Forum Hafızoğlu
Hoşgeldiniz
Ziyaretçi. Kayıt Ol !


E-Kitaplar- Aşagıda Yer Alan Kitap İsimlerine Tıklayarak Sitemiz Üzerinden Okuyabilirsiniz.

| kitapPeygamberimizin Hayati | kitapSevgili Peygamberim | kitapSiyer-i Nebi | kitapKütübü Sitte | kitapZulmün Tarihi | kitapAdabı Muaşeret | kitapAteizm Ve Eleştirisi|
| kitapKıymetsiz Yazılar | kitapYaşayan Hurafeler | kitapNamaz-Oruç-Haç-Zekat-Kurban... | kitapMuhtasar Osmanlı Tarihi | kitapOsmanlıca-Türkçe Sözlük | kitapİslami Sözlük|
| kitapMübârek Gün Ve Gecelerde Yapılması Tavsiye Edilen Duâ Ve İbâdetler|
| kitapSahabelerin Hayatı | kitapDini Bilgiler | kitapYahudiliğin Gerçek Yüzü | kitapAile Saadeti | kitapElmalılı Tefsiri| | kitapÇocuk Eğitimi|
Yüce Allah'a Yakin Olmanin Ve Sevgisine Erişmenin Yollari
Konuyu Değerlendir
  • 13 Oy - 2.54 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5


Konu: 486
Mesaj: 1,947
Cinsiyet:
Kıdem: Nov 2007



38. YÜCE ALLAH'A YAKIN OLMANIN VE SEVGİSİNE ERİŞMENİN YOLLARI


Ebu Hureyre (r.a)'den, dedi ki: Rasulullah (s.a) şöyle buyurdu: "Yüce Allah buyurdu ki: Kim benim bir dostuma (velime) düşmanlık ederse, ben ona ;p savaş ilân ederim. Kulum üzerine farz kıldığım şeyden daha çok sevdiğim ,, herhangi birşeyle bana yakınlaşmaz. Kulum nafilelerle bana yaklaşmayı sürdürür; sonunda ben de onu severim. Onu sevdim mi, artık kendisiyle .... işittiği kulağı, kendisiyle gördüğü gözü, kendisiyle yakaladığı eli, kendisiyle yürüdüğü ayağı olurum. Eğer benden birşey dileyecek olursa andolsun ki a veririm. Ve andolsun ki, bana sığınacak olursa, şüphesiz ki ben de u himayeme alırım.[1]


Bu Hadisin Önemi


Şevkâni der ki: "Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse" hadisi, hak-;la anlayıp üzerinde gerektiği gibi düşünen kimseler için faydalan pek k, kadri pek yüksek bir çok hususu kapsar.[2]
et-Tufi de der ki: Bu hadis Yüce Allah'a giden yolu izlemekte, O'nu ta­na ve onu sevme mertebesine ulaşmakta, batini farzlar olan imanı ve hiri farzlar olan İslâm'ı yerine getirme ve her ikisinden meydana gelen >ânı -Cibril hadisinin ihtiva ettiği şekilde- gereği gibi yerine getirmekte lemli bir esastır. İhsan ise Allah'a giden yolda yürüyenlerin zühd, ihlâs, urakabe ve benzeri makamları kaps----- alır.[3]


Yüce Allah'ın Dostlarının Nitelikleri:


Şanı Yüce Allah, dostlarını nitelendirmek sadedinde şöyle buyurmakta: "Şunu bilin ki, Allah'ın gerçek dosttan (veli kulları) için hiçbir korku yok-r, onlar kederlenecek de değillerdir. Onlar iman edip takvaya devam enlerdir.'Vvunus, ıo/62) Buna göre, Allah'ın gerçek veli kullarının birinci nite-i, şanı Yüce Allah'a samimi bir iman ile bağlanmaları, ikinci nitelikleri ise lah'a karşı takvâlı olmalarıdır. Hafız İbn Hacer der ki: Allah'ın veli kulun-ın kasıt, Allah'ı bilen, ona itaate eden devam eden, O'na ibadette ihlâsı den bırakmayan kimse demektir.[4] Yüce Allah'ın veli kullan arasına gire-İmek için insanların önünde kapılar açıktır. Bunun ise Yüce Allah'ın >yân ettiği gibi çeşitli mertebeleri vardır: "Sonra kullarımızdan seçtikleri-dze Kitab'ı miras verdik. Onlardan kimisi nefsine zulmedicidir, kimisi orta di üzere gitmektedir; kimisi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmiştir. İş-; bu, büyük lütfün ta kendisidir."/patır. 35^32)
1- Nefsine zulmedenler günah işleyen kimselerdir. İbn Kasir der ki: birtakım vacibleri yerine getirmekte kusurlu davranan, birtakım haramlarıda işleyen kimselerdir.[5]
2- Orta yollu hareket eden kimse ise, Allah'ın farzlarını yerine getiren, haramlardan uzak duran, bazan müstehabları terkedip kimi mekruhları da işleyen kimsedir.
3- Hayırlarda ileri giden kimse ise, farzları ve müstehapları yerine geti­ren, haram ve mekruhlardan kaçınan kimselerdir. Yüce Allah'ın veli kulları­nın (dostlarının) en faziletlileri elbetteki Peygamberler ve Rasullerdir. Ancak bu hususta sufilerin aşırıya kaçanları istisna teşkil ederek velinin mertebesi­ni Allah'ın Rasul ve Peygamberlerinden daha yukarıda tesbit etmiştir. Nite­kim onlardan bir şair şöyle demektedir.
"Peygamberlik makamı berzahtadır (ara yerdedir) Rasulden biraz yukarıda, fakat veliden aşağıdadır."
Buna göre bu gibi kimselerce Nübüvvet makamı, rasullerin mertebele­rinden daha yukarıda, fakat velilerden daha aşağıdadır. Yine bu açıklamaya göre Peygamber Rasulden daha iyi durumdadır. Peygamber ile Rasul ise her ikisi de velinin altındadır.
Ebu Yezid el-Bistami de şöyle der: Biz öyle bir denize daldık ki, Pey­gamberler onun kıyısında durmuşlardır.
Allah'ın Peygamber ve Rasullerinden sonra velilerin en faziletlileri ise şüphesiz ki Rasulullah (s.a)'ın Ashabıdır. Yüce Allah Kitab-ı Kerim'inde on­ları şöylece nitelendirmektedir: "Muhammed, Allah'ın Rasutüdür. O'nunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı haşin, kendi aralannda merhametlidirler. Sen onları rüku' edenler ve secde edenler olarak görürsün. Onlar Allah'tan bir lütuf ve bir rızâ isterler. Secde izinden nişanlan yüzlerindedir. Onların Tevrat'taki vasıfları işte budur. İncil'deki vasıflarına gelince; önce filizini ya­rıp çıkarmış, sonra onu gittikçe kuvvetlendirmiş, sonra kalınlaşıp gövdesi üzerine doğrulmuş bir ekin gibidirler. O ekin de ekincilerin hoşuna gider, (Allah) bununla kâfirleri öfkelendirsin diye (bu örneği verdi). Allah iman edip salih amel işleyenlere bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir.'VeJ-Fat/ı, 48/29)
Ashâb-ı Kiram (Allah onlardan razı olsun) Yüce Allah'a velilik makamının tahkiki hususunda en üstün örnektirler. Yüce Allah'ın rızasını elde et­mek isteyenlerin bu yüce insanlara uyması gerekir.
Yüce Allah'ın veli kullarının ise, kendilerince bilinen özel alâmet ve şiarları yoktur. Şeyhülislâm İbn Teymiyye der ki: "Allah'ın veli kullarının mubah işler hususunda zahiren diğer insanlar kendilerini ayırdedici herhan­gi bir özellikleri bulunmamaktadır. İnsanlar farklı ve kendilerine ayrıcalık kazandıran belli bir elbiseleri, bir saç tıraşlan yahut kısaltmak veya örük yapmak gibi -eğer tercih edilmek istenen iki işin her biri de mubah ise- söz-konusu değildir. Nitekim: "Nice dost vardır cübbe içinde, nice zındık vardır aba içinde" denilmiştir.[6]
Diğer taraftan, Allah'ın veli kullan masum (günahtan korunmuş) değil­lerdir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sıdk ile gelen ve onu tasdik eden var ya, işte onlar sakınanların ta kendileridir. Onlar için Rab'lerinin nezdin-de diledikleri şeyler vardır. İşte bu, ihsan edicilerin mükâfatıdır. Ta ki, Allah yaptıkları kötü amellerini örtsün ve onları yapageldiklerinin en güzeli ile mükâfatlandırsın."fez-Zümer,39/33-35J
İşte bu âyet-i kerimeler, Yüce Allah'ın veli kullarının niteliklerini ortaya koymaktadır. Bu âyet-i kerimelerde Yüce Allah'ın onları yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandıracağını belirtmektedir. Bu da onların yaptıkları kötü­lüklerden tevbe etmelerinin bir karşılığı olarak verilecektir. O halde âyet-i kerimeler, Allah'ın veli kullarının Rasullerin dışında ve kimi zaman birtakım günahları işleyebilen kimseler olduklarını ispatlamaktadır.
Buna tanıklık eden hususlardan birisi de şudur: Rasullerden sonra Al­lah'ın veli kullarının en faziletlileri olan Ashâb-ı Kiram, birtakım hususlarda pek çok hatalara düşmüşlerdir. Aralarında savaşlar meydana gelmiştir. Nitekim onların pek çoğunun da isabet etmedikleri ictihâdları da vardır. Bu hususta fıkıh kitaplarında olsun, başka eserlerde olsun, onların sözlerine muttali olanlarca bilinen pek çok delil vardır.
Hafız İbn Hacer der ki: Tecelli ve riyazet ehlinin câhillerinden bazıları bu hadisi delil diye göstererek şöyle demişlerdir: Eğer kalp Allah tarafından beraber muhafaza altında ise kalbe gelen şeyler (havâtır) hatadan masun­dur. Ancak tarikat mensubu tahkik ehli kimseler buna şöylece itiraz etmiş­lerdir: Bu gibi şeylere Kitap ve Sünnet'e uygun düşmedikçe asla iltifat edilmez. Hatadan korunmuştuk ise yalnızca Peygamberlere aittir. Peygamber dışında kalanlar ise, hata edebilir. Meselâ, Ömer (r.a) ilhama mazhar olan­ların başı olmakla birlikte, kimi zaman bir görüş ortaya atar, fakat Ashâbdan herhangi birisi O'na bu görüşüne muhalif bir haber bildirir, O da bu görüşü terkeder, onun bildirdiği o habere dönerdi. Her kim kalbine do­ğan ilham ile yetinerek Rasulullah (s.a)'ın getirdiklerine ihtiyacı bulunmadı­ğını zannedecek olursa, işlenebilecek en büyük bir hatâyı işlemiş olur. On­lardan aşırıya kaçıp da: Kalbim bana Rabb'imden nakletti, diyenlere gelin­ce; bunların hataları ise daha ağırdır. Böyle bir kimsenin kalbine doğan il­hamın şeytandan gelmediğinden emin olunamaz. Allah'tan yardım dileriz.[7]


