Alemdar; dinler diyaloguyla alakalı oldukça detaylı bir yazı hazırımda zaden var ama ben bunu sunarsam ucu hem FETULLAH GÜLEN ’e hem hükümete dokunacak. Yani içeriği sanıldığı kadar masum ve alakasız olmayacak; Türkiye’de Bahailik de dahil genel yapılanmalar, İslam adına Türban dahil sözü verilen bek çok konu masaya yatırılmalı. onun için ben bu konuya bek girmezsem daha iyi olur.Benim hoşgörülerim ne İsrail’e kıyakçılığı, nede Amerika’ya yalakalık yapmak için kilise açma törenlerini kaldırmaz.yani bu son sözü ben söylemeyeyim. Sadece misyonerlik konusuna değinip gececiğim.Teşekkür ederim.
Türkiye'de DİNLER DİYALOĞU
İnsanoğlu farklı kültür ve dinlere mensup olsa da bir arada barış içinde yaşamayı uygarlık düzeyinin gereği olarak görmeye başlamıştır. Bu olumlu süreç beraberinde karşılıklı diyalogu belki de zorunlu kılacaktır. Fakat bu diyalogun dinleri ilgilendiren yani dinler arası olan kısmı bir takım esaslar çerçevesinde yapılmalıdır. Dinler arası diyalog yakın geçmişimizde gündeme geldi ve halen tartışılıyor. Diyalog elbette gereklidir, globalleşen dünyadan soyutlanmak mümkün değildir. Fakat bu diyalog kimler tarafından hangi amaçla, hangi ölçülerde ve hangi zamanda yapılmalıdır bunun ortaya konması gerekmektedir. Öncelikle dinler arası diyalogda karşılıklı iki dinin mensubunun ya da mensuplarının ulaşmak istedikleri nihai hedefi bilmeleri, belirlemeleri gerekir, sadece kendilerinin değil karşı tarafın da ne düşündüğünü bilmek diyalog ortamını ikiyüzlülükten uzaklaştırır.
Gündemde olan İslam dini ile Hıristiyanlık arasında diyalog nasıl yapılabilir iyice irdelemeliyiz. Bunun için önce Hıristiyan alemi ve onun merkezi Vatikan’ın bu konuda ne söylediğine bakalım. 1962 yılında Hıristiyan aleminin Büyük Din Şurası diye adlandırabileceğimiz II. Vatikan Konsilinde alınan kararlar bu konuda yeterli bir delildir. II. Vatikan Konsilinde Hıristiyan aleminin önde gelen din adamları insanlara Hıristiyanlığı anlatmada zorlandıklarını buna sebep olarak da her Hıristiyan’ın misyoner olarak kabul edildiğini gösterirler. Bu kötü imaj faaliyetleri olumsuz etkiliyor görüşü hakim olunca “bundan sonra faaliyetler diyalog adı altında sürdürülecektir.” şeklinde karar alınır.
Her ne pahasına olursa olsun insanlara İncil’i kabul ettirme hedefi güden bu zihniyet İslam dünyasında bu emeline ulaşmak için her yolu meşru kılmıştır. Son dönemde Endonezya ve Orta Asya’yı üs olarak belirleyen misyonerler diyalog, kardeşlik, insânî yardım ve benzeri adlar altında binlerce Müslüman’ı Hıristiyanlaştırmışlardır. Bu gün Kazakistan ve Kırgızistan’da neredeyse Hıristiyan köyleri oluşmaya başlamıştır.
Yine Papa II. Jan Paul’un son yazdığı kendi ismini taşıyan kitabında “Diyalog; Misyonerlik (Hıristiyanlaştırma) faaliyetlerimizin içerisinde değerlendirilmelidir.” denmektedir. Bu gerçeğin altı iyi çizilmelidir ki Hıristiyan alemi İslam dünyası ile samimi manada bir diyalog arayışı içinde değildir ve de bunu belirtildiği gibi açıkça ifade etmektedir.
İslam dünyasının bu konudaki tavrına gelince; öncelikle İslam, insanlara parayla makamla, misyonerlik entrikaları ile din aşılamaz, onların fakirlik ve diğer sosyal ekonomik durumlarından da istifade etmez.
