RAMAZAN AYI DOYUMA ULAŞMA AYIDIR, DOYMA AYI DEĞİL…
Resulullah (s.a.a), Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir! Bu Ramazan ayının gündüzünde oruç tutar, gecesinin bir bölümünü ibadetle geçirir, karnını ve namusunu temiz tutar, dilini korursa şüphesiz ki bu aydan çıkınca günahlarından da çıkmış olur.” Cabir şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Bu hadis ne kadar da güzeldir!” Allah Resulü şöyle buyurdu: “Ey Cabir! Bu şartlara riayet etmek ne kadar da zordur!”
“Geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi bizlerde farz kılınan oruç”(Bakara 183), manen doyuma ulaşma ve temizlenme ayı olan ramazanın armağanıdır. Bütün bir yıl türlü pisliklerle muhatap olan ruhun, iman deryasında yüzüp temizlenmesi ve yaratılışındaki paklığa dönüş yapması için Allah (c.c.) tarafından bizlere sunulan nimettir ramazan. Çünkü “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.”(Bakara 185). Bu ay hakla batılın birbirinden ayrıldığı, hakkın bütün delilleri ile meydana çıkıp batılın hakimiyetine son verdiği aydır. Bu ay içinde bin aydan değerli olan kadir gecesini barındıran ve hakka susamışları hakikat ile doyuran aydır. Bu ay neden yaratıldığını dünyaya daldığı için unutanların uyandırıldığı, kendi nefsini semirtenlerin uyarıldığı aydır.
Resulullah’ın (s.a.a.) buyurduğu gibi oruç tutup ibadetlerini yapanların ve karnını ve namusunu temiz tutup, dilini koruyanların aklandığı aydır ramazan. Ama bu ne kadar da zordur bir bilinse. Süfyanilerin hüküm sürdüğü topraklarda, küfr ile yoğrulmuş hayatları yaşayanların, kendilerini temiz tutması ne kadar zordur. Her alanda her işte bir harama ister istemez bulaştırılanların, gözleri, kulakları fuhşa alıştırılanların namuslarını koruma bilincine ulaşmaları hakikaten de ne kadar zordur. Gıybetin bile programını yapan süfyanilerin, birbirine düşürdüğü kardeşlerin dillerini korumaları, kardeşlerinin etini yememeleri ne kadar da zordur. Bundan dolayı “ne yazık ki oruç tutanlar çok azdır ve açlık çekenler ise çoktur.” (Resulullah sa.a.)
Oysa “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Her kim endamını ve organlarını haramlarımdan oruçlu tutmazsa benim için yemekten ve içmekten sakınmasına ne ihtiyacım var.”(Resulullah s.a.a.) buyurmuşken, tüm bu günah bataklığına aldırış etmeden aç kalmanın ne faydası vardır. Aç kalan midenin ve suya hasret dudağın ne suçu vardır? Bütün uzuvları ile günahlara batmış olanların, elleri, ayakları, zihinleri, gözleri, kulakları bunca günaha ayak uydurmuşken, midenin ve dudağın bundan nasiplenmemesinin mantığı nedir? Neden suskunluğu ile süfyanilere yaşama hakkı tanıyıp, cümle günahların yaygınlaşmasına sebep olanlar, ramazan ayında kendilerine işkence ederler? Var olan yaşantıları dikkate alındığında buna ne gerek vardır ve bu yaptıkları ile yaşantıları uyuşmakta mıdır?
Bu tahrif edilmiş dinin müminlerinin bulunduğu toplumlarda, her iyinin içini boşaltıp kötünün emrine sundukları gibi, süfyaniler ramazanın da içini boşaltıp asli mecrasından çevirmeyi başarıp ve hükmettikleri halka, manevi doyum ayı olan ramazanı, açlıkla mücadele, iftar sofraları, masallar ve kilo verme ayı olarak sunmaktadırlar. Bütün bir sene boyunca akla hayale gelmeyecek türlü pisliklerin mekanı olan tv kanalları, bu ayda nifağa hizmet için renk değiştirmekte, bir anda Allah (c.c.), kitap aşkı had safaya çıkmakta, kendi yaptıkları putu ilah diye halka tanıtmaktadırlar. Bunu yaparken yine olmadık rakamlarla kiraladıkları bel’amları kullanıp, hikayeleştirdikleri dini, masal tadında ve bir zamanlar çocuklara yönelik olarak yayınlanan “uykudan önce” programı formatında halka ulaştırmakta, bütün bir yılını günahla geçirmiş olduğu için vicdanıyla mücadele edenlerin, kendilerini rahat hissetmelerini sağlamaktadırlar.
