Sevginin Gözyaşları
Delikanlı yiyecek bir şeyler almak Burger King standına yaklaşınca, standın
arkasındaki bir kız dikkatini çekti. Siyah saçlı,beyaz tenli genç kız,
müşterilerine siparişlerini verirken daima güleryüzlü, sıcacık bir şekilde
hizmet veriyordu. Nur yüzlüydü. Delikanlı bu kızdan çok etkilenmişti. Neredeyse
ilk bakışta aşık olunabilecek bir kızdı. Yaşı olsa olsa 17-18 idi. Siparişleri
yetiştirebilmek için bir o yana, bir bu yana koşuşturuyordu. Bu arada yüzündeki
gülücükler hiç eksik olmuyordu.
Delikanlı standa iyice yaklaştı. Özellikle de genç kızın olduğu standa
gelmişti. Genç kız ona siparişini sorduğunda, elindeki kağıdı ona doğru uzattı.
Kağıda ne almak istediğini yazmıştı: "Bir Tavuk Burger menü, Sprite, bir ketçap
ve bir acı sos istiyorum, lütfen." Genç kız delikanlıya biraz buruk ama
yüzündeki gülümsemeyi hiç kaybetmeden "-Hemen efendim" dedi. Ardından da
"150.000TL fark ödeyerek büyük seçim ister misiniz?" diye sordu. Delikanlı ise
"Hayır" anlamında başını salladı. Kredi kartını uzatıp hesabını ödedi.
Siparişlerini alıp uzaklaşırken "Teşekkür ederim" misali bir gülücük attı kıza.
Tavuk Burgerini alıp masasına giderken, arkasına baktığında, genç kızın tatlı
bir gülümsemeyle arkasından bakmakta olduğunu farketti. Belli ki kendisi sıradan
bir müşteri olmamıştı. O gün yemeğini yerken,genç kızla bir iki defa göz göze
geldi. Her ikisi de bundan gayet hoşnut olmalıydı ki, birbirlerine bakarlarken,
yüzlerindeki gülümseme hiç eksik olmamıştı.
Delikanlı akşam eve döndüğünde aklı genç kızda kalmıştı. Göğsündeki plakadan
kızın adının Selma olduğunu öğrenmişti. Aslında delikanlı konuşabiliyordu,ama
neden böyle bir şey yaptığını da anlamamıştı. Yine de hiç renk vermemiş, bu oyun
hoşuna gitmişti. Sanırım Selma'dan hoşlanmıştı.
Aradan iki gün geçmişti. Tekrar Bakırköy-Galleria'ya gitmiş ve yine elinde
bir kağıtla doğruca Burger King'e gitmişti. Bu sefer kağıdın başına "Merhaba
Selma" demeyi unutmamıştı. Selma'nın olduğu kasaya gitti ve gülümseyerek kağıdı
ona uzattı. Genç kız onu gördüğünde hayli sevinmiş bir halde kağıdı aldı;
"Merhaba, hoş geldiniz" diyerek siparişini hazırlamaya koyuldu. İki gün önceki
durumu arkadaşlarına anlatmış olacaktı ki, herkes onlara bakıyordu. Siparişi
hazır olunca, tekrar kredi kartını uzattı ve hesabı ödedi. Selam vererek oradan
ayrılıp, masalardan birine oturdu. Bu durumun gün geçtikçe hoşuna gitmeye
başladığını farketti. Gerçi daha önce aynı yerden alışveriş yapmıştı ama
Allah'tan kimse bunun farkına varmamıştı.
Bir yandan sevinirken,diğer yandan genç kıza karşı dürüst olmadığını
üzülmüştü. Aslında kötü bir niyeti yoktu. "Bakalım nereye kadar sürecek" diyerek
bunu devam ettirmeye karar verdi. Galleria evine yakın olduğu için sürekli oraya
gidiyordu.
Bu durum iki hafta bu şekilde sürdü. Ama artık sipariş için kağıt uzatmasına
gerek kalmamıştı. Selma'yı gördüğünde, doğrudan onun yanına gidiyordu. Selma da
sanki onu beklermiş gibi, karşısında onu görünce birden gözleri parlıyor, hemen
"Hoş geldin" diyordu. Delikanlının kağıdı uzatmasına fırsat vermeden "Bir tavuk
Burger menü, normal seçim, sprite, ketçap ve acı sos...; hemen hazırlıyorum." Bu
durumdan her ikisi de çok memnun görünüyordu. Delikanlı kısa zamanda Burger
King'de tanınan biri haline gelmişti.