Yüce Allah'ın Dostlarına (Velilerine) Düşmanlığın Haram Oluşu:


Yüce Allah'ın dostlarından dost edinmek vacip olduğu gibi, onlara düş­manlık beslemek de haramdır. Çünkü hadis-i şerifte: "Her kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona savaş ilan ederiz.[8] diye buyur­maktadır. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bunu gerektirmektedir: "Sizin veliniz (gerçek dostunuz) Allah'tır, O'nun Peygamberidir. O'nun emirlerine boyun eğen, zekâtı veren, namazı kılan müminlerdir. Kim Allah'ı, Rasulünü ve mü'minleri veli (dost) edinirse, şüphe yok ki onlar, Allah'ın hizbidir. Şüphe­siz Allah'ın hizbi galip geleceklerin ta kendileridir."(ei-Mmde, 5/55-56)
Hadis-i şerif ayrıca bedenlerinde, şeref ve haysiyetlerinde yahut malla­rında Allah'ın dostlarına eziyet verenlere ağır bir tehdit vardır. Yüce Allah ise zalimlere mühlet verse dahi, onlara cezayı ihmal etmez.
"... ona savaş ilan ederim." buyruğunun anlamı ise, benim kendisine sa­vaş açtığımı ona bildirmiş olurum demektir ki, bu da onu helak etmekle olur.
Hafız İbn Hacer der ki: Bazılarına göre veliye düşmanlık edecek her­hangi bir kimsenin bulunması şeklindeki ifadenin izahı zor görülmektedir. Çünkü düşmanlık iki taraftan olur. Velinin özelliği ise, kendisine karşı cahil­lik edenleri affedip bağışlamaktır.
Buna şöyle cevap verilmiştir: Düşmanlık yalnızca -meselâ- dünyevi mu­ameleler ve davalara münhasır görülmemelidir. Aksine, kimi zaman taas-subdan kaynaklanan bir nefretten de ortaya çıkabilir. Râfizi bir kimsenin Ebu Bekir (R.A.)'e buğzetmesi, bid'atçi bir kimsenin Sünnete bağlı olana buğzetmesi gibi. Bu takdirde her iki taraftan da düşmanlık sözkonusu olur.
Allah'ın veli kulu bu düşmanlığı Yüce Allah için ve Allah yolunda yapar. Diğeri ise az önce belirtilen husus dolayısıyla düşmanlığını yapar. Açıktan açığa fâşıklık yapana da Allah'ın gerçek veli kulu buğzeder. Diğeri ise, ken­disinin bu fışkını tepki ile karşılaması ve canının çektiği şeyleri işlemekten sürekli olarak kendisini alıkoymaya devam etmesi dolayısıyla veliye buğze­der.
Diğer taraftan, karşılıklı düşmanlık tabiri kullanılmakla birlikte, bununla her iki taraftan birisinin bunu fiilen yapmakla birlikte, diğerinin ise kuvve (potansiyel) olarak bu duyguyu içinde beslemesi kastedilebilir.[9]
Yüce Allah'ın dostlarına düşmanlık edenleri, sebebiyle tehdit ettiği düş­manlığa gelince; bu Allah dostuna Allah'ın emirlerine bağlanması, O'nun yasaklarından kaçınıp Allah'ın yoluna davet etmesi dolayısıyla beslenen düşmanlıktır. Şayet bu düşmanlık, herhangi bir anlaşmazlık yahut anlaş­mazlığı gerektiren bir dava sebebiyle sözkonusu olmuşsa, böyle bir düş­manlık hadisin kaps----- girmez. Nitekim Yüce Allah'ın gerçek dostlarının en faziletlileri olan Ebu Bekir ile Ömer, Abbâs ile Ali ve benzerleri arasında meydana gelen anlaşmazlıklar bu kabildendir. [10]


