Delikanlı özür dileriz,
namaza başlarken sanki biz zamanında hiç zorlanmamışız gibi seni full
çekmeye zorladık.
Tuğlaları üst üste koymana izin verecek bir rahatlık sunmadık sana.
Yakaladığın namazlara köreldik de, kaçırdıkları için yazıklar ettik.
Namaza alışırken ayağının dolanabileceğini, yürürken düşebileceğini
hesaba katmadık. İçindeki tereddütleri ciddiye almadık.
Kendi kendine sorduğun sorulara hiç yokmuş gibi sağırlaştık.
Elbette ki lüzumsuz gelecekti sana namaz en başında.
Başımızı ellerimizin arasına alıp bir kaç dakika olsun düşünmedik:
Öyle kolay değil ki arzulamak hiç alışık olmadığını?
Öyle hemen oluvermez ki hiç tanımadığını yanına yoldaş eylemek?
Kim susamadan su içer ki?
Kim acıkmadığı yemeğe iştah duyar ki?
Mecbur tuttuk seni... Başka yolu yok! dedik. Mecbur olmasına mecburdur
namaz.. Yalan yok; farzdır. Dinin direği. Gözümüzün aydınlığı!
Teşekkürlerin en güzeli.. minnettarlığımızı ifade etmenin en şık, en
zarif yoludur namaz!
Kulluğumuzun en somut biçimi... Elle dokunulur, gözle görülür bir
teşekkür zirvesidir.. Sormadık kendimize: Zorla mı teşekkür eder insan?
Zorunluluk olarak takdim edilir mi hiç minnettarlık? Gösteremeyince
sana Rabbimizin bizi ne kadar çok şeyle sevindirdiğini, içine zoraki
minnettarlıklar atmaya kalktık.
En başta biz hissedemeyince üzerimize hiç hesabsız, hiç sebepsiz, hiç
karşılıksız indirilen o iyilikleri, sana da ancak istesen de istemesen
yapacaksın diye farzları saydırdık, soğuk ve
resmî zorunluluklar listesi içinde sürdük namazı önüne.
Hiç görmedin ki yüzümüzde nimetlere boğulmanın o şımarıklık neşesini,
hiç hissetmedin ki yüreğimizde her sabaha yeniden uyanma sevincini?
Bizden sana huzur bulaşmadı ki... Bizden sana neşe taşmadı ki...
Elbette ki sabırsızdır insan... Hele de gençler...
Biz yaşımızı başımızı aldık, ırmağın öbür yakasına geçtik.
Durulduk. Sakinleştik. Ama sen! Beri yakasındasın hayatın.
Hırçın yanındasın şehrin. Kıpır kıpır tenin.
Duygu kasırgalarında savruluyor saçların.
Sana varlığın müziğini aktaramadık.
Namazın yüzümüze tebessümler kattığına tanıklık edemedik.
Kıldık namazları kılmasına, ama seccadeyi toplarken namazın gerçeğini
de bir kenara dürdük.
Namaz kıldıkça güzelleşseydik, neşelenseydik, incelseydik, sen de
imrenirdin bize. Sanki bir büyü var burada diye, sen de sokulurdun
yanımıza..
Namaz dediğin sadece bir gün kılınır demek isterdik sana...
O da bugündür.
Bak, dün gitti; yarın da gelmedi.
Sen sadece bugün kıl, gerisine karışma! diyecek kalenderliği
gösteremedik sana...
Bitmeyecek sandın namazı.
Yarın, yarından sonra, yarından sonradan da sonra....
Derken yığıldı üzerine binlerce vakit, binlerce rekat...
Ezildin kılacağın namazlar altında. *
Şimdiden üşümeye başladın soğukta alacağın abdestlerin
suyunda...
Kulağına fısıldayıverseydik ya Rabbimizin sözünü:
Ben senden yarının ibadetini istemiyorum ki...
Bugün kıl, yeter..
Hatta bu vaktin hakkını ver, yeter!
Hem sonra, ne biliyorsun, o kadar uzun süre yaşayacağını..
Belki bitecek ömrün; namazların da bitecek...