O gün siparişini aldığında genç kıza bir kağıt uzattı ve oradan ayrıldı.
Masalardan birine oturduğunda, Selma'nın küçük not kağıdını okuduğunu gördü:
"Özür dilerim Selma. Beni lütfen yanlış anlama. Eğer yemek paydosun
varsa,biraz beraber oturabilir miyiz? Bu teklifimi kabul edersen çok mutlu
olurum."
Selma notu okuduktan sonra Emre'ye bakarak "Evet" anlamında başını salladı.
Eliyle de "Yarım saat sonra" diye işaret yaptı. Bunu gören Emre çok sevinmişti.
Kısa bir süre sonra da Selma'nın kendisine doğru geldiğini görünce, eli ayağının
birbirine dolandığını hissetti. Çok heyecanlanmıştı. Nasıl davranacağını
bilemiyordu. Her ne kadar bu oyunu kendisi başlattıysa da, işin buralara
varabileceğini tahmin etmemişti. "Acaba nasıls davransam" diye düşündü. Selma o
kadar tatlı, o kadar sıcakkanlı biriydi ki, onu kesinlikle kırmak, üzmek
istemiyordu. Yine de şimdilik hiçbir şey açıklamamaya karar verdi. Selma gelip
de yanına oturduğunda, 'ağzımdan bir şey kaçırırım' diye çok korkuyordu. Umarım
kendisini tanıyan biri çıkmazdı. Bu arada selma gelmeden cep telefonunu da
kapatmış ve saklamıştı.
Fazla zamanı yoktu genç kızın. Şefinden ancak yarım saat için izin
alabilmişti. Masanın üzerine kağıt kalem koymuştu Emre. Genç kız konuşarak biraz
kendisinden bahsetti. 18 yaşına yeni girmişti. Üniversite sınavına
hazırlanıyordu. Dersane parasını ödeyebilmek ve ailesine yük olmamak için de
burada çalışıyordu. Fındıkzade'de oturuyordu. O da delikanlı gibi sigara
içiyordu. Birer sigara yaktılar. Delikanlı kağıdı, kalemi alıp kendisiyle ilgili
bir şeyler yazmaya başladı. 25 yaşındaydı, üniversiteden mezun olalı birkaç yıl
olmuştu. Genç kızın üniversiteye hazırlandığını öğrenince, belki yardımcı
olabilirim diye düşündü. Ancak daha sonra bunu açıklamaktan vazgeçti. Öyle ya,
konuşamıyordu. Ona nasıl yardımcı olabilirdi ki! Bu yüzden üniversite mezunu
olduğundan bahsetmedi. Yazdığına göre herhangi bir yerde çalışmıyordu.
Bu şekilde yaklaşık yarım saat konuştuktan sonra, Selma kalkması
gerektiğini söyledi. İki gün sonra Pazar günü tekrar buluşmak üzere ayrıldılar.
Aslında bir işi vardı ve o gece de işe gidecekti. Birkaç yıldır turistik bir
otelde çalışıyordu.
Pazar günü buluştuklarında delikanlı durumu açıklamaya karar verdi. Günden
güne ondan hoşlanmaya başlamıştı ve bu yüzden onun duygularıyla oynamak
istemiyordu. Çünkü bu durum ileride daha kötü sonuçlar doğurabilirdi. Hem daha
ne kadar saklayabilirdi ki! Ya da neden saklama gereği duysun. Artık arkadaş
olmuş,çıkıyorlardı. Ayrıca kendisi henüz söyleyemeden, Selma bu durumu
başkasından öğrense; işte o zaman çok kötü olurdu.
