlerinde hiçbir değişiklik yapmamış olduğu ise, eserleri ile sabittir. Bu vatandaşlar eliyle açılacak tahsil müesseselerinin de her ne şekil ve nam altında olursa olsun ESKİ MEDRESEDEN başka bir şey olmayacağı muhakkaktır. Belki kısa zamanda bu kökten aşılanmış genç Türk nesilleri tekrar köylere kadar yayılacak ve inkılâptan evvel olduğu gibi halk ile devlet arasında bir kast, kapalı bir sınıf teşkil edeceklerdir.
TANZİMATTAN BERİ ÇARPIŞMIŞ OLAN İKİ TÜRLÜ ZİHNİYET ve İKİ TÜRLÜ MÜNEVVER TEKRAR KARŞI KARŞIYA GELECEKTİR. Buna mukabil bu öğretimin bizim modern mektep nizam ve havası içinde MİLLİ EGİTİM BAKANLIGI eliyle mahzursuzca başarılabileceği kanaatindeyiz. HEDEF bu mekteplerin hocalarına kısa zamanda İLAHİYAT FAKÜLTESİNDEN YETİŞECEK genç din adamlarını getirmek olmalıdır. BİZİ YENİDEN ŞERİATÇILIKLA UGRAŞMAKTAN ANCAK BUNLAR KURTARABİLECEKTİR. "(Muhalefet Şerhini verenler: Bingöl Mebusu Prof.TAHSİN BANGUOGLU ve Kocaeli Mebusu Prof. NİHAT ERİM )
(KAYNAK: Türkiye’de Din Kavgası. Yaz. Sadık ALBAYRAK. s.269-286)
Demek ki, yetiştirecekleri yeni nesil din adamları kadrosu ile şeriatçılıkla uğraşmaktan kurtulacaklar. Çünkü bu nesil din adamları camiası öyle yetiştirilecek. Gayelerinin bu olduğunu açıkça beyan ediyorlar. Dinin özünden bahsetmeyen veya rejimin istediği kadar dini hayatı anlatan din adamı tipi. Rejimin olmazsa olmaz bir teşkilatı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı kurup, merkezden rejimin istediği gibi hazırlanan hutbeler memleketin bütün camilerinde okunacak sonrada din ve vicdan hürriyetinden bahsedilecek.Olacak şey mi ? İslam’ın şartı birdir, O da Kur’an-ı Kerimin bütün ayetlerine inanmak ve iman etmektir. İman bölünme kabul etmez.
Niyetlerinin ve gayelerinin ne olduğu anlaşıldı herhalde ? Böyle gecenin hayır umulur mu seherinde ?
Ferit DEVELİOGLU-Osmanlıca/Türkçe Lügatinde, ŞERİAT: Allah'ın emri, Ayet, hadis ve icma-ı ümmet esaslarına dayanan din kaideleri ) şeklinde mana verilmiş. Bunun korkulacak tarafı var mı? Allah’ın emri olan dini kaidelere uymayan, dini kaideleri istinasız olarak müdafaa etmeyen din adamı olur mu? Olursa Müslüman olarak kalır mı? Dini orasından-burasından kırparak kuşa çevirip, tanınmaz hale getirmek, kime hizmettir? Bugünde Ankara'da merkezden hazırlanan hutbeler, Türkiye'nin her yerinde bütün camilerde okunmakta. Onursal Yargıtay Başkanı, Prof. Sami SELÇUK bu durumu ilk duyduğunda çok şaşırdığını söylüyor. Gerçek Laik yönetimlerde böyle şeylerin olamayacağını beyan ediyor. Tarafsız bir hukukçu gözüyle meseleyi böyle değerlendiriyor. Bu hutbelerde, bugünkü laik nizamın istemediği bir satır olabilir mi, oluyor mu? Elbette ki hayır.Dinin istinasız bütün hükümlerini hutbelerde okunabilir mi? Bize mahsus, Laik sisteme bağlı, ondan emir ve talimat alan Diyanet Müessesesi, ister beğen, istersen beğenme, realite bu. Laik rejimin tahakkümü altında bir Diyanet İşleri Başkanlığı. Bu nasıl bir din ve vicdan hürriyeti anlayışıdır? Müdafaa ettiğiniz laikliğin birinci şartı, dinin devlet işlerine müdahale etmemesi ise, ikinci şartı da, devletinde din işlerine müdahale etmemesi değil mi? Laikliği ithal ettiğiniz batıda da böyle değil mi? Laik bir devlet, dini bir ibadet olan FİTRE ve ZEKÂT toplar mı? Kurban derilerinin toplama işine müdahale eder mi? Ne gariptir ki bugün, fitre-zekât ve kurban derisi toplama işleri Yardım Toplama Kanununa dayanılarak çıkartılan bir Yönetmelik ile kurallara bağlanmış ve Türk Hava Kurumu eliyle toplanmaktadır. Hâlbuki Fitre-Zekât verilmesi ile Kurban derisinin kullanılması işi dinin kuralları ile tespit edilmiş hususlardır. Dini kuralların belirlediği özel ve tüzel kişilerin haricindeki yerlere verilemez. Size göre, bize göre laiklik olur mu? İthal ettiğin batıdaki uygulama niye işinize gelmiyor?