Sana bugün kıldığın namazın ışığı kalacak...
Rabbin diyecek ki, Madem ki bugün kıldın, yaşasaydın bir ömür boyu
kılacaktın
Bir güne verdiğin namaz rengi, bir ömrüne taşacak; bin ömürlük bir
sonsuzluğa taşıyacak seni..
Sana Rabbini tanıtırken, kılı kırk yarar, ince eleyip sık dokur,
mükemmeliyetçi bir imaj çizdik, seni vesveselere saldık, yorduk, kırdık,
usandırdık.
Rabbinin yaptıklarını beğenmeyeceğine inandırdık önce seni. *
Seni sevdiği, sana merhamet ettiği ap açık ortadayken, önce korkmanı
istedik Ondan...
Oysa, insan sevmediğinden korkmaz ki, korkamaz ki...
Allahtan korkanlar Onu hakkıyla sevenlerdir,
Onun kendilerini fazlasıyla sevdiğini bilenlerdir...
Korkarlar; çünkü o sevgiyi kaybetmek üşütür insanı,
o kadar sevilmişken yüz çevirmek acı verir insana...
Kaybedeceği şeyi olanlar korkar!
Şöyle diyebilmeliydik sana:
Namaz kılarken Rabbinin sana aferin! dediği haldesin. *
Şöyle de diyebilmeliydik: Namaz kılarken, Rabbinin en çok sevdiği En
Sevgilinin (asm) bulunduğu haldesin. *
Sevinmelisin. Sevildiğini bilmelisin.
Sevildiğini bilip de öyle varmalısın secdelere.
Bırakıp her şeyi namazın kucağında atabilmelisin hüzünlerini.
Durdurup oyunları, başından atıp telaşları, en sahici olduğun yerde, en
çok onaylandığın halde, namazda, neşelere boğulabilmeli, sevinçlere
arılabilmelisin.
Özür dileriz delikanlı,
Bağışla bizi genç hanım.
alıntı...
namaza başlarken sanki biz zamanında hiç zorlanmamışız gibi seni full
çekmeye zorladık.
Tuğlaları üst üste koymana izin verecek bir rahatlık sunmadık sana.
Yakaladığın namazlara köreldik de, kaçırdıkları için yazıklar ettik.
Namaza alışırken ayağının dolanabileceğini, yürürken düşebileceğini
hesaba katmadık. İçindeki tereddütleri ciddiye almadık.
Kendi kendine sorduğun sorulara hiç yokmuş gibi sağırlaştık.
Elbette ki lüzumsuz gelecekti sana namaz en başında.
Başımızı ellerimizin arasına alıp bir kaç dakika olsun düşünmedik:
Öyle kolay değil ki arzulamak hiç alışık olmadığını?
Öyle hemen oluvermez ki hiç tanımadığını yanına yoldaş eylemek?
Kim susamadan su içer ki?
Kim acıkmadığı yemeğe iştah duyar ki?
Mecbur tuttuk seni... Başka yolu yok! dedik. Mecbur olmasına mecburdur
namaz.. Yalan yok; farzdır. Dinin direği. Gözümüzün aydınlığı!
Teşekkürlerin en güzeli.. minnettarlığımızı ifade etmenin en şık, en
zarif yoludur namaz!
Kulluğumuzun en somut biçimi... Elle dokunulur, gözle görülür bir
teşekkür zirvesidir.. Sormadık kendimize: Zorla mı teşekkür eder insan?
Zorunluluk olarak takdim edilir mi hiç minnettarlık? Gösteremeyince
sana Rabbimizin bizi ne kadar çok şeyle sevindirdiğini, içine zoraki
minnettarlıklar atmaya kalktık.
En başta biz hissedemeyince üzerimize hiç hesabsız, hiç sebepsiz, hiç
karşılıksız indirilen o iyilikleri, sana da ancak istesen de istemesen
yapacaksın diye farzları saydırdık, soğuk ve
resmî zorunluluklar listesi içinde sürdük namazı önüne.
