"ERMENİ OLAN DEDESİNİN Pasinlerli İbrahim Bey'in HİZMETKARLIĞINI YAPTIĞI YILLARDA, Rus işgali sırasındaki Ermeni ayaklanmasında İbrahim Bey ve ailesi ERMENİ HİZMETKARLARININ TASALLUTUNA UĞRAYINCA, İbrahim Bey hizmetkarını ve onun ailesinin bir bölümünü öldürür. Ardından, intihar eder. Olaydan sağ kurtulan Fethullah Gülen'in babası, 18-19 yaşlarındayken, İspir'e gelir ve yerleşir.
Fethullah GÜLEN:
Müslüman adı alır ve bir Türk kızı ile evlenir. Gülen'in babasının, 'Öyle bir evlat yetiştiriyorum ki, BUNLARI KENDİ DİNLERİ İLE VURACAK ' dediği de rivayet olunur." ( E.M.H., 2 Haziran 1999)
Cumhuriyet'ten Deniz Som, 16 Haziran 1999 tarihli "Vaziyet"te, okuyuculardan Veli Yıldırım'ın ağzından şu bilgileri aktarıyor: "ABD'de, Türkiye'deki 'Sızıntı' Dergisi'nin karşılığı olan 'The Fountain' isimli bir dergi var.
Bunu, Washington'daki Truestar şirketi yayımlıyor, editörlerinden ikisinin isimleri, Washington Katolik Üniversitesi'nden Cizvit papazı Sidney Griffith ve Abdülaziz Sachedina. Bunlardan Griffith, bir ara Gülen'i New Jersey'de ziyaret etmiş.
Sachedina ise Tanzanya'da doğmuş; Hindistan, İran ve Kanada'da okumuş; Şiilik davasına hizmet için uzun yıllar ABD, Kanada, Ürdün, Pakistan ve Afrika-Avrupa ülkelerinde dersler vermiş; halen de Virginia Üniversitesi'nde profesör olarak görev yapan bir kişi.
Sachedina, mesaisinin bir bölümünü ABD'deki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nde (CSIS) 'din, politika ve insan hakları uzmanı' olarak çalışmaya ayırmış; aynı zamanda, 'Mehdilik' konusunda uzman kabul ediliyor ve bu konudaki konferanslarıyla da tanınıyor.
1962'de Georgetown Üniversitesi bünyesinde kurulan CSIS, dünyanın muhtelif ülkeleri ve bölgeleri üzerinde politik-ekonomik araştırmalar yapıyor ve hazırladığı senaryoları ABD yönetimine ve şirketlerine sunuyor. CSIS'in Orta Doğu Masası'ndaki yöneticilerden bir olan Edward R.M.Kane Kahire, Bağdat, Beyrut, Tripoli, Dakar ve Ankara'da CIA görevlisi olarak da çalışmış. Dolayısıyla, CSIS ile CIA arasından bağlantı kurmak mümkün." Som, Yıldırım'ın bilgilerini aktardıktan sonra, şu yorumu yapıyor:
"The Fountain'ın son sayısında 'The Restoration of Balance' (Dengenin Onarımı) başlıklı bir yazı var; yazarı, M.Fethullah Gülen. Yöneticisi olarak İsa Saraç'ın, murahhas aza olarak Cherly Pearson'ın ve genel koordinatör olarak Mustafa K.Sungur'un göründüğü derginin yazı kadrosunda, kimliği açıkça belirtilmemiş bir isim daha bulunuyor:
M.F.Şahin. Bilindiği gibi, Fethullah Gülen, bazı yazılarında Abdülfettah Şahin adını da kullanıyor. Türkiye'de de satılan The Fountain, Internet ortamında da mevcut ve 'İslamiyette yeni bir ses' olarak Gülen'in görüşleri veriliyor. Fethullah Gülen ABD'de 'tedavi oluyormuş' diyorlar, 'entegrasyon tamamlanınca' dönecektir."
Gülen'in, "Sahabe efendilerimize cinnet derecesinde sevgisi vardı" şeklinde tanımladığı babası Ramiz, ????? çocuklarına, SAHABELERLE HİÇ İLGİSİ OLMAYAN İSİMLER VERMİŞTİR: Fethullah, Sıbgatullah ve MESİH ?????
Gülen'in babasının, oğullarından birine, SAMİMİ MÜSLÜMAN AİLLERDE RASTLANMAYAN ama YEHOVA ŞAHİTLERİ,NİN propaganda yayınlarında sık sık kullanılan "Mesih" adını vermiş olması dikkat çekicidir. (Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince hazırlanan Fethullah Gülen Raporu, s.18'e atfen, Star Gazetesi, 14 Haziran 1999)
... Nedendir bilinmez, Fethullah Gülen BABASININ ALVAR KÖYÜNDEN AYRILMASI İLE İLGİLİ OLARAK "Küçük Dünyam" KİTABINDA HİÇ BİR AÇIKLAMA BUUNMAMAKTADIR. Oysa bu, son derece ciddi ve açıklama gerektiren bir konudur. Gülen'in suskunluğu akla, "neleri ve niçin gizlediği" sorusunu getirmektedir. (Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince hazırlanan Fethullah Gülen Raporu, s.20'ye atfen, Star Gazetesi, 14 Haziran 1999)
Said-i Nursi'nin talebesi olduğu söylenen Vatikan Dinler Arası Enstitüsü'nden Kardinal Thomas Michel ve ABD'deki Georgetown Üniversitesi'nden Barbaba Stowasser, İstanbul'a geldiklerinde Fethullahçıların konuğu olmuşlar.