Bilakis Kuran’da belirtilen ölçülerde bir Müslüman tebliğ görevini yapar karşı tarafta hür iradesi ile hiçbir manevi baskı altında kalmadan ya kabul eder ya da reddeder. Yani Müslümanlar başkalarına her ne pahasına olursa olsun kabul ettirilecek, bir dine sahip değildirler. İslam “tebliğ” dinidir. Ama bu tebliğ anlatmakla sınırlıdır. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda onlarca ayet vardır. (bkz. 2-256, 15-9, 12-8, 5-67, 16-125, 5-51) Diyaloga gelince Müslümanlar tebaları olan Hristiyan ve diğer din mensuplarına tarih boyunca saygı duymuş onların din ve vicdan hürriyetini güvence altına almıştır. Sultan Abdülhamit’in Cami Kilise ve Sinagog’u yan yana inşaa etmesi de buna güzel bir örnek olsa gerek. Müslümanlar sadece Hıristiyanlarla değil diğer din mensuplarıyla da diyalog içinde olabilirler, olmalıdırlar da. Ama tabi karşı tarafın ne niyetle bu yaklaşımı sergilediğini bilmek idrak etmek ve bizim neyi amaçladığımızı ortaya koymak kaydı ile bu diyalog girişimi sonuç verir.
Olayın bir başka yönü ise bu gün Vatikan’da kurumlaştırılan diyalog konusunda çalışan elemanların hemen hemen hepsi çeşitli ülkelerde misyonerlik faaliyeti yapmış en az 5-6 dil bilen kişiler olmasıdır. Bunların karşısına mütekabiliyet esasına göre İslam gerçeğini ortaya koyabilecek elemanlar yetiştirmeliyiz. Eşit şartlarda diyalog ancak böyle sağlanır. Türkiye’de bu konuda bazı çalışmalar yapılıyor olsa da yetersizdir. İlahiyat fakültelerimizin Dinler Tarihi bölümlerinin öncülüğünde Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde böyle bir birim oluşturulmalı ve buradan dinler arası diyalog üzerine araştırmalar yaptırılıp tezler hazırlatılıp konuya bütün boyutları ile vâkıf kişiler yetiştirilmelidir.
Ama Diyanet maalesef diğer birçok konuda olduğu gibi bu konuda da geç kalmıştır. Kendisinin üstlenmesi gereken bu misyonu medyatik din adamlarına bırakmıştır. Diyalog, ilmi altyapıdan uzaklaştırılırsa ve de birtakım medyatik reyting kaygılısı kişi ya da kişilerin kontrolünden çıkarılmaz ise, tarihi seyirde Osmanlı’nın son dönem bozulan şeyhülislamlık müessesesinin jakoben tortularının eline terk edilirse, o zaman İslam adına yaptığımızı sandığımız bazı davranışlarımız bizi iman ettiğimiz esaslardan uzaklaştırabilir. İlim adamlarımızın her konuda olduğu gibi bu konuda da hassasiyetli davranmaları gerekmektedir. İlim sorumluluk gerektirir. Bu sorumluluğu taşıyabilenler söz sahibi olmalıdırlar. Bu yapılmadığı sürece de din, ehil kişiler dışında herkes tarafından gündeme şahsi ihtirasların tezahürü olarak getirilecektir. Buna da kimsenin hakkı yoktur.
Gerek kendi vatandaşlarımızla ve gerekse başka ülke insanları ile diyaloga yani tanışmaya, görüşmeye , konuşmaya güzel ve doğru olan şeyler üzerinde anlaşmaya su, hava kadar ihtiyacımız olduğuna yürekten inanan biriyim. Bunun öncelikle bilinmesini istiyorum.
Bahis Mevzu Olan Diyalog Çok Farklı.
Bugünkü "Dinler arası diyalog", bize göre maalesef bir Vatikan projesidir.
Bu projeyi, Vatikan finansa etmektedir. "Hoşgörü" ise bir Vatikan yalanı, bir Vatikan zehridir..
Vatikan'ın "hoşgörüden" anladığı, "Ben senin ülkende Misyonerlik yapacağım; sen beni hoş göreceksin; Filistin'de çocukların kollarını taşla kıracağım, ben Irak'ı işgal edeceğim, ben Kıbrıs'ı Rumlara teslim edeceğim, ben Bosna'da üç yıl boyunca on binlerce insanı katledeceğim,...sen bunları hoş göreceksin, itiraz etmeyeceksin cihattan falan bahsetmeyeceksin...