Kışın en soğuk günleri yaşanıyordu. Delikanlı arabasına binip, Selma'yla
buluşacağı yere erkenden gitti. Bu soğukta onu bekletmek istemiyordu. Oraya
vardıktan kısa bir süre sonra Selma da geldi. İlk defa biniyordu Emre'nin
arabasına. Kağıt kalem her zamanki gibi hazır duruyordu. Sinemaya gitmeye karar
vermişlerdi. Sinemada "Meet Joe Black" isminde, Brad Pitt'in oynadığı bir film
gösterimdeydi. Filmi izlerken Emre genç kızın ellerinden tuttu. Selma da başını
Emre'nin omuzuna koymuş,bu şekilde filmi izliyorlardı. Tam üç saat sürmüştü
film. Sinemadan çıkarlarken hava biraz kararmıştı. Saat henüz dörttü ama günler
o kadar kısaydı ki! Çok duygusal ve güzel bir filmdi. Her ikisi de filmi çok
beğenmişlerdi. Filmin etkisiyle öyle mutlu görünüyorlardı ki, eve dönene kadar
hiçbir şey konuşmadılar, yazmadılar. Emre de bu güzel anı bozarım korkusuyla
yine hiçbir şey açıklayamamıştı. Tam o sırada delikanlının cep telefonu mesaj
sinyali verince, yüzü sapsarı olmuştu. Onu arabanın torpido gözünde unutmuştu.
Neyse ki sadece mesaj gelmişti. "Ya telefon çalsaydı" diye düşündü. Selma
Emre'nin telefonunu görünce, o da çantasından bir telefon çıkardı. Telefon
ablasına aitti. Artık eve varmışlardı. Birbirlerine telefon numaralarını
verdiler. Mesaj göndereceklerdi. Vedalaşıp ayrıldılar. Daha arabadayken ilk
mesaj gelmişti: "Seni özledim." Dışarıdaki buz gibi havayı ısıtan sıcacık bir
mesajdı bu.
Tarih 14 Şubat 1998; yani Sevgililer Günü. Emre ve Selma tanışalı iki buçuk
ay olmuştu. Ve genç kız hala onun konuşabildiğini bilmiyordu. Bu şekilde tam iki
buçuk ay geride kalmış, birbirlerine öyle bağanmışlardı ki! Kah cep telefonuyla
birbirlerine mesaj yolluyorlar, kah ellerinde kağıt kalem anlaşıyorlardı.
İki buçuk ay önce, belki de bir muziplik olarak başlayan oyun sayesinde,
bugün birbirlerini çok seven ve her ne olursa olsun ayrılmamaya karar veren iki
sevgili olmuşlardı. Ve delikanlı bu süre içerisinde, bu oyunu biraz da
'Selma'yı kaybederim ' korkusuyla açıklamaya korkmuş, bugünlere kadar
gelmişlerdi.
O gün sevgililer günüydü. Her sevgili gibi onlar için de çok önem
taşıyordu. Kış olmasına rağmen hava o gün çok güzeldi. Kendilerini hemen şehrin
gürültüsünden uzak, kırlarda bir ağacın altına attılar. Güneş ara sıra
bulutların arasından parlayarak ortaya çıkıyor, sanki onları ısıtmak istercesine
çabalıyordu. Ancak onlar zaten birbirlerine sarılarak ısınıyorlardı. Her ikisi
de Sevgililer Günü için hediye almışlardı. Selma üzerinde "Seni Seviyorum"
yazılı, kalp şeklinde kırmızı bir yastık almıştı. Arabasına koymasını istemişti.
Emre ise, camdan yapılmış şeffaf, içinde kurutulmuş kırmızı bir gül bulunan kalp
şeklinde bir biblo almıştı. Yanına da duygularını ifade eden bir mektup
koymuştu:
"Sevgilim,
Şu anda o kadar mutluyum ki, bunu ifade edebilmem mümkün değil. Aslında bir o
kadar da endişeliyim. Bu mutluluğu bozacağımdan korkuyorum. Sana nasıl
anlatacağımı bilemiyorum.(Mektubu okudukça genç kızın yüzünde gittikçe
şakınlaşan bir ifade beliriyordu.) Öncelikle senden özür dilemek istiyorum.
Umarım beni anlarsın. Ne olursa olsun,benim için ne kadar değerli olduğunu
bilmeni istiyorum. Seni işyerinde ilk kez gördüğüm gün, öylesine tatlı duygular
içerisine girmiştim ki, o gün ne yapacağımı şaşırmıştım. Sanırım ne olduysa bu
şaşkınlığım yüzünden oldu. Belki hayatım boyunca normal bir şekilde
yapamayacağım bir şeyi, sırfa sana yakın olabilmek için bu yolla yapma
cesaretine girdim. Şu anda, bu okuduklarından bir şey anlamamış bir şekilde
yüzüme şaşkın şaşkın baktığını tahmin edebiliyorum. Ama ina ki hiçbir kötü
niyetim yoktu. Amacım ne seninle oyun oynamaktı,ne de duygularını incitmek. Her
geçen gün sana ne kadar yakınlaştıysam, sana ne kadar bağlandıysam, içimde de o
kadar yoğunlaşan bir korku oluştu. Çünkü seni gerçekten kaybetmekten korktum.