Kulu Rabb'ine Yaklaştıran Şeylerin En Faziletlisi:


Hadis-i şerifteki: "Kulum bana, benim kendisine farz kıldığım şeylerden daha çok sevdiğim herhangi birşeyle yakınlaşamaz" buyruğu ile ligili olarak, Ömer b. el-Hattâb (r.a) şöyle demiştir: "Amellerin en faziletlisi Allah'ın farz kıldığı şeyleri edâ etmek, Allah'ın haram kıldığı şeylerden çekinmektir. Bir de Yüce Allah'ın nezdinde bulunan şeyleri samimi niyyet ile taleb etmektir.[11]
Kulu Rabb'ine yakınlaştırıcı bedeni farzların en büyüğü ise namazdır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O halde O'na secde et ve yaklaş.( 96/19)
Rasulullah (S.Aleyna Ve Aleykum Selam.) de şöyle buyurmuştur: "Kulun Rabb'ine en yakın ol­duğu hal, secdedeki halidir.[12]
Aynı şekilde Allah'a yaklaştıncı farzlar arasında, sorumlu olan bir kimse­nin sorumluluğu çerçevesinde adaletle hareket etmesi de vardır. Bu sorum­luluk, ister kamuyu ilgilendiren bir sorumluluk olsun, ister özel, ister ailesi hakkında olsun. Abdullah b. Ömer, Rasulullah (s.a)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Muhakkak adaletle hareket edenler, Allah nezdinde nur­dan minberler üzerinde, Rahman'ın sağında -ki onun her iki eli de sağdır ya- dırlar. Onlar ise hükümlerinde, aileleri hakkında ve yönetimleri altında bulunanlara âdil davrananlardır.[13]
Farzları edâ etmek suretiyle Allah'a yakınlaşmanın kaps----- aynı şe­kilde, Allah'a isyanı gerektiren işleri terketmek de girmektedir. [14]


Nafilelerle Allah'a Yaklaşmak:


Hadis-i şerifteki: "Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder..." ifa­desinde geçen nafilelerle Allah'a yaklaşmak, farzları edâ etmek suretiyle yaklaşmaktan sonra olur. Nafileler kapısı pek geniştir. Müslüman bir kim­senin gücü çerçevesinde bu hususta gayret göstermesi gerekir. Namaz, oruç, sadaka, umre, anlamlan üzerinde dikkatle düşünmek suretiyle Kur'ân okumak, Yüce Allah'ı zikretmek gibi.
İşte ruhların temizlenip arınma yolu budur. Ta ki, böyle bir kimse şanı Yüce Allah'ın sevgisini ve sevabını kazanmaya hazır hale gelsin: "Kulum ba­na nafilelerle yaklaşmaya devam eder ve sonunda ben de onu severim."
Allah'ın sevgisine mazhar olmak ise, çok büyük bir iştir. Buna muvaffak s kılınan bir kimse, hayrı tümüyle elde etmiş demektir. Gökte de yerde de onun için kabule mazhar olmak takdir edilir ve Allah, onun üzerine nimet­lerini yağdırır.
Rasulullah (S.Aleyna Ve Aleykum Selam.) şöyle buyurmaktadır: "Yüce Allah bir kulu sevdi mi Cebrail'e şöyle seslenir: Şüphesiz Yüce Allah filân kişiyi seviyor, sen de onu sev. Bunun üzerine Cebrail de onu sever. O da semâdakiler arasında şöyle seslenir: Şüphesiz Allah filân kişiyi seviyor, siz de onu seviniz.
Semadâkiler de onu sever. Sonra da onun için yeryüzünde kabule mazhar oluş vaz' olunur.[15]


