Ömer Sabancı: Laik eğitimin karşısında olanlarla mücadele edeceğiz.
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, TÜSİAD olarak laik eğitimden yana olduklarını ve karşısında olanlarla mücadelelerinin süreceğini bildirdi.
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Orta Karadeniz Sanayici ve İşadamları Federasyonu (OKASİFED) ile Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından Devlet Tiyatro Salonu'nda düzenlenen ''AB ve Türkiye Ekonomi Programı'' konulu toplantıyla katılan Ömer sabancı, AB, ülke ekonomisi, reformlar ve eğitim konularında açıklamalarda bulundu. Ömer Sabancı, Türk siyasi tarihinde hükümetlerin, Milli Eğitim konusunu genellikle ülke ihtiyaçlarını karşılayacak perspektiften değil siyasi istismar perspektifinden ele aldıklarını belirtti. Milli Eğitim Şurası'nda ilave birkaç oy getireceği düşüncesiyle üniversitelere girişte Meslek Liselerine katsayı uygulamasını kaldırmayı tavsiye eden bir kararın alındığını hatırlatan Sabancı, bu girişimin şuranın siyasete alet edildiği izlenimini doğurduğunu ve kamuoyunda rahatsızlık oluşturduğunu kaydetti. Konuşmasında AB müzakerelerine de değinen Sabancı, AB Komisyonu'nun son ilerleme raporunun bir yandan reform sürecindeki yavaşlamayı eleştirirken diğer yandan da Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda kaydettiği ilerlemeleri olumlu değerlendirdiğini söyledi. TÜSİAD Başkanı Sabancı, ilk değerlendirmesini AB ve yapılan reformlar üzerine yaparak, "Avrupa Birliği'ne uyum sürecinin hükümetin icraatının temel gündem maddesi olması gerekliliğini her fırsatta vurguluyoruz. Bütün aday ülkelerin müzakere süreçleri en canlı tartışmaların yaşandığı, hükümetlerin en yoğun bilgilendirme kampanyalarına giriştikleri dönemler olmasına rağmen, ülkemizde bu tür bir sahiplenme olmaması gerçekten üzüntü vericidir. Durum böyle olunca da, Avrupa Birliği'nin bazı konulardaki çifte standardı, verdiği sözleri tutmama eğilimi ve kendi değerlerine aykırı hareketleri gibi pek çok konuyu dünya kamuoyuna anlatmakta ya güçlük çekiyor ya da çok geç kalıyoruz" dedi.
Ekim ayı itibariyle yıllık enflasyonun yüzde 10, ikinci piyasa faizlerinin ise yüzde 20 seviyelerinde seyrettiğini hatırlatan Ömer Sabancı, "Dalgalanma öncesi 1,35 seviyesi etrafında dalgalanan dolar kuru, Ekim ayı genelinde 1,45'e yükseldi. Konut başta olmak üzere, tüketici kredilerinin yavaşladığı bir dönemde ilk 6 ayda yüzde 7 olarak gerçekleşen büyüme hızının da kademeli olarak düşeceği anlaşılmaktadır. Milli gelirimizin yüzde 8'ine ulaşan cari açığımızın yarattığı risk nedeniyle, büyüme hızında bekleyen yavaşlamanın enflasyon üzerindeki olumlu etkisinin de sınırlı olacağı tahmin edilmektedir" şeklinde konuştu.