Ama artık benim için de,senin için de böyle bir haksızlığa dayanamıyorum. Bana o
kadar sevgi dolu yaklaştın ki, hep bu sevgine layık olmaya çalıştım. Senden her
ayrılışımda, her tarafta gülümseyen yüzünü, gülen gözlerini gördüm. İşte ben de
bu gülen gözlerde ve seven kalbinde kaybettim kendimi. Şimdi kendimi bulabilmem
için lütfen yüzüme bak."
Selma, okuduğu mektuptan bir şeyler anlamaya çalışırcasına Emre'nin yüzüne
baktı. Emre Selma'nın ellerini avuçlarına alıp, tüm cesaretini toplayarak genç
kıza:
" Seni seviyorum Selma, seni çok seviyorum. Sevgililer Günün kutlu olsun."
der. Az önceki şaşkınlığı iki kat artan Selma, ne yapacağını, ne diyeceğini
bilmez bir halde Emre'nin yüzüne bakakalır. Emre konuşabilmektedir. Bir an
ellerini Emre'nin avuçlarından çekmek istese de bunu başaramaz. Tam ağzını açıp
bir şey söylemeye yeltenir ki, Emre parmağıyla onun dudağına dokunup, bir şey
söylemesini engeller. Ancak, genç kızın, o her zaman gülen gözlerinden iki damla
gözyaşının akmasına engel olamaz; şaşkınlığın, mutluluğun, sevginin
gözyaşlarına... Birbirlerine sımsıkı sarılarak arabaya doğru yönelirler.
Delikanlı yiyecek bir şeyler almak Burger King standına yaklaşınca, standın
arkasındaki bir kız dikkatini çekti. Siyah saçlı,beyaz tenli genç kız,
müşterilerine siparişlerini verirken daima güleryüzlü, sıcacık bir şekilde
hizmet veriyordu. Nur yüzlüydü. Delikanlı bu kızdan çok etkilenmişti. Neredeyse
ilk bakışta aşık olunabilecek bir kızdı. Yaşı olsa olsa 17-18 idi. Siparişleri
yetiştirebilmek için bir o yana, bir bu yana koşuşturuyordu. Bu arada yüzündeki
gülücükler hiç eksik olmuyordu.
Delikanlı standa iyice yaklaştı. Özellikle de genç kızın olduğu standa
gelmişti. Genç kız ona siparişini sorduğunda, elindeki kağıdı ona doğru uzattı.
Kağıda ne almak istediğini yazmıştı: "Bir Tavuk Burger menü, Sprite, bir ketçap
ve bir acı sos istiyorum, lütfen." Genç kız delikanlıya biraz buruk ama
yüzündeki gülümsemeyi hiç kaybetmeden "-Hemen efendim" dedi. Ardından da
"150.000TL fark ödeyerek büyük seçim ister misiniz?" diye sordu. Delikanlı ise
"Hayır" anlamında başını salladı. Kredi kartını uzatıp hesabını ödedi.
Siparişlerini alıp uzaklaşırken "Teşekkür ederim" misali bir gülücük attı kıza.
Tavuk Burgerini alıp masasına giderken, arkasına baktığında, genç kızın tatlı
bir gülümsemeyle arkasından bakmakta olduğunu farketti. Belli ki kendisi sıradan
bir müşteri olmamıştı. O gün yemeğini yerken,genç kızla bir iki defa göz göze
geldi. Her ikisi de bundan gayet hoşnut olmalıydı ki, birbirlerine bakarlarken,
yüzlerindeki gülümseme hiç eksik olmamıştı.
Delikanlı akşam eve döndüğünde aklı genç kızda kalmıştı. Göğsündeki plakadan
kızın adının Selma olduğunu öğrenmişti. Aslında delikanlı konuşabiliyordu,ama
neden böyle bir şey yaptığını da anlamamıştı. Yine de hiç renk vermemiş, bu oyun
hoşuna gitmişti. Sanırım Selma'dan hoşlanmıştı.