Allah'ın Veli Kullarım Sevmesinin Etkileri:


Hadis-i şerifteki: "Ben onu sevdim mi artık onun kendisiyle işittiği kula­ğı, kendisiyle gördüğü gözü, kendisiyle yakaladığı eli, kendisiyle yürüdüğü ayağı olurum" buyruğu ile ilgili olarak Hafız (İbn Hacer) hadisin bu bölümü­nü şerhederken şunları söylemektedir.[16] Şanı Yüce Allah, kulun nasıl işit­mesi ve görmesi olur? Bunun anlaşılması güç kabul edilmiştir. Buna birkaç türlü cevap verilebilir:
1- Bu ifade temsili olarak kaydedilmiştir. Yani ben emrimi tercih etmek bakımından onun işitmesi ve görmesi olurum. Yani o bana itaati sever ve -bana hizmeti tercih eder. Tıpkı bu azalarını sevdiği gibi.
2- Yani o bütünüyle benim rızamı elde etmek için uğraşmaktadır. Kula­ğıyla ancak beni razı edecek şeyleri dinler, gözüyle ancak benim kendisine emrettiğim şeyleri görür...
3- Yani ben onun bütün maksatlarını elde etmesini sağlarım. Âdeta o bu isteklerini kulağının işitmesiyle, gözünün görmesiyle... elde eder gibi olur.
4- Ona yardım hususunda işitmesi, görmesi, eli ve ayağının düşmanına karşı kendisine yardımcı olması gibi, yardımcı olurum.
5- el-Fâkihâni -ve bu anlamda ondan önce de İbn Hubeyre[17] -şöyle demiştir: Bu husus gördüğüm kadarıyla bir muzâfm takdiri ile anlaşılabilir. ifadenin takdiri de şöyle olur: Bu sefer ben onun kendisiyle işittiği kulağının koruyucusu olurum. Ancak işitilmesi helâl olan şeyleri işitir. Aynı şekilde kendisiyle gördüğü gözünün de koruyucusu olurum...
6- eI-Fâkihâni[18] de der ki: Bunun, bundan öncekinden daha da ince bir anlama gelme ihtimali vardır, o da şudur: "İşitme", işittiği şeyler manası­na kullanılmış olabilir. Çünkü masdar bazan meful (fiilin edilgeni) anl----- da gelebilir. Meselâ, filan kişi benim emelimdir, ifdesi benim arzuladığım-dır, anl----- kullanılır. Buna göre hadisteki ifadenin anlamı şöyle olur: Böyle bir kimse ancak benim zikrimi işitir ve ancak benim Kitab'ımı oku­maktan lezzet alır. Ancak bana münacât etmekle teselli bulur. O ancak be­nim melekutumun hayret verici yanlarına bakar, elini ancak beni razı ede­cek şeylere uzatır; ayağını da. Bu anlamdaki bir açıklamayı yine İbn Hübey-re de yapmıştır.
7- el-Hattâbi de der ki: Bununla Yüce Allah'ın böyle bir kimsenin duası­nı çabucak kabul etmesini, isteğini gerçekleştirmesini ifade etmiş olabilir. Çünkü insanın bütün faaliyetleri sözü geçen bu organlarla ortaya konur.
Hâfız'ın açıklamış olduğu bu görüşler arasında herhangi bir çelişki yok­tur, onların her birisinin de doğru olma ihtimali vardır. [19]


Hadisin Anlaşılmasında Tehlikeli Bir Sapma:


et-Tufi der ki: Sözüne itimad edilir ilim adamları ittifakla şunu kabul et­mişlerdir: Hadisteki bu ifadeler Allah'ın kuluna destek vermesinin, yardımcı olmasının, muavenet etmesinin mecazi bir anlatımı ve kinaye yoluyla bir ifadesidir. Adeta şanı Yüce Allah, kendi zatını kulunun kendisi ile yardım aldığı organları imiş gibi ifade etmektedir. O bakımdan rivayetlerden biri­sinde: "Benimle işitir, benimle görür, benimle yakalar, benimle yürür" şek­linde gelmiştir.
et-Tufi der ki: "Ancak ittihâdiler (Allah'ın sair mahlûkat ile bir olduğunu söyleyenler) bu ifadelerin hakikati üzere olduğunu ve Cenab-ı Hakk'in kulun bizzat kendisi olduğunu iddia etmişlerdir. Onlar Cebrail (Aleyna Ve Aleykum Selam.)'in Dihye (r.a)'nin suretinde gelişini buna delil göstererek şöyle derler: Cebrail ruhani bir varlıktır, Fakat o asli suretini bir kenara bırakarak insanların sureti ile görünmüştür. Yine bunlar derler ki: Allah ise külli vücut suretinde veya kıs­men onun suretinde görülmeye daha kadirdir. Yüce Allah zalimlerin söyle­diklerinden alabildiğine münezzehtir, büyüktür.
Hafız (İbn Hacer) der ki: Sufilerin müteahhirlerinden kimisi bu hadisi sözünü ettikleri Fena ve Mahv (Nirvana) ve hiçlik demek olan nihâi noktaya yorumlamışlardır. Bu ise kişinin Allah'ın kendisini var kılmasiyla var olması, Allah'ın kendisine duyduğu sevgi ile sevgi duyup onun kendisine bakışıyla bakarak onunla beraber isim ile anılacak yahut surete bağlı kalacak yahut emre bağlanacak veya herhangi bir şekilde nitelendirilebilecek bir varlığının kalmaması halidir. Bu ifadenin anlamı ise onun, Allah'ın kendisini ayakta tutmasına şahid olması ve böylelikle varolması, Allah'ın kendisini sevmesi­nin sonunda onun da Allah'ı sevmesi, Allah'ın kuluna bakması ve bunun so­nunda artık onun kalbiyle Allah'a bakacak hale gelmesi demektir.
Sapık bazı kimseler de bu hadisi şu iddialarına göre yorumlamışlardır: Kul, zahiri ve batini ibadete devam edecek ve bunu çeşitli tortulardan arı-nıncaya kadar sürdürecek olursa, artık o Hak gibi olur. Şanı Yüce Allah bundan münezzehtir. Bu durumdaki kişi tamamiyle fena mertebesine ula-, şır, sonunda kendi kendisini zikreden, kendi kendisini tevhid eden, kendi kendisini seven Allah'ın kendisi olduğunu görür. Bütün bu sebep ve şekiller ise onun şuhûd makamında yok olur. İsterse dışarıda bunlar yok olmasalar dahi.[20]
Bu gibilerinin anlayışı elbetteki eğridir, hastadır. Bu anlayışa dair hiçbir delilleri yoktur. Kitap ve Sünnetin naslarının zahirinden anlaşılana aykırıdır. Nitekim hadis-i şerifte: "Benden dilekte bulunursa..." ifadesi, onların heves­lerini ve sapıklıkları içerisinde serserice dolaşmalarını açıkça reddetmekte­dir. [21]
Velinin Duası Makbuldür:


Hadis-i şerifteki: "Andolsun, benden dilekte bulunacak olursa muhak­kak ona veririm. Yine andolsun, bana sığınacak olursa, elbette onu himaye ederim" ifadesi ile hadis-i şerif, Allah'ın veli kulunun duasının kabul edildiği­ne delildir. Ashab-ı Kiram'ın pek çoğu duası kabul edilenler arasındaydı, el-Berâ b. Mâlik, el-Berâ b. Âzib, Sa'd b. Ebi Vakkâs ve Said b. Zeyd gibi...
Câbir b. Semûra (r.a.)dan dedi ki: Kûfeliler, Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a)'ı Ömer b. el-Hattâb (r.a)'a şikayet ettiler. Ömer (R.A.) onlara Ammar'ı vali gönderdi. Sa'd b. Ebi Vakkâs'tan O'nun doğru dürüst namaz kılamadığını sözkonusu edinceye kadar şikâyetlerini ileri götürdüler. Bu sefer Ömer (R.A.) (Sa'd (R.A.)'a) haber gönderip dedi ki: Ey Ebu İshak, bunlar senin doğru dürüst namaz kıldıramadığını iddia ediyorlar? Şu cevabı verdi: Allah'a yemin ederim, ben onlara Rasulullah {s.a)'ın kıldığı namaz gibi namaz kıldı­rıyordum. Ondan hiçbir şey eksiltmiyordum. Yatsı namazını kıldırdığımda ilk iki rek'atte ağır (uzunca) kıldırır, son iki rek'ati çabukça kıldırırım. Ömer (R.A.) şöyle dedi: Ey Ebu İshak, bizim de esasen senin hakkındaki kanaati­miz budur.
O'nunla beraber bir adam -yahut birkaç adam- Kufe'ye onun hakkında Kufelilere sormak üzere gönderdi. Hakkında soru sormadık hiçbir mescid bırakmadı. Onlar güzel bir şekilde O'ndan övgüyle söz ediyorlardı. Nihayet Abs oğullarına ait bir mescide girdi. Onlardan Üsâme b. Katâde adında Ebu Sade künyesiyle tanınan bir adam ayağa kalkıp şöyle dedi: Madem and verdirerek bizden birşey sordun, şunu bil ki, Sa'd, seriyye ile birlikte yola koyulmaz, (ganimetleri) eşit bir şekilde paylaştırmaz, kendisine başvu­rulan konularda da adaletle hüküm vermezdi. Sa'd (r.a) dedi ki: Ben de Al­lah'a yemin ederim, beddua ederek üç istekte bulunacağım-. Allah'ım, eğer senin bu kulun yalan söylüyor ve riyakârlık olsun, başkaları da işitsin diye ayağa kalkmış (ve bu sözleri) söylemiş ise, sen de uzun bir süre onu yaşat ve fitnelere maruz bırak. Bundan sonra bu kişiye sorulduğunda şu cevabı verirdi: Ben kocamış, fitneye maruz kalmış yaşlı birisiyim. Sad'ın bedduası beni tuttu. Hadisi Cabir b. Semûra'dan rivayet eden Abdulmelik b. Umeyr der ki: Daha sonraları o adamı ben gördüm. Yaşlılıktan dolayı kaşları göz­lerinin üzerine sarkmıştı, buna rağmen yollarda gidip gelen cariyelere el uzatır, onları çimdiklerdi.[22]
Urve b. ez-Zubeyr'den rivayete göre Said b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl (r.a)'i Evs kızı Ervâ, Mervân b. el-Hakem'e şikâyet etti ve O'nun arazisinden bir parçasını almış olduğunu iddia etti. Said dedi ki: Rasulullah (s.a)'tan bun­ca işittiklerime rağmen onun arazisinden ben mi birşey alacakmışım? Mer-van: Rasulullah (s.a)'tan ne işittin? diye sorunca O da: Ben Rasulullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim, dedi: "Her kim haksızca başkasına ait bir arazi­den bir karış dahi alacak olursa, yedi kat dibine kadar o arazi onun boynu­na dolanır." Bunun üzerine Mervan O'na şöyle dedi: Artık ben bundan son­ra senden herhangi bir delil istemeyeceğim. Bu sefer Said şöyle dedi: Al­lah'ım, eğer bu kadın yalan söylüyor ise, onun gözünü kör et, arazisinde onu katlet. (Hadisin ravisi) dedi ki: Kör olmadan Ölmedi. O kendi arazisinde yürürken bir çukura düşüp orada öldü. Hadis Buhâri ve Müslim tarafından rivayet edilmiştir.
Müslim'in, Muhammed b. Zeyd b. Abdullah b. Ömer'den de bu manada bir rivayeti daha vardır. Buna göre O, bu kadını duvarları yoklarken yürü­meye çalışan, gözleri görmez halde görmüş ve şöyle diyormuş: Said'in bed­duası beni tuttu. Bu kadın onunla davalaştığı evde bulunan bir kuyunun ya­nından geçerken o kuyuya düştü ve orası da onun kabri oldu.[23]


Hadisten Çıkartılan Bazı Hükümler:


1- Hadis-i şeriften, kişinin ileri süreceği mazeretlerinin bırakılmaması-nın, uyarıp korkutmadan önce geldiği anlaşılmaktadır.
2- Hafız (İbn Hacer) der ki: Hadisteki: "Kul bana...yakınlaşmadı" ifade­sinden şu anlaşılmaktadır: Nafile, farzın önüne geçirilmez. Çünkü nafileye "nafile" adının veriliş sebebi, farzdan fazla olarak yapılması dolay ısıyladır. Farz eda edilmedikçe, nafile de tahakkuk etmez. Önce farzı eda edip sonra da buna nafileyi ilâve eden ve bunu sürdüren bir kimse ise, gerçekten Al­lah'a yakınlaşmak istediğini ortaya koymuş olur.[24]
3- Nafile, farzlardaki eksiklikleri telâfi eder. Çünkü Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Bakın bakayım kulumun nafile bir ibadeti var mı? Onunla fa­rizası (ndaki eksiklikler) tamamlanır.[25]
4- Yine Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre kul yüksek derecelere ne ka­dar ulaşırsa ulaşsın, Yüce Allah'tan isteklerini kesmemelidir. Zira Allah'tan istekte bulunmak, O'nun önünde zilletini, huzurunda boyun eğişini açığa vurmak demektir. [26]