Gülen'in, Vatikan'da Papa'yı ziyareti sırasında açıkladığı, Şanlı Urfa'da üç dini bir araya getirecek bir okul açma düşüncesinin de ABD'de hazırlanan planlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerekiyor. Kurtuluş Savaşı'nda İstanbul'da faaliyet gösteren Misyonerler ile İslamcılar'ın işbirliği incelenirse, günümüzdeki senaryolar daha iyi anlaşılacaktır."
Gülen'in, Vatikan'da Papa'yı ziyareti sırasında açıkladığı, Şanlı Urfa'da üç dini bir araya getirecek bir okul açma düşüncesinin de ABD'de hazırlanan planlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerekiyor......................
Sevgili Forumcular : Bundan önceki URFA BELEDİYE BAŞKANI, park içinde yapılacak olan 3 dine ait bu projenin parasını kimin ödeyeceğini ÖĞRENMEK İSTER.
Bu projenin sahibi olarak KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI görünmektedir.
Bakanımız ise ERKEN MUMCU,dur.
Fakat Belediye başkaı bir türlü hangi para ile yapılacak bu projeler, ben bunu öğrenmek istiyorum....
Bir de KİLİSE VE SİNAGOGUN bizim CAMİMİZİN YANINDA İŞİ NE diye sorar ?
Fakat sadece sorduğu ile kalır.
Bakandan beklediği cevabı alamayan Belediye Başkanı, Bakana " ASLA BÖYLE BİR ŞEYE İZİN VERMEYECEĞİNİ BELİRTİR"
Sonra ise yeni Belediye Seçimleri oldu..
Yeni Belediye Başkanı bir kaç ay sonra PLANI OLDUĞU GİBİ KABUL ETTİ........
İŞTE SANA İŞBİRLİKÇİ........
KARDİNAL FETO, VATİKANDA ELİNİ ÖPEREK KUTSANDIĞI EFENDİSİNİNE BU HİZMETİ YAPARAK HIRİSTİYANLIK TA RAKİPLERİNE KARŞI ÖNEMLİ BİR MESAFE ALDI........
İki asıra yakın zamandan beri Papalık, Misyonerlik faaliyetleri ile Hıristiyanlığı Ortadoğu"ya yaymaya, cahil Müslümanları Hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadır.
Fakat, Afrika ülkeleri gibi, dinden haberi olmayan sadece isimleri Müslüman olan ülkelerde başarı elde etmelerine rağmen, İslamiyet’in aslına uygun bir şekilde bilindiği ve yaşandığı, Müslüman ülkelerde istedikleri neticeyi alamadılar. Bunun neticesinde, Misyonerlik faaliyetlerine destek verilmesi için Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü projesi gündeme geldi.
Bu çalışmaları yapan Konsil ilk defa 1962'de bu konuyu görüşmek için toplandı. Daha sonraki toplantılarla da misyonerlik faaliyetinin bir parçası olmak üzere “Diyaloğa” önem verilerek devam ettirilmesi kararlaştırıldı. II. Paul'ün 1991 yılında ilan ettiği Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle diyordu: “Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. “
1964 yılında 2. Vatikan Konsilinde kurulan 'Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası'nın 1973 yılında, sekreterlik görevine getirilen Pietro Rossano, Sekreterya'nın yayın organı Bulletin'deki bir yazısında şunu belirtiyordu: "Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise'nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır."
Pietro Rossano, ayrıca diyaloğun şartlar gereği ortaya çıktığını, İseviliği ilk yayan Havarilerin metodu olduğunu şöyle ifade etmektedir:
“Kilisenin henüz bulunmadığı yerlerde tesis edilmesi için yapılan bir faaliyet olarak anlaşılan misyon, artık diyalog olmadan başarıya ulaşamaz.”
Diyalog Kilise Misyonunun bir parçası
1984 yılından beri "Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası"nın başkanlığını yapan Kardinal Francis Arinze ise, geçmişten bugüne gelinen noktayı anlatırken bunun Kilisenin bir misyonu olduğunu ifade etmektedir: "Papa VI. Paul'ün vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinlerarası diyalog, Kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir" (Bulletin, 59/XX - 2, 1985, 124).
Papa"yı ziyaretinde Fethullah Gülen de bu konuyu vurgulamıştır:
“Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz.”(F. Gülen"in Papa"ya mektubundan, Zaman,10.2.1998)
Nihai hedeflerini de Papa II. Paul'un 2000 yılı mesajında şöyle bildiriyordu: "Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıralım."
Müslümanlar cephesinde ise; “Dinlerarası diyaloğun kararlı bir destekçisi ve teşvikçisi”nin Sayın Fethullah Gülen olduğu, Hocaefendi"nin onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yayını “Küresel Barışa Doğru” kitabında bildirilmektedir. Yine aynı kitaba göre, Fethullah Hoca"nın, Papa II.Paul ile görüşmesinden önce bu diyaloğu daha önce başlatan üstadı Saidi Nursi"dir.
Bediüzzaman Saidi Nursi"nin, bu konuda, Papa XII. Pier ile yazışma yaptığı, 1950"li yıllarda Fener semtinde ikamet etmesinin, Rum Patrik Atenagoras ile de yapılan diyaloğu kolaylaştırdığı aynı kitapta ifade edilmektedir. Dinlerarası diyaloğun lüzumu ile ilgili Hocaefendi"nin yayınlanmış pek çok makalesi ve kitabı var. (Mesela, “Hoşgörü ve Diyalog İklimi” kitabı tamamen bu konu ile ilgilidir.)
Diyanet ve İlahiyat fakülteleri de diyaloga destek vermektedirler.