Bu da yetmezmiş gibi, her ramazanda diyet veya iftar programları tertipleyen bu süfyani kanallar, ramazanı iftar sofralarıyla eşleştirip, kimliğini yitirmesi için uğraşmaktadırlar. İftarda hangi yemeklerin yapılabileceğini, sahurda nasıl beslenilmesi gerektiğini, susuzluğa karşı nelerin yapılabileceğini, ramazanda kilo vermenin yollarını bir ay boyunca açıklayan ve halkı bilgilendiren(!) bu kanallar, aç kalmış ruhların ve çöle düşmüş fıtratın derdine derman olacak tek bir sözün söylenmesine veya yayılmasına müsade etmemektedirler. Bütün gün aç kalmanın adeta intikamını iftarda almayı öğütleyen ve toplumun sanki her kesimi o muaviye sofralarına sahip olabilecekmiş gibi davranan, halkın bütün bir yıl mecburiyetten aç kalan kısmını yok sayan süfyanilerin din tellalları, iftarda osmanlı adetlerinden ve yemeklerinden dem vurmayı ramazanın gereklerindenmiş gibi takdim etmeyi de unutmazlar. Bunlar ramazanın örf, adet ve gelenek sınırını aşmayan bir ay olması için olanca güçleri ile çaba sarfederler ve bir kıyl-u kal seviyesinde ramazanı dile getirirler. Bunlara kanıp ta ramazanı bu şekilde geçirenlerin, ne yazık ki ramazandan zerrece nasibi yoktur. Zira “Nice oruç tutan kimsenin oruçtan nasibi açlık ve susuzluktur. Nice gece ibadete kalkan kimsenin kalkmaktan nasibi sadece uykusuzluktur.”(Resulullah s.a.a.).
Hal böyleyken ayette bizden öncekilere farz olunduğu gibi bize de farz olunduğundan bahsedilen ramazanı anlamak için bizden öncekilerin ramazanını ve oruçla olan ilişkilerini idrak etmek gerekir. Sadece açlıkla bağdaştırılamayacak kadar derin bir terbiye, eğitim ve iman meselesi olan orucun ve ramazanın değeri ancak bu şekilde ortaya çıkabilecektir. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki “Allah orucu ihlası güçlendirmek için farz kılmıştır.”(Hz. Fatıma s.a.) Çünkü samimiyet testidir oruç. Bütün nimetleri ile karşısına çıkan ve süsleri ile nefsi aldatmaya uğraşan dünyaya karşı kuşanılan “kalkandır oruç”(Resulullah s.a.a). Hal ile Allah’a (c.c.) bağlılığı ispatın en zor şekillerinden biridir. Rızkı verene verdiği rızkın kadrini bildiğini göstermek için teslimiyet arz etmenin yoludur.
Oruç cihad ve kıyamdır. Her türlü harama meyli olan nefse karşı kıyamın adıdır. En büyük cihadın en önemli merhalesidir. Kendi nefsine karşı mücadele verip dünyalıklardan sıyrılabilenlerin, kendilerini dünyalıklar ile tehdit edebileceklerin zincirlerinden kurtulmalarının vesilesidir oruç. “La” diyebilmenin ilk adımıdır bu anlamda. Nefsine isyan edenin, Allah’a (c.c.) isyan edenler karşısında dik durmasını sağlayan güçtür oruç. Ve ramazan bu eğitim verildiği yegane aydır. Öyle ki “eğer kul ramazan ayının değerini bilseydi tüm yılın ramazan olmasını arzu ederdi.” Çünkü “Bu ayın başlangıcı rahmet, ortası bağışlanma ve sonu ateşten kurtuluştur.” (Resulullah s.a.a.) Ramazan isar ayıdır, başkasının derdiyle dertlenme ve başkasını kendine tercih etme terbiyesinden geçme ayıdır ramazan. Bütün bir yıl tok yatanların, yine bütün bir yıl aç yatanların halinin farkına varabilmeleri için ilahi bir fırsattır ramazan. İman edenler için eşitlik ayıdır. Zenginin malında hakkı bulunan fakirin halinden, zenginin açlık ve susuzlukla haberdar edilmesi ve uyarılmasıdır bu ayın en önemli özelliklerinden biri. Ramazan bütün uzuvları ile insanın imanını tazeleme ayıdır aynı zamanda.