"CARİ AÇIK KÜÇÜMSENMEMELİ VE ÇOK DİKKAT EDİLMELİDİR"
Cari açığın çok dikkatli izlenilmesi gerektiğini, 2006'nın ilk 9 ayında ekonominin 25 milyar dolardan fazla bir cari açık verdiğini ve 12 aylık cari açığın Eylül ayı sonu itibariyle 32.5 milyar dolara ulaştığını kaydeden Sabancı, bu rakamın cari açığın milli gelire oranının yüzde 8 civarında olduğunu, oysa yurt dışında henüz sürekli bir portföy ve doğrudan yatırım akışının gerçekleşmediği ülkelerde de bu orana pek rastlanılmadığını dile getirdi. Kayıt dışının yarattığı haksız rekabetin yatırımların önünde ciddi bir engel olduğunu vurgulayan Sabancı, "Bugün kayıt dışı, ekonomimizin karşı karşıya olduğu en önemli birkaç konudan biridir. Kayıt dışılık her şeyden önce bir gelişmişlik göstergesidir. Son yapılan hesaplamalara göre 145 ülke ortalaması yüzde 35 olan kayıt dışılık OECD üyesi gelişmiş ülkelerde ortalama yüzde 16 seviyesindedir. Kayıt dışı ekonomi ile mücadele için dünyada kullanılan çeşitli modeller var. Türkiye'nin de bu modellerden birini uyarlayarak, bu çok önemli problemle sonuç alıcı biçimde mücadele etmesi gerekiyor" diyerek hükümeti kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmeye çağırdı.
Konuşmasının son bölümünde eğitime değinen TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, bugün Türkiye'de sayıları yetersizde olsa dünya normlarında eğitim görmüş bir kitlenin mevcut olduğunu ve Türkiye'nin bunu laik eğitim sistemine borçlu olduğunu söyledi. Günümüzde insan kaynaklarının, rekabet gücünün en önemli unsuru konumuna geldiğini ve bu nedenle eğitimin önemli bir gündem maddesi haline gelmesi gerektiğini anlatan Sabancı şöyle konuştu: "Ne yazık ki bu konuda olumlu şeyler söylemekten uzağız. Türk siyasi tarihinde hükümetler, Milli Eğitim konusunu genellikle ülke ihtiyaçlarını karşılayacak bir perspektiften değil siyasi istismar perspektifinden ele aldı. Daha çok yeni olarak Milli Eğitim Şurası'nda muhtemelen ilave birkaç oy getireceği düşüncesiyle üniversitelere girişte meslek liselerine katsayı uygulamasını kaldırmayı tavsiye eden bir karar alındı. Bu girişim şuranın siyasete alet edildiği izlenimini doğurarak kamuoyunda rahatsızlık yarattı. TÜSİAD yükseköğretime girişte katsayı konusu ilk gündeme geldiğinden bu yana katsayı farklılığını kaldırmaya yönelik düzenlemelerin ortaöğretimin sorunlarına çare olmayacağını vurgulamıştır. Ülkemizde meslek ve teknik eğitim sisteminin, sanayi ve hizmet sektörleri için yüksek nitelikli ara kademe insan gücü yetiştirmesine ihtiyaç vardır. Bu amaçla meslek okullarının kalitesinin iyileştirilmesi, meslek okulu-istihdam ilişkisinin etkin şekilde kurulması ve mezunların iş hayatına atılmalarının desteklenmesi gereklidir. Maliyeti genel lise eğitiminden fazla olan mesleki ve teknik liselerden mezun olanların kendi alanlarından farklı bir alanda yükseköğrenim görmelerini kolaylaştıran düzenlemelerin ciddi bir kaynak israfına yol açacağı da dikkate alınmalıdır.