23/24.10.2003 tarihleri arasında; ülkemizde, bölücü faaliyetlerde bulunduğu iddiası ile kapatma davası açılan Alman Konrad Adenauer vakfının, Armada otelinde düzenlediği, “Türkiye ve Avrupa"da Din, Devlet ve Toplum- Dinlerarası Barışçı bir Ortak Yaşam için Olanaklar ve Engeller” konulu konferansa katıldım.
Bu toplantıda “Dinlerarası Diyalog” projesinin önde gelen temsilcilerinden Prof.Dr. Niyazi Öktem yaptığı konuşmada bu projeye kimlerin destek verdiğini şöyle dile getirdi:
“80"li yıllarda başlattığımız “Dinlerarası Diyalog” projesinde hayli mesafe aldık. Bu konuda bize en büyük desteği Diyanet verdi. Sayın Başkanın gün boyu aramızda bulunması bunun en güzel ispatıdır. Sivil kuruluşlardan ise destek, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı"ndan geldi. Vakfın onursal başkası Fethullah Gülen Hoca bize büyük destek verdi. Bütün bunların üstünde, Diyalog konusunun Türkiye"de ki mimarı, öncüsü Prof. Dr. Mehmet Aydın"dır. Her birine huzurunuzda teşekkür ediyorum.”
Son zamanlardaki diyalog toplantılarında olduğu gibi, bu toplantıda da, “Yahudi temsilcileri” göremedim. Yahudiler uyanık. Baktılar bu işbirliğinde kendilerine bir fayda yok, parsayı Hıristiyanlar toplayacak, bunun için diyalog projesine mesafeliler.
Siyasi cephede ise, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve bir kısım siyasiler diyaloğa tam destek vermişlerdir.
Müslümanlardan, diyaloğa destek verenlerin, niyetlerini tam bilemediğimiz için, bir yorum getirmek sağlıklı olmaz. Zaten bu pek de önemli değil. Önemli olan diyaloğu başlatan, yönlendiren “Vatikan”ın niyeti ve gayesidir.
Hıristiyanlarla Diyaloga Önem Verenler...
Hıristiyanlarla, diyaloga bu kadar önem veren insanlar, nasıl olur da Müslüman Türk insanı ile, aynı şeyi yapmak için fazla gayret göstermezler!..
Doğrusu bunu da anlamıyoruz....
Bu işlere, Türk birliğine ve Türk dirliğine; vatan ve millet bütünlüğüne;
Türk devletinin ve Türkiye Cumhuriyetinin bekasına.... ve bir başka ifadeyle;
beyinler ve yürekler arası iletişim kurmaya.. ve kısaca "GÖNÜL SEFERBİRLİĞİNE" kendimizden, Türk milletlinin içinden başlamamız gerekmez miydi??...
Bunu ihmal ederek, görmezlikten gelerek ne yapılır, ne kadarı yapılır ve nereye gidilebilinir...
Bir insan ve "ölüm sonraki hayata inanmış" bir Müslüman olarak, sorumluluk alanımıza; önce ailemiz; komşu ve akrabalarımız; milletimiz ve daha sonra da mensup olduğumuz Ümmetimiz ve en sonunda da bütün insanlık girmektedir, değil mi??
Bunları, birinci, ikinci ve.... derecede sorumlu olduklarımızı göz ardı ederek nereye ve nasıl gidebiliriz..Biran için diyelim ki gittik.... Netice alabilir miyiz??
Barış köprüsüymüş....
Sevsinler...
Bizi biz yapan; bizi bir millet yapan ve bin yıldan beri bir arada tutan ve yaşatan beyinler, gönüller ve niyetler arası köprülerimiz birer birer yıkılırken, siz tutun haritada ismi bulunmayan birtakım devletçiklerle aramıza köprü kuruyoruz deyin. Buna kargalar bile güler, biliyor musunuz...
Türkiye, birtakım emperyalist devletler tarafından- içinden ve dışından- kuşatılırken siz cinlerin bile haberdar olmadığı ülkelere "barış adaları" tesis ettiğinizi ifade ediyorsunuz. Bizim bu ülkelerle herhangi bir düşmanlığımız mı var ki; barış adasına ihtiyacımız olsun..Sizin dostluk ve barış götürdüğünüzü iddia ettiğiniz bu ülkelerin ekseriyeti bizi tanımaz biz de onları...Bize düşman olan, topraklarımızın üstünde ve altında gözü bulunan ülkeler belli. Siz onlardan bahsedin bize. Bizim Laust isimli ülke ile ne işimiz olabilir.. Biraz önce dediğimiz gibi, birbirimizi tanımayız....Onlar bizim, dünyanın neresinde olduğumuzu ve biz de onların evrenin hangi kıtasında yer aldıklarını bilmeyiz...
Bir başka iddia....
Bu okullar vasıtasıyla dünyaya açılıyormuşuz....
Böyle diyenler de var...,
Hangi dünyaya ve nasıl bir dünyaya....
Vatan topraklarında Türk'ü Türk yapan değerler hızla kapanırken, siz tutuyor dünyaya açılmaktan söz ediyorsunuz.... İnsana:" Himmete muhtaç dede, nasıl gayriye himmet ede" demezler mi...
Hıristiyanlardaki Zihniyet Bu Değil mi?..
Hıristiyanlar bugün aynen şöyle demektedirler: Muhammed, Kur'an'ı İncil'den ve Tevrat'tan aşırmıştır. Ne var ki onu da doğru dürüst yapmamıştır. İşine geleni almış ve gelmeyeni de atmıştır.
Evet...o insanlar aynen böyle düşünmektedirler.
Söylenen sözler ve yapılan iddialar asla doğru değildir.
