İNTERNETTE bir takım iş arayan, işveren sitelerinin ilanlarını takip ettim. Yazı ve yayın hususunda yardımcı olabilecek ehliyetli ve güvenilir bir eleman arıyorum. İş ilanları arasında çok çirkin ve müstehcen olanları da vardı. Birkaç örnek vereyim:
- Yatacak kadın arıyorum, para önemli değil... (İsim, telefon)
- Yollu karıyım, masaj için hizmetinize amadeyim. (İsim, telefon)
- Bayanların hizmetinde bir erkek ilanı.
Velhasıl bir sürü ahlâksızca ilan vardı. Fransızlar fahişelik için “İnsanlığın en eski mesleğidir” derler. Lakin bu kadar açık, bu kadar pervasız yapılmamalı.
Emniyet teşkilatımız var, yargımız ve savcılarımız var. Bunca sivil toplum kuruluşu var. Bunların bu gibi ahlâksız ilanları görmeleri, bilmeleri, suç işleyenleri adalete sevk etmeleri gerekmez mi?
İnternet ilanları içinde ilgilenenlere bol kazanç vaad eden ilanlar da bulunuyor. Ayda 3767 dolar kazanmak istemez misiniz? Böyle bir şeyi kim istemez? İster ama bu mümkünattan değildir. Herhalde bu ilanların da alengirli bir tarafı vardır. Bazı makamların halkı koruması gerekmez mi?
İstanbul’un meşhur ve merkezî semtlerinden biri... Ana caddede Emniyet Amirliği binası... Sağında, solunda, civarında bir yığın batakhane, barlar, pavyonlar, meyhaneler, fuhuş yapılıyor.... Salağın biri bir yere giriyor, biraz meze, birkaç bardak bira, bir kadeh rakı... Hesap 217 lira... İtiraz ediyor, bir temiz sopa yiyor. Şikâyet ediyor, netice alamıyor.
Bütün şehir için söylemem ama artık İstanbul’un bazı yerleri güvenli ve tekin değil. Bazı semtlere hiç gitmemek gerekir, bazı semtlere de yanında bir goril olduğu halde gitmeli. Goril beslemek de herkesin kârı değil. İtten kopuktan korunayım derken, bu sefer başınıza başka dertler açılır.
Ahir zamanda bina ve zina çoğalacakmış... Suçlar çok artacakmış... Her gün tavuk gibi adam boğazlanacakmış... İnsanlar altına, gümüşe, dolara, euroya tapacakmış... İşte o günler geldi.
Dostlarımdan muhterem bir zat, Çamlıca taraflarında oturuyor, işyeri Suriçinde. Her sabah lüks otomobiline kuruluyor, tek başına köprüden geçiyor, işine geliyor, trafik sıkışık mı sıkışık. Sıkıntı hat safhada, kendisine nasihat ettik, “Karşıya vapurla geç. Sirkeci’den işe taksiyle git” dedik. Birkaç gün denemiş, sonra vazgeçmiş. Niçin? Otomobile alışmış, vapura binemezmiş. Toplu taşıma vasıtalarına binemiyorsa tabii ki sıkıntıyı çekecek.
Bendenizin acayip huyları var. Elhamdülillah kendim haram yemem. Aşırı kazançta, bol parada gözüm yoktur. Karnım tok, sırtım pek, başımı sokacağım bir evim var. Küçük bir emekli maaşım, dükkânımdan gelen geçim param. Bunlar bana yetiyor. Evde kedi beslediğim için geçimimde, rızkımda bereket var. Bütün bunlar mutlu olmak için yeterli, lakın ülkemdeki, toplumdaki kötülükler beni derin şekilde rahatsız ediyor. Haram yiyenleri, gayr-i meşru servet edinmek için her kötülüğü yapanları görüyorum, işitiyorum ve çok rahatsız oluyorum. Bana ne diyemiyorum.
Oturduğum semtte eskiden içki satmayan bakkal çoktu, şimdi bir tane kaldı. Onda da aranan her şey bulunmuyor. Civardaki marketler içinde içki satmayan bir Bim var. Orada da her aradığımı bulamıyorum. İçki yaygınlaştı, bu da bir Müslüman olarak beni rahatsız ve tedirgin ediyor.