"301. MADDE KONUSUNDA MUHALEFETTEN YAPICI BİR YAKLAŞIM BEKLİYORUZ"
Türkiye'de sivil toplum, meclis ve medya tarafından çok tartışılan bir konu olan demokratik reformlar, Avrupa Komisyonu'nun raporunda da gündeme gelmiştir. Raporda, Türkiye'de gerçekleştirilen ekonomik, siyasi ve idari reformların önemine vurgu yapılırken, yargı reformu alanındaki eksikliklere dikkat çekilmiş, TCK'nın 301. maddesi eleştiri konusu yapılmıştır." Hükümetin bu konuyu olumlu bir yaklaşımla ele aldığını ifade eden Sabancı, sivil toplum kuruluşları ile yapılan ve TÜSİAD'ın da katıldığı bir toplantı sonucunda, bu maddenin yeni biçimi ile ilgili bir öneri hazırlanması çalışmalarının devam ettiğini aktararak bu konuda, muhalefetten de yapıcı bir yaklaşım beklediklerini vurguladı. Sabancı şöyle devam etti:
"EKONOMİK VE SİYASİ İSTİKRAR KORUNMALI"
"Bu noktada, bahsettiğimiz mikro reformlara örnek olarak, Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun getireceği gelişmelerden söz etmek istiyorum. Yeni Türk Ticaret Kanunu işletmelerin performansına dönük şeffaflığı ve güven ortamını tesis ederek risklerin azalmasına ve özel sektörün uluslararası finansman kaynaklarına daha kolay ve daha az maliyetli bir şekilde ulaşmasına zemin hazırlamayı hedefliyor. Bu amaçla, işletmelerin daha belirgin ve işlevsel kurumsal yönetim ilkelerini uygulayacak durumda olması, uzman ve bağımsız denetçiler tarafından uluslararası standartlara göre denetlenmesi, finansal tablolarının uluslararası muhasebe standartlarına göre hazırlanması, halka açık şirketlerde şirketin varlığını veya gelişmesini tehlikeye düşürebilecek durumların erken teşhisi ve yönetimi için uzman bir komitenin kurulması zorunluluğu ve benzeri düzenlemeler getiriliyor. Ekonomide başarılı performansın devamı, sağlamış olduğumuz ekonomik ve siyasi istikrarı korumamıza bağlıdır. Bu noktaya gelebilmek için çok zaman, enerji ve kaynak sarf ettik, çok bedel ödedik. Bu süreci yeniden yaşayamayız. Ekonomimizin makro değerlerinde sağlanmış olan belirgin iyileşmeyi sürdürmek ve daha da ileri götürmek durumundayız.
"CARİ AÇIK 25 MİLYAR DOLARI BULDU"
Kamu kesimi açığı kapanıyor ama tasarruf açığı olan özel kesimin tüketim ve yatırım talebi azalmadığı için, yurtdışı finansman kaynaklarına olan ihtiyacımız canlı kalıyor. Bu da cari açığın giderek artmasına yol açıyor. Bu koşullar, dalgalanma öncesi dönemde bile önemli miktarda açık pozisyonu bulunan reel sektörün kredi riskinin giderek artmasına neden oluyor. Bu risklerin ise önümüzdeki dönemde, esas itibarıyla küçük ve orta ölçekli işletmelerin kaynak yapısının bozulmasına neden olma olasılığı bulunuyor. Cari açığı çok dikkatle izlemeliyiz. 2006'nın ilk dokuz ayında ekonomimiz 25 milyar dolardan fazla bir cari açık verdi. 12 aylık cari açık Eylül sonu itibariyle 32,5 milyar dolara ulaştı. Bu rakam, cari açığın milli gelire oranının yüzde 8 civarında olduğunu gösteriyor. Oysa bizim gibi, yurt dışından henüz sürekli bir portföy ve doğrudan yatırım akışının gerçekleşmediği ülkelerde bu pek rastlamadığımız bir oran. Cari açıktaki genişlemenin önüne geçilememesine ek olarak, yapısal işsizlik ve enflasyon oranlarının sürdürülebilir denge seviyelerine çekilememesi, bütçe gelir ve gider kalemlerinin kalitesinde yeterli iyileşmenin sağlanamaması gibi unsurlar ekonomimizdeki mevcut sorun alanları arasında sayılabilir. Sürdürülebilir büyümenin önkoşullarından biri olan makroekonomik istikrarın tam anlamıyla tesis edilmesi halinde bile, uzun dönemli sürdürülebilir bir büyüme eğilimi ancak ve ancak sürecin mikro reformlarla desteklenmesi durumunda mümkün olabilecektir."