O halde ramazanda güçlenen iman ile süfyanilerden hesap sorma bilincine ulaşmak lazımdır. Halkları açlığa mahkum edenlerin ellerinden halkın boğazını kurtarmak gerekir. Dünyayı türlü yalanlarla sunanların ve insanları dünyaya kul köle edip kendi heva ve hevesleri ile yönetmeye çalışanların saltanatlarını yıkmak için ramazana sarılmak gerekir. Dünyaya bağlanmama bilincini oluşturup, dünya ile tehdit edenlere kıyam için ramazana tutunmak ve onu tutmak gerekir. Aç bırakılmış ruhlarımızı ve imanımızı doyurmak için doyasıya aç ve susuz kalmak gerekir. Ki terbiye edilen nefsimiz, terbiyesizleştiren süfyanilerden azad olsun. Ve kurtulmak gerekir zihnimize ve yüreğimize vurulan zincirlerden bu ayda, taşlayarak zincirlenmiş şeytanları.
Evet…Ramazan doyma ayı değildir. Aç ve susuz kalma ayı da değildir. Ramazan manen doyuma ulaşma ayıdır. Maddeye tapanlara inat manaya kulak verme ayıdır. Maddenin sultanlarına mana ile isyan ayıdır. Maddenin maskesini düşürme ve manayı kuşanma ayıdır. Rabbimiz (c.c.) bu bilinçle ramazanı idrak etmeyi ve “biz ramazan ayının çocuklarıyız” diyebilecek cesaret, fedakarlık ve basireti elde edebilmeyi nasip etsin inşaallah.
Alıntıdır. Kaynak: http://www.siyasetmektebi.com/ramazan-ayi-doyuma-ulasma-ayidir-doyma-ayi-degil.html
Resulullah (s.a.a), Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir! Bu Ramazan ayının gündüzünde oruç tutar, gecesinin bir bölümünü ibadetle geçirir, karnını ve namusunu temiz tutar, dilini korursa şüphesiz ki bu aydan çıkınca günahlarından da çıkmış olur.” Cabir şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Bu hadis ne kadar da güzeldir!” Allah Resulü şöyle buyurdu: “Ey Cabir! Bu şartlara riayet etmek ne kadar da zordur!”
“Geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi bizlerde farz kılınan oruç”(Bakara 183), manen doyuma ulaşma ve temizlenme ayı olan ramazanın armağanıdır. Bütün bir yıl türlü pisliklerle muhatap olan ruhun, iman deryasında yüzüp temizlenmesi ve yaratılışındaki paklığa dönüş yapması için Allah (c.c.) tarafından bizlere sunulan nimettir ramazan. Çünkü “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.”(Bakara 185). Bu ay hakla batılın birbirinden ayrıldığı, hakkın bütün delilleri ile meydana çıkıp batılın hakimiyetine son verdiği aydır. Bu ay içinde bin aydan değerli olan kadir gecesini barındıran ve hakka susamışları hakikat ile doyuran aydır. Bu ay neden yaratıldığını dünyaya daldığı için unutanların uyandırıldığı, kendi nefsini semirtenlerin uyarıldığı aydır.
Resulullah’ın (s.a.a.) buyurduğu gibi oruç tutup ibadetlerini yapanların ve karnını ve namusunu temiz tutup, dilini koruyanların aklandığı aydır ramazan. Ama bu ne kadar da zordur bir bilinse. Süfyanilerin hüküm sürdüğü topraklarda, küfr ile yoğrulmuş hayatları yaşayanların, kendilerini temiz tutması ne kadar zordur. Her alanda her işte bir harama ister istemez bulaştırılanların, gözleri, kulakları fuhşa alıştırılanların namuslarını koruma bilincine ulaşmaları hakikaten de ne kadar zordur. Gıybetin bile programını yapan süfyanilerin, birbirine düşürdüğü kardeşlerin dillerini korumaları, kardeşlerinin etini yememeleri ne kadar da zordur. Bundan dolayı “ne yazık ki oruç tutanlar çok azdır ve açlık çekenler ise çoktur.” (Resulullah sa.a.)