Doğru olan, gelmiş-geçmiş bütün semavi kitapların, en son gelen Kur'an-ı Kerim'de toplanmış olmalarıdır.
Şunun Bunun Çöplüklerinde Bekleyenler!
Diyalogcular, yani varlıklarını Brüksel'e bağlayan, liberal Müslümanlar!
Avrupa'nın kapılarında, Pentagonun çöplüklerinde, Viyana'nın mahzenlerinde bekleşenler şunu iyi bilsinler ki, hiçbir zaman emellerine ulaşamayacaklardır. Türk Müslümanları buna izin vermeyecektir. Türkler, bu din için ve bu dinin yeryüzüne yayılması ve dolayısıyla insanlığın bu yüce nizamdan yeteri kadar nasip alması için;elli milyondan fazla şehit vermiş bir millettir. Evet.. evet bu kutsal nizamın temelinde ve ruhunda elli beş milyon şehit Türk'ün kanı, canı ve hayatı vardır.
Siz bunu biliyor musunuz, TÜRKLÜK GURUR VE ŞUURUNDAN bihaber; İSLAM
AHLAK VE FAZİLETİNDEN yeteri kadar nasiplenmemiş Müslümanlar!
Şeytanın Değirmenine Su Taşımak
Diyalogcular, artık, küresel emperyalistlerin, kendilerini kapı kulu olarak kullandıklarını anlamak zorundadırlar!
Biz dinler arası diyalogun, Türk Müslümanlarını nasıl tahrip ettiğini biliyor ve görüyoruz.. Tez zamanda bu insanların da bu felaketi görüp anlamalarını bekliyoruz.
Bir de Hıristiyan diyalogcular, Müslümanların topraklarını ayaklarının altından çekip almak istiyorlar. Bu sebeple dinler arası diyalog safsatası, bir yerde "ŞEYTANIN DEĞİRMENİNE SU TAŞIMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR."
Söz buraya gelmişken, bir defa daha sormak istiyoruz.
HIRİSTİYANLAR ARASINDA DİYALOGA BU KADAR ÖNEM VERENLER, İÇİN MÜSLÜMAN TÜRKLER ARASINDA YETERİ KADAR DİYALOGU GELİŞTİRİP GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ÇAPA SARFETMİYORLAR??...
Eğer diyalog mutlaka bir ihtiyaçsa,(ki bizde ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz) bunu DİNLER ARASINDA değil; kültürler arasında yapmak lazım. Başka bir söyleyişle milletlerin ve devletlerin beyin ve kalpleri arasında olmalıdır.
Dinler Arası....
Anlamadım...
Hangi dinler arası..... bayım!
Söyler misiniz, İSLAM dininden başka bir "İLAHİ" din var mı yeryüzünde....
Yutkunmayın; ALLAH aşkına konuşun!
Tekrar soruyorum
Var mı?..
Bin bir parçaya ayrılmış, beyninden ve kalbinden bin bir yara almış bir kavrama din demek "ilahi " demek mümkün mü ALLAH aşkına!!
Cenab-ı HAKK ":BUGÜN SİZE DİNİNİZİ KEMALE ERDİRDİM, İMETLERİMİ ÜZERİNİZE TAMAMLADIM. SİZİN İÇİN DİN OLARAK İSLAM'I BEĞENDİM" " (Maide, Ayet:3)
buyurmadı mı?..
Dinler arası diyalog.....
Hangi dinler arası... kardeşim?!...
ALLAH'tan korkun Niçin milletler, devletler, kültürler arası değil de dinler arası....
"Dinler arası" demekle, diğer muharref dinleri meşrulaştırmış olmuyor muyuz?
Gafil Müslümanlar için bundan daha büyük bir "tuzak" olur mu?...
Niçin Kendi Vatanımızda Değil?..
Bu milletin çocukları cehaletten -ilim ve irfansızlıktan- kırım kırım kırılırken; bir çok maddi ve manevi çaresizlik içinde inim inim inlerken siz tuttunuz dünyanın öbür ucunda bilmem kimin ülkesinde muhteşem binalar kurdunuz...Onları beş yıldızlı oteller gibi tefriş ettiniz ve bu ülkelerdeki mutlu azınlığın mesut çocuklarını bir araya getirdiniz.
Bunun neresinde hizmet, neresinde HAKK'ın rızası var??..
Biliyor musunuz;
Biz bu hareketinizin ilahi ölçülere uygun olmadığını düşünüyoruz.
Yüce HALIKK, yarın Mahşerde kuracağı büyük mahkemede sizi, bizi: Her şeyden önce bu vatandan ve bu vatanın vatandaşlarından -ortaklarından-bu ülkeyi vatanlaştıran-kutsallaştıran- maddi ve manevi değerlerden ve bilhassa da HARİKALAR HARİKASI, ZAVALLILAR ZAVALLISI KARDEŞİM İNSANDAN hesaba çekecektir, bunun böyle olduğunu ve olacağını sizde çok iyi biliyorsunuz.
Daha doğrusu, bilmek mecburiyetindesiniz!
ALLAH tarafında uhdemize tevdii edilen çok sayıda emanet var. Bu sayılmayacak kadar çok olan emanetlerin ilk sırasını vatan, millet, devlet ve bayrak almaktadır.
Unutmayalım. İslam, vatan müdafaasında ölenlere şehitlik payesi vermiştir.
Eğer vatan bu derece önemli olmasaydı, vatanı korurken teslimi ruh edenler şehit olabilirler miydi??.. İşte aziz Akif'in haykırışı bunun içindir:
CANI, CÂNÂNI, BÜTÜN VARIMI ALSIN DA HUDA;
ETMESİN, TEK VATANIMDAN BENİ DÜNYADA CÜDA.