Habertürk
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, TÜSİAD olarak laik eğitimden yana olduklarını ve karşısında olanlarla mücadelelerinin süreceğini bildirdi.
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Orta Karadeniz Sanayici ve İşadamları Federasyonu (OKASİFED) ile Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından Devlet Tiyatro Salonu'nda düzenlenen ''AB ve Türkiye Ekonomi Programı'' konulu toplantıyla katılan Ömer sabancı, AB, ülke ekonomisi, reformlar ve eğitim konularında açıklamalarda bulundu. Ömer Sabancı, Türk siyasi tarihinde hükümetlerin, Milli Eğitim konusunu genellikle ülke ihtiyaçlarını karşılayacak perspektiften değil siyasi istismar perspektifinden ele aldıklarını belirtti. Milli Eğitim Şurası'nda ilave birkaç oy getireceği düşüncesiyle üniversitelere girişte Meslek Liselerine katsayı uygulamasını kaldırmayı tavsiye eden bir kararın alındığını hatırlatan Sabancı, bu girişimin şuranın siyasete alet edildiği izlenimini doğurduğunu ve kamuoyunda rahatsızlık oluşturduğunu kaydetti. Konuşmasında AB müzakerelerine de değinen Sabancı, AB Komisyonu'nun son ilerleme raporunun bir yandan reform sürecindeki yavaşlamayı eleştirirken diğer yandan da Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda kaydettiği ilerlemeleri olumlu değerlendirdiğini söyledi. TÜSİAD Başkanı Sabancı, ilk değerlendirmesini AB ve yapılan reformlar üzerine yaparak, "Avrupa Birliği'ne uyum sürecinin hükümetin icraatının temel gündem maddesi olması gerekliliğini her fırsatta vurguluyoruz. Bütün aday ülkelerin müzakere süreçleri en canlı tartışmaların yaşandığı, hükümetlerin en yoğun bilgilendirme kampanyalarına giriştikleri dönemler olmasına rağmen, ülkemizde bu tür bir sahiplenme olmaması gerçekten üzüntü vericidir. Durum böyle olunca da, Avrupa Birliği'nin bazı konulardaki çifte standardı, verdiği sözleri tutmama eğilimi ve kendi değerlerine aykırı hareketleri gibi pek çok konuyu dünya kamuoyuna anlatmakta ya güçlük çekiyor ya da çok geç kalıyoruz" dedi.
Ekim ayı itibariyle yıllık enflasyonun yüzde 10, ikinci piyasa faizlerinin ise yüzde 20 seviyelerinde seyrettiğini hatırlatan Ömer Sabancı, "Dalgalanma öncesi 1,35 seviyesi etrafında dalgalanan dolar kuru, Ekim ayı genelinde 1,45'e yükseldi. Konut başta olmak üzere, tüketici kredilerinin yavaşladığı bir dönemde ilk 6 ayda yüzde 7 olarak gerçekleşen büyüme hızının da kademeli olarak düşeceği anlaşılmaktadır. Milli gelirimizin yüzde 8'ine ulaşan cari açığımızın yarattığı risk nedeniyle, büyüme hızında bekleyen yavaşlamanın enflasyon üzerindeki olumlu etkisinin de sınırlı olacağı tahmin edilmektedir" şeklinde konuştu.