Oysa “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Her kim endamını ve organlarını haramlarımdan oruçlu tutmazsa benim için yemekten ve içmekten sakınmasına ne ihtiyacım var.”(Resulullah s.a.a.) buyurmuşken, tüm bu günah bataklığına aldırış etmeden aç kalmanın ne faydası vardır. Aç kalan midenin ve suya hasret dudağın ne suçu vardır? Bütün uzuvları ile günahlara batmış olanların, elleri, ayakları, zihinleri, gözleri, kulakları bunca günaha ayak uydurmuşken, midenin ve dudağın bundan nasiplenmemesinin mantığı nedir? Neden suskunluğu ile süfyanilere yaşama hakkı tanıyıp, cümle günahların yaygınlaşmasına sebep olanlar, ramazan ayında kendilerine işkence ederler? Var olan yaşantıları dikkate alındığında buna ne gerek vardır ve bu yaptıkları ile yaşantıları uyuşmakta mıdır?
Bu tahrif edilmiş dinin müminlerinin bulunduğu toplumlarda, her iyinin içini boşaltıp kötünün emrine sundukları gibi, süfyaniler ramazanın da içini boşaltıp asli mecrasından çevirmeyi başarıp ve hükmettikleri halka, manevi doyum ayı olan ramazanı, açlıkla mücadele, iftar sofraları, masallar ve kilo verme ayı olarak sunmaktadırlar. Bütün bir sene boyunca akla hayale gelmeyecek türlü pisliklerin mekanı olan tv kanalları, bu ayda nifağa hizmet için renk değiştirmekte, bir anda Allah (c.c.), kitap aşkı had safaya çıkmakta, kendi yaptıkları putu ilah diye halka tanıtmaktadırlar. Bunu yaparken yine olmadık rakamlarla kiraladıkları bel’amları kullanıp, hikayeleştirdikleri dini, masal tadında ve bir zamanlar çocuklara yönelik olarak yayınlanan “uykudan önce” programı formatında halka ulaştırmakta, bütün bir yılını günahla geçirmiş olduğu için vicdanıyla mücadele edenlerin, kendilerini rahat hissetmelerini sağlamaktadırlar.
Bu da yetmezmiş gibi, her ramazanda diyet veya iftar programları tertipleyen bu süfyani kanallar, ramazanı iftar sofralarıyla eşleştirip, kimliğini yitirmesi için uğraşmaktadırlar. İftarda hangi yemeklerin yapılabileceğini, sahurda nasıl beslenilmesi gerektiğini, susuzluğa karşı nelerin yapılabileceğini, ramazanda kilo vermenin yollarını bir ay boyunca açıklayan ve halkı bilgilendiren(!) bu kanallar, aç kalmış ruhların ve çöle düşmüş fıtratın derdine derman olacak tek bir sözün söylenmesine veya yayılmasına müsade etmemektedirler. Bütün gün aç kalmanın adeta intikamını iftarda almayı öğütleyen ve toplumun sanki her kesimi o muaviye sofralarına sahip olabilecekmiş gibi davranan, halkın bütün bir yıl mecburiyetten aç kalan kısmını yok sayan süfyanilerin din tellalları, iftarda osmanlı adetlerinden ve yemeklerinden dem vurmayı ramazanın gereklerindenmiş gibi takdim etmeyi de unutmazlar. Bunlar ramazanın örf, adet ve gelenek sınırını aşmayan bir ay olması için olanca güçleri ile çaba sarfederler ve bir kıyl-u kal seviyesinde ramazanı dile getirirler. Bunlara kanıp ta ramazanı bu şekilde geçirenlerin, ne yazık ki ramazandan zerrece nasibi yoktur. Zira “Nice oruç tutan kimsenin oruçtan nasibi açlık ve susuzluktur. Nice gece ibadete kalkan kimsenin kalkmaktan nasibi sadece uykusuzluktur.”(Resulullah s.a.a.).