Aradan iki gün geçmişti. Tekrar Bakırköy-Galleria'ya gitmiş ve yine elinde
bir kağıtla doğruca Burger King'e gitmişti. Bu sefer kağıdın başına "Merhaba
Selma" demeyi unutmamıştı. Selma'nın olduğu kasaya gitti ve gülümseyerek kağıdı
ona uzattı. Genç kız onu gördüğünde hayli sevinmiş bir halde kağıdı aldı;
"Merhaba, hoş geldiniz" diyerek siparişini hazırlamaya koyuldu. İki gün önceki
durumu arkadaşlarına anlatmış olacaktı ki, herkes onlara bakıyordu. Siparişi
hazır olunca, tekrar kredi kartını uzattı ve hesabı ödedi. Selam vererek oradan
ayrılıp, masalardan birine oturdu. Bu durumun gün geçtikçe hoşuna gitmeye
başladığını farketti. Gerçi daha önce aynı yerden alışveriş yapmıştı ama
Allah'tan kimse bunun farkına varmamıştı.
Bir yandan sevinirken,diğer yandan genç kıza karşı dürüst olmadığını
üzülmüştü. Aslında kötü bir niyeti yoktu. "Bakalım nereye kadar sürecek" diyerek
bunu devam ettirmeye karar verdi. Galleria evine yakın olduğu için sürekli oraya
gidiyordu.
Bu durum iki hafta bu şekilde sürdü. Ama artık sipariş için kağıt uzatmasına
gerek kalmamıştı. Selma'yı gördüğünde, doğrudan onun yanına gidiyordu. Selma da
sanki onu beklermiş gibi, karşısında onu görünce birden gözleri parlıyor, hemen
"Hoş geldin" diyordu. Delikanlının kağıdı uzatmasına fırsat vermeden "Bir tavuk
Burger menü, normal seçim, sprite, ketçap ve acı sos...; hemen hazırlıyorum." Bu
durumdan her ikisi de çok memnun görünüyordu. Delikanlı kısa zamanda Burger
King'de tanınan biri haline gelmişti.
O gün siparişini aldığında genç kıza bir kağıt uzattı ve oradan ayrıldı.
Masalardan birine oturduğunda, Selma'nın küçük not kağıdını okuduğunu gördü:
"Özür dilerim Selma. Beni lütfen yanlış anlama. Eğer yemek paydosun
varsa,biraz beraber oturabilir miyiz? Bu teklifimi kabul edersen çok mutlu
olurum."
Selma notu okuduktan sonra Emre'ye bakarak "Evet" anlamında başını salladı.
Eliyle de "Yarım saat sonra" diye işaret yaptı. Bunu gören Emre çok sevinmişti.
Kısa bir süre sonra da Selma'nın kendisine doğru geldiğini görünce, eli ayağının
birbirine dolandığını hissetti. Çok heyecanlanmıştı. Nasıl davranacağını
bilemiyordu. Her ne kadar bu oyunu kendisi başlattıysa da, işin buralara
varabileceğini tahmin etmemişti. "Acaba nasıls davransam" diye düşündü. Selma o
kadar tatlı, o kadar sıcakkanlı biriydi ki, onu kesinlikle kırmak, üzmek
istemiyordu. Yine de şimdilik hiçbir şey açıklamamaya karar verdi. Selma gelip
de yanına oturduğunda, 'ağzımdan bir şey kaçırırım' diye çok korkuyordu. Umarım
kendisini tanıyan biri çıkmazdı. Bu arada selma gelmeden cep telefonunu da
kapatmış ve saklamıştı.