Cenab-ı HAKK bizi ve gelecek neslimizi sonsuza dek ne devletsiz, ne milletsiz ve ne de bayraksız ve sancaksız bırakmasın!
(Âmin...Ya Mümin!....)
Fethullah GÜLEN:
Müslüman adı alır ve bir Türk kızı ile evlenir. Gülen'in babasının, 'Öyle bir evlat yetiştiriyorum ki, BUNLARI KENDİ DİNLERİ İLE VURACAK ' dediği de rivayet olunur." ( E.M.H., 2 Haziran 1999)
Cumhuriyet'ten Deniz Som, 16 Haziran 1999 tarihli "Vaziyet"te, okuyuculardan Veli Yıldırım'ın ağzından şu bilgileri aktarıyor: "ABD'de, Türkiye'deki 'Sızıntı' Dergisi'nin karşılığı olan 'The Fountain' isimli bir dergi var.
Bunu, Washington'daki Truestar şirketi yayımlıyor, editörlerinden ikisinin isimleri, Washington Katolik Üniversitesi'nden Cizvit papazı Sidney Griffith ve Abdülaziz Sachedina. Bunlardan Griffith, bir ara Gülen'i New Jersey'de ziyaret etmiş.
Sachedina ise Tanzanya'da doğmuş; Hindistan, İran ve Kanada'da okumuş; Şiilik davasına hizmet için uzun yıllar ABD, Kanada, Ürdün, Pakistan ve Afrika-Avrupa ülkelerinde dersler vermiş; halen de Virginia Üniversitesi'nde profesör olarak görev yapan bir kişi.
Sachedina, mesaisinin bir bölümünü ABD'deki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nde (CSIS) 'din, politika ve insan hakları uzmanı' olarak çalışmaya ayırmış; aynı zamanda, 'Mehdilik' konusunda uzman kabul ediliyor ve bu konudaki konferanslarıyla da tanınıyor.
1962'de Georgetown Üniversitesi bünyesinde kurulan CSIS, dünyanın muhtelif ülkeleri ve bölgeleri üzerinde politik-ekonomik araştırmalar yapıyor ve hazırladığı senaryoları ABD yönetimine ve şirketlerine sunuyor. CSIS'in Orta Doğu Masası'ndaki yöneticilerden bir olan Edward R.M.Kane Kahire, Bağdat, Beyrut, Tripoli, Dakar ve Ankara'da CIA görevlisi olarak da çalışmış. Dolayısıyla, CSIS ile CIA arasından bağlantı kurmak mümkün." Som, Yıldırım'ın bilgilerini aktardıktan sonra, şu yorumu yapıyor:
"The Fountain'ın son sayısında 'The Restoration of Balance' (Dengenin Onarımı) başlıklı bir yazı var; yazarı, M.Fethullah Gülen. Yöneticisi olarak İsa Saraç'ın, murahhas aza olarak Cherly Pearson'ın ve genel koordinatör olarak Mustafa K.Sungur'un göründüğü derginin yazı kadrosunda, kimliği açıkça belirtilmemiş bir isim daha bulunuyor:
M.F.Şahin. Bilindiği gibi, Fethullah Gülen, bazı yazılarında Abdülfettah Şahin adını da kullanıyor. Türkiye'de de satılan The Fountain, Internet ortamında da mevcut ve 'İslamiyette yeni bir ses' olarak Gülen'in görüşleri veriliyor. Fethullah Gülen ABD'de 'tedavi oluyormuş' diyorlar, 'entegrasyon tamamlanınca' dönecektir."
Gülen'in, "Sahabe efendilerimize cinnet derecesinde sevgisi vardı" şeklinde tanımladığı babası Ramiz, ????? çocuklarına, SAHABELERLE HİÇ İLGİSİ OLMAYAN İSİMLER VERMİŞTİR: Fethullah, Sıbgatullah ve MESİH ?????
Gülen'in babasının, oğullarından birine, SAMİMİ MÜSLÜMAN AİLLERDE RASTLANMAYAN ama YEHOVA ŞAHİTLERİ,NİN propaganda yayınlarında sık sık kullanılan "Mesih" adını vermiş olması dikkat çekicidir. (Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince hazırlanan Fethullah Gülen Raporu, s.18'e atfen, Star Gazetesi, 14 Haziran 1999)
... Nedendir bilinmez, Fethullah Gülen BABASININ ALVAR KÖYÜNDEN AYRILMASI İLE İLGİLİ OLARAK "Küçük Dünyam" KİTABINDA HİÇ BİR AÇIKLAMA BUUNMAMAKTADIR. Oysa bu, son derece ciddi ve açıklama gerektiren bir konudur. Gülen'in suskunluğu akla, "neleri ve niçin gizlediği" sorusunu getirmektedir. (Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince hazırlanan Fethullah Gülen Raporu, s.20'ye atfen, Star Gazetesi, 14 Haziran 1999)
Said-i Nursi'nin talebesi olduğu söylenen Vatikan Dinler Arası Enstitüsü'nden Kardinal Thomas Michel ve ABD'deki Georgetown Üniversitesi'nden Barbaba Stowasser, İstanbul'a geldiklerinde Fethullahçıların konuğu olmuşlar.
Gülen'in, Vatikan'da Papa'yı ziyareti sırasında açıkladığı, Şanlı Urfa'da üç dini bir araya getirecek bir okul açma düşüncesinin de ABD'de hazırlanan planlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerekiyor. Kurtuluş Savaşı'nda İstanbul'da faaliyet gösteren Misyonerler ile İslamcılar'ın işbirliği incelenirse, günümüzdeki senaryolar daha iyi anlaşılacaktır."