Kısaca "Dur" dediğim yerde duracak, "Git" dediğim yerde gideceksin... aynen koyun gibi olacaksın... Milli Devlet, milli Ülkü, milli iktidar gibi kavramları bırakacak, vatanı, bir uçtan bir uca "gayri milli" unsurlarla tıka-basa dolduracaksın..
Bugünkü siyasi diyalog, budur. Şu anda ismine dinler arası diyalog denilen şey; evet, bir Misyoner faaliyetidir.
Bir diğer ifadeyle Diyalog, Müslümanları Hıristiyanlığa dönüştürme hareketidir..
Hiçbir zaman bir Hıristiyan, bir Musevi Hz. Muhammet'i Peygamber olarak kabul etmedi, ve etmez de.
Özellikle de Hıristiyan aydınlar....
Eğer kabul ederlerse, Hıristiyan kalmazlar.......
Hıristiyanlara İslam Dinini Öğretiyoruz
Diyalogcu kardeşlerimizin ortaya attıkları iddialarından biri de "Biz Hıristiyanlara İslam dinini öğretiyoruz" olmaktadır.
Nerede....
Ahh keşke dedikleri doğru olsaydı, bunu kim istemezdi... Fakat maalesef bu doğru değil...
AB ülkelerinde, Müslüman olmuş Hıristiyanlar yok denecek kadar azdır.
Bu konuda yapılan yayınlar -üzgünüm-, gerçeği pek ifade etmiyor ve dolayısıyla reklamdan öteye geçmiyor.
Bu konu gündeme geldiğinde biz; gayrimüslimlerin, İslam'ı, sadece şekli ve ismi Müslüman olan insanlardan değil de; İslam dininin kendisinden, onun özünden ve onun sözünden öğrenmelerini istemişizdir.
Bu konuda aynanın ve aynaların önemi çok büyük!.Ve ne yazık ki biz yanlış ayna seçmişiz.
Şu anda üzülerek ifade ediyorum;Bu ayna mukaddes dinimiz İslam'ı ve onun milli ve manevi değerlerini yansıtmaktan çok uzak, çok...
Kirli ve tozlu..kapa ve sapa....kin ve nefret dolu...
Aklının bir parçasını., Kalbinin-duygularının- ise hiç birini.... kullanmıyor.
Böyle bir ayna mı olur....
Olsa ne olur, olmasa ne olur....
Sözün burasında herkesi dinler diyalogu aldatmacasına karşı uyanık olmaya çağırıyor.Teşekkür ediyorum
Türkiye'de DİNLER DİYALOĞU
İnsanoğlu farklı kültür ve dinlere mensup olsa da bir arada barış içinde yaşamayı uygarlık düzeyinin gereği olarak görmeye başlamıştır. Bu olumlu süreç beraberinde karşılıklı diyalogu belki de zorunlu kılacaktır. Fakat bu diyalogun dinleri ilgilendiren yani dinler arası olan kısmı bir takım esaslar çerçevesinde yapılmalıdır. Dinler arası diyalog yakın geçmişimizde gündeme geldi ve halen tartışılıyor. Diyalog elbette gereklidir, globalleşen dünyadan soyutlanmak mümkün değildir. Fakat bu diyalog kimler tarafından hangi amaçla, hangi ölçülerde ve hangi zamanda yapılmalıdır bunun ortaya konması gerekmektedir. Öncelikle dinler arası diyalogda karşılıklı iki dinin mensubunun ya da mensuplarının ulaşmak istedikleri nihai hedefi bilmeleri, belirlemeleri gerekir, sadece kendilerinin değil karşı tarafın da ne düşündüğünü bilmek diyalog ortamını ikiyüzlülükten uzaklaştırır.
Gündemde olan İslam dini ile Hıristiyanlık arasında diyalog nasıl yapılabilir iyice irdelemeliyiz. Bunun için önce Hıristiyan alemi ve onun merkezi Vatikan’ın bu konuda ne söylediğine bakalım. 1962 yılında Hıristiyan aleminin Büyük Din Şurası diye adlandırabileceğimiz II. Vatikan Konsilinde alınan kararlar bu konuda yeterli bir delildir. II. Vatikan Konsilinde Hıristiyan aleminin önde gelen din adamları insanlara Hıristiyanlığı anlatmada zorlandıklarını buna sebep olarak da her Hıristiyan’ın misyoner olarak kabul edildiğini gösterirler. Bu kötü imaj faaliyetleri olumsuz etkiliyor görüşü hakim olunca “bundan sonra faaliyetler diyalog adı altında sürdürülecektir.” şeklinde karar alınır.