Laik rejimin Diyanet İşleri Başkanlığı ile Laik Üniversitelerin İlahiyat Fakülteleri el ele aynı gayenin tahakkuku için çalışıyorlar.20.02.2009 Cuma günü Kütahya’nın bütün camilerinde, Diyanet İşleri Başkanlığından gelen bir emir ile Ankara İlahiyat Fakültesinde yapılacak ek bir bina için Müslüman cemaatten para yardımı talep edildi. Olacak iş mi? Bugün Ankara İlahiyat Fakültesi, yetiştirdiği talebeleri itibariyle ne yazık ki, maalesef son derece reformist ve yenilikçi zihniyette bir tedrisat yürütmektedir. Müslümanları da neden bu vebale ortak ediyorsunuz. Laik Üniversite kendi Fakültesinde bir ek bina yaptıramıyor mu? Müftülüklerin bu işe alet olmaları üzücü bir durum.Fakat onlara da emir Diyanet İşleri Başkanlığından gelmişse ne yapsınlar. .
Azılıklara tanınan din hürriyetinin, ülkemizin çok büyük çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlara da tanıma zamanı gelmedi mi? Türkiye’deki din ve vicdan hürriyetinin ne durumda olduğu, emekli hâkim Nusret Çiçek'in Cumhuriyet bayramı haftası Habervaktim.Com.da ve Vakit Gazetesinde yayınlanan makalesinde çok veciz bir şekilde anlatılmaktadır.Okuyup ibret alınız.
Verilen teklif bu muhalefet şerhi doğrultusunda çıkarak İMAM-HATİP KURSLARI, Diyanet yerine MİLLİ EGİTİM BAKANLIGINA bağlı olarak açılmıştır. 25 Yıllık hicran devri bir nebze olsun giderilmiş olarak İlkokul Programlarında ihtiyari olarak 1.ŞUBAT.1949 'da DİN DERSİ KONULMUŞ, yine bu yılbaşında ÜÇ YILLIK İMAM-HATİP KURSLARI açılmıştır. Ocak-1949 'da da İLAHİYAT FAKÜLTESİ açılmıştır.
Yukarıda bir kısmını zikrettiğim muhalefet şerhinden de anlaşılacağı üzere, gaye, müessis laik nizamın istediği, tornadan cıkmış gibi, onlar gibi düşünen onların istediği gibi inanan, tek tip din adamı yetiştirmek. Din adamlarının yetişmesi ve dini hayatın yaşanması batıda böylemi? Gerçekçi olalım, bugün köyde yaşayan veya bir hastanede hizmetli olarak görev yapan başörtülüye ses çıkarılmıyor da, aynı başörtülü doktor olduğu zaman veya üniversiteye gittiği zaman niye olmaz deniliyor, hiç düşündünüz mü? Bunların gerçek demokratikleşme ve gerçek laiklik hususunda daha alacakları çok mesafe var. Çok özendikleri batıda laiklik böylemi yorumlanıyor, böylemi uygulanıyor? Tevhid-i Tedrisat bünyesine bağlı, laik rejimin korumasında ve denetiminde olan bütün okulların (bunlara elbette İMAM-HATİPLER ve İLAHİYAT FAKÜLTELERİ DE dahil) tek gayesi bu; kendi istedikleri gibi tek tip insan yetiştirmek. Muhalefet şerhinde belirtildiği gibi, müessis laik nizamın görüş ve düşüncesi hilafına yeni bir nesil yetişirse güya, tazimattan beri çarpışmış olan iki türlü zihniyet ve iki türlü münevver karşı karşıya gelecektir. Bunu önlemek için de, yetişmesinin istenmediği neslin önüne setler çekip, laik nizamın her türlü görüş ve inancına uygun yeni bir nesil yetiştirerek,
Atatürk inkılâbının hedefini ve asıl nüvesini teşkil eden zihniyet değişikliğini sağlamak. Seksen yıllık mücadelenin özeti bu değil mi?
Netice olarak bütün gayeleri, açılacak İmam-Hatip Kursları'nı laik nizamın MİLLİ EGİTİM BAKANLIGINA bağlayarak ve laik İlahiyat Fakülteleri kurarak müessis laik nizamın görüş ve düşünceleri doğrultusunda yeni din adamları kadrosu yetiştirmek olmuştur.