Hiç görmedin ki yüzümüzde nimetlere boğulmanın o şımarıklık neşesini,
hiç hissetmedin ki yüreğimizde her sabaha yeniden uyanma sevincini?
Bizden sana huzur bulaşmadı ki... Bizden sana neşe taşmadı ki...
Elbette ki sabırsızdır insan... Hele de gençler...
Biz yaşımızı başımızı aldık, ırmağın öbür yakasına geçtik.
Durulduk. Sakinleştik. Ama sen! Beri yakasındasın hayatın.
Hırçın yanındasın şehrin. Kıpır kıpır tenin.
Duygu kasırgalarında savruluyor saçların.
Sana varlığın müziğini aktaramadık.
Namazın yüzümüze tebessümler kattığına tanıklık edemedik.
Kıldık namazları kılmasına, ama seccadeyi toplarken namazın gerçeğini
de bir kenara dürdük.
Namaz kıldıkça güzelleşseydik, neşelenseydik, incelseydik, sen de
imrenirdin bize. Sanki bir büyü var burada diye, sen de sokulurdun
yanımıza..
Namaz dediğin sadece bir gün kılınır demek isterdik sana...
O da bugündür.
Bak, dün gitti; yarın da gelmedi.
Sen sadece bugün kıl, gerisine karışma! diyecek kalenderliği
gösteremedik sana...
Bitmeyecek sandın namazı.
Yarın, yarından sonra, yarından sonradan da sonra....
Derken yığıldı üzerine binlerce vakit, binlerce rekat...
Ezildin kılacağın namazlar altında. *
Şimdiden üşümeye başladın soğukta alacağın abdestlerin
suyunda...
Kulağına fısıldayıverseydik ya Rabbimizin sözünü:
Ben senden yarının ibadetini istemiyorum ki...
Bugün kıl, yeter..
Hatta bu vaktin hakkını ver, yeter!
Hem sonra, ne biliyorsun, o kadar uzun süre yaşayacağını..
Belki bitecek ömrün; namazların da bitecek...
Sana bugün kıldığın namazın ışığı kalacak...
Rabbin diyecek ki, Madem ki bugün kıldın, yaşasaydın bir ömür boyu
kılacaktın
Bir güne verdiğin namaz rengi, bir ömrüne taşacak; bin ömürlük bir
sonsuzluğa taşıyacak seni..
Sana Rabbini tanıtırken, kılı kırk yarar, ince eleyip sık dokur,
mükemmeliyetçi bir imaj çizdik, seni vesveselere saldık, yorduk, kırdık,
usandırdık.
Rabbinin yaptıklarını beğenmeyeceğine inandırdık önce seni. *
Seni sevdiği, sana merhamet ettiği ap açık ortadayken, önce korkmanı
istedik Ondan...
Oysa, insan sevmediğinden korkmaz ki, korkamaz ki...
Allahtan korkanlar Onu hakkıyla sevenlerdir,
Onun kendilerini fazlasıyla sevdiğini bilenlerdir...
Korkarlar; çünkü o sevgiyi kaybetmek üşütür insanı,
o kadar sevilmişken yüz çevirmek acı verir insana...
Kaybedeceği şeyi olanlar korkar!
Şöyle diyebilmeliydik sana:
Namaz kılarken Rabbinin sana aferin! dediği haldesin. *
Şöyle de diyebilmeliydik: Namaz kılarken, Rabbinin en çok sevdiği En
Sevgilinin (asm) bulunduğu haldesin. *
Sevinmelisin. Sevildiğini bilmelisin.
Sevildiğini bilip de öyle varmalısın secdelere.
Bırakıp her şeyi namazın kucağında atabilmelisin hüzünlerini.
Durdurup oyunları, başından atıp telaşları, en sahici olduğun yerde, en
çok onaylandığın halde, namazda, neşelere boğulabilmeli, sevinçlere
arılabilmelisin.
Özür dileriz delikanlı,
Bağışla bizi genç hanım.
alıntı...
____________________________________
En büyük felaketler içinde bile ümidini kaybetme, unutma ki ilik, sert kemiğin içinden çıkar. (Hafız Şirazi)
.