Her ne pahasına olursa olsun insanlara İncil’i kabul ettirme hedefi güden bu zihniyet İslam dünyasında bu emeline ulaşmak için her yolu meşru kılmıştır. Son dönemde Endonezya ve Orta Asya’yı üs olarak belirleyen misyonerler diyalog, kardeşlik, insânî yardım ve benzeri adlar altında binlerce Müslüman’ı Hıristiyanlaştırmışlardır. Bu gün Kazakistan ve Kırgızistan’da neredeyse Hıristiyan köyleri oluşmaya başlamıştır.
Yine Papa II. Jan Paul’un son yazdığı kendi ismini taşıyan kitabında “Diyalog; Misyonerlik (Hıristiyanlaştırma) faaliyetlerimizin içerisinde değerlendirilmelidir.” denmektedir. Bu gerçeğin altı iyi çizilmelidir ki Hıristiyan alemi İslam dünyası ile samimi manada bir diyalog arayışı içinde değildir ve de bunu belirtildiği gibi açıkça ifade etmektedir.
İslam dünyasının bu konudaki tavrına gelince; öncelikle İslam, insanlara parayla makamla, misyonerlik entrikaları ile din aşılamaz, onların fakirlik ve diğer sosyal ekonomik durumlarından da istifade etmez.
Bilakis Kuran’da belirtilen ölçülerde bir Müslüman tebliğ görevini yapar karşı tarafta hür iradesi ile hiçbir manevi baskı altında kalmadan ya kabul eder ya da reddeder. Yani Müslümanlar başkalarına her ne pahasına olursa olsun kabul ettirilecek, bir dine sahip değildirler. İslam “tebliğ” dinidir. Ama bu tebliğ anlatmakla sınırlıdır. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda onlarca ayet vardır. (bkz. 2-256, 15-9, 12-8, 5-67, 16-125, 5-51) Diyaloga gelince Müslümanlar tebaları olan Hristiyan ve diğer din mensuplarına tarih boyunca saygı duymuş onların din ve vicdan hürriyetini güvence altına almıştır. Sultan Abdülhamit’in Cami Kilise ve Sinagog’u yan yana inşaa etmesi de buna güzel bir örnek olsa gerek. Müslümanlar sadece Hıristiyanlarla değil diğer din mensuplarıyla da diyalog içinde olabilirler, olmalıdırlar da. Ama tabi karşı tarafın ne niyetle bu yaklaşımı sergilediğini bilmek idrak etmek ve bizim neyi amaçladığımızı ortaya koymak kaydı ile bu diyalog girişimi sonuç verir.
Olayın bir başka yönü ise bu gün Vatikan’da kurumlaştırılan diyalog konusunda çalışan elemanların hemen hemen hepsi çeşitli ülkelerde misyonerlik faaliyeti yapmış en az 5-6 dil bilen kişiler olmasıdır. Bunların karşısına mütekabiliyet esasına göre İslam gerçeğini ortaya koyabilecek elemanlar yetiştirmeliyiz. Eşit şartlarda diyalog ancak böyle sağlanır. Türkiye’de bu konuda bazı çalışmalar yapılıyor olsa da yetersizdir. İlahiyat fakültelerimizin Dinler Tarihi bölümlerinin öncülüğünde Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde böyle bir birim oluşturulmalı ve buradan dinler arası diyalog üzerine araştırmalar yaptırılıp tezler hazırlatılıp konuya bütün boyutları ile vâkıf kişiler yetiştirilmelidir.