Kış geliyor, cumartesi ve pazar günleri Sultanahmet’teki kalabalık azalacak, yazın bir felaketti. Açık saçıklara fazla kızmıyorum da, kendilerini tesettürlü sanan Düttürü Leylalara öfkeleniyorum. Sürmüş sürüştürmüş, takmış takıştırmış, alaca bulaca renklere bürünmüş, başına da bir bez bağlamış, haspan kendisini dindar zannediyor. Ne günlere kaldık?!. Hüseyin Rahmi bunları görse “Hamam Anası” derdi. Din ne diyor, bunlar ne diyor? Sokağa çıkarken makyaj yapıyorlar, erkeklerin şehevî bakışlarını üzerlerine çekmek için her fettanlığa başvuruyorlar, sonra da dindar ve tesettürlü oluyorlar. Zavallılar... Böylelerı açık kadınlardan daha fazla dikkat çekiyor.
Yukarıdaki konularla ilgisi yok ama birden hatırıma geldi: Portekiz’de Salazar rejimi, İspanya’da Franko rejimi, İtalya’da Mussolini rejimi, Almanya’da Hitler rejimi, Rusya’da Marksist-Leninist Sovyet rejimi sona erdi. İslâm dünyasında da bunlara benzer ideolojik rejimler var. Ülkelerin isimlerini vermiyorum... Bu ara rejimler birer kopukluk, tarihî arıza ve kazadır. Her birinin başlangıç tarihi olduğu gibi bir de bitiş, sona eriş tarihi olacaktır.
İspanya kopukluktan, arızadan, tarihî devamlılığa, demokrasiye, insan haklarına geçişi çok yumuşak, çok kolay, acısız bir şekilde gerçekleştirdi. Adeta tereyağından kıl çekercesine... Bazı büyük Müslüman ülkelerde arızanın, kopukluğun, statükonun korunması için diretenler var. Rusya’da bir ara ordu eski komünist Sovyet rejimine dönmek için harekete geçmişti, lakin başarılı olamadılar.
Cezayir’de, Mısır’da, başka İslâm ülkelerinde mutlaka kopukluklar giderilecek, devamlılığa dönülecektir.
Resmi ideolojiler devri tarihe karışmıştır. Birkaç örnek kaldı, onlar da ne kadar devam edebilir? Kuzey Kore, Küba, Vietnam, Afrika’daki birkaç muz ve ananas cumhuriyeti...
Bundan binlerce yıl önce Mısır’da yabancı “Hikesus”lar devri ve saltanatı yaşanmıştır. O devrin başı ve sonu bellidir. Hikesus hâkimiyetleri devamlı olmaz.
Dünya çok değişecek. Malezya, başörtüsü, ilkeler, inkılaplar, birinci Cumhuriyet mi, İkincisi mi tartışmaları bitecek. İnsanların böyle lüksleri olmayacak.
Birileri eski alışkanlıklarını bir türlü terk edemeyecekler. Ortadoğu yanarken, dünya batarken, üçüncü dünya savaşı bütün dehşetiyle sürerken, onlar yine para, yine Euro ve Dolar, yine altın, yine haram ve kara gelirler, yine vurgun peşinde koşacaklar. Nicesi gebermeden önce “Ah para, ah avanta, ah voli!...” diye bağıracak ve ruh-i habisini öyle teslim edecek. Ne kötü son...
Mazlumen vefat edecekler, imanlı olarak ve tevbe etmiş bir şekilde teslim-i ruh ederlerse inşaallah kurtulmuşlar zümresine dahil olurlar.
- Yatacak kadın arıyorum, para önemli değil... (İsim, telefon)
- Yollu karıyım, masaj için hizmetinize amadeyim. (İsim, telefon)
- Bayanların hizmetinde bir erkek ilanı.
Velhasıl bir sürü ahlâksızca ilan vardı. Fransızlar fahişelik için “İnsanlığın en eski mesleğidir” derler. Lakin bu kadar açık, bu kadar pervasız yapılmamalı.