Hal böyleyken ayette bizden öncekilere farz olunduğu gibi bize de farz olunduğundan bahsedilen ramazanı anlamak için bizden öncekilerin ramazanını ve oruçla olan ilişkilerini idrak etmek gerekir. Sadece açlıkla bağdaştırılamayacak kadar derin bir terbiye, eğitim ve iman meselesi olan orucun ve ramazanın değeri ancak bu şekilde ortaya çıkabilecektir. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki “Allah orucu ihlası güçlendirmek için farz kılmıştır.”(Hz. Fatıma s.a.) Çünkü samimiyet testidir oruç. Bütün nimetleri ile karşısına çıkan ve süsleri ile nefsi aldatmaya uğraşan dünyaya karşı kuşanılan “kalkandır oruç”(Resulullah s.a.a). Hal ile Allah’a (c.c.) bağlılığı ispatın en zor şekillerinden biridir. Rızkı verene verdiği rızkın kadrini bildiğini göstermek için teslimiyet arz etmenin yoludur.
Oruç cihad ve kıyamdır. Her türlü harama meyli olan nefse karşı kıyamın adıdır. En büyük cihadın en önemli merhalesidir. Kendi nefsine karşı mücadele verip dünyalıklardan sıyrılabilenlerin, kendilerini dünyalıklar ile tehdit edebileceklerin zincirlerinden kurtulmalarının vesilesidir oruç. “La” diyebilmenin ilk adımıdır bu anlamda. Nefsine isyan edenin, Allah’a (c.c.) isyan edenler karşısında dik durmasını sağlayan güçtür oruç. Ve ramazan bu eğitim verildiği yegane aydır. Öyle ki “eğer kul ramazan ayının değerini bilseydi tüm yılın ramazan olmasını arzu ederdi.” Çünkü “Bu ayın başlangıcı rahmet, ortası bağışlanma ve sonu ateşten kurtuluştur.” (Resulullah s.a.a.) Ramazan isar ayıdır, başkasının derdiyle dertlenme ve başkasını kendine tercih etme terbiyesinden geçme ayıdır ramazan. Bütün bir yıl tok yatanların, yine bütün bir yıl aç yatanların halinin farkına varabilmeleri için ilahi bir fırsattır ramazan. İman edenler için eşitlik ayıdır. Zenginin malında hakkı bulunan fakirin halinden, zenginin açlık ve susuzlukla haberdar edilmesi ve uyarılmasıdır bu ayın en önemli özelliklerinden biri. Ramazan bütün uzuvları ile insanın imanını tazeleme ayıdır aynı zamanda.
O halde ramazanda güçlenen iman ile süfyanilerden hesap sorma bilincine ulaşmak lazımdır. Halkları açlığa mahkum edenlerin ellerinden halkın boğazını kurtarmak gerekir. Dünyayı türlü yalanlarla sunanların ve insanları dünyaya kul köle edip kendi heva ve hevesleri ile yönetmeye çalışanların saltanatlarını yıkmak için ramazana sarılmak gerekir. Dünyaya bağlanmama bilincini oluşturup, dünya ile tehdit edenlere kıyam için ramazana tutunmak ve onu tutmak gerekir. Aç bırakılmış ruhlarımızı ve imanımızı doyurmak için doyasıya aç ve susuz kalmak gerekir. Ki terbiye edilen nefsimiz, terbiyesizleştiren süfyanilerden azad olsun. Ve kurtulmak gerekir zihnimize ve yüreğimize vurulan zincirlerden bu ayda, taşlayarak zincirlenmiş şeytanları.
Evet…Ramazan doyma ayı değildir. Aç ve susuz kalma ayı da değildir. Ramazan manen doyuma ulaşma ayıdır. Maddeye tapanlara inat manaya kulak verme ayıdır. Maddenin sultanlarına mana ile isyan ayıdır. Maddenin maskesini düşürme ve manayı kuşanma ayıdır. Rabbimiz (c.c.) bu bilinçle ramazanı idrak etmeyi ve “biz ramazan ayının çocuklarıyız” diyebilecek cesaret, fedakarlık ve basireti elde edebilmeyi nasip etsin inşaallah.
Alıntıdır. Kaynak: http://www.siyasetmektebi.com/ramazan-ayi-doyuma-ulasma-ayidir-doyma-ayi-degil.html
.