Fazla zamanı yoktu genç kızın. Şefinden ancak yarım saat için izin
alabilmişti. Masanın üzerine kağıt kalem koymuştu Emre. Genç kız konuşarak biraz
kendisinden bahsetti. 18 yaşına yeni girmişti. Üniversite sınavına
hazırlanıyordu. Dersane parasını ödeyebilmek ve ailesine yük olmamak için de
burada çalışıyordu. Fındıkzade'de oturuyordu. O da delikanlı gibi sigara
içiyordu. Birer sigara yaktılar. Delikanlı kağıdı, kalemi alıp kendisiyle ilgili
bir şeyler yazmaya başladı. 25 yaşındaydı, üniversiteden mezun olalı birkaç yıl
olmuştu. Genç kızın üniversiteye hazırlandığını öğrenince, belki yardımcı
olabilirim diye düşündü. Ancak daha sonra bunu açıklamaktan vazgeçti. Öyle ya,
konuşamıyordu. Ona nasıl yardımcı olabilirdi ki! Bu yüzden üniversite mezunu
olduğundan bahsetmedi. Yazdığına göre herhangi bir yerde çalışmıyordu.
Bu şekilde yaklaşık yarım saat konuştuktan sonra, Selma kalkması
gerektiğini söyledi. İki gün sonra Pazar günü tekrar buluşmak üzere ayrıldılar.
Aslında bir işi vardı ve o gece de işe gidecekti. Birkaç yıldır turistik bir
otelde çalışıyordu.
Pazar günü buluştuklarında delikanlı durumu açıklamaya karar verdi. Günden
güne ondan hoşlanmaya başlamıştı ve bu yüzden onun duygularıyla oynamak
istemiyordu. Çünkü bu durum ileride daha kötü sonuçlar doğurabilirdi. Hem daha
ne kadar saklayabilirdi ki! Ya da neden saklama gereği duysun. Artık arkadaş
olmuş,çıkıyorlardı. Ayrıca kendisi henüz söyleyemeden, Selma bu durumu
başkasından öğrense; işte o zaman çok kötü olurdu.
Kışın en soğuk günleri yaşanıyordu. Delikanlı arabasına binip, Selma'yla
buluşacağı yere erkenden gitti. Bu soğukta onu bekletmek istemiyordu. Oraya
vardıktan kısa bir süre sonra Selma da geldi. İlk defa biniyordu Emre'nin
arabasına. Kağıt kalem her zamanki gibi hazır duruyordu. Sinemaya gitmeye karar
vermişlerdi. Sinemada "Meet Joe Black" isminde, Brad Pitt'in oynadığı bir film
gösterimdeydi. Filmi izlerken Emre genç kızın ellerinden tuttu. Selma da başını
Emre'nin omuzuna koymuş,bu şekilde filmi izliyorlardı. Tam üç saat sürmüştü
film. Sinemadan çıkarlarken hava biraz kararmıştı. Saat henüz dörttü ama günler
o kadar kısaydı ki! Çok duygusal ve güzel bir filmdi. Her ikisi de filmi çok
beğenmişlerdi. Filmin etkisiyle öyle mutlu görünüyorlardı ki, eve dönene kadar
hiçbir şey konuşmadılar, yazmadılar. Emre de bu güzel anı bozarım korkusuyla
yine hiçbir şey açıklayamamıştı. Tam o sırada delikanlının cep telefonu mesaj
sinyali verince, yüzü sapsarı olmuştu. Onu arabanın torpido gözünde unutmuştu.
Neyse ki sadece mesaj gelmişti. "Ya telefon çalsaydı" diye düşündü. Selma
Emre'nin telefonunu görünce, o da çantasından bir telefon çıkardı. Telefon
ablasına aitti. Artık eve varmışlardı. Birbirlerine telefon numaralarını
verdiler. Mesaj göndereceklerdi. Vedalaşıp ayrıldılar. Daha arabadayken ilk
mesaj gelmişti: "Seni özledim." Dışarıdaki buz gibi havayı ısıtan sıcacık bir
mesajdı bu.
Tarih 14 Şubat 1998; yani Sevgililer Günü. Emre ve Selma tanışalı iki buçuk
ay olmuştu. Ve genç kız hala onun konuşabildiğini bilmiyordu. Bu şekilde tam iki
buçuk ay geride kalmış, birbirlerine öyle bağanmışlardı ki! Kah cep telefonuyla
birbirlerine mesaj yolluyorlar, kah ellerinde kağıt kalem anlaşıyorlardı.
İki buçuk ay önce, belki de bir muziplik olarak başlayan oyun sayesinde,
bugün birbirlerini çok seven ve her ne olursa olsun ayrılmamaya karar veren iki
sevgili olmuşlardı. Ve delikanlı bu süre içerisinde, bu oyunu biraz da
'Selma'yı kaybederim ' korkusuyla açıklamaya korkmuş, bugünlere kadar
gelmişlerdi.