Gülen'in, Vatikan'da Papa'yı ziyareti sırasında açıkladığı, Şanlı Urfa'da üç dini bir araya getirecek bir okul açma düşüncesinin de ABD'de hazırlanan planlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerekiyor......................
Sevgili Forumcular : Bundan önceki URFA BELEDİYE BAŞKANI, park içinde yapılacak olan 3 dine ait bu projenin parasını kimin ödeyeceğini ÖĞRENMEK İSTER.
Bu projenin sahibi olarak KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI görünmektedir.
Bakanımız ise ERKEN MUMCU,dur.
Fakat Belediye başkaı bir türlü hangi para ile yapılacak bu projeler, ben bunu öğrenmek istiyorum....
Bir de KİLİSE VE SİNAGOGUN bizim CAMİMİZİN YANINDA İŞİ NE diye sorar ?
Fakat sadece sorduğu ile kalır.
Bakandan beklediği cevabı alamayan Belediye Başkanı, Bakana " ASLA BÖYLE BİR ŞEYE İZİN VERMEYECEĞİNİ BELİRTİR"
Sonra ise yeni Belediye Seçimleri oldu..
Yeni Belediye Başkanı bir kaç ay sonra PLANI OLDUĞU GİBİ KABUL ETTİ........
İŞTE SANA İŞBİRLİKÇİ........
KARDİNAL FETO, VATİKANDA ELİNİ ÖPEREK KUTSANDIĞI EFENDİSİNİNE BU HİZMETİ YAPARAK HIRİSTİYANLIK TA RAKİPLERİNE KARŞI ÖNEMLİ BİR MESAFE ALDI........
İki asıra yakın zamandan beri Papalık, Misyonerlik faaliyetleri ile Hıristiyanlığı Ortadoğu"ya yaymaya, cahil Müslümanları Hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadır.
Fakat, Afrika ülkeleri gibi, dinden haberi olmayan sadece isimleri Müslüman olan ülkelerde başarı elde etmelerine rağmen, İslamiyet’in aslına uygun bir şekilde bilindiği ve yaşandığı, Müslüman ülkelerde istedikleri neticeyi alamadılar. Bunun neticesinde, Misyonerlik faaliyetlerine destek verilmesi için Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü projesi gündeme geldi.
Bu çalışmaları yapan Konsil ilk defa 1962'de bu konuyu görüşmek için toplandı. Daha sonraki toplantılarla da misyonerlik faaliyetinin bir parçası olmak üzere “Diyaloğa” önem verilerek devam ettirilmesi kararlaştırıldı. II. Paul'ün 1991 yılında ilan ettiği Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle diyordu: “Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. “
1964 yılında 2. Vatikan Konsilinde kurulan 'Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası'nın 1973 yılında, sekreterlik görevine getirilen Pietro Rossano, Sekreterya'nın yayın organı Bulletin'deki bir yazısında şunu belirtiyordu: "Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise'nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır."
Pietro Rossano, ayrıca diyaloğun şartlar gereği ortaya çıktığını, İseviliği ilk yayan Havarilerin metodu olduğunu şöyle ifade etmektedir:
“Kilisenin henüz bulunmadığı yerlerde tesis edilmesi için yapılan bir faaliyet olarak anlaşılan misyon, artık diyalog olmadan başarıya ulaşamaz.”
Diyalog Kilise Misyonunun bir parçası
1984 yılından beri "Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası"nın başkanlığını yapan Kardinal Francis Arinze ise, geçmişten bugüne gelinen noktayı anlatırken bunun Kilisenin bir misyonu olduğunu ifade etmektedir: "Papa VI. Paul'ün vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinlerarası diyalog, Kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir" (Bulletin, 59/XX - 2, 1985, 124).
Papa"yı ziyaretinde Fethullah Gülen de bu konuyu vurgulamıştır:
“Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz.”(F. Gülen"in Papa"ya mektubundan, Zaman,10.2.1998)
Nihai hedeflerini de Papa II. Paul'un 2000 yılı mesajında şöyle bildiriyordu: "Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıralım."
Müslümanlar cephesinde ise; “Dinlerarası diyaloğun kararlı bir destekçisi ve teşvikçisi”nin Sayın Fethullah Gülen olduğu, Hocaefendi"nin onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yayını “Küresel Barışa Doğru” kitabında bildirilmektedir. Yine aynı kitaba göre, Fethullah Hoca"nın, Papa II.Paul ile görüşmesinden önce bu diyaloğu daha önce başlatan üstadı Saidi Nursi"dir.
Bediüzzaman Saidi Nursi"nin, bu konuda, Papa XII. Pier ile yazışma yaptığı, 1950"li yıllarda Fener semtinde ikamet etmesinin, Rum Patrik Atenagoras ile de yapılan diyaloğu kolaylaştırdığı aynı kitapta ifade edilmektedir. Dinlerarası diyaloğun lüzumu ile ilgili Hocaefendi"nin yayınlanmış pek çok makalesi ve kitabı var. (Mesela, “Hoşgörü ve Diyalog İklimi” kitabı tamamen bu konu ile ilgilidir.)
Diyanet ve İlahiyat fakülteleri de diyaloga destek vermektedirler.
23/24.10.2003 tarihleri arasında; ülkemizde, bölücü faaliyetlerde bulunduğu iddiası ile kapatma davası açılan Alman Konrad Adenauer vakfının, Armada otelinde düzenlediği, “Türkiye ve Avrupa"da Din, Devlet ve Toplum- Dinlerarası Barışçı bir Ortak Yaşam için Olanaklar ve Engeller” konulu konferansa katıldım.