Bu arzularına ulaşan muhalefet şerhi sahipleri son cümle olarak şöyle demektedirler
(Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı İMAM-HATİP'LERDEN ve İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDEN yetişecek yeni nesil din adamları kadrosunu kastederek)
"BİZİ YENİDEN ŞERİATÇILIKLA UGRAŞMAKTAN ANCAK BUNLAR KURTARABİLECEKTİR "Denilmektedir. Onun için Ali Fuad BAŞGİL'in tesbitindeki :"Laik Rejimin İlahiyat Fakültelerinden gerçek din aliminin çıkmamasına değil çıkmasına hayret etmek lazımdır."Sözü, doğru bir tespittir.
Bugün Ehl-i Sünnet çerçevesi içinde İlahiyatçılar, (maalesef çok az olarak ) var ise de bunlar özel gayret ile yetişmiş, ayrıca manevi kanallardan da istifade etmiş ve Allah'ın himayesi ile korunmuş şanslı kişilerdir.
Bugün TV ekranların her gün dini tahrif ve tahrip ile meşgul ifsat ekibinin kahir ekseriyeti oryantalist duruşlu filozof ilahiyatçılar değil mi? Çok acı ama bugün maalesef dine en büyük zararı bu ifsat ekibi vermektedir. Doç. Prof. unvanları da taşıyan bu ifsat ekibi, bu asil milletin binlerce yıllık sahih inancıyla adeta alay eder gibi, müçtehit edasıyla (Ehl-i Sünnet itikadına aykırı) yeni yeni fetvalar vermekteler. Bu dalalet ekibinin sapkın fikirleri birkaç kitap olur. Dini tahrif için görevlendirilmişler adeta Allah ü Teâlâ Hz.leri ebediyen razı ve memnun olsun www.aldananlar.org sitesi gibi sitelerde, bu ifsat ekibinin, sapık görüş ve fikirlerine yer verilerek bunlar deşifre edilmekte ve bu ümmete zarar vermeleri bir nebzede olsa önlenmektedir.
Zamanımızın çok değerli hukukçu ve münevverlerinden olan merhum Ord.Prof.Ali Fuat BAŞGİL "DİN ve LAİKLİK " isimli kitabında bu tip İlahiyatçılar hakkında şöyle demektedir:"İlahiyatçı, din felsefesi, dinler tarihi ve din sosyolojisi örgenmiş bir mütehassıs veya FİLOZOFTUR, fakat DİN ADAMI DEGİLDİR. ( Yüksek Diyanet Mütehassısı ) ise her şeyden evvel, zühdü takva sahibi bir dindardır; saniyen de muayyen bir dinde yüksek ilim ve kemal sahibi olmuş bir din adamıdır. Bunlardan biri hakkıyla inanmış öbürü ise sadece iman üzerinde zekâ oyunu oynamayı öğrenmiştir. Maarif Vekâletine bağlı ve onun murakabesi altında yahut bugün ÜNİVERSİTE CAMİASI İÇİNDE çalışan bir İLAHİYAT FAKÜLTESİNDE, itiraf ederim ki, yüksek ilahiyat felsefecisi ve sosyolog yetişebilir. Fakat ( yüksek diyanet mütehassısı ) DİN ADAMI VE ÂLİMİ ASLA YETİŞEMEZ. Çünkü tekrar edelim ki, (yüksek diyanet mütehassısı) her şeyden evvel halis bir dindardır, zahit ve muttakidir; sonra da inandığı ve içinin samimiyeti ile kani olduğu dinde yüksek ilim ve kemal sahibidir. Bu vasıflardaki insanın yetişmesi için nasıl bir hava ve muhitin mevcut olması lazım geldiğini okuyucumun takdirine bırakıyorum. Şurası muhakkaktır ki, dünyanın hiç bir yerinde, laik üniversite çatısı altındaki İlahiyat Fakültelerinde din adamı ve âlimi yetişmemiştir. VE BUNUN YETİŞMEMESİNE DEGİL, YETİŞMESİNE HAYRET EDİLSE YERİDİR. KAYALIKTA PİRİNÇ BİTMEZ." (DİN ve LAİKLİK Kitabı s.194-195) Mesele bundan ibaret.
Bizim görevimiz ise, bütün olumsuzluklara rağmen, Ehl-i Sünnet inancı çerçevesinde nesil yetiştirmek. Yetiştirenlere de bütün gücümüzle yardımcı olmaktır. ."Bu yolda yürümek, bu yola (ilim yoluna) yardım etmek ism-i azam okumak gibi her murada nail eder. " kelam-ı kibar'ı şiarımız olursa dünyamız da ahretimiz de mamur olur İnşallah. Gerisi, gerisi laf ü güzaf.
Hasan SERDAROĞLU
http://karesizade.azbuz.ekolay.net/blog/yazi/oku/5000000013159056/%C4%B0LAH%C4%B0YAT%20FAK%C3%9CLTELER%C4%B0NDE%20YET%C4%B0%C5%9EEN%20BEL%27AMLAR%20.
.