Emniyet teşkilatımız var, yargımız ve savcılarımız var. Bunca sivil toplum kuruluşu var. Bunların bu gibi ahlâksız ilanları görmeleri, bilmeleri, suç işleyenleri adalete sevk etmeleri gerekmez mi?
İnternet ilanları içinde ilgilenenlere bol kazanç vaad eden ilanlar da bulunuyor. Ayda 3767 dolar kazanmak istemez misiniz? Böyle bir şeyi kim istemez? İster ama bu mümkünattan değildir. Herhalde bu ilanların da alengirli bir tarafı vardır. Bazı makamların halkı koruması gerekmez mi?
İstanbul’un meşhur ve merkezî semtlerinden biri... Ana caddede Emniyet Amirliği binası... Sağında, solunda, civarında bir yığın batakhane, barlar, pavyonlar, meyhaneler, fuhuş yapılıyor.... Salağın biri bir yere giriyor, biraz meze, birkaç bardak bira, bir kadeh rakı... Hesap 217 lira... İtiraz ediyor, bir temiz sopa yiyor. Şikâyet ediyor, netice alamıyor.
Bütün şehir için söylemem ama artık İstanbul’un bazı yerleri güvenli ve tekin değil. Bazı semtlere hiç gitmemek gerekir, bazı semtlere de yanında bir goril olduğu halde gitmeli. Goril beslemek de herkesin kârı değil. İtten kopuktan korunayım derken, bu sefer başınıza başka dertler açılır.
Ahir zamanda bina ve zina çoğalacakmış... Suçlar çok artacakmış... Her gün tavuk gibi adam boğazlanacakmış... İnsanlar altına, gümüşe, dolara, euroya tapacakmış... İşte o günler geldi.
Dostlarımdan muhterem bir zat, Çamlıca taraflarında oturuyor, işyeri Suriçinde. Her sabah lüks otomobiline kuruluyor, tek başına köprüden geçiyor, işine geliyor, trafik sıkışık mı sıkışık. Sıkıntı hat safhada, kendisine nasihat ettik, “Karşıya vapurla geç. Sirkeci’den işe taksiyle git” dedik. Birkaç gün denemiş, sonra vazgeçmiş. Niçin? Otomobile alışmış, vapura binemezmiş. Toplu taşıma vasıtalarına binemiyorsa tabii ki sıkıntıyı çekecek.
Bendenizin acayip huyları var. Elhamdülillah kendim haram yemem. Aşırı kazançta, bol parada gözüm yoktur. Karnım tok, sırtım pek, başımı sokacağım bir evim var. Küçük bir emekli maaşım, dükkânımdan gelen geçim param. Bunlar bana yetiyor. Evde kedi beslediğim için geçimimde, rızkımda bereket var. Bütün bunlar mutlu olmak için yeterli, lakın ülkemdeki, toplumdaki kötülükler beni derin şekilde rahatsız ediyor. Haram yiyenleri, gayr-i meşru servet edinmek için her kötülüğü yapanları görüyorum, işitiyorum ve çok rahatsız oluyorum. Bana ne diyemiyorum.
Oturduğum semtte eskiden içki satmayan bakkal çoktu, şimdi bir tane kaldı. Onda da aranan her şey bulunmuyor. Civardaki marketler içinde içki satmayan bir Bim var. Orada da her aradığımı bulamıyorum. İçki yaygınlaştı, bu da bir Müslüman olarak beni rahatsız ve tedirgin ediyor.
Kış geliyor, cumartesi ve pazar günleri Sultanahmet’teki kalabalık azalacak, yazın bir felaketti. Açık saçıklara fazla kızmıyorum da, kendilerini tesettürlü sanan Düttürü Leylalara öfkeleniyorum. Sürmüş sürüştürmüş, takmış takıştırmış, alaca bulaca renklere bürünmüş, başına da bir bez bağlamış, haspan kendisini dindar zannediyor. Ne günlere kaldık?!. Hüseyin Rahmi bunları görse “Hamam Anası” derdi. Din ne diyor, bunlar ne diyor? Sokağa çıkarken makyaj yapıyorlar, erkeklerin şehevî bakışlarını üzerlerine çekmek için her fettanlığa başvuruyorlar, sonra da dindar ve tesettürlü oluyorlar. Zavallılar... Böylelerı açık kadınlardan daha fazla dikkat çekiyor.