Bu toplantıda “Dinlerarası Diyalog” projesinin önde gelen temsilcilerinden Prof.Dr. Niyazi Öktem yaptığı konuşmada bu projeye kimlerin destek verdiğini şöyle dile getirdi:
“80"li yıllarda başlattığımız “Dinlerarası Diyalog” projesinde hayli mesafe aldık. Bu konuda bize en büyük desteği Diyanet verdi. Sayın Başkanın gün boyu aramızda bulunması bunun en güzel ispatıdır. Sivil kuruluşlardan ise destek, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı"ndan geldi. Vakfın onursal başkası Fethullah Gülen Hoca bize büyük destek verdi. Bütün bunların üstünde, Diyalog konusunun Türkiye"de ki mimarı, öncüsü Prof. Dr. Mehmet Aydın"dır. Her birine huzurunuzda teşekkür ediyorum.”
Son zamanlardaki diyalog toplantılarında olduğu gibi, bu toplantıda da, “Yahudi temsilcileri” göremedim. Yahudiler uyanık. Baktılar bu işbirliğinde kendilerine bir fayda yok, parsayı Hıristiyanlar toplayacak, bunun için diyalog projesine mesafeliler.
Siyasi cephede ise, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve bir kısım siyasiler diyaloğa tam destek vermişlerdir.
Müslümanlardan, diyaloğa destek verenlerin, niyetlerini tam bilemediğimiz için, bir yorum getirmek sağlıklı olmaz. Zaten bu pek de önemli değil. Önemli olan diyaloğu başlatan, yönlendiren “Vatikan”ın niyeti ve gayesidir.
Hıristiyanlarla Diyaloga Önem Verenler...
Hıristiyanlarla, diyaloga bu kadar önem veren insanlar, nasıl olur da Müslüman Türk insanı ile, aynı şeyi yapmak için fazla gayret göstermezler!..
Doğrusu bunu da anlamıyoruz....
Bu işlere, Türk birliğine ve Türk dirliğine; vatan ve millet bütünlüğüne;
Türk devletinin ve Türkiye Cumhuriyetinin bekasına.... ve bir başka ifadeyle;
beyinler ve yürekler arası iletişim kurmaya.. ve kısaca "GÖNÜL SEFERBİRLİĞİNE" kendimizden, Türk milletlinin içinden başlamamız gerekmez miydi??...
Bunu ihmal ederek, görmezlikten gelerek ne yapılır, ne kadarı yapılır ve nereye gidilebilinir...
Bir insan ve "ölüm sonraki hayata inanmış" bir Müslüman olarak, sorumluluk alanımıza; önce ailemiz; komşu ve akrabalarımız; milletimiz ve daha sonra da mensup olduğumuz Ümmetimiz ve en sonunda da bütün insanlık girmektedir, değil mi??
Bunları, birinci, ikinci ve.... derecede sorumlu olduklarımızı göz ardı ederek nereye ve nasıl gidebiliriz..Biran için diyelim ki gittik.... Netice alabilir miyiz??
Barış köprüsüymüş....
Sevsinler...
Bizi biz yapan; bizi bir millet yapan ve bin yıldan beri bir arada tutan ve yaşatan beyinler, gönüller ve niyetler arası köprülerimiz birer birer yıkılırken, siz tutun haritada ismi bulunmayan birtakım devletçiklerle aramıza köprü kuruyoruz deyin. Buna kargalar bile güler, biliyor musunuz...
Türkiye, birtakım emperyalist devletler tarafından- içinden ve dışından- kuşatılırken siz cinlerin bile haberdar olmadığı ülkelere "barış adaları" tesis ettiğinizi ifade ediyorsunuz. Bizim bu ülkelerle herhangi bir düşmanlığımız mı var ki; barış adasına ihtiyacımız olsun..Sizin dostluk ve barış götürdüğünüzü iddia ettiğiniz bu ülkelerin ekseriyeti bizi tanımaz biz de onları...Bize düşman olan, topraklarımızın üstünde ve altında gözü bulunan ülkeler belli. Siz onlardan bahsedin bize. Bizim Laust isimli ülke ile ne işimiz olabilir.. Biraz önce dediğimiz gibi, birbirimizi tanımayız....Onlar bizim, dünyanın neresinde olduğumuzu ve biz de onların evrenin hangi kıtasında yer aldıklarını bilmeyiz...
Bir başka iddia....
Bu okullar vasıtasıyla dünyaya açılıyormuşuz....
Böyle diyenler de var...,
Hangi dünyaya ve nasıl bir dünyaya....
Vatan topraklarında Türk'ü Türk yapan değerler hızla kapanırken, siz tutuyor dünyaya açılmaktan söz ediyorsunuz.... İnsana:" Himmete muhtaç dede, nasıl gayriye himmet ede" demezler mi...
Hıristiyanlardaki Zihniyet Bu Değil mi?..
Hıristiyanlar bugün aynen şöyle demektedirler: Muhammed, Kur'an'ı İncil'den ve Tevrat'tan aşırmıştır. Ne var ki onu da doğru dürüst yapmamıştır. İşine geleni almış ve gelmeyeni de atmıştır.
Evet...o insanlar aynen böyle düşünmektedirler.
Söylenen sözler ve yapılan iddialar asla doğru değildir.
Doğru olan, gelmiş-geçmiş bütün semavi kitapların, en son gelen Kur'an-ı Kerim'de toplanmış olmalarıdır.
Şunun Bunun Çöplüklerinde Bekleyenler!
Diyalogcular, yani varlıklarını Brüksel'e bağlayan, liberal Müslümanlar!