O gün sevgililer günüydü. Her sevgili gibi onlar için de çok önem
taşıyordu. Kış olmasına rağmen hava o gün çok güzeldi. Kendilerini hemen şehrin
gürültüsünden uzak, kırlarda bir ağacın altına attılar. Güneş ara sıra
bulutların arasından parlayarak ortaya çıkıyor, sanki onları ısıtmak istercesine
çabalıyordu. Ancak onlar zaten birbirlerine sarılarak ısınıyorlardı. Her ikisi
de Sevgililer Günü için hediye almışlardı. Selma üzerinde "Seni Seviyorum"
yazılı, kalp şeklinde kırmızı bir yastık almıştı. Arabasına koymasını istemişti.
Emre ise, camdan yapılmış şeffaf, içinde kurutulmuş kırmızı bir gül bulunan kalp
şeklinde bir biblo almıştı. Yanına da duygularını ifade eden bir mektup
koymuştu:
"Sevgilim,
Şu anda o kadar mutluyum ki, bunu ifade edebilmem mümkün değil. Aslında bir o
kadar da endişeliyim. Bu mutluluğu bozacağımdan korkuyorum. Sana nasıl
anlatacağımı bilemiyorum.(Mektubu okudukça genç kızın yüzünde gittikçe
şakınlaşan bir ifade beliriyordu.) Öncelikle senden özür dilemek istiyorum.
Umarım beni anlarsın. Ne olursa olsun,benim için ne kadar değerli olduğunu
bilmeni istiyorum. Seni işyerinde ilk kez gördüğüm gün, öylesine tatlı duygular
içerisine girmiştim ki, o gün ne yapacağımı şaşırmıştım. Sanırım ne olduysa bu
şaşkınlığım yüzünden oldu. Belki hayatım boyunca normal bir şekilde
yapamayacağım bir şeyi, sırfa sana yakın olabilmek için bu yolla yapma
cesaretine girdim. Şu anda, bu okuduklarından bir şey anlamamış bir şekilde
yüzüme şaşkın şaşkın baktığını tahmin edebiliyorum. Ama ina ki hiçbir kötü
niyetim yoktu. Amacım ne seninle oyun oynamaktı,ne de duygularını incitmek. Her
geçen gün sana ne kadar yakınlaştıysam, sana ne kadar bağlandıysam, içimde de o
kadar yoğunlaşan bir korku oluştu. Çünkü seni gerçekten kaybetmekten korktum.
Ama artık benim için de,senin için de böyle bir haksızlığa dayanamıyorum. Bana o
kadar sevgi dolu yaklaştın ki, hep bu sevgine layık olmaya çalıştım. Senden her
ayrılışımda, her tarafta gülümseyen yüzünü, gülen gözlerini gördüm. İşte ben de
bu gülen gözlerde ve seven kalbinde kaybettim kendimi. Şimdi kendimi bulabilmem
için lütfen yüzüme bak."
Selma, okuduğu mektuptan bir şeyler anlamaya çalışırcasına Emre'nin yüzüne
baktı. Emre Selma'nın ellerini avuçlarına alıp, tüm cesaretini toplayarak genç
kıza:
" Seni seviyorum Selma, seni çok seviyorum. Sevgililer Günün kutlu olsun."
der. Az önceki şaşkınlığı iki kat artan Selma, ne yapacağını, ne diyeceğini
bilmez bir halde Emre'nin yüzüne bakakalır. Emre konuşabilmektedir. Bir an
ellerini Emre'nin avuçlarından çekmek istese de bunu başaramaz. Tam ağzını açıp
bir şey söylemeye yeltenir ki, Emre parmağıyla onun dudağına dokunup, bir şey
söylemesini engeller. Ancak, genç kızın, o her zaman gülen gözlerinden iki damla
gözyaşının akmasına engel olamaz; şaşkınlığın, mutluluğun, sevginin
gözyaşlarına... Birbirlerine sımsıkı sarılarak arabaya doğru yönelirler.
[STRIKE]Ne aradıysam bilki sende bulmuşum.
Senden öncesi yoktu
Seninle var olmuşum.
Sende bütün özlemler.
Sende bütün gelecek.
Beni bende arama.
Ben artik sen olmuşum.[/STRIKE]
.