Yukarıdaki konularla ilgisi yok ama birden hatırıma geldi: Portekiz’de Salazar rejimi, İspanya’da Franko rejimi, İtalya’da Mussolini rejimi, Almanya’da Hitler rejimi, Rusya’da Marksist-Leninist Sovyet rejimi sona erdi. İslâm dünyasında da bunlara benzer ideolojik rejimler var. Ülkelerin isimlerini vermiyorum... Bu ara rejimler birer kopukluk, tarihî arıza ve kazadır. Her birinin başlangıç tarihi olduğu gibi bir de bitiş, sona eriş tarihi olacaktır.
İspanya kopukluktan, arızadan, tarihî devamlılığa, demokrasiye, insan haklarına geçişi çok yumuşak, çok kolay, acısız bir şekilde gerçekleştirdi. Adeta tereyağından kıl çekercesine... Bazı büyük Müslüman ülkelerde arızanın, kopukluğun, statükonun korunması için diretenler var. Rusya’da bir ara ordu eski komünist Sovyet rejimine dönmek için harekete geçmişti, lakin başarılı olamadılar.
Cezayir’de, Mısır’da, başka İslâm ülkelerinde mutlaka kopukluklar giderilecek, devamlılığa dönülecektir.
Resmi ideolojiler devri tarihe karışmıştır. Birkaç örnek kaldı, onlar da ne kadar devam edebilir? Kuzey Kore, Küba, Vietnam, Afrika’daki birkaç muz ve ananas cumhuriyeti...
Bundan binlerce yıl önce Mısır’da yabancı “Hikesus”lar devri ve saltanatı yaşanmıştır. O devrin başı ve sonu bellidir. Hikesus hâkimiyetleri devamlı olmaz.
Dünya çok değişecek. Malezya, başörtüsü, ilkeler, inkılaplar, birinci Cumhuriyet mi, İkincisi mi tartışmaları bitecek. İnsanların böyle lüksleri olmayacak.
Birileri eski alışkanlıklarını bir türlü terk edemeyecekler. Ortadoğu yanarken, dünya batarken, üçüncü dünya savaşı bütün dehşetiyle sürerken, onlar yine para, yine Euro ve Dolar, yine altın, yine haram ve kara gelirler, yine vurgun peşinde koşacaklar. Nicesi gebermeden önce “Ah para, ah avanta, ah voli!...” diye bağıracak ve ruh-i habisini öyle teslim edecek. Ne kötü son...
Mazlumen vefat edecekler, imanlı olarak ve tevbe etmiş bir şekilde teslim-i ruh ederlerse inşaallah kurtulmuşlar zümresine dahil olurlar.
Mehmet Şevket Eygi
Bizim yolumuz İman, İslâm ve Ahlâk-ı Muhammedî'yi aşılamaktan ibarettir.
Gâye: Rıza-î İlahîdir.
Vasiyetim olsun; tefrikaya düşmeyiniz. Kavmiyet gütmeyiniz. Ehli Sünnetin gayri olan yanlış yollara sapmayınız.
Ebu’l Faruk Süleyman Hilmi Silistrevi (K.S.)
Beni Bir Ben Bilirim, Birde Yaradan. Bana Bir Ben Lazımım, Birde Anlayan
Gâye: Rıza-î İlahîdir.
Vasiyetim olsun; tefrikaya düşmeyiniz. Kavmiyet gütmeyiniz. Ehli Sünnetin gayri olan yanlış yollara sapmayınız.
Ebu’l Faruk Süleyman Hilmi Silistrevi (K.S.)
Beni Bir Ben Bilirim, Birde Yaradan. Bana Bir Ben Lazımım, Birde Anlayan
.