Ama Diyanet maalesef diğer birçok konuda olduğu gibi bu konuda da geç kalmıştır. Kendisinin üstlenmesi gereken bu misyonu medyatik din adamlarına bırakmıştır. Diyalog, ilmi altyapıdan uzaklaştırılırsa ve de birtakım medyatik reyting kaygılısı kişi ya da kişilerin kontrolünden çıkarılmaz ise, tarihi seyirde Osmanlı’nın son dönem bozulan şeyhülislamlık müessesesinin jakoben tortularının eline terk edilirse, o zaman İslam adına yaptığımızı sandığımız bazı davranışlarımız bizi iman ettiğimiz esaslardan uzaklaştırabilir. İlim adamlarımızın her konuda olduğu gibi bu konuda da hassasiyetli davranmaları gerekmektedir. İlim sorumluluk gerektirir. Bu sorumluluğu taşıyabilenler söz sahibi olmalıdırlar. Bu yapılmadığı sürece de din, ehil kişiler dışında herkes tarafından gündeme şahsi ihtirasların tezahürü olarak getirilecektir. Buna da kimsenin hakkı yoktur.
Gerek kendi vatandaşlarımızla ve gerekse başka ülke insanları ile diyaloga yani tanışmaya, görüşmeye , konuşmaya güzel ve doğru olan şeyler üzerinde anlaşmaya su, hava kadar ihtiyacımız olduğuna yürekten inanan biriyim. Bunun öncelikle bilinmesini istiyorum.
Bahis Mevzu Olan Diyalog Çok Farklı.
Bugünkü "Dinler arası diyalog", bize göre maalesef bir Vatikan projesidir.
Bu projeyi, Vatikan finansa etmektedir. "Hoşgörü" ise bir Vatikan yalanı, bir Vatikan zehridir..
Vatikan'ın "hoşgörüden" anladığı, "Ben senin ülkende Misyonerlik yapacağım; sen beni hoş göreceksin; Filistin'de çocukların kollarını taşla kıracağım, ben Irak'ı işgal edeceğim, ben Kıbrıs'ı Rumlara teslim edeceğim, ben Bosna'da üç yıl boyunca on binlerce insanı katledeceğim,...sen bunları hoş göreceksin, itiraz etmeyeceksin cihattan falan bahsetmeyeceksin...
Kısaca "Dur" dediğim yerde duracak, "Git" dediğim yerde gideceksin... aynen koyun gibi olacaksın... Milli Devlet, milli Ülkü, milli iktidar gibi kavramları bırakacak, vatanı, bir uçtan bir uca "gayri milli" unsurlarla tıka-basa dolduracaksın..
Bugünkü siyasi diyalog, budur. Şu anda ismine dinler arası diyalog denilen şey; evet, bir Misyoner faaliyetidir.
Bir diğer ifadeyle Diyalog, Müslümanları Hıristiyanlığa dönüştürme hareketidir..
Hiçbir zaman bir Hıristiyan, bir Musevi Hz. Muhammet'i Peygamber olarak kabul etmedi, ve etmez de.
Özellikle de Hıristiyan aydınlar....
Eğer kabul ederlerse, Hıristiyan kalmazlar.......
Hıristiyanlara İslam Dinini Öğretiyoruz
Diyalogcu kardeşlerimizin ortaya attıkları iddialarından biri de "Biz Hıristiyanlara İslam dinini öğretiyoruz" olmaktadır.
Nerede....
Ahh keşke dedikleri doğru olsaydı, bunu kim istemezdi... Fakat maalesef bu doğru değil...
AB ülkelerinde, Müslüman olmuş Hıristiyanlar yok denecek kadar azdır.
Bu konuda yapılan yayınlar -üzgünüm-, gerçeği pek ifade etmiyor ve dolayısıyla reklamdan öteye geçmiyor.
Bu konu gündeme geldiğinde biz; gayrimüslimlerin, İslam'ı, sadece şekli ve ismi Müslüman olan insanlardan değil de; İslam dininin kendisinden, onun özünden ve onun sözünden öğrenmelerini istemişizdir.
Bu konuda aynanın ve aynaların önemi çok büyük!.Ve ne yazık ki biz yanlış ayna seçmişiz.
Şu anda üzülerek ifade ediyorum;Bu ayna mukaddes dinimiz İslam'ı ve onun milli ve manevi değerlerini yansıtmaktan çok uzak, çok...
Kirli ve tozlu..kapa ve sapa....kin ve nefret dolu...
Aklının bir parçasını., Kalbinin-duygularının- ise hiç birini.... kullanmıyor.
Böyle bir ayna mı olur....
Olsa ne olur, olmasa ne olur....
Sözün burasında herkesi dinler diyalogu aldatmacasına karşı uyanık olmaya çağırıyor.Teşekkür ediyorum
.