"CARİ AÇIK KÜÇÜMSENMEMELİ VE ÇOK DİKKAT EDİLMELİDİR"
Cari açığın çok dikkatli izlenilmesi gerektiğini, 2006'nın ilk 9 ayında ekonominin 25 milyar dolardan fazla bir cari açık verdiğini ve 12 aylık cari açığın Eylül ayı sonu itibariyle 32.5 milyar dolara ulaştığını kaydeden Sabancı, bu rakamın cari açığın milli gelire oranının yüzde 8 civarında olduğunu, oysa yurt dışında henüz sürekli bir portföy ve doğrudan yatırım akışının gerçekleşmediği ülkelerde de bu orana pek rastlanılmadığını dile getirdi. Kayıt dışının yarattığı haksız rekabetin yatırımların önünde ciddi bir engel olduğunu vurgulayan Sabancı, "Bugün kayıt dışı, ekonomimizin karşı karşıya olduğu en önemli birkaç konudan biridir. Kayıt dışılık her şeyden önce bir gelişmişlik göstergesidir. Son yapılan hesaplamalara göre 145 ülke ortalaması yüzde 35 olan kayıt dışılık OECD üyesi gelişmiş ülkelerde ortalama yüzde 16 seviyesindedir. Kayıt dışı ekonomi ile mücadele için dünyada kullanılan çeşitli modeller var. Türkiye'nin de bu modellerden birini uyarlayarak, bu çok önemli problemle sonuç alıcı biçimde mücadele etmesi gerekiyor" diyerek hükümeti kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmeye çağırdı.
Konuşmasının son bölümünde eğitime değinen TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, bugün Türkiye'de sayıları yetersizde olsa dünya normlarında eğitim görmüş bir kitlenin mevcut olduğunu ve Türkiye'nin bunu laik eğitim sistemine borçlu olduğunu söyledi. Günümüzde insan kaynaklarının, rekabet gücünün en önemli unsuru konumuna geldiğini ve bu nedenle eğitimin önemli bir gündem maddesi haline gelmesi gerektiğini anlatan Sabancı şöyle konuştu: "Ne yazık ki bu konuda olumlu şeyler söylemekten uzağız. Türk siyasi tarihinde hükümetler, Milli Eğitim konusunu genellikle ülke ihtiyaçlarını karşılayacak bir perspektiften değil siyasi istismar perspektifinden ele aldı. Daha çok yeni olarak Milli Eğitim Şurası'nda muhtemelen ilave birkaç oy getireceği düşüncesiyle üniversitelere girişte meslek liselerine katsayı uygulamasını kaldırmayı tavsiye eden bir karar alındı. Bu girişim şuranın siyasete alet edildiği izlenimini doğurarak kamuoyunda rahatsızlık yarattı. TÜSİAD yükseköğretime girişte katsayı konusu ilk gündeme geldiğinden bu yana katsayı farklılığını kaldırmaya yönelik düzenlemelerin ortaöğretimin sorunlarına çare olmayacağını vurgulamıştır. Ülkemizde meslek ve teknik eğitim sisteminin, sanayi ve hizmet sektörleri için yüksek nitelikli ara kademe insan gücü yetiştirmesine ihtiyaç vardır. Bu amaçla meslek okullarının kalitesinin iyileştirilmesi, meslek okulu-istihdam ilişkisinin etkin şekilde kurulması ve mezunların iş hayatına atılmalarının desteklenmesi gereklidir. Maliyeti genel lise eğitiminden fazla olan mesleki ve teknik liselerden mezun olanların kendi alanlarından farklı bir alanda yükseköğrenim görmelerini kolaylaştıran düzenlemelerin ciddi bir kaynak israfına yol açacağı da dikkate alınmalıdır.