Avrupa'nın kapılarında, Pentagonun çöplüklerinde, Viyana'nın mahzenlerinde bekleşenler şunu iyi bilsinler ki, hiçbir zaman emellerine ulaşamayacaklardır. Türk Müslümanları buna izin vermeyecektir. Türkler, bu din için ve bu dinin yeryüzüne yayılması ve dolayısıyla insanlığın bu yüce nizamdan yeteri kadar nasip alması için;elli milyondan fazla şehit vermiş bir millettir. Evet.. evet bu kutsal nizamın temelinde ve ruhunda elli beş milyon şehit Türk'ün kanı, canı ve hayatı vardır.
Siz bunu biliyor musunuz, TÜRKLÜK GURUR VE ŞUURUNDAN bihaber; İSLAM
AHLAK VE FAZİLETİNDEN yeteri kadar nasiplenmemiş Müslümanlar!
Şeytanın Değirmenine Su Taşımak
Diyalogcular, artık, küresel emperyalistlerin, kendilerini kapı kulu olarak kullandıklarını anlamak zorundadırlar!
Biz dinler arası diyalogun, Türk Müslümanlarını nasıl tahrip ettiğini biliyor ve görüyoruz.. Tez zamanda bu insanların da bu felaketi görüp anlamalarını bekliyoruz.
Bir de Hıristiyan diyalogcular, Müslümanların topraklarını ayaklarının altından çekip almak istiyorlar. Bu sebeple dinler arası diyalog safsatası, bir yerde "ŞEYTANIN DEĞİRMENİNE SU TAŞIMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR."
Söz buraya gelmişken, bir defa daha sormak istiyoruz.
HIRİSTİYANLAR ARASINDA DİYALOGA BU KADAR ÖNEM VERENLER, İÇİN MÜSLÜMAN TÜRKLER ARASINDA YETERİ KADAR DİYALOGU GELİŞTİRİP GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ÇAPA SARFETMİYORLAR??...
Eğer diyalog mutlaka bir ihtiyaçsa,(ki bizde ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz) bunu DİNLER ARASINDA değil; kültürler arasında yapmak lazım. Başka bir söyleyişle milletlerin ve devletlerin beyin ve kalpleri arasında olmalıdır.
Dinler Arası....
Anlamadım...
Hangi dinler arası..... bayım!
Söyler misiniz, İSLAM dininden başka bir "İLAHİ" din var mı yeryüzünde....
Yutkunmayın; ALLAH aşkına konuşun!
Tekrar soruyorum
Var mı?..
Bin bir parçaya ayrılmış, beyninden ve kalbinden bin bir yara almış bir kavrama din demek "ilahi " demek mümkün mü ALLAH aşkına!!
Cenab-ı HAKK ":BUGÜN SİZE DİNİNİZİ KEMALE ERDİRDİM, İMETLERİMİ ÜZERİNİZE TAMAMLADIM. SİZİN İÇİN DİN OLARAK İSLAM'I BEĞENDİM" " (Maide, Ayet:3)
buyurmadı mı?..
Dinler arası diyalog.....
Hangi dinler arası... kardeşim?!...
ALLAH'tan korkun Niçin milletler, devletler, kültürler arası değil de dinler arası....
"Dinler arası" demekle, diğer muharref dinleri meşrulaştırmış olmuyor muyuz?
Gafil Müslümanlar için bundan daha büyük bir "tuzak" olur mu?...
Niçin Kendi Vatanımızda Değil?..
Bu milletin çocukları cehaletten -ilim ve irfansızlıktan- kırım kırım kırılırken; bir çok maddi ve manevi çaresizlik içinde inim inim inlerken siz tuttunuz dünyanın öbür ucunda bilmem kimin ülkesinde muhteşem binalar kurdunuz...Onları beş yıldızlı oteller gibi tefriş ettiniz ve bu ülkelerdeki mutlu azınlığın mesut çocuklarını bir araya getirdiniz.
Bunun neresinde hizmet, neresinde HAKK'ın rızası var??..
Biliyor musunuz;
Biz bu hareketinizin ilahi ölçülere uygun olmadığını düşünüyoruz.
Yüce HALIKK, yarın Mahşerde kuracağı büyük mahkemede sizi, bizi: Her şeyden önce bu vatandan ve bu vatanın vatandaşlarından -ortaklarından-bu ülkeyi vatanlaştıran-kutsallaştıran- maddi ve manevi değerlerden ve bilhassa da HARİKALAR HARİKASI, ZAVALLILAR ZAVALLISI KARDEŞİM İNSANDAN hesaba çekecektir, bunun böyle olduğunu ve olacağını sizde çok iyi biliyorsunuz.
Daha doğrusu, bilmek mecburiyetindesiniz!
ALLAH tarafında uhdemize tevdii edilen çok sayıda emanet var. Bu sayılmayacak kadar çok olan emanetlerin ilk sırasını vatan, millet, devlet ve bayrak almaktadır.
Unutmayalım. İslam, vatan müdafaasında ölenlere şehitlik payesi vermiştir.
Eğer vatan bu derece önemli olmasaydı, vatanı korurken teslimi ruh edenler şehit olabilirler miydi??.. İşte aziz Akif'in haykırışı bunun içindir:
CANI, CÂNÂNI, BÜTÜN VARIMI ALSIN DA HUDA;
ETMESİN, TEK VATANIMDAN BENİ DÜNYADA CÜDA.
Cenab-ı HAKK bizi ve gelecek neslimizi sonsuza dek ne devletsiz, ne milletsiz ve ne de bayraksız ve sancaksız bırakmasın!
(Âmin...Ya Mümin!....)
.