[1] Buharı, VII, 190, (Rikaak 38)
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 401-402.
[2] el-Vâfi fi Şerhi'İ-Erbain en-Neueuiyye, 320
[3] Fethu'l-Bâri, XIV, 130 Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 402.
[4] Fethu'i-Bâri, XIV, 126
[5] İbn Kesir, VI, 532
[6] el-Kâsımi, Mehösinü't-Te'uİİ, K, 3372
[7] Fethu'!-Bâri,XIV, 130
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları:402-405.
[8] Buhârl, VII, 190
[9] Fethu'l'Bâri,Nt 126-127
[10] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 405-406.
[11] Câmiu'KJ/umi ve'i-Hikem.
[12] Muhtasaru Müslim, 298
[13] Müslim Şerhi, IV, 490
[14] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 406-407.
[15] Buhâri, IV, 79, (Bed'u'1-halk 6); Müs/im Şerhi, V, 490
nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 407-408.
[16] Fethu'l-Bâri, XIV, 128-129
[17] İbn Hubeyre (499-560 H.): Adı: Muhammed b. Yahya b. Hubeyre'dir. Nisbeti ez-Zühri eş-Şeybâni'dir, künyesi Ebu'l-Muzaffer Avnuddin'dir, Iraklıdır. Hanbeli Mezhebine mensup bir fakih olup, edebiyatçı, âbid, âmildir. el-Muktefi ile el-Müstencid adındaki halife­lere vezirlik yapmıştır. İbnü'l-Cevzi O'nun öğrencilerindendir. İbnu l-Cevzi, İbn Hubeyre'den "Fevâid'i derlemiş ve bunları "el-Kitabu'1-Muktabes Mine'l-Fevaidi'l-Avniyye" adıyla kitaptaştırmıştır.
[18] el-Fâkihâni (654-734 H.): Adi: Ömer b. Ebi Ali b. Salim b. Sadaka el-Lahmi'dir. Künyesi, Taciddün Ebu Hafs'tır. İskenderiye'de doğmuş, orada vefat etmiştir. Mâliki Mezhe­bine mensup bir fakihtir. İbn Dakiki'l-İd'den el-Bedr b. Cemaa ve başkalarından ilim tahsil etmiştir. Usûl, hadis, Arapça ilimleri, edebiyat ve şiirde otorite idi. el-Tahrir ve't-Tahbir, Şer-hu'1-Urnde, el-Menhecu'1-Mübin fi Şerhi'l-Erbain gibi eserleri vardır.
[19] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 408-409.
[20] Fetfıu7-Bdri,XrV, 129-130
[21] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları:409-410.
[22] Buhâri ve Müslim, bk. Riyâzu's-Sâlihin, el-Elbâni'nin tahkiki ile, 528
[23] Buhâri ve Müslim, aynı eser, 529
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 410-412.
[24] Fethu'!-Bâri,XNt 128
[25] Bk. Sahihu'l'Câmi1, no: 2016
[26] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 412.
beni bir ben bilirim birde yaradan,bana bir ben lazımım birde anlayan.hz mevlana----------------------------------------------------------------------------------
[Resim: avauser56671gu3.gif]

Alıntı
.
Konu: 458
Mesaj: 1,292
Cinsiyet:
Kıdem: Nov 2007

Ablam Allah razı olsun güzeldi.
[Resim: gulyapraknw8.jpg]
____________________________________
En büyük felaketler içinde bile ümidini kaybetme, unutma ki ilik, sert kemiğin içinden çıkar. (Hafız Şirazi)



Alıntı
.


Benzer Konular...
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Cennette yüce Allah’ı göreceğiz Toprak 0 980 12-02-2009, 17:42
Son Mesaj: Toprak
  Sabah Yakın Değil Mi? Sema 0 1,028 29-05-2008, 21:49
Son Mesaj: Sema
  İyimser Olmanın 5 Yolu iremm 0 928 06-12-2007, 20:16
Son Mesaj: iremm
  Mutlu olmanın sırrı...))) nedir acaba? nadide 3 1,326 12-12-2006, 01:03
Son Mesaj: duman6761
  Şeytan'ın Kalbe Giriş Yolları Muhammed Liva 1 950 30-11-2006, 14:06
Son Mesaj: M_Leyla

Foruma Git:


Bu konuyu görüntüleyen kullanıcı(lar): 2 Ziyaretçi

Türkçe Çeviri : MyBB Türkiye
MyBB, © 2002-2024 MyBB Group.