"301. MADDE KONUSUNDA MUHALEFETTEN YAPICI BİR YAKLAŞIM BEKLİYORUZ"
Türkiye'de sivil toplum, meclis ve medya tarafından çok tartışılan bir konu olan demokratik reformlar, Avrupa Komisyonu'nun raporunda da gündeme gelmiştir. Raporda, Türkiye'de gerçekleştirilen ekonomik, siyasi ve idari reformların önemine vurgu yapılırken, yargı reformu alanındaki eksikliklere dikkat çekilmiş, TCK'nın 301. maddesi eleştiri konusu yapılmıştır." Hükümetin bu konuyu olumlu bir yaklaşımla ele aldığını ifade eden Sabancı, sivil toplum kuruluşları ile yapılan ve TÜSİAD'ın da katıldığı bir toplantı sonucunda, bu maddenin yeni biçimi ile ilgili bir öneri hazırlanması çalışmalarının devam ettiğini aktararak bu konuda, muhalefetten de yapıcı bir yaklaşım beklediklerini vurguladı. Sabancı şöyle devam etti:
"EKONOMİK VE SİYASİ İSTİKRAR KORUNMALI"
"Bu noktada, bahsettiğimiz mikro reformlara örnek olarak, Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun getireceği gelişmelerden söz etmek istiyorum. Yeni Türk Ticaret Kanunu işletmelerin performansına dönük şeffaflığı ve güven ortamını tesis ederek risklerin azalmasına ve özel sektörün uluslararası finansman kaynaklarına daha kolay ve daha az maliyetli bir şekilde ulaşmasına zemin hazırlamayı hedefliyor. Bu amaçla, işletmelerin daha belirgin ve işlevsel kurumsal yönetim ilkelerini uygulayacak durumda olması, uzman ve bağımsız denetçiler tarafından uluslararası standartlara göre denetlenmesi, finansal tablolarının uluslararası muhasebe standartlarına göre hazırlanması, halka açık şirketlerde şirketin varlığını veya gelişmesini tehlikeye düşürebilecek durumların erken teşhisi ve yönetimi için uzman bir komitenin kurulması zorunluluğu ve benzeri düzenlemeler getiriliyor. Ekonomide başarılı performansın devamı, sağlamış olduğumuz ekonomik ve siyasi istikrarı korumamıza bağlıdır. Bu noktaya gelebilmek için çok zaman, enerji ve kaynak sarf ettik, çok bedel ödedik. Bu süreci yeniden yaşayamayız. Ekonomimizin makro değerlerinde sağlanmış olan belirgin iyileşmeyi sürdürmek ve daha da ileri götürmek durumundayız.
"CARİ AÇIK 25 MİLYAR DOLARI BULDU"
Kamu kesimi açığı kapanıyor ama tasarruf açığı olan özel kesimin tüketim ve yatırım talebi azalmadığı için, yurtdışı finansman kaynaklarına olan ihtiyacımız canlı kalıyor. Bu da cari açığın giderek artmasına yol açıyor. Bu koşullar, dalgalanma öncesi dönemde bile önemli miktarda açık pozisyonu bulunan reel sektörün kredi riskinin giderek artmasına neden oluyor. Bu risklerin ise önümüzdeki dönemde, esas itibarıyla küçük ve orta ölçekli işletmelerin kaynak yapısının bozulmasına neden olma olasılığı bulunuyor. Cari açığı çok dikkatle izlemeliyiz. 2006'nın ilk dokuz ayında ekonomimiz 25 milyar dolardan fazla bir cari açık verdi. 12 aylık cari açık Eylül sonu itibariyle 32,5 milyar dolara ulaştı. Bu rakam, cari açığın milli gelire oranının yüzde 8 civarında olduğunu gösteriyor. Oysa bizim gibi, yurt dışından henüz sürekli bir portföy ve doğrudan yatırım akışının gerçekleşmediği ülkelerde bu pek rastlamadığımız bir oran. Cari açıktaki genişlemenin önüne geçilememesine ek olarak, yapısal işsizlik ve enflasyon oranlarının sürdürülebilir denge seviyelerine çekilememesi, bütçe gelir ve gider kalemlerinin kalitesinde yeterli iyileşmenin sağlanamaması gibi unsurlar ekonomimizdeki mevcut sorun alanları arasında sayılabilir. Sürdürülebilir büyümenin önkoşullarından biri olan makroekonomik istikrarın tam anlamıyla tesis edilmesi halinde bile, uzun dönemli sürdürülebilir bir büyüme eğilimi ancak ve ancak sürecin mikro reformlarla desteklenmesi durumunda mümkün olabilecektir."
Habertürk
.